CUMHURİYET’E GİDEN YOLDA BİR MİHENK TAŞI: ERZURUM

CUMHURİYET’E GİDEN YOLDA BİR MİHENK TAŞI: ERZURUM

Tarihin çeşitli dönemlerde birçok uygarlığın önemli bir stratejik ve ticaret merkezi olmuş Erzurum, Anadolu coğrafyasına Türklerin egemen olmasından sonra da Selçuklu ve Osmanlı beylik ve devletlerinde her zaman bir askeri ,ticari ve kültürel merkez olma hüviyetini korumuştur. Erzurum Osmanlı Devletinde her zaman önemli bir idari ve siyasi konumdadır ve İpek Yolu Ticaret Yolu’nun kavşak noktalarından birisidir. Özellikle 19 yüzyılın ortalarından itibaren İngiltere, Rusya ve İran başta olmak üzere birçok ülkenin diplomatik temsilciliklerinin bulunduğu bir ildir.

Osmanlı Devleti Gerilemeye Başlıyor

1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşmasına kadar bir Türk Gölü hüviyetindeki Karadeniz’deki Türk Egemenliği yavaş yavaş zayıflamaya başlamış ve Ruslar 1783 yılında Kırım’ı ele geçirdikten sonra Kafkasya’ya doğru yayılmaya başlamış ve 1801 yılında yapılan Giorgievsk anlaşmasıyla Orta-Batı Gürcistan’ı himayeleri altına almışlardı. Ruslar,İran ile yaptıkları 1813 Gülistan ve 1827 Türkmençay antlaşmaları sonucu Güney Kafkasya’da bulunan bütün han ve beylikleri eşe geçirmişlerdi. Daha sonra Sıcak Denizlere inme amacındaki Ruslar 1828-1829 yılında Prens Paskeviç yönetiminde Kars ve Erzurum’a saldırarak Doğu Anadolu’nun önemli bir kısmını ele geçirmişti. Erzurum.Trabzon ve Urumiye’de Protestan Misyoner istasyonu kurmak amacıyla Amerikan Bordu henüz Ruslar’ın terketmediği 1830 yılında araştırmalar yapmak üzere E.Smith ve H.Davidson’u bölgeye göndermişti. Gregoryan Ermenileri ve Batı Azerbaycan’da yerleşik Nasturileri Protestanlığa çevirmek amacıyla Trabzon(1835), Urumiye(1837) ve Erzurum(1839) misyoner istasyonları kurulmuştu.

Erzurum 19 yy. ilk yarısında Osmanlı-İran arasındaki sınır ve sınır bölgelerinde yerleşik aşiretler konusunda ki sorunların çözümünde önemli iki antlaşmaya ev sahipliği yaptı. I.Erzurum(1823) ve II.Erzurum(1847) antlaşmaları Çarlık Rusyası ve İngiltere’nin gözlemci ve baskı unsuru olarak katıldıkları ilk uluslararası olması bakımından çok önemlidir.

Kara Günlerin Başlangıcı : 93 Harbi(1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı)

Her 25-30 yılda Rus istilasına hedef olan Erzurum, 1853-1856 Osmanlı-Rus Savaşında , 1855 yılında İngilizlerle beraber Kars savunmasını başarıyla yapması ve Karadeniz’de Rusların yenilgiye uğramaları yüzünden Erzurum’a ilerleyemedi. Ruslar Kars Kalesini almalarına rağmen, büyük kayıplar verdiler ve geri çekilmek zorunda kaldılar. Ancak Ruslar 1877 yılında yeniden Doğu cephesinde yeniden harekata girişerek Kars ve Erzurum’u işgal ettiler. Rus ordusu Aziziye’de Erzurum halkının büyük desteğini alan Türk askerinin büyük direnişiyle karşılaştı ve bozguna uğradı. Ruslar Erzurum’u ancak 21 Şubat 1878’de işgal edebildi. 31 Ocak 1828 Edirne Ateşkesi ve 3 Mart 1828 tarihli Ayastefanos( Yeşilköy) antlaşmalarıyla Ruslar Erzurum boşaltacaklardı ve sonuçta tam sekiz ay sonra 21 Eylül 1878’de Erzurum yeniden düşman işgalinden kurtuldu. 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşında İngilizler doğrudan yardım etmek yerine, İngiliz asilzadelerinin kurdukları çeşitli fon ve yardım organizasyonları ile Balkan ve Doğu Cephesi’nde hastane ve dispanserler kurarak cephe gerisinde önemli destek hizmetleri yaptılar. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması Osmanlı Devleti’nin Balkan Cephesi’nde tamamen silindiği ve Doğu Cephesinde ise Bayazıt’ın geri alındığı , Ardahan, Batum ve Kars’ın (Elviye-i Selase) illerinin kaybedildiği ve 41 yıl esaret altında kalması sonucunu doğurdu. Berlin Konferansı ile Kıbrıs’ı İngilizlere bırakarak, Doğu Akdeniz’de önemli bir stratejik avantajını da ayrıca kaybetti.

