Çanakkale Cephesi Hava Harekatının SWOT ve PEST Analizi Yöntemi ile İncelenmesi

Çanakkale Cephesi Hava Harekatının SWOT ve PEST Analizi Yöntemi ile İncelenmesi

Çanakkale Savaşı, tam bir trajedi ve insanlık dramı olarak anılmıştır[1]. Cephe açıldığı zaman asker arasındaki bir söylenti, İngilizlerin Çanakkale’yi bugün yarın zapt edecekleri, Gelibolu’nun ötesinin düzlük olduğu, bir iki gün içinde İstanbul’un alınarak Rusya ile birleşileceği, Rusya’nın askeri yönden destekleneceği, Rusya’nın ise Almanya ve Avusturya’yı istila edeceği şeklindeydi[2]. Savaşın Osmanlı ve İngiltere arasında kışa kalmadan sona ereceği bekleniyordu. Bu savaşta İngiltere sömürgesi altındaki Müslüman, Sih ve Gurka’ları cepheye aldatarak getirmiştir. Türkler askerlere çok kötü davranan ve esirlere işkence yapan insanlar olarak tanıtılmıştır[3]. Oysa Fransız ve İngilizlerin; Mısır, Sakız ve Mondros’a sevk ettikleri Türk zabitan ve erata yönelik kötü muamelesi o dönemde önemli sorunlardan birini oluşturmuştur[4]. Osmanlı İmparatorluğu durumun düzeltilmediği taktirde aynı muamelenin karşı esirlere de yapılacağı tehdidini yapmak zorunda kalmıştır[5]. Özellikle batılı ülke ordularında bulunan bazı Müslümanlar, “Biz burada harp etmeyiz. Çünkü bizim Hükümdarımız buradadır.”diyerek isyan etmişlerdir. Fransızların, Senegal ve Sudanlıları Almanlara karşı savaşacaksınız diye Türklerin karşılarına çıkarmaları da kısa süre sonra anlaşılmış olduğundan, bu askerler Türklere karşı savaşmak istememiştir[6]. Türkleri; esirleri kesen caniler olarak anlatan İngiliz ve Fransız ordularının yalanı daha cephedeyken ortaya çıkmıştır. Çanakkale Savaşı, Türk ordusu tarafından Mehmet Akif’in ifadesiyle göklerde yüzlerce tayyarenin ölüm yağdırdığı bir harp olmasıyla da teknolojiyi her iki tarafın kullandığı bir savaş olmuştur[7]. Oysa Fransız Harp Akademisinde Satratejist Prof.Dr.Ferdinend Foch;”Havacılık spor olarak iyidir. Fakat bir harp vasıtası olarak ehemmiyeti ise sıfırdır.” diyordu[8]. İngiliz General Haig de 1914’de şöyle diyordu:”Beyler, hiçbirinizin, uçakların savaş zamanında keşif maksadıyla kullanılmasının yararlı olabileceği hususunu düşünecek kadar aptal olmadığınızı umarım. Komutan için keşif yoluyla bilgi almanın bir yolu vardır ve bu da süvarinin kullanılmasıdır[9]. Bundan 3 yıl kadar sonra başka bir İngiliz general olan Jan Smuts ise; “Düşmanı havada mağlup etmez ve savaşı düşmanın kalpgahına götürmezsek O’nun Londra’da bulunan bizlerle ilgili geniş çapta planlar yaptığından şüpheniz olmasın.”demiştir[10]. Nitekim Almanlar 13 Haziran 1917’den itibaren Londra’ya yönelik hava akınları düzenlemeye başlamışlardır[11]. Çanakkale Cephesi’nde teknolojik fark savaşta kazanılan başarının nişanesi olan madalyaların imalatının nerede daha iyi yapıldığı konusunda bile etkiliydi. Madalyaların ham malzemelerinin İstanbul’dan gönderilerek dökümün Viyana’da yapılması bu bakımdan dikkate değer bir durumdur[12]. Bu bir bakıma teknik imkanların Avusturya’da daha iyi olduğu anlamına gelmekteyse de bir başka açıdan da Osmanlı İmparatorluğunun sanayi devrimi sonrası gücünü kademeli olarak nasıl kaybettiğinin hikayesidir.

Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa’ya açılmasında ilk adım Çanakkale olurken, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması öncesi birçok tarihi olay yine burada yaşanmış, tarihi kişilikler burada ortaya çıkmıştır. Çanakkale Savaşı, Türk harp tarihi bakımından yüz binlerce zayiatın ötesinde, cephane sandıklarının karyola, koyun postunun yatak ve bir asker kaputunun yorgan vazifesi[13] gördüğü bir hayat stilinin de hikâyesidir.

20. yüzyıl harpleri hava kuvvetlerinin, harbin sonuçlarına tesiri yönüyle ayrıca incelenmelidir. Kanatların askeri organizasyonlarının bir parçası olduktan sonra meydana gelen her muharebede doğrudan ve dolaylı etkileri olmuştur. Bu çalışmada harp tarihi yazımında yerli yerine konulamayan bir örnekleme incelenmiştir. Çanakkale Cephesi, Türk tarihinin önemli bir dönemeci olarak genel bir kabul görmesine rağmen burada harbin gidişatına önemli tesiri olan hava harekatı günümüze kadar yeterince incelenememiştir. 2010 yılında Çanakkale 18 Mart Üniversitesi ve ATASE Daire Başkanlığı tarafından icra edilen sempozyumda konu hava harekatı boyutuyla incelenmiştir. Çanakkale Hava Harekatı; sempozyumlarda konu başlıkları, bilimsel çalışmalar, kitaplar, filmler, belgeseller, harekat analizi, insanların psikolojik açıdan etkilendikleri durum, teknolojik mukayeseler ve daha bir çok metodla üzerinde durulması gereken geniş kapsamlı bir olaydır. Buradan hava harekatı kapsamında da alınması gereken birçok dersler vardır. Bu çalışmada Çanakkale Cephesinde uçakların, kara ve deniz harekatına katkısı incelenmiştir.

Çalışmada yöntem olarak iki analiz kullanılmıştır. SWOT ve PEST analizi ile Çanakkale Cephesinde tarafların durumuna yönelik bilgiler verilmiş ve sonuçlar çıkarılmıştır. Yöntem olarak iktisat ve işletme bilim dallarında yoğun olarak kullanılan mezkur analizlerin alt başlıkları tarih biliminde de kulanılmaktadır. Bu çalışmda ise tanımlı ve alt başlıkları belirli analizler isim olarak kullanılmıştır.

2.            Boğazların Osmanlı İmparatorluğu’nda Durumu

Osmanlı İmparatorluğu’nun Rumeli’ye geçişinde Çanakkale Boğazı’nın ayrı bir önemi vardır. Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa’nın, Rumeli’nin fethinde atlama noktası Çanakkale olmuş ve Çimpe Kalesi Rumeli’ndeki ilk Osmanlı toprağı olarak denetim altına alınmıştır. Bizans İmparatorluğu ile yaşanan sorunlarda yaklaşık 62 kilometre uzunluktaki Çanakkale Boğazı, Osmanlı İmparatorluğu için Rumeli’ne atlama yeri olmuştur. İstanbul’un kuşatması ve son olarak İstanbul’un Fethi öncesi Çanakkale’de yapılan kaleler fethe katkı sağlamıştır.

Osmanlı İmparatorluğunun güçlü dönemlerinde Çanakkale girişi zaman zaman diğer devletler tarafından tutularak Osmanlı İmparatorluğu sıkıntıya düşürülmeye çalışılmıştır.Bunlardan ilki Girit Seferi(1645-1669) esnasında Venediklilerin boğaz girişini kesmeleridir. İkinci bir gelişme ise 1807 yılında İngilizlerin yine Boğaza girmeleri İstanbul’u oldukça rahatsız etmiştir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu kısa bir tereddütden sonra İngiliz donanmasına karşı tedbir almaya başlamıştır[14]. Halkda galeyana gelerek savunma mevzileri oluşturmaya başlaması ile Yedikule’den Sarayburnu’na, Kadıköy’den Üsküdar’a bütün kıyılarda istihkamlar kazılmıştır. Osmanlı donanması güçlendirilmiştir[15]. Yalnızca törenlerde ve bayramlarda top sesleri duyan Sultan III. Selim başta olmak üzere, Osmanlı İmparatorluğu ciddi tedbirler almıştır. Türklerin ani saldırısı karşısında kayıplar veren İngilizler çekilmek zorunda kalmıştır[16]. İngilizler 1807’de isteklerini silah zoruyla Osmanlı İmparatorluğuna kabul ettirmeyi ümit ederken, büyük bir hayal kırıklığı ve mağlubiyetle perişan olarak Çanakkale’yi terk etmiştir. Yüzyılın başında da 1908 yılında Girit önlerinde Çanakkale’yi geçme çalışmaları yaparlar. 1914-1915 yıllarında yapılan çıkarma harekatının esası daha öncelerine dayanmaktadır. 1915 yılında Boğazı zorlamalarında geçmişte (1807) İstanbul önlerine gelmelerinin etkisi olupolmadığı hususu dikkate değer bulunmaktadır. 28 Ocak 1915 İngiliz Harb Meclisinin Boğazların geçilmesi kararına tarihteki deneyimlerinin etkilerinin olabileceği değerlendirilmektedir.

1833 yılında Ruslarla yapılan Hünkâr İskelesi Antlaşması ile Mısır’a karşı Rusların desteğinin alınması Avrupa’da rahatsızlığa neden olmuştur. Bu gelişmeler üzerine Avrupalı devletler zedelenen çıkarlarını korumak için sorunu uluslararası alana taşımışlardır. Takiben Londra Konferansı ile Türk Boğazlarının durumu görüşülmüş ve Türk Boğazları üzerinde asırlarca devam eden tartışmasız Türk hâkimiyetine sınırlamalar getirilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu, Türk Boğazlarının stratejik durumuna istinaden Sultan Abdülmecit zamanında boğazların tahkimine başlamıştır. Asıl tahkimat ve tabya yapımı Sultan İkinci Abdülhamit Han döneminde olmuştur. Asaf Paşa, Çanakkale Boğazı’nın tabyalarının yapımı ile görevlendirilmiş ve Mecidiye Tabyalarının güçlendirilmesinin yanında; Yıldız, Rumeli, Hamidiye gibi yeni tabyalar 1890’lı yıllarda yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu dünyanın hızla kamplaştığı ve savaş hazırlığında bulunduğu bir zamanda boğazları tahkim etmiştir. 19’uncu yüzyıl tabyaların önemli olduğu ve devletlerin bu alana yatırım yaptığı bir zaman dilimidir. Ne var ki, belirli tabyalar dışında Birinci Dünya Savaşı yılarında tabyalar çiğnenip geçilmiş ya da çevresinden dolaşılarak etkisiz hale getirilmiştir[17].

3.            Savaş Öncesi Avrupa’nın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Genel Durumu

20’nci asrın başlarında Avrupa ülkeleri arasında silahlanma yarışı sürmekteydi. Sanayi İnkılâbı sonrası üretim fazlası vermeye başlayan gelişmiş ülkeler kısa sürede aşırı  üretim yapmak ve bunu pazarlayarak zenginliklerini artırmak için her türlü çabayı göstermekteydiler. 1885 Berlin Senedi ile yayılma süreci ihtiyacın ötesinde bir yarış ve gurur meselesine dönüşmüş bulunuyordu. Bu bir bakıma güçlenen kapitalizmin hegemonyasının kurulması anlamına gelmekteydi. Oysa tarım toplumu konumunda bulunan devletler bu durum karşısında ciddi sıkıntı içine düşmüşlerdir. Bu konumda olan Rusya, iç huzursuzluğun eşiğine gelmiş, Çin ve Japonya bir çok problemlerle uğraşmaktadır.

Siyasi tarih açısından bakıldığında uzak doğu ülkeleri kendi yolunu bulmaya, bölgeyi Avrupalılardan uzak tutmaya çalışmaktadır. Diğer bir perspektiften bakıldığında ise bölge üzerinde güç mücadelesi sürmektedir. Osmanlı İmparatorluğu ise geniş topraklarını siyasal olarak bir arada tutmakta olması kaynakların paylaşımı alanında önemli bir risk olarak görülmekteydi. Bununla birlikte, halk birlik ve beraberliğini kaybetmekte, devlet toprakları üzerinde oynanan oyunlardan biçare duruma gelmiş haldeydi. Diğer taraftan Osmanlı İmparatorluğu gelişmiş ülkeler bakımından enerji kaynakları, merkezi ve büyük yapısının oluşturduğu tehdit algısı gibi bazı özellikleriyle oldukça önemliydi ve ilgi alanı oluşturuyordu. Birinci Dünya Savaşı uzun yıllar savaşa hazırlanan sanayii devrimini yaşamış gelişmiş güçlerin bilek bükme yarışı olurken büyük yıkımlara sebep olmuştur. Sanayileşme sürecini yaşayamayan ancak dönüşümü gören doğu dünyasının en güçlü siyasal yapısı olan Osmanlı İmparatorluğu ise bu anafordan kendini kurtarmak bir tarafa beklenenden daha evvel taraf olmasıyla bir çok cephede savaşa girmiştir.

Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde İkinci Meşrutiyet ile birlikte ciddi değişiklikler olmuştur.Balkan savaşları sonunda  İttihat ve Terakki’nin devlet yönetiminde etkinliğinin artması ile öncelikle orduda modernleşme başlatılmıştır. Orduda gençleştirme operasyonu başlamış, ordunun eğtiminin geliştirilmesi ve modernize edilmesine yönelik projeler geliştirilmiştir. Diğer taraftan teknik alanda yenilenmesinin yapılması maksadıyla; Almanya’dan Liman Von Sanders ve 42 kişilik ekibi ile Osmanlı kara ordusunu, İngilizler Osmanlı deniz kuvvetlerini ve Fransa’dan davet edilen De Goys De Mazeyrac Osmanlı hava kuvvetini yapılandırmak üzere görev almışlardır[18].

28 Haziran 1914 tarihinde Avusturya-Macaristan Veliahdı Arşidük Ferdinand’ın Saray Bosna’da bir Sırp milliyetçisi olan Princip tarafından öldürülmesi ile itilaf ve ittifak güçleri arasında yıllardır devam eden savaş hazırlığı harekete geçmiş ve savaş rüzgarı kısa sürede Avrupa’yı takiben tüm dünyayı sarmıştır[19].

Savaş başladığı zaman devletlerin demografik güçleri ordularını desteklemesi bakımından önemliydi. Ancak İtilaf ve İttifak güçleri arasında dengesizlik oldukça büyüktü.

Savaşa Katılan Tarafların Nüfus Durumu Tabloda Verilmiştir[20].

İttifak Devletleri İtilaf Devletleri
Almanya 79.000.000 ABD 111.000.000 Portekiz 15.000.000 İtilaf Top.

Nüf.

Avs.-Mac.İmp. 55.000.000 Fransa 84.000.000 Romanya 8.000.000 1.002.435.000
Osmanlı İmp. 29.000.000 Japonya 78.000.000 Sırbistan 5.000.000
Bulgaristan 5.300.000 İtalya 38.000.000 Yunanistan 5.000.000
İttifak  Nüfusu 168.300.000 Belçika 16.000.000 Karadağ 435.000

Yukarıda görülen tablo irdelendiğinde savaşın İtilaf devletleri tarafından kazanılması sürpriz olarak görülmemelidir. Nüfus potansiyeli olarak 1/6 oranındaki fark vardır. Savaş 4 yıl devam ettiğinden tahribat İttifak devletlerini daha çok yıpratmıştır. Toplumu ayakta tutan insan kaynakların yıllarca cephelerde silah altında olması güç dengesinin İtilaf devletleri lehine kaymasına imkan tanımıştır. Sanayinin genel olarak İtilaf devletleri tarafında daha güçlü olması ve denizlerde egemenliğin de İtilaf devletleri lehine olması önemli avantajlar olarak katkı sağlamıştır. Tarım ağırlıklı ve kas gücünün esas alındığı Osmanlı İmparatorluğu için ise tam bir yıkım olmuştur. Savaşın taraflarının harita üzerindeki konumları incelendiğinde ulaşım yollarının İtilaf devletleri elinde olduğu ve İttifak devletleri arasında karar ulaşımının bile ancak Bulgaristan’ın savaşa girmesi ile mümkün olduğu değerlendirildiğinde sonucun nasıl olacağını değerlendirmek mümkündür. Bütün bu dengesizliklere rağmen Alman ve Osmanlı idarelerinin çok kararlı olduğu görülmektedir.

Tarafların Askeri Gücü aşağıda tabloda verilmiştir[21].

İttifak Devletleri(1 Milyarı Aşan Nüfusu ) İtilaf Devletleri (169 Milyon Nüfus)
Almanya: 40 kolordudan oluşan 109 tümen ve 11 Süvari Tümeni. Avusturya-Macaristan: 16 Kolordu. Osmanlı 9 ordu 63 Tümen. Bulgaristan 15 tümenden oluşmaktaydı.

 

Toplam: 246 Tümen askere sahiptiler.

Fransa 21 kolordudan oluşan 83 tümen ve 10 süvari tümeni. Rusya 37 kolordu, 19 süvari tümeni. İngiltere 50 tümen. ABD 42 Tümen. İtalya 45 Tümen. Belçika 6, Sırbistan 19, Romanya 25, Karadağ 3, Yunanistan 10, Portekiz 5 Ttümen askere sahipti.

Toplam: 441 Tümene sahiptiler.

Avrupa’da hızla yükselen tansiyon devletler arasında silahlanma yarışını artırmış, bu gelişmeleri gören Osmanlı İmparatorluğu olası bir savaşta yalnız kalmamak ve devletler arası krizlere hazırlıksız yakalanmamak için İngiltere ve Fransa ile ittifak antlaşması yapmak için girişimde bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğu üzerinde planları bulunan devletler, Osmanlı İmparatorluğunun ittifak teklifine olumsuz bakmışlardır. Osmanlı İmparatorluğu bu gelişmeler üzerine dönemin güçlü devletlerinden Almanya ile ittifak yapmaya mecbur kalmıştır. Sultan 2’nci Abdülhamit zamanına dayanan Alman-Osmanlı ilişkileri bu ittifaka katkı sağlamıştır[22]. İngiltere Başbakanı Asquith’in Osmanlı İmparatorluğu henüz savaş ilan etmediği bir zamanda İngiltere Parlamentosunda yaptığı bir konuşmada sarf ettiği “Osmanlı Devleti ortadan kaldırılacaktır.” ifadesi  emperyal güçlerin niyetlerini ortaya koymaları bakımından anlamlıdır[23].Bu konu Türkler tarafından bilinmektedir. Cami Baykut, 5 Ocak 1912 tarihli “Osmanlılığın Atisi” isimli risalesinde “…Evet İngiltere ile dost olabilmekiçin Akdeniz’in bir İngiliz denizi olmasına ve Suriye’yi Mısır’a, Irak’ı Hindistan’a ilhak ederek etki alanlarını Batıya doğru, yani İskenderun Körfezi’ne kadar genişletmesine ve Anadolu’da bir Konya prensliği olarak kalmaya razı olmalıyız.” ifadesini Sevr taslağından 8 yıl önce kullanmıştır[24].

Birinci Dünya Savaşı öncesi dengeler çok kısa sürede değişim göstermiştir. Türklerin askeri vasfını yok sayan Almanlar bir süre sonra Rusya ve İngiltere’ye karşı Osmanlı kozuna ayrı bir ehemmiyet vererek, Osmanlı İmparatorluğu’nun bir an evvel Rusya’ya savaş açmasına çalışmışlardır. Diğer taraftan von Kress ve Souchon gibi Alman subayları başta olmak üzere diğer subayların anıları arasında Osmanlı İmparatorluğunun savaşa bir an evvel girmesine yönelik bilinçli bir baskı olduğu ve düşmanlıkları artırmak için çatışmaların başlamasının hızlandıırlmasına yönelik girişimlede bulunulduğu görülür[25]. Amiral, İstanbul’daki faaliyeti ile Osmanlı İmparatorluğunu bir an evvel savaşın içine dahil etmek için oldukça yoğun çaba harcamıştır[26]. Alman Genelkurmay Başkanı Moltke’nin de Dışiişleri Bakanı Jagov’a muhtırasında “…Türkiye, mümkün olur olmaz Rusya’ya savaş ilan etmelidir.[27]” İfadesinden alaşıldığına göre Almann siyaseti bu konuya özel önem vermektedir.

4.            Osmanlı İmparatorluğu’nun Savaşa Girmesi

Osmanlı İmparatorluğu’nda son zamanlarda devlet organizasyonu içinde önemli bir konumu olan Enver Bey, Avrupa’daki gelişmeler üzerine Almanlarla 2 Ağustos 1914’de diğer yetkililere haber vermeden bir ittifak yapmıştır. Durumun ortaya çıkması sonrasında olay mecburen kabullenilmiştir. 3 Ağustos 1914 tarihinde Genel Seferberlik ilan edilmiştir[28]. Milli iradenin tecellisinin meşru bir zeminde gerçekleşmesi bakımından bu durum büyük bir talihsizlik olmuştur. Bu bakımdan Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadelenin her safhasında meşruluğunu Meclis iradesine dayandırması başta Başkomutanlık Yetkisi ve Kanununda yasal bir zeminde hareket etmesinin de önemli bir durum olduğunu burada belirtmek isteriz.        “Goben” ve “Breuslau” isimli savaş gemileri Akdeniz’de Fransızlara ait bazı limanları bombalamış ve İngiliz donanmasından kaçarak Enver Paşa’nın müsaadesi ile 10 Ağustos 1914 tarihinde Çanakkale Boğazı’ndan giriş yapmıştır[29]. Filo komutanı Souchon, daha sonra yazmış olduğu anılarında Osmanlı İmparatorluğu istemese de Boğazı geçmek üzere geldiğini yazmaktadır.Özellikle Amiral Wilhelm Souchon’un hatıratında geçen”…Türkiye’nin rızasıyla olmazsa gerekirse rızası hilafına Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçip savaşı Karadeniz’e taşımak kararım kesindi. Türkleri kadim düşmanları olan “moskoslar” karşı birlikte harekete geçirebilemi ümit ediyordum.” ifadesi düşündürücüdür[30]. Gerekirse zorlayıcı tedbirlerin uygulanacağını Oral Sander, zırhlıların kazan arızasına bağlamaktadır[31]. Bu durum karşısında gemilerin hukuki durumu uluslararası bir sorun haline gelmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, gemileri kabul etmemesi ya da enterne etmesi gerekiyordu. Mevcut krizin aşılması için yapılan işlem; gemilere Yavuz Sultan Selim” v“Midilli” isimleri verilmiş ve iki geminin satın alındığı açıklanmıştır. Geminin Alman mürettebatına Osmanlı üniforması giydirilerek Osmanlı hizmetine alındıkları açıklanmıştır.

Goben ve Breslau destekli Osmanlı donanması 21 Eylül 1914 tarihinde Enver Paşa’nın emri ile fazla açılmamak kaydıyla Karadeniz’e açılma emrini alır ve Boğaz’a çıktığında Sadrazam Sait Halim Paşa tarafından görülür. Sadrazam durumu Cemal Paşa’ya sorarak öğrenmek ister. Amiral Souchon’a ulaşıldığında ise kendisine Enver Paşa’nın emri olduğu bilgisi verilir. Enver Paşa ise Edirne’ye gittiğinden bulunamamıştır. Amiral’e donanmanın bütün halinde Karadeniz’e çıkmasının bir hükümet kararı ile mümkün olacağı ihtar edilerek geri çevrilir[32]. Almanlar bir an evvel Osmanlı İmparatorluğunun savaşa girmesini kendi savaş yüklerinin azalması için zorlamaktaydılar. Osmanlı İmparatorluğu parasal sorunu dile getirmiş ve ayak diremiş istemiştir. Aslına bakılırsa idareci konumunda olan bazı yetkililerin hukuka rağmen bir oldubitti ile devleti savaşa sürüklemeye başlamaları ile daha sağlıklı düşünebilen ve gelişmeleri görmek isteyen sağduyulu bir grubun çatışması söz konusuydu. Bu bakımdan savaşa giriş ve etkin olan amiller bugün üzerinde düşünülmeye ve araştırılmaya muhtaçtır. Binlerce yıllık geçmişi olan Türk devleti, kısa bir süre içerisinde yaşanan olumsuz gelişmelerle belirsiz bir maceranın içine çekilmiştir. Bilindiği üzere bu gemiler daha sonra Amiral Souchon komutasında, Karadeniz’e çıkmışlar ve bazı Rus limanlarını bombalamışlardır. Bu gelişme üzerine Rus ordusu doğudan Osmanlı sınırlarına girmiş, Osmanlı İmparatorluğu Birinci Dünya Savaşı’nın fiili taraftarı olmuştur.

5.            Osmanlı İmparatorluğu’nun Savaşa Girdiği Tarihte Kara Ordusunun Durumu

Osmanlı İmparatorluğu’nun bir oldubitti ile Almanların safında savaşa girmesi sonucu genel seferberlik ilan edilmiş,  Osmanlı ordusunda bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Erkan-ı Harbiye Reisliği Başkomutanlık Vekâletini kurmuş, Enver Paşa’da Başkomutan Vekili olarak atanmıştır[33]. Aynı zamanda Harbiye Nazırı olan Enver Paşa, orduyu tamamen kontrol eden bir mevkie gelmiş bulunuyordu. Deniz Kuvvetleri Bahriye Nezaretine bağlı olduğu için yönetim bakımından Başkomutanlık Vekâletine bağlanmıştır[34]. Başkomutanlık Vekâleti kurulduktan sonra Ordu Müfettişlikleri unvanı Ordu Komutanlığına dönüştürülmüştür[35]. Bu duruma göre savaşın başında 3 ordu bulunuyordu.

