RESULÜN UĞRADIĞI ŞEHİR

RESULÜN UĞRADIĞI ŞEHİR

“O, sizi yeryüzünden(topraktan) yarattı ve sizden yeryüzünü imar etmenizi istedi.”

Yazımıza kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’de, yüce Mevla’mızın bir buyruğunu bildiren Hud Suresinin 61. Ayeti ile başladık. Bu ayet ile Rabbimiz açıkça bizden yeryüzünü imar etmemizi istemiştir. Bu imar aslında bir vefadır. Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ, Ankara Etimesgut’ta yapmış olduğu bir cami açılışında yapmış olduğu vaazında belirttiği gibi “Kalplerini imar edemeyenler, bina ve şehirleri imar edemezler… Yeryüzünün imarı insanların kalplerinin imarı ile olur.” Öyle ise yüce dinimiz İslamiyet’e göre bir şehrin imar olması Resulullah ile ünsiyet kurmasına bağlıdır. Çünkü Resulullah olmaksızın bir kalbin imarı söz konusu olamaz. İmar edilmemiş olan bir kalp ise asla ruhi gelişimini sağlayamaz. Ruhi gelişimini sağlayamayan bir insan maddenin esiri olur. Topluma ve çevresine faydadan çok zarar verir. Duygulara hitap eden eserler bırakamaz. İmar edilmemiş bir kalbe sahip olan insanlardan oluşan bir toplum medeni olamaz ve yaşamış olduğu yere mührünü vuramaz. Çünkü vefakâr olamaz. Şehir toplumun yansımasıdır. İşte bu yansıma şehrin kimliğidir. Dolayısıyla bir şehrin kimliği toplumun kimliği ise insanın kimliğidir.

Resul’ün gittiği şehir medeni olmuştur. Peygamberin olduğu şehir medeni olmuştur. Peygamberin olduğu şehir zenginleşmiştir. Hz. Muhammed Mustafa’ya (S.A.V) kavuşan şehir hayat bulmuştur. Maddesi zenginleşmiş, manası yücelmiştir. İşte konumu nedeniyle olsa gerek bu şehir yani Erzurum, Resulün uğradığı bir şehir olmuştur. Coğrafik konumu nedeniyle birçok kültüre ev sahipliği yapan bu şehir, Anadolu topraklarının kilidi olduğundan dolayı Türk İslam ordularının fetih kapısı olmuş, birçok Alperenleri bağrında misafir etmiş, birçok Allah dostuna ev sahipliği yapmış. Resul ile ünsiyet bağı kuran bu insanlardan dolayı bu şehrin yolu peygamberimiz ile buluşarak Medine olmuştur. Bir şehrin şerefi sakinlerinden gelir. Bu şehrin sakinlerinin başında Resulullah ile ünsiyet bağı kuran mana erleri gelmektedir. Ahiler, gaziler, âlimler, veliler, tacirler, dadaşlar ile mana zenginliği taşıyan cemaat yapısı içindeki toplumsal dayanışma ruhu ile şaheser sayılabilecek eserler oluşturmuş ve bu eserler asırlara inat ayakta kalmışlardır. Bu eserlerin içerisinde en önemli olan Erzurum insanıdır. Bazen veli olarak, bazen hizmet ruhunu barındıran bir bey(hanedan), bazen dadaş olarak şehir hayatında ön plana çıkmıştır. Bu insanların kurduğu şehri mübarek denilen Erzurum ise baştan aşağıya kadar mana yüklü kendisine has bir ruhu olan şehir olmuştur. Bu şehir zulme uğramıştır ama zulmetmemiştir. Haksızlığa uğramıştır ama asla haksızlığa karşı susmamıştır. Suları ile meşhur olan bu şehir, aşırılığa izin vermeyen toplum yapısı ile su gibi tevazu sahibi olmuş ama bendini çiğneyip geçen bir sel gibi asla ele avuca gelmemiştir. Tıpkı Medine’yi korumak için açılan hendek gibi bu şehri korumak için tabyalar yapılmıştır. Bu tabyalar belki amaçlarına tam olarak ulaşamamış olmasa da bu şehir korunmuştur.

M. Sıtkı Aras Hocanın çok sevdiğim bir tespiti vardır. “Erzurum, sadece bir şehir ismi olmayıp, aynı zamanda şehitlik, gazilik, yiğitlik, kahramanlık, şanlı gibi yüzlerce sıfatı ve unvanı sentezlemiş olan bir mefhumdur. Tek başlarına bu unvanların hangisi olursa olsun önüne getirildiği zaman, Erzurum kelimesini aşağıya çekmekten başka bir işe yaramaz.” Çünkü bu şehir an gelmiş veli olmuş, an gelmiş alim olmuş, an gelmiş bey olmuş ve an gelmiş asker olmuştur.

İşte böylesine önemli ve özel bir isme sahip olan şehrin kimliği Hud Suresinin 61. Ayetindeki emrine uyan ecdadımızın bir başarısı olarak bugüne kadar bize emanet olarak gelmiştir. Bunu korumak ise bizim vefa borcumuzdur. Bu borcumuzu ne kadar eda ettiğimiz oluşturduğumuz toplumda ve yaşadığımız mahallelerde, inşa ettiğimiz binalarda kendini göstermektedir. Korkarım ki, Safevilere, Ermenilere, Ruslara karşı korunan bu şehri kendimizden koruyamadık.

Sözlerime İbrahim Hakkı Hazretlerinin sözleri ile son vermek isterim. ”Tayyibe-i beldemiz Erzurum rıf’at lüzum.”       Eyüp COŞKUN                              (Dadaşlık Doğmatik Ruh Asaletidir)

Share this content:

YAŞAM