ERZURUMUN ÖZ EVLADI FİLİM YÖNETMENİ VE OYUNCU ÖMER KORKMAZ İLE ERZURUM VE SİNEMA ÜZERİNE SÖYLESİ

ERZURUMUN ÖZ EVLADI FİLİM YÖNETMENİ VE OYUNCU ÖMER KORKMAZ İLE ERZURUM VE SİNEMA ÜZERİNE SÖYLESİ

Hüseyin Şahin Efeoğlu’nun yapımcılığını üstlendiği tarihi eser kaçakçılığını konu alan “Yeminim Var İntikama” isimli polisiye bir filmin tanıtımı için Efeoğlu’nun bürosuna konuk olduk. Efeoğlu ile yaptığımız kısa sohbette Erzurum üzerine hayallerini dinledik. Efeoğlu, bölge için önemli kültürel ve sanatsal yatırımlar yapma ve etkinlikler düzenleme gayretinde olduğunu anlattı. Karşılaştığı en büyük güçlüğü ise daha önceden sorumsuz ve iyi niyetsiz davranan ajansların ve kişilerin dolandırıcılığa varan yanlış tutumları nedeniyle kaynaklanan önyargı, kültürel ilgisizlik ve reklam bilincinin şehirde tam olarak yerleşmemesi nedeniyle karşılaşılan destekleyici yetersizliği olarak özetledi. Kahve köşelerinde işsizlikten ve boş zamanlarını değerlendirecekleri alan bulamadıkları için oturan gençlere yeni iş kapısı açma, kendilerini geliştirebilmeleri ve boş zamanlarını değerlendirebilmelerini sağlayacak olan Erzurum Kültür Mutfağı adında bir merkez kurmak ve bu merkez etrafında kuracakları film platformlarına ilişkin projelerini anlattılar. Gençlere kahveye verecekleri parayı tiyatro başta olmak üzere kültürel ve sanatsal faaliyetlere harcamaları çağrısında bulunarak, Erzurum ve çevresinin zengin tarihi eserlere, coğrafik ve kültürel kaynaklara sahip olduğu halde turizm açısından yeterince tanınmadığını ve değerlendirilmediğini söylediler. Bu tanıtım yetersizliğinin temelinde Erzurum ve çevresinde çekilen film ve dizi sayısının yetersizliğine bağladılar ve ajanslarının bu şehre en büyük katkısının tarihi ve kültürel olarak Erzurum’un hak ettiği şekilde tanınması ve gelişmesine katkı sağlamak olduğunu söylediler. Başta Ömer Korkmaz ve Yaşar Alptekin olarak film çekilmesinde gösterdikleri özveri için teşekkür ederek normalde film çekimi için gerekli bütçenin yüzde yirmilik kadar tutarını kendilerinin karşılayabildiklerini ifade ettiler. Geriye kalan tutarın Ömer Korkmaz başta olmak üzere film ekibinin Erzurum’un tanıtımına katkı sağlamak amacıyla kendi alacakları ücretin altıda biri oranında çalışarak bu açığı kapatmaya çalıştıklarını anlattılar.

Yeminim Var İntikama isimli filmin çekimleri için Erzurum’a gelen, Erzurum Gavurboğan mahallesinin özbeöz evladı Film Yönetmeni Ömer KORKMAZ ve başarılı bir aktör ve manken olan Yaşar Alptekin ile Erzurum ve sinema üzerine bir söyleşi yapmak amacıyla kaldıkları Pırlanta Kız Apart otel yurduna Erzurum Sevdası Dergi ekibi olarak konuk olduk. Evet, ne kadar yazık ki bir otel değil yâda misafirhane değil, apart otel olarak tanımlanan bir kız yurduna. Yurda gidişimizde bizi karşılayan ve Erzurumlu ünlü oyuncu merhum Erol Taşın damadı olan ve Görüntü Yönetmen Yardımcısı olan Ferit Çiçek bize Erzurum’a ilk kez geldiğini ve Erzurum’u görmekten mutlu olduğunu, insanlarımızın çok sıcakkanlı olduklarını ve Erzurum’un huzurlu bir şehir olduğunu ifade etti. Rahmetlik kayınpederinin” bir gün benim memleketime de gider oraları görürsün” dediğini onun vesayetini yerine getirmenin kendisini ayrıca mutlu ettiğini anlatarak röportaj yapacağımız salona girdik.