Berlin Antlaşması İngilizlerin Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğünü koruma stratejisinden ayrılmaya başladığı bir dönüm noktası oldu. İngiltere Hindistan’da ve bazı sömürgelerinde sıkıntı yaşıyordu. Denizaşırı egemenliğini garanti altına almak için Ruslarla yakınlaşmaya karar verdi ve zaten İngiliz Kralı VII.Edward ile Rus Çarı II.Nikola arasında akrabalık bağları vardı. Bugün ki Estonya’nın başkenti Tallin(Reval) de 9-10 Haziran 1908’de bir araya gelen ikili “hasta adam” olarak nitelendirdikleri Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini görüştüler. Reval sonrası Osmanlı Devleti Meşrutiyete geçti ve Almanya ile yakınlaşmaya başladı. İngilizler denizaşırı gücünü perçinlerken, Ruslar Balkanlar ve Boğazlar konusunda rakipsiz kaldı.

İngilizler Boğazlar ve İstanbul’un geleceği konusunda endişelenmeye başladılar. Ruslar Boğazları ve İstanbul’u ele geçirerek , İstanbul’u Ortodoks Slavlığın merkezi yapmak istiyordu. İngiliz Askeri istihbaratı ise İstanbul ve Boğazları işgal etmek için gerekli bütün istihbarat çalışmalarını ve gerekli planları yapmıştı.

1908’de Meşrutiyet’in ilanı Osmanlı Devleti’ndeki çözülmeyi engelleyemedi. Ardına 1912-1913 Balkan Savaşlarında Osmanlı Devletinin yenik çıkması, Kafkas Cephesinde Sarıkamış Felaketi ve peşine gelen I.Dünya Savaşı’nda yaşanan yenilgi Osmanlı Devletinin paylaşılması sorununu gündeme getirdi. Orta-Doğu coğrafyasını İngiltere-Fransa arasında paylaştıran Sykes-Picot başta olmak üzere İtilaf Devletleri arasında paylaşmak amacıyla 1915-1916 yıllarında çeşitli gizli anlaşmalar yapıldı. Sykes-Picot Anlaşmasına daha sonra Rusya katıldı ve anlaşma Sykes-Picot-Sazanov anlaşması olarak adlandırıldı.

Bolşeviklerin İktidara Gelmesi ve İtilaf Devletleri Bloğundan Çekilmesi

I.Dünya Savaşı devam ederken, 1917 yılınsa Çarlık Rusya’sında meydana gelen olağanüstü gelişmeler sonucu, Bolşeviklerin Rus Çarlık idaresini yıkarak iktidara gelmesi sonucu, Bolşevikler savaştan çekildi ve yapılan bütün gizli anlaşmaları tanımama kararı aldı. Kafkas cephesinden de hızla geri çekilme kararı alan Bolşevik Lider Lenin’in direktifleri sonucu 16 Şubat 1916 yılında işgal ettikleri Erzurum’dan çekilmeye başladılar. Bu amaçla 18 Aralık 1917’de Erzincan’da bir ateşkes anlaşması imzalandı. Böylece üç yıldan fazla bir süredir devam eden Doğu Cephesi’nde savaş şartları Türk Ordusu’nun lehine gelişerek sona erdi. Rus askeri düzensiz bir şekilde geri çekilmeye başladı ama Erzurum’u Ermeni güçlerine teslim etti. Erzurum’un 12 Mart 1918 tarihine kadar tekrar kara günleri başladı.