Savaşın Başında Osmanlı Ordusunun Durumu[36]

Ordu Nu. Konuş Yeri Komutan Komutanlığın Bağlıları Birlikler
1’inci Ordu İstanbul Mareşal Liman Von Sanders 1, 2, 3, 4 ve 6’ncı Kolordular ile Edirne Kale ve Müstahkem Mevki
2’nci Ordu İstanbul Bahriye Nazırı Cemal Paşa 5, 8, 10, 11 (33’üncü Tümen Hariç) , 12’nci Kolordular ile 29’uncu Tümen
3’üncü Ordu Erzurum Hasan İzzet Paşa 29’uncu Tümen hariç 9 ve 13’üncü kolordular, 33’üncü Tümen, 2’nci Nizamiye Süvari, 1, 2, 3 ve 4’üncü Aşiret Süvari Tünemleri, Van Aşiret Süvari Tugayı ve Erzurum Müstahkem Mevki
Diğer Kıt’alar Başkomutanlığa bağlı olan Sana’da bağımsız 7’nci Kolordu K.lığı, 21’inci Aşir, 22’nci Hicaz Tümenleri, Çanakkale Müstahkem Mevkii, Çatalca Müstahkem Mevki, ile yeniden kurulan Irak ve Havalisi Komutanlığı ve İzmir Müstahkem Mevki Komutanlığı bulunuyordu.

 

4’üncü Ordu Suriye Cemal Paşa 8 ve 12’nci Kolorduların Suriye’de konuşlandırılması ile 4 Eylül 1914 tarihinde kurulmuştur.

Bu planlamaya göre Irak, Suriye ve Akdeniz savunmasız bırakılmıştı. Bunun mahsurları dikkate alınarak, 13’üncü Kolordunun 38’inci Tümeni Irak’ta bırakılmıştır. 6 Eylül 1914 tarihinde 8 ve 12’inci Kolorduların Suriye’de konuşlandırılması ile 4’üncü Ordu Komutanlığı burada kurulmuştur. Zamanla bu planlamanın yetersizliği ortaya çıkmış ve ordu sayısı savaş yıllarında dokuza kadar yükselmiştir. Ne var ki, orduların birçoğu gerçekte bir kolordu seviyesine bile çıkamamıştır[37].

6.            Osmanlı İmparatorluğu’nun Savaşa Girdiği Tarihte Türk Hava Gücünün Durumu

Osmanlı hava teşkilatının gelişmiş ülkeler ile aynı zamanda veya bazılarından daha erken bir tarih olan 1911 yılında  kurulduğu genel olarak bilinen bir durumdur. Bu dönem aynı zamanda barış döneminde savaşa hazır olunması için birçok çalışmanın yapıldığı, raporların hazırlandığı bir zaman dilimidir. Kuruluş aşamasında havacılıkta en yetkili ve tecrübeli subaylarından olan Kurmay Albay Süreyya Bey’in, Tayyare Mektebi ve Havacılık Hakkındaki Raporları ile havacılığın mevcut durumunu ve arzu edilen durumunu anlatması önemlidir. Kur.Alb. Süreyya (İlmen) Bey 23 Eylül 1913 tarihinde “Kıtaatı Fenniye ve Mevakii Müstahkeme Müfettişi Umumiliği”ne Tayyare Mektebi ve Havacılık Teşkilatının geliştirilmesi konusunda bir rapor hazırlamıştır. Raporda geçmiş 3 yılda havacılık alanında yapılanları, “…Eğer bu sınıfın bütçede tahsisatı yoksa gelişemez, zaten bu güne kadar yapılanlar da bin türlü zorluk içerisinde, itiraz ve ret cevaplarına rağmen, adeta dilenerek, koparıldı” şeklinde özetlemiştir[38]. Bu döneme kadar havacılık bir ek görev olarak Kıtaatı Fenniye ve Mevaki-i Müstahkeme olmak üzere 2 kısımdan oluşan birimin Kıtaatı Fenniye şubesi tarafından yürütülmektedir. Raporda havacılığın artık ayrı bir şube olarak yani 3. bir şube olarak teşkilatlanması gerektiği belirtiliyordu. Hava Mektebinin savaş nedeniyle teşkilatı geliştirilememiş, son zamanlarda Balkanlarda gelişen savaş nedeniyle askerî harekat bakımından önemli olan Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale’ye birer hava bölüğü kurulması planlanmıştı[39]. Birinci Dünya Savaşı yılları havacılığın askeri olarak etkin olarak kullanılmaya başlandığı bir dönem olmuştur. Bununla birlikte uçaklar oldukça ilkeldir. 70-120 km/saat sürat, 1000-1500 metre irtifa yapabilmekte, 2 kişi ile ancak havalanabilmektedir ve elle atılan 5-15 kiloluk mühimmatlar kullanılmaktadır[40].

Osmanlı havacılığının kuruluşundan itibaren; pilot yetiştirilmesi, hava okulu açılması, teşkilatın oluşturulması, uçak ve balon temini gibi önemli işler kısa sürede başarılmıştır. Diğer taraftan Türk havacılığı diğer ülkelerdeki havacılık alanındaki gelişmelere paralel bir yapılanma içinde bulunmuştur. Bu dönemde havacılıkta en ileri ülke Fransa olduğu için Osmanlı havacılığının modernizasyonu Fransızlara havale edilmiştir. Fransız Hava Pilot Binbaşı De Mazayreç De Goys 4 Mayıs–5 Ağustos 1914 tarihleri arasında Osmanlı havacılığının başında bulunmuştur. Osmanlı İmparatorluğunun Almanlar safında yer alması ile De Goys ülkesine dönmüş ve havacılığın başına Topçu Binbaşı Abdüllatif getirilmiştir. De Goys’un döneminde 4 Haziran 1914’de 6 Coudron, 6 Moran, ve 3 Farman tipi olmak üzere 15 deniz ve 35 kara uçağı sipariş edilmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşa girmesi ile Fransa tarafından teslim edilmemiştir[41]. Bu konuya Kıtalararası Osmanlı Hava Seferi isimli çalışmada değinildiğinden detayına burada değinilmemiştir. Siparişlerden deniz uçaklarının Kanal-Filistin Cephesi’nde Osmanlı ordusuna karşı kullanıldığını belirtelim[42].

Osmanlı İmparatorluğu savaşa girdiği zaman elinde 6 savaş, 4 eğitim uçağı bulunuyordu. Bu sıralarda gösteri amaçlı olarak İstanbul’da bulunan Alman havacı Gustav Bassar’ın Rumpler tipi uçağı ile Fransız havacı Levavassuer’in tecrübe için getirdiği 2 adet Nieuport tipi uçağına Osmanlı yetkilileri tarafından el konulmuştur[43].

 

Osmanlı Hava Gücünün Savaşın Başında Uçak Durumu[44]
Uçağın Tipi Mik. Özelliği Adları ve Görev Tipi
Deperdussin 1 2 kişilik Osmanlı-Harekat
Bleriot 3 2 kişilik Edremit-Tarık Bin Ziyad-Ertuğrl-Harekat
Ponnier 1 2 kişilik Adı bilinmiyor.-Harekat
Rumpler 1 2 kişilik Fethi-Harekat
Curtiss 1 2 kişilik-Dz.Uç. Adı bilinmiyor. -Harekat
Nieuport 2 2 kişilik-Dz.Uç. Mahmut Şevket Paşa-Diğ. adı bilinmiyor. -Harekat
Deperdussin 1 1 kişilik Eğitim Uçağı
Bleriot 3 1 kişilik Penquin – Eğitim Uçağı

Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmesiyle birlikte Osmanlı havacılığını düzenlemek ve harbe hazır hale getirmek için Ütğm. Erich Von Serno, yüzbaşı rütbesi ile 3 Şubat 1915 tarihinde Osmanlı hava kuvvetlerinde göreve başlamıştır[45]. İlk etapta Enver Paşa’nın da alakadar olması ile Almanya’dan 12 uçak ve kullanıcı pilot talep edilmiştir. Türk subaylardan Ali Rıza, Tahsin, Abdullah ve Mehmet Ali Beyler Almanya’ya gönderilmiştir. Havacılık teşkilatında havacılık işlerini yürüten, “Muhabere ve Muvasala Dairesi” Genel Karargâha bağlanmış, Tayyare Mektebi (Hava Okulu) Müdürlüğüne Latif Bey getirilmiştir[46].

7.         Çanakkale Cephesinin SWOT ve PEST Yöntemleriyle Değerlendirilmesi

Cephenin SWOT (Strengths-Weaknesses-Opportunities-Threats-Güçlü-Zayıf-Fırsatlar-Tehditler) analizi mantığıyla değerlendirilmesinde taraflar açısından zayıf ve güçlü tarafları olduğu gibi fırsatlar ve tehdit unsurları bulunuyordu. SWOT Analizi teknik olarak 1960’larda Harvard  Üniversitesi Öğretim üyeleri tarafından tanımlanmış olsa bile, tarihte birçok hadise, stratejik ve harp kararlarında SWOT’un başlıkları dikkate alınmıştır. Keza köklü ve gelenekleri olan ülkelerin harp meclislerinin yaptıkları esasında bu eksende çalışmalardır. SWOT’ta projeleri etkileyecek olumlu-olumsuz dış faktörlerin iyi incelenmesi gerekir. Birbirini etkileyen bu faktörler, fırsatlar, tehditler, riskler ve zayıf taraflar iyi analiz edildiği takdirde faydalı sonuçlar alınmaktadır. Çinli stratejist Sun-Tzu’nun, “Savaş Sanatı” isimli eserinde yaptığı değerlendirmeler de yine benzer çıkarımlardan oluşmaktadır. Çanakkale Cephesi açılırken her iki tarafın durumu değerlendirildiğinde SWOT Analizi bakımından incelenebileceği ve harekâtın hemen her safhasındaki şartların kısaca ve anlaşılır şekilde mukayeseli bilgi kazanımı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Bu kapsamda yapılan çalışmada Çanakkale Cephesinde taraflarca yapılan harekatta aşağıdaki sonuçlara ulaşılmıştır. Böyle olmakla birlikte bu bilgilerin SWOT’un içindeki yeri değiştirilebileceği gibi burada olmayan daha birçok maddenin de dâhil edilmesi veya tanımlanan maddelerin üzerinde tartışılması mümkündür.

7.1. İttifak ve İtilaf Güçlerinin Güçlü Yönleri (Strengths)

7.1.1.İttifak Güçleri

  1. Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentine en yakın cephe olması ve düşmesi halinde devletin sona erme riski olacağı sebebiyle lojistik desteğin daha güçlü verilebilmesi,
  2. Klaus Wolf’un Gelibolu 1915 isimli eserinde aksi yazsa da[47], Çanakkale’nin savunmasının denizden bir saldırıya uğrama öngörüsü ile 1880’lerden itibaren tabyalar, kıyı savunma topları, sualtı mayınları ve ışıldaklarla üçlendirilmesi ve bir çıkarma harekatına karşı 1912’de Gelibolu’da  bir kolordunun konuşlandırılması[48],
  3. Osmanlı subaylarının bir kısmının daha önce burada görev yapmış olmaları sebebiyle bölgeyi iyi tanımaları,
  4. Osmanlı ordusu için başkentin girişini kontrol eden bu cephenin her şartta korunmasına olan ordunun ve bürokrasinin derin inancı,
  5. Osmanlı ordusu subaylarının yaşça küçük olmalarına rağmen dinamik ve rütbelerinin yüksek olmaları yanında Trablusgarp ve Balkan Savaşlarından tecrübeli olmaları. Örneğin bir tümene komutan eden İngiliz subayın yaşı ellilerdeyken, Türk subayının yaşının 30’larda olması.
  6. Balkan Savaşlarında alınan yenilgiler ve alınan tepkilerin oluşturduğu ortamın gereği bunu telafi etmede Türk subayların kararlı duruşu,
  7. Enver Paşa, hanedan üyeleri, aydınlar başta olmak üzere yapılan sık ziyaretlerle askere moral verilmesi,
  8. Türk ordusunun itilaf güçlerinin çıkarma yaptıkları sahil kesimine göre bölgeye hâkim ve rakım olarak daha yüksekte bulunmaları güçlü yönlerini oluşturmaktadır.

