BİR ŞEHRİN KİMLİĞİ

BİR ŞEHRİN KİMLİĞİ

BİR ŞEHRİN KİMLİĞİ

Bir insanla tanıştığımızda ilk sorduğumuz şeylerden biridir, “Nerelisin?” kelimesi. Aldığımız cevap ise bizim az çok o insanı tanımamıza en azından hakkında bir fikir edinmemizi sağlar. Çünkü doğduğu yer insanın tabiatını belirleyen en önemli unsurlardan biridir. Kişinin doğduğu yaşadığı yer; ilimle, sanatla, ahlakla, faziletle, insani değerlerle özdeşleşmiş bir yerde olabilir, tersi de. Bizler insan fıtratından olsa gerek memleketinin bu halinin kişinin karakterine yansıdığına inanır ve biraz samimiyeti ilerlettiğimizde bu olumlu veya olumsuz durumdan söz etmeden geçemeyiz.

Peki nedir, şehirleri insanlarla özdeşleştirmemizin altında yatan neden?

Aslında iklimi coğrafi durumu haricinde her yer aynıdır. İnsanların çocuklarını yetiştirdiği, çalıştığı, kazandığı, yaşam mücadelesini verdiği, ekip biçtiği birer toprak parçasıdır. Ama o toprak parçalarına insanlar sadece arpa, buğday gibi yiyeceklerini ekmezler. Kültürlerini, ahlaki ve insanı değerlerini de ekerler. Ebeveynlerinden tarlayı nasıl süreceklerini ve ne ekeceklerini öğrenen çocuklar bu değerleri de benimser ve kendisinden sonraki kuşağa aktarır.

Çocuğun ebeveynini örnek almasına benzeyen bu durumu büyükler “Anasından görmeyen kız sofrayı kaldırmaz” diye çok güzel özetlemişlerdir.

Doğduğu yerdir, insan. İstisnaları olsa da hamurunun yoğrulduğu, bir takım değerleri edindiği yerdir. İnsanların inançları, değerleri memleketinin kimliğini, ruhunu oluşturur. Kültür, adet, anane, örf, töre gibi değerler yazısız kurallar haline gelip o yerin yaşam biçimi olarak nesilleri şekillendirir.

İnsanla doğduğu yer arasındaki ilişki arı ile yaşadığı habitat arasındaki ilişki gibidir. Çiçek yönünden zengin bir bölgede yaşayan arı ile çiçekten yoksun bir bölgede yaşayan arının ürettiği balın arasındaki kalite farkı gibi insan da doğduğu büyüdüğü şehrin kültür, sanat, ilim, ahlaki ve insani zenginlikleri ölçüsünde kaliteli ve verimli olur. Şehir bir tarla, insan ise o tarlayı süren çiftçidir. Tarlaya ekilen ürün zamanla sofranın vazgeçilmezi olarak sürekli yeniden ekileceği gibi kültürel alışkanlıklarda yeni nesiller tarafından benimsenip korunmaya, yaşatılmaya devam edilecektir.

Çoğumuz duymuş veya sosyal medya aracılığıyla bir şeyler okumuşuzdur. Hollanda’nın bazı hakkında yerlerinde esrar serbesttir ve uyuşturucu kullanmak gayet normal karşılanır. Uyuşturucuyu mübah kılan zihniyet kendisinden sonrakinin nasıl yaşayacağını belirlemiştir, bu artık onların doğrusudur.

Toplum kültürünün doğal sonucudur, bu.

Toplum kültürünü minimize edip şehirler düzeyine indirgediğimizde Erzurum’un kökleri çok derinde olan bir kültür, ilim ve sanat şehri olduğunu görürüz. Bunları görmek için şehirde bolca bulunan tarihi yapılara bakmak bile yeter. Camiler ve medreseler, ilim ve irfan abideleri olarak gururla yükselmektedirler.

Ermenilerin Karin, Romalıların Theodosiupolis, Arapların Kalikala Selçukluların Erzen el Rum dedikleri Erzurum, çok eski zamanlardan beri gözde bir ticaret merkezi olmuştur. Etnik kökenleri dinleri farklı birçok insan topluluğuna ev sahipliği yapmış olan Erzurum’un gözde bir şehir olmasının altında sadece ticaret merkezi olması yatmamaktadır, farklı etkenlerde vardır. Doğal olarak bir yerin canlı bir ticaret merkezine dönüşmesi için her şeyden önce tüccarların mal ve can güvenliğinin olması gerekir. Bu ise o belde halkının çapulcu zihniyetten uzak, dürüst ve faziletli insanlar olmasıyla mümkündür.