Bolşevikler I.Dünya Savaşı’ndan çekilince , 3 Mart 1918’de Almanya İmparatorluğu, Sovyet Sosyalist Rusya Federasyonu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu , Osmanlı Devleti ve Bulgaristan Krallığı arasında imzalanan ancak İttifak Devletleri’nin mağlubiyeti sonucu geçersiz kalan Brest-Litovsk antlaşmasından tek kazançlı çıkan Osmanlı Devleti olmuş, ve Ardahan, Batum ve Kars Osmanlı Devletine geri verilmişti. Ermeni general Antranik komutasındaki Ermeni güçleri Erzurum ve dolaylarında Erzurum halkına karşı şiddet hareketleri ve katliamlar yaptılar. Türk Ordusu bu katliamlara dur dedi ve Erzurum’dan sonra bütün bölgeyi Ermenilerden kurtardı ve Kafkasya’ya doğru ileri harekata başladı. Ancak Batı Cephesinde işler iyi gitmiyordu, İtilaf güçlerine ve özellikle İngilizlere karşı kaybeden Osmanlı Devleti , 20 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes anlaşmasını yapmak zorunda kaldı. Mondros sanki bir teslim anlaşmasıydı. Osmanlı Ordusu’nun terhis edilmesi ve ağır silahlarının teslim alınması maddesi devletin yakın bir gelecekte sona erdirileceğini gösteriyordu. İtilaf güçleri istedikleri zaman ıslahatların yerine getirilmesini ve asayişi bahane gösterip başta Boğazlar, İstanbul ve Anadolu’nun diğer bölgelerini işgal edebileceklerdi. Zaten Ruslar Bolşevik ihtilali sebebiyle İtilaf devletlerinden ayrılmış olduğundan meydan İngilizlere kalmıştı. Onlarda ellerini çabuk tutarak 13 Kasım 1918’de büyük bir donanma gücüyle İstanbul’u işgal etti.

İngilizler İstanbul’da Yönetime Geçiyor

İstanbul ve Boğazların işgaliyle yetinmeyen İngilizler İstanbul’u 16 Mart 1920’de tekrar işgal ederek yönetimi de ele geçirerek, Osmanlı Padişahını kukla duruma getirdi ve Meclisi-i Mebusanı dağıttı.

Anadolu’daki Milliyetçi Heyecan ve Erzurum Kongresi

19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basan ve Anadolu’da kıvılcım alan Milliyetçi İsyanın başına geçecek Mustafa Kemal Paşa’nın 22 Haziran 1919 tarihinde Amasya’da yayınladığı “Amasya Genelgesi” tam bir ihtilal beyannamesiydi. 3 Temmuz’da Erzurum’a gelen ve yakın arkadaşı Kazım Karabekir Paşa’nın sıcak davranışıyla karşılanan Mustafa Kemal Paşa’da milletin kurtuluşu ile ilgili içinde bir tereddüt kalmamıştı. İki kahraman ve dostun aynı hedefte buluşması , Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde bir dönüm noktasıydı. 23 Temmuz’da Erzurum’da toplanacak Kongrenin hazırlıkları zaten Kazım Karabekir Paşa’nın güvencesindeydi. 6 Ağustos 1919’da sona eren Erzurum Kongresi önemli kararlar aldı. Milletin bölünmez bütünlüğünü, manda ve himayenin kabul edilemeyeceğini, milletin hak ve hukukunu Padişah yönetimi sağlamadığı takdirde, alternatif hükümet kurulacağını bütün Dünya’ya ilan etti. Mustafa Kemal Paşa liderliğinde Sivas Kongresini toplayacak Heyet-i Temsiliye’yi seçti. Anadolu’da artık milletin ortak düşüncesi olan Türk Milliyetçiliği hareketi liderine kavuşmuş oldu. 1839 yılından beri Erzurum’da bulunan Amerikan Protestan Misyoner Bordu temsilcisi Robert Stapleton’un sözleriyle, Erzurum ve Anadolu’da misyonerlerin artık çalışma imkânı kalmamıştı.

Erzurum’dan Sivas’a geçen Mustafa Kemal Paşa 4 Eylül 1919’da Sivas Kongresini topladı. Kongre 4-11 Eylül tarihleri arasında devam etti ve Erzurum Kongresi’nin kararlarını teyit ederek yeni bir Temsil Heyeti seçti.

