BAŞKA TÜRLÜ CESURDUR BU COĞRAFYA’NIN KADINI?

BAŞKA TÜRLÜ CESURDUR BU COĞRAFYA’NIN KADINI?

Yaşadıkları coğrafyanın özellikleri insanların yüzlerine ve kişiliklerine yansır, sert iklimin insanı sert, haşin, aniden öfkelenen, atak bir huya sahip olur derler. Başka memleketler öyle midir bilemem ama Anadolu insanı ile coğrafyası arasında gerçekten akıl almaz bir ilişki vardır. Anadolu coğrafyası, bu topraklarda yaşayan insanların karakterinin oluşmasında oldukça büyük rol oynamıştır. Zayıf, karakaşlı- kara gözlü, esmer(toprağı ile uğraşırken güneşte yanmış), ve dik duruşlu (çatılardan sarkan buzlar gibi), çatık kaşları ile her an patlamaya hazır gibi görünen ama çok az konuşan, soğuk tipili havaya benzeyen dış görünüşlü dadaşın, efenin, seymenin yanı sıra bu coğrafyanın kadını da farklıdır. O başka kadınlar gibi gözü etrafta başkasının malını kıskanan, yaptığında hata arayan değil, her sabah evladına “kimseye bulaşmamasını “tembih eden bir kadın tipidir.

Bu coğrafya da kadına daha doğmadan bazı kalıplar biçilmiştir. Bunlar katı kurallı değildir belki ama her zaman onu koruyan kollayan değil bazen kapıları kapatan, bazen sınırları belirleyen kurallardır.

Kadın olarak bu vatanın en karanlık günlerinde ayakta kalmayı başarmış, delikanlı vakur, başını asla eğmeyen bulutlar gibi dimdik durmuştur yoklukların, yoksullukların içerisinde. Bin kere ölmüş bin kere dirilmiştir, Ermeni’ye ummadığı dersi vermiş asla yıkılmamıştır o negatiflikler içerisinde.

Kocası gurbette babası mezarda olsa bile, kimseye boyun eğmeden ekmeğini taştan çıkarmayı bilmiş, korkusuzca, gözünü kırpmadan can vermiş, can almıştır bu coğrafyanın kadını. Hiçbir olumsuzluk onu yıldırmamış, pes etmeden, yorulmadan çalışmış, evini, yuvasının selametini düşünüp kimseye borçlu kalmadan hayatını idame ettirmeyi başarmıştır.

Çalışmaktan kaçınmaz, asla pes etmez, kadın işi erkek işi demeden çabalar durur ömür boyu. Damarına basmayınca, konu namus olmayınca çemkirmez kimsenin yüzüne. Dinini, cinsini sorgulatmaz asla? Ağzından çıkan sözün sahibidir her zaman, kalp kırarsa tamirine uğraşır, kalbi kırılırsa vuslat kıyamete kalır onun gönlünde. Oğul anası olmak başka bir saygınlık kazandırır ona, kadının adı yok değil kadının adı dört dörtlük vardır burada? Kocalar hanımların sözünü dinlemediklerini söyleseler de inanmayın, Valide Sultan yap demezse yapamazlar düşündüklerini?

Ele geçirilemeyen özgür bir ruhu vardır kadının burada. Sevildiğini de bilir sevmeyi de. Can verir sevdiğine, can almaz uzak durur sevmediğinden. İnanmışsa bir şeyin doğruluğuna kendi gözyaşına bile bakmaz. Suskun görünür ama içi alev alevdir, kapatırsın ağzını yaşmakla, gözleri konuşur yaşmağının altından. Yok, görmüş, yokluk görmüş bedeni bütünleşir ruhu ile gözü karadır gözü çıkasıcanın bu coğrafya da açar ağzını kurşuna, özgüvenini oluşturmamıştır boşuna?

Çoğunu rahatsız eder kadının kendisine duyduğu özgüven ve kötü değildir kadının bu coğrafya da durumu, kıskanır çoğu kadın burada evin hizmetçisi dışarının hanımı olan kadını.

Öğrendiği bilgiler ışığında tarihimizde meydana gelen olaylarla yakından ilgilenir, bilgilerini geliştir, olayları tekrar tekrar gözden geçirir ve bir kanaate sahip olana kadar peşini bırakmaz geçmişi geleceğe taşıyacak olan olayların. Vatanını, bayrağını, dinini, milletini, toprağını, yuvasını ilgilendiren olaylar karşısında suskun kalmaz, aziz vatanına zarar verecek olaylara, milletine yakıştırılmaya çalışılan karalamalara karşı hiç düşünmeden tavır alır, karşı koyar.