7.1.2.İtilaf Güçleri

a)      Batılı güçler arasında işbirliği ve güç merkezi olma stratejisi,

b)      Dönemin en güçlü donanmasına sahip olmaları,

c)      Farklı milletleri burada savaştırma iradesi ile kendi insan sermayelerinin dışında savaşacak asker bulma güçleri,

d)      Teknolojik üstünlük ve etkin hava gücünün (balon, uçak ve uçak gemileri) harbin ilk aylarında sağladığı üstünlük,

e)      Harp sanayini milli imkânlarıyla üretiliyor olmaları ve dışa bağımlılıklarının çok düşük olması,

f)      Açık denizlere ulaşabilme imkânları büyük bir avantajdır. Harita üzerinde tarafların bulunduğu coğrafyaya bakıldığında İtilaf güçlerinin oldukça geniş bir kara ve deniz üzerinde etkinlikleri oldukları görülmektedir.

g)      Uçak sayılarının oldukça fazla ve milli olarak üretiliyor olması, uçak gemilerinin varlığı ve balonlardan da etkinlikle yararlanmaları,

h)      Ekonomik yeterlilik ve demografik destekleyebilirlik açısından geniş bir potansiyele sahip olması.

I) Türklerin toplarına göre itilaf güçleri toplarının atış gücü menzilinin 2 kat uzun olması önemli bir avantajdı. Türklerin bataryalarının top menzili 7,5 km. civarında iken İtilaf güçleri donanmasının toplarının menzili 15 km.dir. Dolayısıyla boğaza yaklaşmadan kıyı tabyalarını ve Türk mevzilerini hiçbir risk almadan uzaktan ateş altına alma imkanları bulunuyordu.

7.2.         İttifak ve İtilaf Güçlerinin Zayıf Yönleri (Weaknesses)

7.2.1.İttifak Güçleri

  1. Ülkelerin her birinin çıkarının bir diğer ülke ile çatışıyor olmasının sürece olan etkisi,
  2. Harp sanayinde zayıf olan Osmanlı İmparatorluğunun dışa bağımlılığı,
  3. Eğitim seviyesinin yetersizliği,
  4. Ordunun sevk ve idaresinde Alman subayların varlığı ve Türkiye’nin şartlarına henüz alışamamış olmaları nedeniyle Türk askeri ile yabancı subayın bütünleşememesi,
  5. Ülkeler arasında sınır bütünlüğünün olmaması
  6. Bölge halkına harekât esnasında zarar verilmemesi için tedbir alınması,
  7. Harekâtın ülke toprakları üzerinde yürütülmesi nedeniyle firar olayları,
  8. Deniz nakliyatı için Ege Denizi girişinin İtilaf güçleri donanması tarafından tutulmuş olması,
  9. Türk ve Alman askerler ile subaylar arasında yaşanan bir takım sorunlar.

7.2.2.İtilaf Güçleri

  1. Ülkelerin her birinin boğazları diğer güçlerin kontrolüne almalarına karşı tedbir almaya çalışmaları,
  2. Cephenin kıyısında olmaları sebebiyle tepelere hâkim olan Türk ordusuna göre açıkta olmaları ve ilerleme imkânlarının daha zor olması,
  3. Karar verici üst seviye yöneticiler arasında harekatın nasıl uygulanacağı ve hangi kuvvetlerden yararlanılacağı konusunda görüş ayrılığından kaynaklanan komuta birliği zaafiyeti,
  4. Amaca odaklanmış milli bir ordudan yoksun olmaları ve sömürge alanlardan getirilen askerlere Müslüman olmaları nedeniyle güven duyulmamasının yanında askerin motivasyon eksikliği,
  5. Dünyada en fazla Müslümanın yaşadığı ülke olan İngiltere yönetimi üzerinde kısıtlı olsa bile baskı oluşması durumu zayıf yönleridir.

7.3.         İttifak ve İtilaf Güçlerinin Kullanabileceği Fırsatları (Opportunities)

7.3.1.İttifak Güçleri

  1. Batılı ülkeler karşısında bağımsız bir devlet olarak siyasal ve hilafet gücünün tehlike arz etmesi,
  2. Çanakkale Cephesi ve Kut’ül Amare başarıları dikkate alındığında Batı Cephesinde kilitlenen savaş için bir savaşı sona erdirme fırsatı olarak değerlendirilebilirdi. Almanlar ve İngilizler teklife olumlu yaklaşabilirlerdi,
  3. Bulunduğu coğrafyanın sağlamış olduğu fırsatlar ve jeopolitik avantaj,
  4. Taarruz imkânlarının daha esnek ve her zaman bir seçenek olması,
  5. Osmanlı İmparatorluğu üzerinde emelleri bulunan millet ya da toplumların savaşın bir parçası olması. Musevilerin de küçük bir birlikle savaşa katılması söz konudur.
  6. İtilaf devletleri safında çarpışan Müslüman askerlerle irtibat kurulması,
  7. Amerika Birleşik Devletleri gibi savaşın dışında olan güçlü bir devletin savaşın tarafı yapılması ile dengelerin değişme durumu,
  8. Her zaman taarruz yapabilecek bir mevziide bulunmaları,
  9. Harekât alanının kendi toprakları olması sebebiyle yerel halktan her alanda istifade etme imkânı,
  10. Bölgeye aynı zamanda karadan harekat ve lojistik sağlama frsatının olması,
  11. Teknolojik alanda geri kalmışlığın dezavantajını harekat alanına daha yakın yollarla karşılama fırsatı önemli bir fırsattır. Örneğin, yüz ton buğdayın İtilaf gücü ordusu ile Osmanlı ordusuna ulaşması sürecinde almış olduğu mesafe Osmanlı lehine oldukça farklıdır.
  12. Batılı ülkelerin refah payının yükselerek sürmesi için üretim yapan sektörlerde enerjinin kesintisiz temini(Petrol vb.), üretimin pazarlanması, ham malzemenin ve emeğin ucuza temin edilmesi için ele geçirilen diğer coğrafyalarda uygulanan yöntemlerin Osmanlı ülkesinde de uygulama emelleri bulunuyordu.

7.3.2.İtilaf Güçleri

a) Olası bir Türk taaruzu ve güçlü direnişi karşısında çekilme imkânlarının olması ve buna yönelik teknolojik üstünlük ile donanma gücünün ileri olması,

b) Kamuoyu oluşturma yetenek ve kültürü ile basının daha etkili olması,

c) Gayri Müslim halktan istihbarati bilgi alınması,

d) Rus Çarlığının da Karadeniz bölgesinden bir deniz veya kara harekâtı ile Osmanlı İmparatorluğuna yeni bir cephe açması ihtimali,

e) Yunanistan’ın savaşın tarafı yapılarak yeni bir işgalci ordusunun Türk topraklarına yönelmesi,

f) Batılıların üretimleri için tüketici toplum ve pazar arayışında hemen yakınlarındaki büyük coğrafyada etkin olma istekleri bsaşarılı olmaları halinde avantaja dönüşebilecektir.

7.4.         İttifak ve İtilaf Güçlerine Yönelik Tehditler (Threats)

7.4.1.İttifak Güçleri

a)    Osmanlı İmparatorluğunun birçok cephede çarpışması nedeniyle diğer cephelerde oluşabilecek yeni riskler ve kuvvetli taarruzlar ile cephenin öneminin azalması ve daha zayıf hale gelmesi,

b)    Ermeni isyanı ve Şerif Hüseyin’in şüpheli davranışları,

c)     Uçakların kısa zamanda teknolojik olarak gelişmesi ile cephe üzerinde geçici İngiliz üstünlüğü kurulması,

  1. Marmara’ya kadar yönelen denizaltıların vermiş olduğu zararlar ve zarar riski,
  2. Denizaltı riski harekât süresince etkili olmuştur,
  3. Boğaz girişinin kontrolünün itilaf güçleri elinde olması sebebiyle ulaşımın zayıflaması, ticaretin zarar görmesi ve Osmanlı ordusuna verilecek lojistik desteğinde bu yolun kapatılması,
  4. Gelişmiş silahlardan ve özellikle havacıların faaliyetinden kara ve deniz unsurlarının bihaber olması önemlidir. Türk uçağı İtilaf güçleri üzerine yöneldiğinde askerler hedef küçültürken, aktif ve pasif savunma tedbirleri alırken, Türkler uçakları görmek için yüksek yerlere çıkarak kendilerini zaman zaman da hedef haline getirmişlerdir.
  5. Osmanlı ordularının sevk ve idaresinin Alman subayların denetim ve komutasında olması komutan-erat arasındaki ruh birliği açısından önemli bir tehdittir. Nitekim Amerika, Avrupa’ya Amerikan ordusu geldiğinde İngiliz ve Fransız denetimini kabul etmemiştir[49].
  6. İmparatorluğun siyasal olarak kontrolü altında bulunan kutsal mekanların ve moral değerleri bakımından tarihi değeri de olan bazı tarihi mekanların üzerinde yapılan hesapların varlığı. Buralarda kendilerine ait olan değerlerin  egemen olması için farklı kültürlerde anlamlı olan mekanlar üzerinde söz sahibi olma mücadelesi söz konusuydu ve tarihi bir altyapısı bulunuyordu. Bu sebeple Kudüs’ün düşüşü Londra’dan çok Viyana ve Berlin’de heyecana sebep olabilmiştir. Zayıf olan Osmanlı İmparatorluğu, bu bakımdan dış tehditlere daha açık hale gelmiş bulunuyordu.

7.4.2.İtilaf Güçleri

a)    Rus Çarlığına geciken yardımların yetişmemesi ve beklenen yönetim değişikliği,

b)    Türk ordusunu Balkan Savaşlarına göre değerlendiren bir anlayış,

c)     Sömürgeleştirilen bölgelerde çıkabilecek isyanlar,

c)     Almanya’nın Osmanlı ordusunu özellikle teknik yönden dikkate değer olarak desteklemesi. Oysa savaş süresince bu durum yeterli olmamıştır. Örneğin Almanya 48.000 civarında uçak üretirken Osmanlı ordusuna peşin parası ödenmek kaydıyla verdiği uçak sayısı 350’yi geçmemiştir. Oysa 1918 yılında Filistin Cephesi’nde 100 kadar uçak harekata hazır olsaydı, 19 Eylül 1918’de başlayan Nablus muharebeleri süreci ve sonrasında çöküşün olmayacağı da ihtimaller arasındadır. Stratejist Lidell Hart cephenin çöküşsebebinden birini uçaklar olarak belirtmiştir[50].

8. Cephenin PEST (Politik-Ekonomik-Sosyal-Teknolojik) Analizi

PEST (Politik-Ekonomik-Sosyal-Teknolojik) tekniği ile harekatın değerlendirmesinin ve harp tarihi inceleme metodunun oldukça ilgili olduğu tespit edilmiştir. Günümüzde bir çok farklı disiplinlerde uygulanan PEST metodu özellikle uluslar arası ilişkiler alanına yönelik olabildiği gibi tarih biliminde de uygulaması olabilecek bir yöntemdir. Çanakkale Hava Harekatı ve genel anlamda Çanakkale Cephesi bu yöntemle de incelenmiş ve değerlendirme yapılmıştır. Politik, ekonomik, sosya-kültüel ve teknolojik alan konuyu bir çok bakımdan biribirini detekleyecek şekilde bütünlük sağlamaktadır. Ayrıca PEST Analizi içinde almakla birlikte demografik ve inovatif unsurun ayrı birer başlık olarak askeri harekatın incelemesinde değerlendirmeye katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir. Son yüz yılda savaşlar birçok bakımdan şekil değiştirmişler, savaşa tesir eden dış etkenler ve harekat alanlarının çapı genişlemiştir. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak sivil halk da savaşların önemli parçası olmuştur. Şehirler, endüstri merkezleri, ulaşım sistemleri, sosyal yaşamalanları savaşlarda daha emniyetsiz hale gelmiş ve bu durum milletlerin savaşına dönüşmüştür. Topyekün harp de denilen yeni savaş anlayışı ile savaşa hazır bulunuşluk süresi de teknolojik ağırlıklı olarak değişmiştir. Demografik unsurun bu değişimin farkına varması ve ülkelerine karşı aidiyat duygusunun geliştirilmesi daha önemli hale gelmiştir. Çanakkale Savaşı’nda bu etkilerin bir çoğunu görmek mümkündür. Bu kısımda cephe, PEST alt başlıklarına göre elde edilen bulgulara göre incelenmiştir. Şüphesiz burada tespit edilen bulgulara yeni katkılar sağlanabileceği gibi tespitler yorum ve bilgi bakımından yeniden değerlendirilebilir. Özellikle cephenin insan faktörü ve cephede her iki tarafın uyguladığı inovatif (yenilikler) unsurlar üzerinde çalışılabilecek hususlardandır.