Bizim söyleşi olarak belirlemiş olduğumuz konu Erzurum ve Sinema üzerine söyleşi yapmaktı. Ama film ekibinin tam kadro ile katıldığı röportaj bir anda film ekibinin Erzurum üzerine yaşadıkları hayal kırıklıklarına ve şehre ilişkin kırgınlıkların dile getirdiği bir dertleşmeye döndü. Bu hayal kırıklığının ve kırgınlığın merkezinde şehrin kendisi veya Erzurum halkı değil, Erzurum’un yöneticileri ve ticari kesimi yer almıştır. Aslında burada sanatçıların edinmiş oldukları izlenim Erzurum halkı tarafınca sıklıkla dile getirilen bilinen sorunların bir sanatçı duyarlılığı ile yansımasından başka bir şey değildi. Yapımcılığını Erzurum’da bulunan Hollywood ajans tarafınca üstlenilen Yeminim Var İntikama isimli film çekimleri için Erzurum’a gelen usta oyuncular ve bu filmin kadrosunda yer alan yerel oyuncuların tamamı tek bir konudan ilgisizlikten yakındılar. Bu yakınmalar bir anda şehrin yönetim, ticari ve kültürel açıdan bir değerlendirilmesi haline geldi. Röportajımıza başlamadan önce Ömer Korkmaz ekip gücüne ve ruhuna inandığını ve gücünün ekibinden kaynaklandığını belirterek ilk önce Film ekibini bizimle tanıştırdı.

Ömer KORKMAZ sinema sektörüne nasıl girdiniz? Bu sinema aşkı nasıl başladı?

Kurban! Ben Erzurum Gavurboğan Mahallesinin çocuğuyum özbeöz bu mahallenin evladıyım. Erzurumluyum ve bundan çok övünürüm. Sinema sektörünün hem alaylı hem de mekteplisiyim. 130 film yönettim, 300 üzerinde filmde rol aldım 12 dizide görev aldım. Benim bu sinema hayatım Erzurum’da çekilen bir Amerikan filmi ile başladı. 1969 yılında çekilen bu filmde daha dokuz yaşında iken sinemaya merhaba dedim. Bana bir avuç dolusu yeşil para verdiler. Tabi ki o zaman dolar nedir bilmezdim. Parayı babama götürdüm. Babamın bana söylediği ilk şey bunu nereden buldun sorusu oldu. Amcalar verdi dedim ama babam inanmadı. Beni kömür tavasıyla dövdü ve elimden tutup karakola götürdü. Orada bir bekçi vardı. “Babama ne oldu bu çocuğu buraya neden getirdin” dedi. Tabi babam “para çalmış, kimden aldığını söylemiyor” dedi. Bunun üzerine bekçide beni dövmeye başladı. Hayatımın en feci dayağını yedim. O sırada içeriye uzun boylu sivil bir polis girdi. Meğerse o karakolun komiseriymiş. “Ne var? Ne oldu da bu çocuğu böyle dövüyorsunuz” diye bekçiye sordu. Tabi ki cevap aynı parayı çalmış kimden aldığını söylemiyor. Komiser beni içeriye aldı. Bir tane çay söyledi. Dolabından da birkaç tane bisküvi çıkarıp önüme koydu. “Şimdi söyle bakayım bana bu parayı nereden buldun bana doğruyu söyle” dedi. Olayı aynen anlattım. Dedim ki amcalar film çekiyorlardı, beni de filmde oynattılar ondan sonrada elime bu parayı verdiler bende babama getirdim. Komiser film ekibinde çalışan bir set görevlisini çağırdı. Tabi ki benim söylediklerimi doğruladı. Bu sefer bekçi ile babam dayak yediler ama ben filmde oynadığım için kartol kuyusuna kapatıldım. İşte benim sinema serüvenim bu şekilde başladı.