Hakkında birçok kitap yazılmış ve araştırma yapılmış olan Erzurum farklı kaynaklarda belirtildiği gibi bu vasıflara fazlasıyla sahip bir şehirdir. Kaynaklarda Erzurum halkı ahlaki vasıfları yüksek, misafirperver, adil, yiğit insanlar olarak tanımlanmıştır. Birçok farklı ırktan insanın Erzurumluların bu özelliği nedeniyle şehirde barınmayı seçtikleri söylenir.

Canlı bir ticaret merkezi olan Erzurum’da sosyal hayat her zaman renkli olmuş kültüre, sanata ve ilme büyük önem verilmiştir. İlim yuvası medreselerden bir çok âlim ve şair yetişmiş ve bunlar Türk İslam dünyasına eserleriyle büyük katkıda bulunmuşlardır. Erzurumluların bir özelliği de mizaha ve hicve olan yakınlıklarıdır. Nefi, Edip Hoca ve daha yakın zamanda ortaya çıkan Behçet Mahir, Teyyo Pehlivan ve alim kişiliğinin yanı sıra tarizli cevapları ve düşündürücü mizah anlayışla öne çıkan Naim Hoca gibi bir çok nüktedan insan bunun kanıtıdır.

Bu insanların çoğu doğru dürüst mektep ve medrese görmemelerine rağmen keskin zekâları,

Hazır cevaplılıkları ve nüktedanlarıyla benim diyen üniversite hocalarını kendilerine hayran bırakmışlar, araştırmalara, televizyon programlarına konu olmuşlardır.

Erzurum’da hayat zordur. Çetin doğa şartları, ısınma derdi, işsizlik yokluk, yoksunluk insanların baş etmesi gereken sorunlar olarak karşısında hep durur. Fakat doğu insanı bütün bunlara karşın hüznünü perdelemeyi, çevresine hayat sevinci aşılamasını bilmiştir.

Doğunun incisi şehir yakın zamanda verdiği savaşlar yüzünden tam bir çile dergâhı olmuş, katliamlar, hastalıklar şehrin nüfusunu eritirken geride çok büyük acılar bırakmıştır. Erzurumlu, işgalin esaretin, zulmün, yokluğun, yoksunluğun alasını yaşadığından vatanın kıymetini iyi bilir. Bu nedenle esir düşmemek için hep direnmiş, hürriyetini korumak pahasına çok canlar feda etmiştir. Bu duygu bağrından nice adsız kahramanların çıkmasına neden olmuştur. Bu kahramanlar ise mütevazı bir şekilde süslü kelimelerin gölgesi altında değil halkın kendileri için kurduğu gönül sarayında yaşamayı seçmiştir.

Ahmet Hamdi Tanpınar, “Beş Şehir” isimli eserinde ulemadan sonra Erzurum’da büyük ağırlığı olan esnafı iş terbiyesi almış, eli işlediği, yarattığı için nefsine saygı duygusu yerleşmiş, şahsiyetli, kendine güvenir vatandaşlardan oluşmuş bir kalabalık diye tanımlar ve dadaşın çektiği çileye, yaşadığı yıkıma ait bir olaya yer verir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın anlattığına göre arkadaşı Aşkale’de yattığı hanın kahvesinde dinlenirken esirlikten yeni dönen yanık yüzlü tek kollu bir biçareye rastlar. Konuştuğunda adam harbe giderken Erzurum’da bıraktığı oğlu karısı ve anasından hiçbirini hatta evinin yerini bile bulamadığını ve girdiği günün akşamında şehri terk ettiğini söyler. Üzülen adam Erzurumluya “Peki, şimdi nereye gidiyorsun?” diye sorduğunda şu cevabı alır. “Efendi, nereye gittiğimi ne sorarsın? Geldiğim yeri söyledim, yetmez mi?”

Ahlâk, fazilet ve erdem üzerine inşa edilmiş onurlu, çileli bir yaşam… Başka ne denebilir ki?

Çektiği acıyı mizahla harmanlayacak kadar nüktedan, cefakâr ve vefakâr Erzurumlu: Türklük şuuruyla yetişmiş pişmiş insandır. Bu topraklarda din, vatan, millet, bayrak sevgisi geleneksel bir şekilde insanların içine küçük yaştan itibaren ekilir.