8.1. İttifak ve İtilaf Güçlerinin Politik Durumu

Osmanlı İmparatorluğu 19’uncu asrın sonlarında Sultan Abdülhamit zamanında Çanakkale tabyalarını güçlendirmiştir. Birinci Dünya Savaşı, Avrupa’da yükselen menfaat temin etme ve emperyal güç olma çatışmasından doğan gerginliğin eyleme dönüşmesi olarak tanımlanabilir. Türk milleti açısından bir diğer dezavantaj ise etkili isimlerin devlet tecrübesi ve yeterli bilgisi bulunmuyordu. İktidarı temsil eden bu güçlü kişiliklerin aralarındaki rekabet sağlıklı karar alınmasında da fırsat vermiyordu.

Savaşın çok uzun süreceği baştan öngörülemiyordu. Osmanlı İmparatorluğu ise iktidarda bulunan etkili birkaç isim tarafından yönetiliyordu. Savaşa giriş süreci Osmanlı İmparatorluğunu idare edenlerce etraflıca ve meşru bir zeminde yeterince tartışılmamıştır[51]. Aslında Osmanlı devleti’nin son savaşında açılan cephelerin açılış sebepleri, desteklenebilirliği ve amacı ile sonucunun etkileri göz önünde tutulduğunda dikkate değer sonuçlara ulaşmak mümkündür.

Çanakkale Cephesi’nde bir yıldan fazla süren aktif ve pasif harekât evreleri ile savaşan tarafların sonraki harekat etkinliklerini etkilemiştir. Keza ilk hedflerden olan Rus Çarlığına yardım edememe durumu da burada bolşevik ihtilaline etki etmiştir.

Balkan Savaşları’nda alınan ağır yenilgi, Türklerin muhariplik gücünü kaybettiği konusunda bir kanaat oluşturmuştu. Balkan Savaşları ile itibar kaybına uğrayan Türk ordusu burada savaşma azim ve iradesini kaybetmediğini ispat etmiştir. Sami Paşazade Sezai:”Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir. Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı.” derken Çanakkale ruhunu tanımlamıştır. Enver Beyin 5 Ekim 1915 ve 10 Ocak 1916’da Meclis-i Mebusan’da yaptığı açıklamalarla Ruslarla doğuda yapılan savaşlara ve takiben Çanakkale galibiyetinedeğinmiştir. İtilaf güçlerinin çekilmesi konusunda 500.000 asker ile de boğazları geçmelerinin mümkün olmayacağını söylemiştir. Enver Paşa konuşmasında şehitlerin kanı ile korunan vatan topraklarının korunacağına olan güçlü inancını ifade etmiştir[52].

Türkiye, 3.800.000 asker ve sivil zayiatı, işgal edilen bölgelerde 12.000.000 nüfus kaybıyla büyük bir trajedi yaşamıştır[53] O tarihe kadar her türlü olumsuzluklara rağmen büyük devletler nezdinde etkinliği olan ve büyük bir coğrafyada konuşlanmış olan Osmanlı İmparatorluğu, Umumi Harbin sonunda büyük devlet statüsüne veda etmek zorunda kalmıştır[54]. Çanakkale Cephesinde ise muhariplik vasfını kaybetmediği  görülmüştür. Nitekim kısa süre sonra  başka bir mücadelenin içine girme iradesini göstererek günümüze kadar devam eden yeni bir siyasal yapı inşa edilmiştir. Bir Avrupalı bu durumu; Birinci Dünya Savaşı sonunda yenilen devletler kendilerine dayatılan antlaşmaları imzalamışlardır. Oysa Mustafa Kemal Paşa liderliğindeki Türkler, yeniden savaşa girerek bağımsız olmuş ve başka bir devletten emir almayacaklarını ortaya koymuşlardır diye tanımlamaktadır. Bir Avrupalı münevverin ifadesiyle dış ülkelerden emir almayacağını ortaya koymuştur.         Nitekim 9 Eylül 1922 yılında Yunanlıların denize dökülmesi sonucu Türk ordusunun boğazlar bölgesine yürümesi üzerine Churchill’in dominyonlarından yardım talebine Avustralya Başbakanı: ”Tek bir askerin hayatını tehlikeye koymayacağını ve savaşa karar verilirse, dominyonlardan işbirliği istenmemesi gerektiğini”belirten anlamlı cevap vermiştir. İngiltere bu zamana kadar sömürgelerini kullanarak kendileri arka planda kalmayı tercih etmişlerdir. Oysa güneş batmayan İmparatorlukta bazı alışkanlıkların değişeceği Çanakkale Savaşları ile belirmeye başlamıştı.

Savaşta itilaf devletleri azınlıkları isyana teşvik etmek ve gelecekte devlet kurdurmak bahanesiyle istismar etmekten geri durmamıştır. Liman von Sanders’in anılarında Filistin Cephesinde görev yapan iki Yahudi taburu bilgisine yer verilir[55]. Remzi Çavuş’un Hain Kim isimli eserinde Cengiz Çandar’dan nakille Filistin Cephesi’nde savaşan 5000 civarında Yahudi askerin İngilizler safında Türklere karşı savaştığı bilgisini vermektedir[56]. Nitekim Siyonist liderlerinden Vladimir Eugeuniç, Gelibolu’daki Gönüllü Yahudi Birliğinin Hikâyesi” [57]adlı eserinde, konuyu açıkça şöyle dile getirmektedir. ”Gelibolu’ya yolladığımız 600 kadar gönüllü Yahudi askerlerinin savaşlar sırasında gösterdiği üstün çaba ve başarı, davamızın dünyaya tanıtılması ve dikkate alınması bakımından çok yararlı olmuştur.” ifadesine yer vermiştir. Gerçekten 1’inci Dünya Savaşı henüz sona ermemişken ABD Başkanı Wilson’un da desteğiyle 2 Kasım 1917’de benimsenen “Balfour Bildirisi”, bu günkü İsrail’in kurulması için önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilmektedir.

Her iki taraftan da askeri ve siyasi kariyeri sönen veya yükselen kişiler olmuştur. Churchill’in ifadesi ile “kaderin adamı” olarak tanımlanan Kur.P.Yb. Mustafa Kemal’in yıldızı burada parlamıştır. Amiral Carden mesleki hastalığa yakalanıp görevini devrederken Churchill de 20 yıl kadar kariyerini kaybetmiştir.

8.2. İttifak ve İtilaf Güçlerinin Ekonomik Durumu

1914-1918 yılları arasında hava faaliyeti bu cephede varlığını devam ettirmiştir. Türk Hava Gücü bu süreçte İtilaf güçleri karşısında bazen 1/14, en iyi durumda ise 1/7’lik bir fiziki güce sahip olmasına rağmen etkinlik bakımından gittikçe üstün duruma gelmiştir. Burada görev yapan kara subayları havacılığın önemine yakinen şahit olmuştur. Bu insanlar daha sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nde yetkin ve etkin konumlarda olduklarında havacılığa önem vermişlerdir. Çanakkale Cephesi’nde savaşın başından Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı ordusu toplamda 4 uçak kaybederken, 53 civarında İtilaf gücü uçağı düşürülmüştür[58]. Şüphesiz, bunda en büyük paye kanatlarla birlikte Türk topçusuna aittir. Diğer taraftan savaşta 28 kara ve 14 deniz uçağı ile 42 uçaklık güçlü hava filosuna sahip olan İtilaf güçlerine karşı[59] Osmanlı oredsunun bölgede bulundurduğu uçak sayısının en iyi dönemlerde 7 civarında olmuştur.

Türkler bölgeye bu süre zarfında kısıtlı uçak sevk edebilmiştir. İtilaf güçlerine ait balon, uçak gemileri de ekonomik olarak yeterliliğin bir sonucuyken, Türklerin bölgeye hava gücü göndermesinde ekonomik sıkıntılar her zaman önemli olmuştur. Müttefik Almanlar, parası verilemeyen uçakları, uçağa şiddetle ihtiyaç duyulan bir zamanda göndermemişlerdir. Şüphesiz bu ekonomik odaklı yaklaşımlar, müttefiklik ruhuna aykırı uygulamalar olarak tarihte yerini almıştır. Bu ve benzeri durumları dönemin subaylarının anılarında sıklıkla görmek mümkündür.

8.3. İttifak ve İtilaf Güçlerinin Sosyal-Kültürel Durumu

Enver Paşai savaş süresince sık sık bölgeye gelmiştir. 24 Eylül 1915 tarihli gezisi Mustafa Kemal’in istifa etme kararı almasına neden olmuş ve Liman von Sanders’in araya girmesi ile geciktirilmiştir. Mustafa Kemal’in hasta olarak bulunduğu bir sırada Enver Paşa’nın kendisini ziyaret etmemesi kırgınlığın sebebini oluşturmaktadır[60].

Osmanlı İmparatorluğu idari ve askeri erkânı, bu savaşla var olma mücadelesi verildiğinin farkındaydı ve bu nedenle bu netameli günlerde başkentin taşınması gündeme gelmiştir. Ancak sabık Sultan İkinci Abdülhamid’in direnci ile bu karar tehir edilmiştir. Takiben taşınma kararından vazgeçilmiştir. Cephenin göstermiş olduğu direnç ve başarının bir nişanesi olarak 28 Eylül 1915 tarihinde Sadaret tezkeresi, Meclis-i Mebusan tarafından kabul edilmiş ve dönemin Padişah’ı Sultan V.Mehmet’e “Gazi” unvanı verilmiştir[61]. Bu savaş her bakımdan asimetrik harbin izlerini taşımaktaydı. İtilaf güçleri üstün teknik güçlerine rağmen gaz kullanmaktan geri kalmamışlardır[62]. Hatta günümüzün önemli bir tehdit unsuru haline gelen elektronik aldatma ve siber savaşa ait uygulamaların da burada hayatı geçirildiğini söylemek gerekir.

Çanakkale Savaşları ile ilgili Alman arşivleri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Genelkurmay ATASE Daire Başkanlığı Arşivi oldukça zengin kaynaklara sahiptir. Burada yapılan ve ileride yapılacak yeni çalışmalarla savaşa ait daha orijinal bilgilerin çıkacağı değerlendirilmektedir. Savaşın tarafı olan İtilaf güçleri arşivleri de şüphesiz büyük bir zenginliktir. Ancak tarih yazımında en önemli konulardan biri, objektif olabilmektir. Objektiflik kavramında herkes tarafken bunun nasıl olacağı ve kesin bir objektifliğin olup olmayacağı tartışmalıdır. Bu nedenle arşivden çıkan belgelerin ve bu belgelerden güç alarak yazılan tarafların çalışmalarında elde edilen sonuçlar ve değerlendirmeler iyi analiz edilmelidir.

Son zamanlarda batılı gözünden ve oldukça zengin kaynaklarla da Çanakkale Cephesi incelenmektedir. Ancak itilaf güçlerinin yaklaşımları ve bakış açısı ile ittifak güçleri gerçekleri farklılık gösterir. Kaldı ki, Almanların ve Osmanlıların yaklaşımı bile farklıdır. Tarih kurgusu da kendi birikim ve değerleri ekseninde olması tabiidir. Şüphesiz ki bu yaklaşımda Türklerin, Almanların ve İtilaf güçleri ile birlikte bu alanda söz söyleyen bilim insanlarının hepsinin çalışmaları dikkate alınmalıdır. Olayları inceleyişleri dikkate alınmalı, dersler çıkarılmalıdır. Olaylara bakış farklılığını gösteren bir anektod anlatılır. Bir İngiliz subayı Atatürk’le bir resepsiyonda karşılaşırlar. İngiliz subay uzakta oturmaktadır ve Atatürk’e bakışı rahatsızlık vericidir. Atatürk bunun sebebini öğrenmek ister ve yaverini gönderir. İngiliz Ataşesi olan şahıs, babasının Çanakkale’de öldürüldüğünü söyler ve Atatürk bunun üzerine kendisine babasının Çanakkale’de ne işi olduğunu sordurur.

İtilaf güçleri arasında sosyal dayanışma zayıf durumdaydı. Daha önce ele geçirilen Afrika coğrafyasında yaşayan insanlar ölüm makinası olarak, Türklerin üzerine gönderilmiştir. Bu insanların inançları, değerleri, iklimsel farklılıkları ve bölgenin yapısı uyumsuz olmuştur. Özellikle Batılı değer yargılarının hiçe saydığı etik değerler burada beklenenin aksine kendini göstermiş ve farkına varan pek çok asker Türklerle savaşmayı istememiştir.

Küçük bir coğrafyada 700.000 kadar askerin aynı zamanda bir arada bulunması ve mesafesi 5-8 metreye kadar olan keskin ayrımın adı siper olarak tanımlanmasına rağmen askerler arasında insani ilişkiler eksik olmamıştır. ANZAK askeri anı defterine mehmetçik ile ilgili hayranlık uyandıran destansı ifadeler yazarken, kendi yarası daha derin olan öksüz Mehmetçik annesi yaşıyor olan Fransız’ın yarasına kendi kıyafetini tampon yapmaktan dur etmemiştir. Diğer taraftan havada çarpışan ve birbirine halka gibi geçen mermiler 100 yıl sonra Çanakkale Müzesi’nde ziyaretçilere yeni anlamlar yüklemeyi sürdürmektedir.