Yeminim Var İntikama isimli film hakkında biraz bilgi verir misiniz? Bu projeyi tercih etme nedeniniz hakkında bilgi verir misiniz?

Filmimiz polisiye tarzında, tarihi eser kaçakçılığını konu alıyor. Yıllar öncesinde tarihi eser kaçakçılığı yapmak için kaçak kazı yapan bir tarihi eser kaçakçısının işlediği suçtan dolayı hapishanede yatması ve hapishane çıkışında sakladığı tarihi eseri satmaya çalışırken polisler tarafınca takip altına alınmasını konu alıyor. Film ismini tarihi eser kaçakçıları tarafınca babası öldürülen bir polis amirinin intikam alma isteğinden almaktadır. Bu projede yer almamın en önemli sebebi memleketimin tanıtımı ve gelişmesi için önemli olduğunu düşündüğüm fikirlere sahip ve iyi niyetlerine güvendiğim iki girişimci Erzurumlu hemşerime destek olma isteğidir. Ben memleketimi severim ve tarihi, kültürel açıdan zengin olan bu memleketi her yerde tanıtmak isterim. Şu anda burada ekibimde yer alan bütün arkadaşlarım neredeyse gönüllü olarak çalışmaktalar. Normalde bir haftada kazanacakları ücreti bir aylık olarak bu sette alıyorlar. Hepsine teşekkürü bir borç bilirim. Sinemaya gönül veren Hüseyin Şahin Efeoğlu hakikaten Erzurum için önemli bir adım attılar. Çektiğimiz film neredeyse belgesel nitelikli bir film ve Erzurum’un hemen hemen bütün tarihi ve turistik yerlerini izleyicilere gösterecek. Aynı zamanda Erzurum’da üç bin kişiye iş kapısı olabilecek bir film platformları kurma düşünceleri var ve ben bu fikrin sonuna kadar arkasındayım. Yeşilçam sokağında çalışan insanların yüzde seksenlik kısmı Erzurumlu, bu sayıyı biraz daha artırmak ve bu hemşerilerimizi Erzurum’un tanıtılması ve Erzurumluların kazanacağı film projelerine çekmek amacımız var. Erzurum Kültür Mutfağı projesi ile ilk önce kısa skeçler halinde video kaydını yaparak filme çekmek ve bunları Youtube kanalında yayınlamak daha sonrada ulusal kanallarda çok güzel hareketler veya güldür güldür tarzında ulusal kanallarda yayınlamak fikirleri gerçekten iş yapacak ve Erzurum’u tanıtıp, Erzurumluya kazandıracak projeler.

Erzurum’un sinema değeri nedir? Sinema açısından Erzurum’u nasıl değerlendirirsiniz?