Türkiye sorunlu bir coğrafya içindedir. Karnı sürekli aç bir canavara benzeyen sömürgeci devletler, çıkarları için ülkeleri karıştırmaktan ve uygun ortamı bulduklarında istila etmekten geri kalmıyorlar. Yanı başımızda sürekli savaşlar oluyor ve bizler savaşın getirdiği dehşeti, kıyımı üzüntüyle izliyoruz. Katliamlar, tecavüzler hiç bitmiyor. Tarih sürekli tekerrür ediyor. Eski ile yeni arasındaki tek fark teknoloji. Artık cep telefonları ve kameralar sayesinde insanlık ayıpları net olarak belgelenebiliyor ve bizler neler olduğunu görebiliyoruz. Eskiden bu imkânlar olmadığından ancak tanık anlatımlarıyla yetinmek zorunda kalıyorduk.

Savaşlar hep yıkım getirmiş bu yıkım sadece insan kaybı ve ekonomik çöküşle sınırlı kalmamıştır. Savaşın sonucu istiladır. İstila ise başka bir devletin boyun durağı, egemenliği altında yaşamak, kültür erozyonu ve milli benlik kaybına uğramak demektir. Sömürgeci batı, derilerinin rengi kendisinden farklı insanları köleleştirirken onlara kendi kültürlerini de dayatmış, dinlerini bile değiştirmeyi başarmıştır.

Erzurum, birkaç kez yabancı güçler tarafından işgal edilmiş şehirlerden olmasına rağmen milli benliğini koruyabilmiş nadir beldelerdendir. İşgal zamanlarında halkın dirayetini, metanetini, umudunu, inancını koruması, muhafaza etmesi büyük önem taşır. Bu duygular yitirildiğinde istilacının efendiliği kabul edilmiş olur. Erzurum halkının kötü günlerde bu hasletlerini koruyabilmesinde bazı halk önderlerinin büyük katkısı olmuştur.

Bunlardan ilk akla gelen elinde satırla Rus ordusuna saldıran Nene Hatun’dur. Özünde Türk kadınının yüksek namus duygusu ile vatan tutkusunu temsil eden Nene Hatun bir milletin şahlanışının, kükreyişinin timsali olarak tarihteki yerini almıştır. Yiğitlik zor zamanda belli olur. Nene Hatun ise yiğitliğin zirvesinde dolaşır. Aslında Erzurum’dan sayılamayacak yiğit çıkmıştır. Fakat ne yazık ki bunlar hakkında ya yeteri kadar araştırma yapılmamış yâda muhtelif sebeplerle görmezliğe gelinmiştir. İşgal yıllarında haksızlığa zulme karşı onurlu bir duruş ve ölümüne bir direniş sergileyen Kırbaşzade Fevzi Bey’de bunlardan biridir.

Kırbaşzade Fevzi Bey gibi münevverler umut ve inançtan oluşan kalenin yılmaz muhafızlarıdır.

Orta Asya’dan Anadolu’ya akan ve Malazgirt zaferiyle tarihte yeni bir sayfa açan cengâverler tarafından taşınan Türklük şuurundan ve onurlu bir millet olma kaygısından kaynaklanır bu durum, bu duygu.

Türklük şuuru aslen Türk olup ta kaderin acı bir oyunu neticesinde Rus İmparatorluğunun safları arasında yer almak zorunda kalmış ve 1916-1918 yılları arasındaki işgal döneminde Erzurum’da görev almış olan Seyidov gibi Azeri kardeşlerimizde de görülür. Hakkında ne yazık ki pek az şey bildiğimiz ve sadece Kantarcızade Mustafa Bey’in küçük hatıratından bilgi sahibi olabildiğimiz Seyidov, Bolşevik ihtilalinin ardından memleketine dönmeyerek Erzurum’u teslim alan Ermenilere karşı halkı canla başla savunmuş Şehrin özgürlüğüne kavuşması için elinden geleni yapmıştır. Ermeniler, önceleri konumu nedeniyle ortadan kaldırmaktan çekindikleri Seyidov’u asırlarca hep tekrarlanan bir oyunu sahneye koyarak saf dışı etme yoluna gitmiş ve mezhepsel farklılığını öne sürerek halk tarafından dışlanmasını sağlamak istemişlerdir. Fakat kirli oyunları tutmamış ve sonunda zamanın belediye heyeti ile birlikte bu Türklük şuuruyla yoğrulmuş genci de katletmişlerdir.

Bütün bunların ışığı altında Erzurum’a bir kimlik oluşturmaya çalışırsak ortaya şöyle bir tablo çıkar.

Adı : Erzurum

Doğum tarihi ve yeri :1071 – Malazgirt

Uyruğu : Türk

Dini İslam

Nüfusa Kayıtlı olduğu yer: Türkiye                                                                                                                                              Eşref ÖZOLTULULAR

Share this content:

Erzurum Araştırmaları