8.4. İttifak ve İtilaf Güçlerinin Teknolojik Durumu

Çanakkale Cephesi’nde teknolojik güç ile teknolojik yetersizliğin mücadelesi egemen olmuştur. Türkler, teknik yetersizliği ve dışa bağımlılığın bedelini ödemişlerdir. Beslenme konusunda bile bu farklar açıkça görülmektedir. Esasen bu farkları 1854 Kırım Harbinde de acı bir şekilde tecrübe eden Osmanlı ordusu ve Osmanlı toplumu arada oluşan büyük farkı henüz kapatma gücünü yakalayamamıştı. Kırım Savaşı, İlber Ortaylı’nın da ifade ettiği üzere Avrupalı devletler ve ordularla Osmanlı toplum ve ordusunun daha fazla haşır neşir olması ile kültürel etkileşime katkı sağlamıştır. Türklerin, Batılı güçleri istemli bir batılılaşma ile yakalama mücadelesine rağmen birçok iç ve dış faktör bu sürecin tamamlanmasına da imkân vermemiştir. Çanakkale Cephesi, teknolojik fark ile milli kabiliyetlerin harekete geçirilememesinin sonuçlarının harekât alanına tesiri bakımından oldukça önemlidir. Bununla birlikte Türklerin cepheyi koruması ve boğazlardan geçit vermemesi önceden beklenen bir gelişme değildir.

Çanakkale Cephesinde; 18 Mart Deniz Savaşı ile 25 Nisan, 9-10 Ağustos Kara Savaşları çok iyi bilinmektedir. Hava Harekâtı esasen harekât öncesi ve savaş sonlarına kadar varlığını sürdürmüş, İtilaf güçlerinin olası hava baskınlarına karşı görev yapmıştır. Bu savaşlarda İtilaf güçleri donanmayı kuvvetlendirirken, hava hücumlarında 12’li uçak grupları oluşturarak taarruzda bulunmuşlardır[63]. Kısıtlı imkanlara rağmen harekatın her aşamasında ön alıcı tedbirler kapsamında yapılan hava keşifleri ile istihbari alanda başarılar elde edilmiş ve harekata hazırlanma fırsatı elde edilmiştir. Örneğin Yzb. Serno’nun ve Rasıt Yzb. Shneider ile Alman pilot Seydler Türk rasıt Hüseyin’in 18 Mart tarihinde yapmış ıoldukaları keşifler ordu için oldukça faydalı olmuştur.Bu sayede Türk deniz ve kara unsurları harekata yönelik tedbiralırlarken, harekat sonrası İtilaf güçlerinin durumunu keşif youyla öğrenmişlerdir[64].

Bir savaşta teknolojik güç şüphesiz önemli bir unsurdur. Ancak taktiğin stratejiye galip geldiği de harplerde sıklıkla görülmektedir. Çanakkale Cephesi’nde Nusret mayın gemisinin dünyanın en güçlü donanmasına verdirdiği zarar bu kapsamdadır ve Churchill bu durumu,”Nusret dünyayı değiştirdi.[65]”diye özetleyecektir. Emekli Orgeneral Muzaffer Ergüder’in anılarında yer alan ve Çanakkale semalarında bir Türk tayyaresinin  beş İngiliz tayyaresinden dördünü peşpeşe düşürmesi de bu kapsamdadır. Ergüder bu başarıyı güçlü bir hava filosundan yoksun olmasına rağmen Türk pilotun kişisel casaret ve uçağının teknik olarak üstünlüğüne bağlar[66]. Gerek Nusret örneği gerekse havacıların başarılı hava muharebelerinde teknoloji kadar teknolojiyi kullanan irade de öne çıkmaktadır.

Çanakkale Cephesi muharebelerinde ortaya çıkan bir diğer gerçek, İngiliz subaylarının yetersiz ve tecrübesiz oldukları, birliklerini sevk ve idarede İttifak güçleri subayları kadar yetenekleri olmadığıdır. Her iki taraftan anılarını yazan subayların buluştukları ortak noktalardan biri Anadolu askerinin sabrı, iradesi, itaati ve kanaat sahibi oluşudur. Şüphesiz bu vasıflar birliğine komuta eden bir subay için önemli bir güçtür. Bu fırsata sahip olan Türk subayları, esnek ve dayanıklı bir askerin komutanlığını yapmanın yanında tecrübeleri ve iyi eğitimleri ile öne çıkmaktadır. Yine muharebeyi cepheden yönetmeleri de önemli bir katkı sağlamaktadır[67]. Ancak teknolojik üstünlük ve sınırsız olarak gözüken, gerçekte ise nihayetsiz olmayan lojistik destek birçok eksikliği telafi etmiştir.

Çanakkale Hava Harekâtında genel durum şöyle olmuştur. Yalnız 1915 yılında Çanakkale Cephesi’nde yapılan hava savaşlarında ile karadan Türk topçusuve piyadesinin atışları sonucu İtilaf devletlerine ait 20[68]uçak düşürülmüştür. Bu uçakların düşürülüş şekli; hava-hava muharebeleri, topçu atışları ve piyade atışlarını neticesinde gerçekleştirilmiştir[69]. İngilizler Helles burnunda yaptıkları hava meydanını emniyetsiz bularak Bozcaada’ya taşındıkları zaman meydanda sahte uçak bırakarak Türkleri bu hedefe taarruz ettirerek mühimmat sarf ettirmeyi bir harp hilesi olarak uygulamışlardır[70]. Aynı hileleri dönemin en önemli gemilerin sahtesini yaparak da uyguladıkları bilinmektedir.

1914-1917 arasında düşürülen uçak sayısı oldukça yüksek bir rakama tekabül etmektedir. İtilaf güçleri 1916 yılının ilk 15 gününde 10 civarında uçak kaybetmişlerdir. Çoğu Türk topçusu tarafından olmak üzere cephenin faaliyette kaldığı süre içerisinde ve sonrasında toplamda 53 İtilaf gücü uçağının düşürülmüştür. Çanakkale Cephesi, Türk havacılık tarihi bakımından oldukça ehmmiyet arz eder. Çanakkale Savaşları kara, deniz, hava ve sabit balonların kullanıldığı ilk büyük savaştı. Daha önce de ifade edildiği gibi savaşta Türk tarafı özellikle hava gücü bakımından ilk başlarda 1/14’lük bir eşitsizliğe sahipti. Zamanla bu oran İtilaf devletlerinin aleyhine 1/7’lik bir seviyeye düşmüştür. Çanakkale Savaşı’nda elde edilen ve havacılık tarihi bakımından önemli olduğu değerlendirilen teknolojik temelli yeniliklerin de olduğu oldukça inovativ bir harp sahası olmuştur.[71] Diğer taraftan 30 Kasım 1915 tarihinde AK 1 Albatros ile görev yapan Pilot Ütğm. Ali Rıza ve Rasıt Tğm. Orhan Beylerin Seddülbahir üzerinde bir Fransız uçağını hava-hava muharebesinde düşürülmelerinin[72]Türk Havacılık tarihinde ayrı bir anlam ve değeri vardır.

  1. İtilaf güçleri üzerine peksimet kutularına doldurulmuş 100-150 adetlik çiviler atma,
  2. Demirden yapılmış göndeler içine nitrogliserin doldurarak üzerine top mermileri tıpaları takılarak bombalar yapılması,
  3. İngiliz Queen Elizabeth dretnotunun toplarının atışını tanzim etmek için kullanılan telsiz sisteminin havadan elektronik karıştırma ile işlevsiz hale getirilmesi Türk ve Alman havacıların bazı çalışmalarındandır.
  4. İngilizlerin yoğun keşif faaliyeti sonrası bombalamak üzere filolar göndermeleri,
  5. Çanakkale Cephesinde uçak gemisi kullanılması da Türk Cephelerinde yeni bir uygulama olmuştur.
  6. Balonları topçu ateşini ve gemilerin ateşini yönlendirmede kullanmaları da Türklerin cephede karşılaştıkları ve kayıplar verdikleri İngiliz uygulamaları olmuştur.

Harbin siperlere kitlenmesi ve dar alanda yaşamak zorunda kalan yüzbinlerce insanın çaresizlikten bulduğu yenilikler olarak da bu gelişmeleri değerlendirmek mümkündür.

Türk uçaklarının iki önemli zafiyet alanı telsiz sistemi ve makineli tüfekleri olmamasıydı. Telsiz sistemleri olsaydı, Türk hava unsurları kısa sürede harekâta dâhil olabilecek, sonuçları ilgililere daha seri iletebilecekti. İlk başlarda tüfekler uçaklarda henüz kullanılmadığında düşman uçaklarının pilotlarına karşı şahsi tabancalar ile ateş edilmiştir. Oysa İtilaf güçleri uçakları makineli tüfekle techiz edilmişti. Tek kişilik Fokker E-III uçaklarının makineli tüfekle techizi ve Cepheye gelmesi Türk tarafına büyük avantaj sağlamıştır. Türk havacıların keşif raporları deniz ve kara savaşları öncesinde olduğu gibi İtilaf güçlerinin çekilme emareleri havadan defalarca tespit edilmiştir. Yine Mustafa Kemal Paşa da İtilaf güçlerinin çekileceği doğrultusunda görüş beyan etmiştir. Bütün bunlara rağmen bir genel taarruz ile İtilaf güçlerinin denize dökülmemesi kaçırılan bir fırsat olmuştur.

Nitekim Balkan Savaşlarında Lüleburgaz Muharebesi’nde yenilen ordu, Çanakkale’de zafer kazanınca geçmişteki ayıbın örtüldüğünün bir nişanesi olarak o tarihlerde bir abide dikilmiştir[73]. Balkan Savaşları, yalnız orduyu değil milleti genel olarak yıkıma uğratmıştır. Zaferi müteakiben gazilere ve yaralılara yönelik birçok yardım kampanyalar düzenlenmiş, cepheyi gezmek ve askerlere moral vermek üzere ülkenin her tarafından heyetler gelmiştir. Yine Anamur gibi oldukça küçük bir beldeden 1.000 (bin) sığır ve dana hediye olarak gönderilmiştir[74].

Savaş yıllarında Türk ve Alman havacı personel birlikte görev yapmışlardır. Bu görevde özellikle modern uçakların Almanlara tahsis edildiği anılarda yoğun olarak yer alır. Örneğin Avni OKAR anılarında; Almanların son sistem Fokker tipi tayyareleri alırken, Yzb.Fazıl’a daha alt kalitede olan Albatros D-III’ün tahsisinden bahseder[75]. Savaş süresince Türk ve Alman ekibin aynı bölükte beraber çalışması zaman zaman sorunlar çıkmasına neden olmuştur. Farklı kültürlerden gelen ve farklı değerleri olan bu insanların karmasından oluşan bölüklerin başarıları ile aynı millete ait insanlardan oluşan bölüğün ahenk ve başarısı şüphesiz aynı olmamıştır. Savaşın hemen bütün cephelerinde belirli bir ağırlığı olan Almanların başarıyı kendilerine, başarısızlığı ise Türk Ordusuna mal etmesi genel bir algı yöntemiydi.Diğer taraftan Almanlar müttefik olmalarına rağmen Alman birliklerinin donanımı ile Türk birliklerinin donanımı da oldukça farklıydı ve Almanlar daha güçlü ve etkin silahlara sahiptier. Askerlik mesleği dışında politize olmaları da Türk komutanları ve subayları rahatsız etmekteydi. Nitekim Mustafa Kemal Paşanın bu konu ile ilgili açık görüşleri bulunmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa’nın, Falkenhayn’ın işi dışında meşgul olduğu işlere yönelik Enver Paşa’ya gönderdiği raporlar bu kapsamdadırl[76].

Çanakkale Hava Savaşları yalnız cephe için değil aynı zamanda İstanbul için de oldukça önemliydi. İngilizler 1915 yılından itibaren her fırsatta İstanbul’a hava taarruzu ile saldırmışlardır. Bu saldırıların önlenmesi maksadıyla “İstanbul Muhaberat-ı Havaiye Kumandanlığı” kurulmuştur. İstanbul üzerine sızan İngiliz uçakları dikkatle izlenmiş ve bir takım tedbirler alınmıştır[77]. Nitekim Birinci Dünya Savaşı’nın son hava muharebelerinden biri 25 Ekim 1918 tarihinde İstanbul semalarında Yzb. Fazıl ve 5 İngiliz uçağı arasında cereyan etmiştir[78]. İstanbul üzerinde Pilot Yzb. Fazıl Bey beş İngiliz uçağına karşı hava muharebesi yaparken, Filistin Cephesi’nin son kara muharebesi yine 25 Ekim 1918’de Katma’da cereyan etmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu, Birinci Dünya Savaşı’na iki ayrı cephede aynı zamanda birinde karada diğerinde havada verdiği muharebelerle son vermiştir.