Şimdi bir açıdan Erzurum’un sinema değeri yok ama bir açıdan ise sinema değeri çok yüksek diyeceksiniz ki nasıl oluyor bu iş? Sinema değeri yüksek çünkü birçok ülkenin tarihinden daha zengin bir tarihe sahip, iklimi ve coğrafyası mükemmel, doğal platformları var. Birçok tarihi mekânı var. En büyük hata tarihi mahallelerinin yıkılmış olması aslında bu mahallelere hiç dokunulmayacak yıkılmayacaktır. Bunlar gerçekten sinema açısından çok kıymetli platformlardı. Olduğu gibi korunması lazımdı. Bugün bir asmalı konak dizisinin çekildiği mekân turist kaynamaya başladı. Buralar da aynen öyle olurdu. Yazık oldu! Ama şimdi hayıflanmak zamanı değil mevcut olanları korumanın yollarına bakmamız lazım. Evet, bir taraftan da sinema değeri yok, çünkü şehir daha doğrusu şehri yönetenler ve şehrin zengin tüccarları sinemaya karşı ilgisiz reklama ve sponsorluğa sıcak bakmıyorlar. Tarihi eserlerin ve bulundukları çevrelerin bakımına ve temizliğine yeterince dikkat etmemiz lazım. Bunu hem belediyeler hem de vatandaş dikkat etmeli, bir Ürgüp’ten, Mardin’den örnekler almamız lazım. Erzurum’un sinema değerinin daha tam olarak idrak edememiş durumdayız. 1969 yılında Amerikalıların film çektiği bu şehir, maalesef kapılarını sinemaya kapatmış durumda, Yeşilçam sektörünün çalışanlarının, oyuncularının, yönetmenlerinin yüzde yetmişlik hatta yüzde seksenlik kısmı Erzurumlu ama buna rağmen şehir sinemaya yabancı kalmış durumda. Sadece Erzurum evliyalarının konu edindiği bir belgesel çekilse bile Erzurum kaç bölümlük bir belgesel olur. Bir düşünün! Şimdi Erzurum konu itibariyle, coğrafyası ve doğal platformları ile müthiş bir sinema değerine sahip ama ticari, yönetim, kültürel ve şehrin bakımı ve temizliği açısından bu değer aşağıya inmekte.

Ömer Hocam Erzurum’un sinema değerinin azalması ya da kaybetmesi hususunu biraz daha açalım istersiniz.

Kurban! Şehrin acil bir bakıma ihtiyacı var. Kalenin kenarları yok, şimdi tarihi bir film çekseniz kale çevresi böyle bir çekim için yeterli durumda mı? Aynı şey tabyalar içinde geçerli. Tarihi mahallelerimiz yok olmuş, kendi mahalleme Gavurboğan’a gidiyorum, kendi okuduğum okulu bulamıyorum. Mahalleler yok olmuş. Bir tane tarihi dokusunu koruyan mahalle bırakmamışız. Belki bir iki tane sokak bu yıkımdan kurtulmuş olabilir. Taziyeye gidiyorum, adresi bulamıyorum. Bu haliyle burada nasıl tarihi bir film çekebilirsiniz? Çöp kutuları başta olmak üzere şehrin mobilyalarının seçimi ve yerleştirilmesine dikkat edilmeli. Ben film çekiyorum çöp kutusu sırıtıyor, ya! Gelin şu çöpleri kaldırın diyoruz bir tane belediye görevlisi gelmiyor. Ama ben başka bir şehirde veya ilde çekim yaptığım zaman belediye görevlileri, emniyet görevlileri sette bekliyorlar. Yahu burada bir tane görevli yanımızda durmuyor. Ben hemen hemen bütün Türkiye’yi gezdim. Gittiğimiz yerde Valiler, Belediye başkanları setimize gelir, misafirimiz olur. Çekimler esnasında bize yardımcı olmaları için görevliler ve yetkililer bilgilendirilir ve uyarılır. Kendi memleketimde ben bu ilgiyi görmedim. Film çekimi için valilikten gerekli izinlerimi almışım ama bana yardımcı olması gereken, bir tane görevliyi sette göremiyorum. Bir silahlı çatışma sahnesi çekiyorum, ambulansa ihtiyacım var sağlık müdürlüğünden ambulans istiyorum sette belirtilen gün ve saatte bulunması gereken ambulans birçok uğraşılardan sonra ancak dört gün sonra sete geliyor. Kurban! Ben şimdi Ambulansı da İstanbul’dan mı getireyim. Çifte Minareli Medresede çekim yapmak istiyorum, burada bana izin verilmiyor, ben valilikten izin almışım, şehrimin en önemli tarihi eserini filmde kullanıp tanıtmak istiyorum. Bana diyorlar ki burada çekim yapamazsın nereden izin alırsan al. Ha ben çektiğim filmin veya dizinin sonunda katkılarından ve yardımlarından dolayı teşekkür ederim yazısını kapanış jeneriğinden geçiririm. Ama bu filmde herhalde yardımlarını ve katkılarını esirgeyenleri hatta engel olanların isimlerini yazacağım. Şimdi düşünün böyle bir ortamda kaç tane film çekmek isteyen çıkar.