Yaşadığı sürece pek çok sorumlulukla karşılaşacağını bilir ve bu gerçekleri göğüslemeye kendini hazırlar, gözünü kırpmadan erinin, babasının, oğlunun yanında yer alır, İstiklal Marşında ifade edilen ruh bütünlüğüne kendi çabası ile ulaşır.

Müslüman Türklerin vatanı olan bu coğrafyadan üç tane nehir doğar.

Bunlardan birincisi Karasu adıyla Dumlu dağlarındaki Ceylan gözeden doğar, batıda Murat ırmağıyla buluşur Fırat adını alır ülkenin en büyük akarsuyu olarak sınırlarımızı aşar Dicle nehri ile birleşir ve Basra körfezine dökülür.

İkincisi Aras nehri, Bingöl dağlarından doğar, doğuya doğru akar, Dumlu dağının Sultan gözesinin suyu ile buluşur, Türkiye, Ermenistan, İran sınırını çizerek Hazar denizine ulaşır.

Üçüncü nehir Çoruh Nehridir. Mescit dağlarından doğar, Kuzeye doğru yol alır, Dumlu dağının Reyhan gözesinin suyu ile buluşur Karadeniz’e dökülür.

Bunların kadınlarımızla ne ilgisi var diye düşünebilirsiniz. Böyle bir coğrafyaya Dünya’nın hiçbir yerinde rastlayamazsınız. Böyle bir coğrafya ya sahip olan, bu coğrafyanın olumlu olumsuz tüm yönleri ile özdeşleşip yaşamlarını idame ettiren kadınlar nasıl farklı olmazlar.

Şöyle ki;

Kutsal kitaplarda ve sonraları kaleme alınmış bazı Coğrafya eserlerinde belirtildiği gibi FIRAT NEHRİ Cennet bahçesinden doğmaktadır. Yani Erzurum’un Kuzey’inde ki Dumlu Dağlarından… Konu Cennet olunca Âdem ile Havva’yı hatırlıyoruz. Havva Ana yaratılan ilk kadın olduğuna göre Cennet Bahçesinden doğan suyun kenarında ki kadınlar da dünya üzerinde ki kadınların manevi kaynağı oluyor. Bu durumun özelliğini geçmişe göz attığımızda bu coğrafya da yaşamış tüm kadınlarının bu nehirlerin haşinliğini kabul edip, o haşinlikle özdeş bir karakter edindikleri, cengaver, ticari hayatın ve kültürün himayecisi kadınlar olarak Anadolu’nun her yerinde oldukça etkin bir hayat sürdükleri görülür..

Zamanla bilinçsizlikle ortadan kaldırılan “mezar” lardan bize gelen bilgilerde Anadolu da “hatun veya Paşa “ unvanlı kadınlar sosyal hayatta her zaman rol oynadılar. Kars’ta Geve dokumaları, Erzurumda Ehram, Rize de peştamal, Sivas’ta Gürün şalı Tüllüce, Amasya’da kamçılı tezgâh, Çorum da Kargı bezi, Kastamonu da çarşaf, Yozgat’ta salta dokuma, Tokat’ta Tel kırma, Denizli de Kutnu kumaş ve daha pek çok milli kültürümüzün ögelerini devam ettirmeye çalışanlar da hiçbir eğitim almadan sadece gönül gözü ile ürettikleri hayal gücünün göstergesini geçmişten günümüze taşıyanlar bu coğrafyanın kadınlarıdır.

Bu coğrafya da Nene Hatun, Kara Fatma, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Halide Onbaşı, Nezahat Onbaşı, Gördesli Makbule ile simgeleşen Anadolu kadını zihinlerden silinmemiştir. Milli Mücadele, Erzurum Kongresiyle hukuki bir yapıya kavuşan “Vatan bir bütündür, parçalanamaz” ilkesini benimseyen, Osmanlı-Rus Savaşlarında Dadaş kahramanlığını sergileyen Anadolu’da isimsiz birçok Anadolu kadını 1916 sonrasının en trajik olayların kurbanı olmuştur.

Vatan savunmasında bu kadınların can siperane emeklerini tarih yazmıştır. Milli kahramanları kadın olan bu coğrafyanın kadınları tarihe geçmiştir ŞERİFE’si, HALİME’si, NEZAHAT’ı, NENE ‘si ile.

Bu kadının memleket sevgisi ve cesareti korkutucudur aslında? Dedim ya; BAŞKA TÜRLÜ CESURDUR BU COĞRAFYANIN KADINI?

ZEKİYE ÇOMAKLI

Erzurum Araştırmaları