Çanakkale’de önemli mücadelenin bir safhası da denizaltıların Marmara’ya geçebilme ve Osmanlı ordusuna lojistik, harekât ve moral bakımından darbe vurması emelidir. Bu konuda boğazı geçen denizaltı da olmuştur. Yalnız bir denizaltının tek başına Marmara’da varlık göstermesi ya da harekatın seyrini değiştirmesi askeri hedefler bakımından söz konusu değildir. Bu nedenle boğazı geçen denizaltıya farklı anlamlar yüklememek gerekir.

9. Sonuç

Türkiye’nin stratejik konumunun yanında Çanakkale’nin de stratejik olarak özel bir yeri bulunmaktadır. Tarihin hemen her döneminde güçlü devletler boğazlara egemen olmak istemişler ve bu amaca ulaşabilmek için savaşlar yapmışlardır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Çanakkale’de açılan cephe, savaşın kaderi ve insanlığın geleceği açısından önemli roller üstlenmiştir.

Şüphesiz Çanakkale Cephesi’nin Türkler açısından önemli sonuçları olmuştur. Cumhuriyet Türkiye’sinin kurucusu burada tanınır hale gelmiştir. Kanlı savaşlar Rus çarlığının çökmesine neden olurken, İngiltere’nin doğulu bir devlet tarafından yenilebileceği algısı dünyadaki güneş batmayan imparatorluğun büyüleyici üstün güç algısına zarar vermiştir.

Yeni bir kuvvet çarpanı olan havacılık Çanakkale’de önemli ölçüde harekâtın başlaması öncesi hazırlıkların keşfinin yapılmasına, harekatın denizde ve karada sürdürülebilirliğine ve sonuçlarına tesir etmiştir. Cephe’nin havacılık boyutu çok fazla üzerinde durulmayan ya da yeterince çalışılmayan bir konudur.

Çanakkale; teknolojik ve inovasyon alanında önemli yeniliklerin harp sahasında uygulandığı bir cephe olmuştur. Bu yönleriyle de incelenmeye muhtaçtır.

KAYNAKLAR

ARŞİV BELGELERİ

BOA, DH.İ.UM.EK., Dosya Nu.: 92, Gömlek Nu.: 60, Tarih: 13 C 1333

BOA, MF.MKT. Dosya Nu.: 1208, Gömlek Nu.: 62, Tarih: 24 C 1333

BOA, HR.SYS. Dosya Nu.: 2417, Gömlek Nu.: 41, Tarih: 21.01.1916

BOA, DH.İ.UM.EK.,Dosya Nu.:24,Gömlek Nu.:50,Tarih:1 S 1335

BOA, DH.İ.UM.EK., Dosya Nu.: 97, Gömlek Nu.: 77, Tarih: 27 C 1334

BOA, DH.İ.UM. Dosya Nu.: 89-05, Gömlek Nu.: 132, Tarih: 21 M 1334

BOA, HR.SYS, Dosya Nu.: 2175, Gömlek Nu.: 7, Tarih: 25.01.1917

BOA, DH.EUM.5.Şb.,Dosya Nu.:17,Gömlek Nu.:46,Tarih:26 Za 1333

BOA, DH.İ.UM.EK.,Dosya Nu.:82,Gömlek Nu.:18,Tarih:05 C 1335

TELİF VE TETKİK ESERLER

Atabay, Mithat, “Osmanlı Meclis-i Mebusanında Çanakkale Muharebeleri Konusundaki Görüşmeler”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi,Özel Sayı,ATASE Yay. Genkur.Bsm.,Ankara,2010

Aksan, Yaşar, Çanakkale, Bizbize Yay.,Ertem Matbaası,Ankara,2007

Artuner, Burak, Kayıp Topraklar Ortadoğu’da Türk Askeri, Truva Yayınları,İstanbul,2005

Armaoğlu, Fahir, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih(1789-1914), 2. Baskı, TTK,Ankara,1999

Apuhan, Recep Şükrü,Çanakkale 1915,TİMAŞ,İstanbul,2007

Aydar, Orhan, Uçan Süvariler, Ulus Basımevi, Ankara,1948

Aydın, Erdoğan, Osmanlı’nın Son Savaşı,5.Baskı,Literatür Yayınları, İstanbul,2013

Bayur, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi Cilt:II-Kısım:IV, TTK,Ankara,1999

Besbelli, Saim, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VIII. Cilt Deniz Harekatı, Gnkur.Basımevi, Ankara,1976

Berkman, Tahsin, Harp Tarihi,Kara Harp Okulu Basımevi,Ankara,1949

ÇAVDAR, Tevfik, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950, 3. Baskı, İmge Yayınları, Ankara,2004

Çavuş, Remzi, Hain Kim?Bir İsyanın Perde Arkası, Yitik Hazine, 2006

Erdoğan ,Mehmet, Hava Gücü ve Savaş, Genkur.Bsm.,Ankara,1986

Ersoy, Mehmet Akif, Safahat

Erdoğan, Mehmet, Hava Gücü ve Savaş, Genkur.Bsm.,Ankara,1986

Erickson, Edward J., I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2009

FIRTINA, İbrahim,(Yay.Haz.) Orgeneral Muzaffer ERGÜDER’in Havacılık Anıları 1922-1930,THK Basımevi, Ankara,2009

Gediz, Ergüder, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918, Tarhç.Ş.Md.lüğü, Ankara

Günsev, Mesut, Savaş Aldatmaları,Alfa Yay.,İstanbul,2007

Göymen, İhsan, Birinci Dünya Harbi Ixncu Cilt Türk Hava Harekatı, Gnkur. Basımevi, Ankara

Haksun, Korel, Tarihten Notlar 2, Kastaş Yay.,İstanbul,2004

Albayrak, Muzaffer, – Yılmazer, Tuncay, Sorularla Çanakkale Muharebeleri-1, Yeditepe Yayınları, İstanbul,2007

Erickson, Edward J., (Edt.Ali BERKTAY),I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2009

Kabacalı, Alpay (Hzrly.), Talat Paşa’nın Anıları, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 6. Baskı, İstanbul,2011

Kayabalı, İsmail – Aslanoğlu, Cemender, Türk Kültürü Aylık Dergisi Hava Kuvvetleri Sayısı, Sayı:116, Yıl:10, Haziran 1972, Ayyıdız Matbaası, Ankara,1972

Kansu, Yavuz – ŞENSÖZ ,Sermet – ÖZTUNA, Yılmaz, Havacılık Tarihinde Türkler 1, 2’nci Baskı, Hv.K.Bsm., Ankara, 2006

Keyüsk, Mazlum, Türk Havacılık Tarihi 1914-1916 İkinci Kitap Birinci Kitap, Hv.Bsm., Eskişehir, 1951

Köni, Hasan, “Suriye-Filistin-Irak ve Arabistan Cepheleri”, 100’üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı Sempozyumu 24 Ekim 2014,  Gnkur.ATASE D.Bşk.lığı, Hava Harp Okulu Şehit Muzaffer Erdönmez Sinema Salonu, İstanbul, İstanbul,2014

Kurter, Ajun, Türk Hava  Kuvvetleri Tarihi-1, Hv. K. Basımevi, Ankara, Aralık 2002

Kressenstein, Friedrich Freiherr Kress von,  Çev.:Tahir Balaban, Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk,Yeditepe, 2. Baskı, İstanbul,2013

SARP, İrfan, Türk Hava Kuvvetlerinin Doğuş Yılları, Hv.Bas.ve Neş.Md.lüğü, Ankara,1986

Sanders, Liman von, (Çev.:Eşref Bengi ÖZBİLEN), Türkiye’de Beş Yıl, Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,İstanbul,2010

Okur, Mehmet, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşı’na Girişini Gerektiren Sebepler”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, S:16, Ağusos 2010, Genkur.Bsm.,Ankara,2010

Okar, Avni, Türkiye’de Tayyarecilik 1910-1924, YKY, 2.Baskı, İstanbul, 2010

Sander, Oral, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Yayınları,Ankara,2012(?)

Soner,  Oran, Çanakkale Cephesi’nde Hava Harekatı ve Safhaları, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S:51,Bahar 2013

Özbilen, Eşref Bengi (Çeviren), Denizlerde Yenilmediler Cihan Harbinde Alman Bahriyeliler, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2011

Okuyucu, Oğuz,“Çanakkale Muharebeleri’nde Hava Harekatı”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, S:16, Ağusos 2010, Genkur.Bsm.,Ankara,2010

Tetik, Ahmet – Demirtaş, Y.Serdar – Demirtaş, Sema, Çanakkale Muharebeleri’nin Esirleri-İfadeler ve Mektuplar-Cilt-I,Genkur.Bsm.,Ankara,2009

Tuncoku, A.Mete, Anzakların Kaleminden Mehmetçik Çanakkale 1915,AAM, Ankara, 20005

Ünalp, Rezzan, “Kuruluşundan Günümüze Türk Ordusu”, Kuruluşundan Günümüze Türk Ordusu On İkinci Askeri Tarih Sempozyumu Bildirileri-1, 20-22 Mayıs 2009,ATASE Yay. Genkur.Bsm.,Ankara,2009

Westwell, IAN, Resimli Harp Tarihi Birinci Dünya Savaşı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014

Yalçın, Osman, Türk Hava Harp Sanayii Tarihi 1913-2009, Hv.Bsm.ve Neş.Md.lüğü, Ankara,  2009

Osman Yalçın, Türk Hava Harp Sanayii Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2013

Yalçın, Osman, Türk Hava Kuvvetleri Teşkilatlanma Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, G.Ü.Sos.Blm.Enst.,T.C.Tarihi Bilim Dalı, Ankara, 2004

Yalçın, Osman, ”Hava Subayı Şehit Pilot Binbaşı Fazıl Bey’in Harp Sahası Uygulamaları ve Dönüşümcü Liderlik İzleri”, Hava Harp Okulu 3.Ulusal Liderlik Sempozyumu, HHO Basımevi, İstanbul,2014

Yalçın, Osman, ”Hava Şehit Pilot Binbaşı Fazıl Bey’in Hayatı ve Çalışmaları”,Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, ISSN 1305-5992,Sayı:21,Güz 2014, Ankara

Yalçın, Osman, Osmanlı İmparatorluğunun Son Yıllarında Bir Kararlılık Gösterisi: “Kıtalararası Osmanlı Hava Seferi”,Akdeniz İnsani Bilimleri Dergisi MJH, Güz:2014, Antalya

Wolf, Klaus, Gelibolu 1915 Birinci Dünya Harbi’nde Alman-Türk Askeri İttifakı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2014


[1]    A.Mete Tuncoku, Anzakların Kaleminden Mehmetçik Çanakkale 1915,AAM, Ankara, 20005,s.101,184

[2]    Ahmet Tetik-Y.Serdar Demirtaş-Sema Demirtaş, Çanakkale Muharebeleri’nin Esirleri-İfadeler ve Mektuplar-Cilt-I,Genkur.Bsm.,Ankara,2009,s.V

[3]    TUNCOKU, Anzakların Kaleminden Mehmetçik,s.39,89

[4]    Esirlere davranış şekli bir kültür ve yönetim anlayışını gerektirir. Son 1000 yılda ortak bir tarihe sahip olan Avrupalıların ve Osmanlıların arasında gerçekleşen savaşlarda her iki taraf kendi inanç ve törelerini uygulamıştır. Fatih’in askerleri 1481’de Otronta’ta diri diri gömülürken, yada 17. Asırda Voyvodalar askerleri ile esir ettikleri Osmanlı askerini şişe geçirirken aynı metodu uygulamışlardır. Keza günümüzde askeri harekat alanı olan ülkelerde ele geçirilen esirlere uygulanan muameleler uluslararası alanda önemli bir sorun olmuştur. Srebrenitze faciasına neden olan Hollanda ordusu ödül alabilmiştir. Oysa Sultan Reşat savaşın başında yayınlamış olduğu iradesinde adil olunmasını, esirlere, kadınlara, çocuklara, savaşmayacak olanlara ve dini merkezlerle sağlık birimlerine gösterilmesi gereken hassasiyeti uzun uzun hatırlatmaktaydı. Keza günümüzde Türk askerinin ay-yıldız ile Afganistan sokaklarına çıkarken, müttefik askerlerin mevzilerinden çıkamamaları bu mirasın günümüze yansımalarıdır.