Ama bundan çok daha önemli bir sorunumuz var. Kendi zengin ama gönlü fakir, aklı kıt olanlar. Bunlar Erzurum üzerine çöreklenmiş, Erzurum’dan para kazanan ama Erzurum’u gerçekten önemsemeyen, kurumsallaşmanın, markalaşmanın farkına varamamış bunu getirisini idrak edemeyenler. Bunlar maalesef şehirden nemalanıp, Erzurumluyu önemsemeyen, para kaynağı olarak görüp, nasılsa benden alışveriş yapıyorlar, benden yiyip içiyorlar, bana ne Erzurum’dan diyenler. Ben size iki örnek vereyim bir tanesi marketler zinciri, Erzurumlu gelir benden alış veriş yapar gider. Ben ne yapacağım Erzurum’a, bana ne Erzurum’dan bir diğeri ise lokantacı Yaşar Alptekin gelmiş birlikte fotoğraf çekilelim duvara asalım reklamımız olsun ama onun rol aldığı filme destek olmam. Be adam önemli olan senin lokantana müşteri çekmen önemli, senin lokantana gelen müşteriye hava atsan ne olacak adam zaten oraya gelmiş. Kafalarınca herkes beni tanıyor benim reklama ihtiyacım yok diyorlar. Ama diğer şehirlerde böyle değil, adamlar çekilen filmlere destek oluyorlar, gücünün yettiği kadar, Ağrı’da, Siirt’te biz çektiğimiz filme sponsor desteği buluyoruz. Erzurum’da bulamıyoruz.

Bir diğer sorun ise yerel medya maalesef medyamız kültüre, sanata karşı ilgisiz. Ulusal medyanın bize gösterdiği ilgiyi, yerel medyada göremiyoruz. Halkın bilgilendirmesi medyanın en önemli görevi ancak bu görevi kültür ve sanat haberlerinde yeterince göremiyoruz.

Kısacası maddi kaygıdan daha ziyade kültürel bir ilgisizlik şehrin her noktasını, kademesini sarmış durumda. Şu anda rahmetlik İbrahim Erkal’ı daha iyi anlıyorum. Erzurum’a daha doğrusu Erzurumlu siyasilere ve iş adamlarına neden dargın olduğunu şimdi fark ettim.

Ömer Hocam, insanlar neden sinema filmine destekleyici olsunlar? Yani bir sinema filmine destek olmak bir iş adamına veya bir şehre daha doğrusu Erzurum’a ne kazandırır?

Her şeyden önce Erzurum tanınır. Erzurum’un tanınması demek buraya daha çok turistin gelmesi demektir. Daha çok turistin gelmesi daha çok yatırımın yapılması demektir. Şehrin sorunlarının daha çabuk çözülmesi demektir. Siyasilerin ve yatırımcıların Erzurum’a daha fazla eğilmesi ve buraya daha fazla kaynak aktarmaları demektir. Bugün bir Nevşehir, Mardin neden çok tanınıyor ve biliniyor bir düşünün. Buralarda çekilen filmlerin ve dizilerin bu işte katkılarının ne kadar olduğunu tahmin edebiliyor musunuz? Asmalı Konak dizisinin çekildiği konağa ne kadar turist geldiğini bilseniz şaşarsınız. Bir filme destekleyici olmak iş dünyasında ve sanat çevresinde ne kadar itibar sağladığını hayal dahi edemezsiniz. Kurumsal firmalar ve çok büyük markalar bir filmin kapanış jeneriğinde bir saniyeliğine logolarının yer alabilmeleri için ödedikleri paralar korkunç tutarlar. Filmlere, kültürel, sanatsal, sportif faaliyetlere yapılan destekleyici destekleri vergi tutarlarından düşülmekte. Ama maalesef bizim şehrimizde iş adamlarının bundan haberleri yok. Aslında bunlar iş adamı değil, reklamın gücüne, kurumsallaşmanın markalaşmanın öneminin farkına varmayandan iş adamı olmaz. Bir film çekiminin bir şehrin ekonomisine katkısı ne olur nasıl olur diye sorsanız size şöyle basit bir örnek verebilirim. Bir tarihi filmde en az yüz elli iki yüz arası atlıya ihtiyaç var. Bir günlüğüne her bir atlı başına bin beş yüz lira verilmekte. Bu Erzurum da ki atlı cirit takımlarının ne kadar maddi katkı sağlar bir hesap edin.