Paris Barış Konferansı Toplantısı

İtilaf Devletleri I.Dünya Savaşını kazandıktan sonra mağlup ülkelerle gerekli anlaşmaları yapmak ve özellikle Osmanlı Devleti topraklarını paylaşmak üzere 18 Ocak 1919’da Paris Versay sarayında toplandılar. Konferansa Osmanlı Devleti ile savaş yapmayan ancak Dünya siyaset sahnesine yeni bir güç olarak katılan ABD Başkanı W.Wilson’da katıldı. İngiltere ve Fransa Anadolu ve Güney Kafkasya’da Manda kurulması projeni maliyeti dolayısıyla olumlu yaklaşmayınca iş ABD’nin üzerine kaldı. ABD Başkanı Woodraw Wilson, 8 Ocak 1918’de Amerikan Kongresi’nde açıkladığı 14 ilke ile büyük ün kazanmıştı. Başkan Wilson “Manda” teklifini kabul etmeden önce Anadolu, Mezopotamya ve Güney Kafkasya’ya 4 ayrı heyet göndermeye ve ayrıca Ermenistan’ın sınırlarını tespit etmek üzere bir komisyon kurmaya karar verdi. 1919 yılı içerisinde Barton, King&Crane, Niles&Sutherland ve en kapsamlı olarak ta Harbord Komisyonları manda konusunu incelemek ve yerel yöneticiler ile görüşmeler yapmak üzere gönderildi. General Harbord Sivas Kongresinden sonra Anadolu Hareketi’nin lideri Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek üzere Sivas’a geldi ve daha sonra elli kişiden oluşan Harbord Heyeti 25 Eylül 1919’ da Erzurum’a geldi. General Harbord Mustafa Kemal Paşa ile Sivas’ta yapmış olduğu görüşmeden çok etkilendi ve onun çok bilgili, inançlı ve kararlı bir lider olduğunu belirtti. Kâzım Karabekir Paşa Erzurum’da halkın çoşkulu bir katılım sağladığı bir şenlik düzenledi. Erzurum’dan sonra sırasıyla Hasankale, Sarıkamış ve Kars’ gitti. Ermenistan’a geçerek Eçmiyazin ve Erivan’da siyasi ve dini ileri gelenlerle görüştü. Harbord Heyeti daha sonra Tiflis ve Bakü’ye ve Batum’a geçti. Trabzon ve İstanbul üzerinden Amerika’ya döndü. Harbord Anadolu olmadan yalnız Ermenistan’ın yaşayamayacağını ve Manda’nın maliyetini Kongre’ye sunduğu raporda belirtti. Ancak Senatör James Gerard başkanlığındaki alt komisyon Amerikan mandasının, Türkleri Turan coğrafyasında yaşayan kardeşleriyle birleşmesini sağlayacağı ve Ermeni milletini yok edeceği gerekçeleriyle karşı çıktılar ve sonuçta 1920 yılında Amerikan Kongresi manda önerisini ret etti ve bağımsız Ermenistan projesini destekledi.

Malta Sürgünleri ve Mustafa Kemal’in Müthiş Takas Projesi

İstanbul’daki İngiliz işgal idaresi 23 Mart 1919’da Ali İhsan Sabis Paşa ile Malta Sürgünlerine başladı. Daha sonra aralıklarla Ali Fuat Cebesoy, Ağaoğlu Ahmet Bey, Rauf Orbay gibi Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşları başta olmak üzere Meclis-i Mebusan’ın Kuvay-ı Milliyeci üyeleri, önde gelen devlet ve din adamları, Ziya Gökalp ve Fuad Köprülü gibi düşünür ve akademisyenler, gazeteciler, ve hatta Kars Cenub-i Kafkas İslam Cumhuriyeti’nin hükümet üyelerini Malta’ya sürgüne gönderildi. Sürgünlerin sayısı 140’ı aştı.