[5]    BOA,DH.EUM.5.Şb.,Dosya Nu.:17,Gömlek Nu.:46,Tarih:26 Za 1333

[6]    Tetik-Demirtaş, Çanakkale Muh.Esirleri-İfadeler ve Mektuplar,C-I, s.VII

[7]    Mehmet Akif Ersoy, Safahat

[8]    Yaşar Aksan, Çanakkale, Bizbize Yay.,Ertem Matbaası,Ankara,2007,s.420

[9]    Mehmet Erdoğan, Hava Gücü ve Savaş, Genkur.Bsm.,Ankara,1986, s.32

[10]   Erdoğan, Hava Gücü ve Savaş,s.36

[11]   İsmail Kayabalı-Cemender Aslanoğlu, Türk Kültürü Aylık Dergisi Hava Kuvvetleri Sayısı, Sayı:116, Yıl:10, Haziran 1972, Ayyıdız Matbaası,      Ankara,1972,s.493(29); Erdoğan, Hava Gücü ve Savaş,s.72

[12]   BOA,DH.İ.UM.EK.,Dosya Nu.:82,Gömlek Nu.:18,Tarih:05 C 1335

[13]   Recep Şükrü Apuhan,Çanakkale 1915,TİMAŞ,İstanbul,2007,s.209

[14]   Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarih(1789-1914), 2. Baskı, TTK,Ankara,1999, s.91-93

[15]   Armaoğlu, a.g.e.,s.92

[16]   Korel Haksun, Tarihten Notlar 2, Kastaş Yay.,İstanbul,2004,s.203

[17]   Ian Westwell, Resimli Harp Tarihi Birinci Dünya Savaşı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2014,s.24,25

[18]     Osman Yalçın, Türk Hava Harp Sanayii Tarihi 1913-2009,Hv.Kv.Bsm.ve Neş.Md.lüğü, Ankara,2009,s.4;Liman von Sanders, (Çev.:Eşref Bengi Özbilen), Türkiye’de Beş Yıl, Türkiye İş Bankası Kültür Yay.,İstanbul,2010,s.7-10; Osman Yalçın, ”Hava Şehit Pilot Binbaşı Fazıl Bey’in Hayatı ve Çalışmaları”,Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, ISSN 1305-5992,Sayı:21,Güz 2014, Ankara, s.258,265

[19]   Ergüder Gediz, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918, Tarihçe Ş.Md.lüğü, Ankara, s.99

[20]   Gediz, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918,s. 99; Osman Yalçın, Türk Hava Harp Sanayii Tarihi 1913-2009, s.35

[21]   Gediz, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918,s.99

[22]   Osmanlı İmparatorluğu’nun Almanya ile ittifak yapmadan önce İngiltere ve Fransa ile işbirliği yollarını        araştırmasına ve öneri götürmesine rağmen bu ülkeler tarafından ret edildiğini burada belirtmek gerekir.

[23]   Mehmet Okur, “Osmanlı Devleti’nin Almanya İle İttifakını ve Birinci Dünya Savaşı’na Girişini Gerektiren Sebepler”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, S:16, Ağusos 2010, Genkur.Bsm.,Ankara,2010,s.106

[24]   Tevfik Çavdar, Türkiye’nin Demokrasi Tarihi 1839-1950, 3. Baskı, İmge Yayınları, Ankara,2004,s.490

[25]   Friedrich Freiherr Kress von Kressenstein, Çev.:Tahir Balaban, Son Haçlı Seferi Kuma Gömülen İmparatorluk,Yeditepe, 2. Baskı, İstanbul,2013, s.72

[26]   Saim Besbelli, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi VIII. Cilt Deniz Harekatı, Gnkur.Basımevi, Ankara,1976,s.54

[27]   Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi Cilt:II-Kısım:IV, TTK,Ankara,1999,s.649,650

[28]   Ergüder Gediz, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918, Tarhç.Ş.Md.lüğü, Ankara, s.103

Enver’in yetkisi olduğu bazı çalışmalarda ifade edilmektedir. Her yetki kullanılsaydı dünyada yaşam çok daha dayanılmaz olabilirdi. Yetki sahibi olmak ayrı bir husus, yetkiyi milli çıkarlara uygun kyllanmak ayrıdır.OY

[29]     Mazlum Keyüsk, Türk Havacılık Tarihi 1914-1916 İkinci Kitap Birinci Kitap, Hv.Bsm., Eskişehir, 1951, s.24,25; Alpay Kabacalı(Hzrly.), Talat Paşa’nın Anıları, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 6. Baskı, İstanbul,2011,s.26,27

[30]   Eşref Bengi Özbilen, Denizlerde Yenilmediler Cihan Harbinde Alman Bahriyeliler, Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2011,s.23,24

[31]   Oral Sander, Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Yayınları,Ankara,2012(?), s.371

[32]   Artuner, Kayıp Topraklar Ortadoğu’da Türk Askeri,s.74

[33]   Enver Paşa’nın bu statüsü Sultan Vahdettin’in hükümdar olmasına kadar sürmüş ve Vahdettin ilk               icraatlardan biri olarak Enver Paşa’nın Başkomutanlık yetkisini iptal ederek kendisi Başkomutanlığı                temsil      etmeye karar vermiştir. Uygulamada ise Enver Paşa’nın yetkilerinde bir değişiklik olmamıştır.

Yavuz Kansu-Sermet Şensöz-Yılmaz Öztuna, Havacılık Tarihinde Türkler 1, 2’nci Baskı, Hv.K.Bsm., Ankara, 2006,s.354

[34]   Gediz, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918, s.104

[35]   Besbelli,Deniz Harekatı,s.48-50

[36]   Mazlum Keyüsk,TürkHavacılık Tarihi 1914-1916,İkinci Kitap Birinci Cilt,Hava Basımevi,Eskişehir,1951 ,s.10-12; Besbelli,Deniz Harekatı,s.48-50

 

[37]   Gediz, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918, s.103-105

[38] Ajun Kurter, Türk Hava  Kuvvetleri Tarihi-1, Hv. K. Basımevi, Ankara, Aralık 2002, s.139

[39]   Yalçın, Türk Hava Kuvvetleri Teşkilatlanma Tarihi s.37,38;Master Tezi

[40]   Oğuz Okuyucu, “Çanakkale Muharebeleri’nde Hava Harekatı”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, S:16, Ağusos 2010, Genkur.Bsm.,Ankara,2010,s.2698

[41]   Orhan Aydar, Uçan Süvariler, Ulus Basımevi, Ankara,1948,s.100,101; Kansu vd., Havacılık Tarihinde Türkler 1,s.159

İstanbul-Kahire Seferinde toplanan yarım milyon İngiliz altını ile bu uçaklar siparişe verilmiştir. Fransızlar uçakları vermemiş ve 6 Nieuport uçağını Süveys Kanalında Türk Ordusuna karşı kullanmışlardır.

[42]   Kansu vd.,Hvc.Tar.Türkler-1,s.159,171,176;Osman Yalçın, Osmanlı İmparatorluğunun Son Yıllarında Bir Kararlılık Gösterisi: “Kıtalararası Osmanlı Hava Seferi”,Akdeniz İnsani Bilimleri Dergisi MJH, Güz:2014, Antalya, s.**

[43]   Kansu vd.,Hvc.Tar.Türkler-1,s.170

[44]   Gediz, Türk Hava Kuvvetleri Tarihi Cilt-I 1911-1918, s.106

[45]   Yalçın, Türk Hava Harp Sanayii Tarihi 1913-2009,s.38-40

[46] Keyüsk,TürkHavacılık Tarihi 1914-1916,s.17

[47]   Klaus Wolf, Gelibolu 1915 Birinci Dünya Harbi’nde Alman-Türk Askeri İttifakı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2014,s.161-165

[48]   Edward J.Erickson, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2009,s.29

[49]   Westwell,Resimli Harp Tarihi,s.218,219

[50]   İrfan Sarp, Türk Hava Kuvvetlerinin Doğuş Yılları, Hv.Bas.ve Neş.Md.lüğü, Ankara,1986,s.96

[51]   Erdoğan Aydın, Osmanlı’nın Son Savaşı,5.Baskı,Literatür Yayınları, İstanbul,2013,s.1-6

[52]   Mithat Atabay, “Osmanlı Meclis-i Mebusanında Çanakkale Muharebeleri Konusundaki Görüşmeler”, Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi,Özel Sayı,ATASE Yay. Genkur.Bsm.,Ankara,2010,s.55-66

[53]   Berkman, Tahsin, Harp Tarihi,Kara Harp Okulu Basımevi,Ankara,1949,s.228

[54]   Büyük devlet olmanın ölçüleri yalnız toprak büyüklüğü olmayıp bu alanda bir çok farklı ölçek kullanılmaktadır. Bununla birlikte toprak büyüklüğü de bir tasnifte büyük devlet tanımlamalarına girmektedir.

[55]   Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, s.361

[56]   Remzi Çavuş, Hain Kim?Bir İsyanın Perde Arkası, Yitik Hazine, 2006,s.96

 

[58]   Okuyucu, “Çanakkale Muharebeleri’nde Hava Harekatı”,s.297

[59]   Soner  Oran, Çanakkale Cephesi’nde Hava Harekatı ve Safhaları, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, S:51,Bahar 2013,,s.664

[60]   Muzaffer Albayrak – Tuncay Yılmazer, Sorularla Çanakkale Muharebeleri-1, Yeditepe Yayınları, İstanbul,2007,s.163

[61]   Atabay, “Osmanlı Meclis-i Mebusanında Çanakkale Muharebeleri Konusundaki Görüşmeler”, s.52,53; Oğuz Okuyucu, “Çanakkale Muharebeleri’nde Hava Harekatı”, s.268; BOA, DH.İ.UM.EK., Dosya Nu.: 92, Gömlek Nu.: 60, Tarih: 13 C 1333

[62]   BOA, MF.MKT. Dosya Nu.: 1208, Gömlek Nu.: 62, Tarih: 24 C 1333; Apuhan,Çanakkale 1915,s.195; BOA, HR.SYS. Dosya Nu.: 2417, Gömlek Nu.: 41, Tarih: 21.01.1916

[63]   Mesut Günsev, Savaş Aldatmaları,Alfa Yay.,İstanbul,2007,s.12

[64]   İhsan Göymen, Birinci Dünya Harbi IX ncu Cilt Türk Hava Harekatı, Gnkur. Basımevi, Ankara,1969,s. 38,39

[65]   Wolf, Gelibolu 1915,s.195

[66]   İbrahim Fırtına, Orgeneral Muzaffer ERGÜDER’in Havacılık Anıları 1922-1930,THK Basımevi, Ankara,2009,s.26

[67]   Edward J.Erickson (Edt.Ali Berktay),I.Dünya Savaşı’nda Osmanlı Ordusu, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2009,s.102

[68]   Bütün Cephelerde toplan 34 adet İtilaf gücü uçağı düşürülmüştür. Kafkas 1, Filistin 5, Irak 8 ve Çanakkale’de 20 uçak zayiat verdirilmiştir.

[69]   Kansu vd.,Hvc.Tar.Türkler-1,s.213

[70]   Günsev, Savaş Aldatmaları,s.20

[71]   Mehmet Erdoğan, Hava Gücü ve Savaş, Genkur.Bsm.,Ankara,1986, s.32

[72]   Osman Yalçın, Türk Hava Harp Sanayii Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul,2013,s.46

[73]   BOA,DH.İ.UM.EK.,Dosya Nu.:24,Gömlek Nu.:50,Tarih:1 S 1335

[74]   BOA, DH.İ.UM.EK., Dosya Nu.: 97, Gömlek Nu.: 77, Tarih: 27 C 1334; BOA, DH.İ.UM., Dosya Nu.: 89-05, Gömlek Nu.:132, Tarih: 21 M 1334; BOA, HR.SYS, Dosya Nu.: 2175, Gömlek Nu.:7, Tarih: 25.01.1917

[75] Avni Okar, Türkiye’de Tayyarecilik 1910-1924, YKY, 2.Baskı, İstanbul, 2010, s.35

[76]   Artuner, a.g.e.,s.278-286; Osman Yalçın,”Hava Subayı Şehit Pilot Binbaşı Fazıl Bey’in Harp Sahası Uygulamaları ve Dönüşümcü Liderlik İzleri”, Hava Harp Okulu 3.Ulusal Liderlik Sempozyumu, HHO Basımevi, İstanbul,2014 ,s.168,169; Osman Yalçın,”Hava Şehit Pilot Binbaşı Fazıl Bey’in Hayatı ve Çalışmaları”,Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, ISSN 1305-5992,Sayı:21,Güz 2014, Ankara ,s.258-260

[77]   Okur,“Osmanlı Devleti’nin Almanya ile İttifakı…,s.31; Osman Yalçın, Türk Hava Kuvvetleri Teşkilatlanma Tarihi (Cumhuriyet Dönemi), Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, G.Ü.Sos.Blm.Enst.,T.C.Tarihi Bilim Dalı,Ankara,2004,s.84

[78]   Okur,“Osmanlı Devleti’nin Almanya ile İttifakı…”,s.35,36

Share this content:

YAŞAM