Mustafa Kemal Paşa Malta Sürgünlerini kurtarmak için , Mondros Ateşkesine göre Osmanlı Ordusunu terhis etmek ve silahlarını teslim alınmasını denetlemek için başta Erzurum olmak üzere diğer yerlerde bulunan İngiliz istihbarat subayları ve görevlilerini hapse atarak, intikam almak ve sürgünleri serbest bıraktırabilmek için müthiş bir karşı atak geliştirdi. İngiliz subaylarının en önemlisi Erzurum’da bulunan Albay Rawlinson idi. Rawlinson Erzurum Kongresini önlemeye çalışmış ve hatta tehditler yapmıştı. Erzurum Kongresi’nden sonra Mustafa Kemal Paşa ile görüşmüş ancak onda büyük bir kararlılık görmüştü. Mustafa Kemal Paşa Kâzım Karabekir Paşa’ya Ankara’dan emir göndererek Rawlinson ve arkadaşlarını tutuklanmalarını sağladı. Mustafa Kemal Paşa Malta sürgünlerinin tamamını geri almadan İngiliz tutuklularını serbest bırakmayacaktı. İngilizler sonunda dize geldiler ve Malta sürgünlerinden geri kalanları 31 Ekim 1921’de Orta Karadeniz sahilinde yer alan İnebolu’da takas etmeyi kabul ettiler. Albay Rawlinson Erzurum Yakutiye kışlasında 18 ay hapis kaldıktan sonra, bu takas sonrası serbest kalıp İngiltere’ye dönebildi. Böylece Mustafa Kemal Paşa İngiltere ve onun kibirli Dışişleri Balanı Lord Curzon’u dize getirmiş oldu.

Sevr Antlaşması Çöpe Atıldı

Erzurum’da yakılan ateş bütün ülkeyi sarmıştı. 23 Nisan 1920’de Ankara Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandı ve Mustafa Kemal Paşa Meclis ve Hükümet Başkanlığına seçildi. Anadolu’yu en kısa zamanda işgalden kurtarmak Mustafa Kemal Paşa’nın başlıca hedefiydi. Doğu cephesinde Kazım Karabekir Paşa komutasındaki Türk Ordusu 7 Kasım 1920’de Gümrü’ye girdi ve Ermeniler ile 2 Aralık 1920’de Gümrü Antlaşması yapıldı ve antlaşma şartlarına göre Batum, Sarıkamış, Kars, Ağrı, Artvin ve Oltu Türkiye’ye bırakıldı. Daha sonra SSCB ve onu meydana getiren Cumhuriyetlerle imzalanan 16 Mart 1921 Moskova ve 13 Ekim 1921 Kars antlaşmalarıyla Sovyetler Birliği ve Cumhuriyetlerle sınırlar çizildi.

22 Ağustos-13 Eylül 1921 tarihleri arasında Türk’ün artık gerilemeye son verdiği Sakarya Meydan Muharebesi kazanıldıktan sonra 10 Ağustos 1920 tarihli Sevr Antlaşmasının artık işlemeyeceği İngilizlerce anlaşılmıştı. 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında gerçekleştirilen Başkomutanlık Meydan Muharebesi sonucu İstanbul hariç tüm topraklarımız işgalden kurtarılarak, Yunan Ordusunun kesin yenilgisi sağlanmış oldu. 9 Eylül 1922’de İzmir’e giren Türk Ordusu yeni bir dönem başlattı ve Yunanistan onlar için bir teslim anlaşması olan 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkesini yapmak zorunda kaldı.

Lozan’a Doğru

11 Kasım 1922’de başlayıp 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması’nın imzalanmasıyla tamamlanan görüşmeler, 29 Ekim 1923’de yeni Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşuna yol açtı. Türk Ordusu 6 Ekim 1923’te İstanbul’a girerek 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgale son verdi. Lozan Antlaşması 7 Ağustos 1919 tarihli Erzurum’da haykırılan ,” Vatanın Bütünlüğü “ ve “ Manda ve Himaye Kabul Edilemez” kararlarının tescil edildiği ve ilelebet geçerliği sürecek bir belgedir.

Sonuç olarak, Erzurum “Kurtuluş Ateşi” nin yakıldığı yerdir. Anadolu’nun kilididir ve üç değişik havzaya su boşaltan bir ildir. Son yirmi yıldır , Erzurum “Enerji Yolu” na dönüşerek, Hazar Havzası Ham Petrol ve Doğal Gazı’nın Türkiye, Akdeniz ve Avrupa’ya taşınmasında önemli bir köprübaşıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü kuruluş yılı kutlu olsun.                                                                                                                                                                   

Dr.Sıtkı Yılmaz Kuşkay

Share this content:

Erzurum Araştırmaları