Şehrimizden size, daha doğrusu yeminin var intikam filmine destek olan kimse olmadı mı?

Oldu tabi olmaz olur mu? Burada en büyük katkıyı Büyükşehir Belediye Başkanımız Mehmet Sekmenden gördük. Günlük yemek ihtiyacımızı belediye bünyesinde karşıladı ve ulaşımımız için bir otobüs tahsis etti. Kendisine teşekkür etmek isterim Nur baba lokantası ve YUKA inşaat destekleyicilerimiz oldular, tabi kendi güçlerinin yettiği kadar. Bu insanlar Erzurum ruhunu yansıtan esnaflar bir Erzurumlu olarak kendilerini takdir ediyorum. Özellikle Erzurum Pırlanta Kız Apartlarının sahibi ve işletmecisi Çetin Yağan beye teşekkür ederim. Bize kapılarını açtı ve ekibimizin konaklama ihtiyacını karşıladı. Bizde kendisine filmimizde oyuncu olarak yer vererek bu sinema sevgisini bir üst noktaya taşıtarak bir sinema emekçisi olmasını sağladık.

Dadaş Karakterini içeren bir film çekme düşünceniz oldu mu?

Dadaş karakteri aksiyoner bir karakterdir. Bu karakteri canlandıracak oyuncunun tipide çok önemlidir. Yaşar Alptekin, Aytekin Akkaya tip ve kişilik olarak dadaş karakteri için çok uygun olan oyunculardır. Dadaş karakteri aksiyoner derken sinemada onu kabadayı tiplemesiyle aktarabiliriz. Ama nasıl bir kabadayı tiplemesi yapmalısınız biliyor musunuz? Yetim başını okşayan, merhametli, adalet için savaşan, öyle vurdulu kırdılı değil, belli bir duruşu olan kabadayı tiplemesi ile sinemaya aktarabiliriz.

Ömer KORKMAZ ile yaptığımız röportajdan sonra filmin başrol oyuncusu olan Yaşar ALPTEKİN başta olmak üzere film ekibi söyleşi yapma imkânımız oldu.

Yaşar ALPTEKİN, röportaj esnasında Erzurum ve Erzurumlulara ilişkin şunları söyledi.” Benim arkadaş çevremin yüzde yetmişi Erzurumludur. Bir teklif gelmesi halinde dadaş karakterini büyük bir mutlulukla ve keyifle canlandırırım. Ama burada bir şeyi belirmek isterim: Benim tanıdığım Erzurumlular ile Erzurum’da tanıştığım Erzurumlular arasında bir farklılık var. Özellikle bazı iş adamı geçinen kişiler anlatılan dadaş karakterini ve benim tanıdığım Erzurumlu karakteri ile uyumlu hareket etmiyorlar. Doğrusu film çekimi için geldiğim Erzurum’da karşılaştığım bazı tavırlar bende hayal kırıklığı uğrattı. Erzurum halkı her ne kadar cana yakın ise iş çevresi ise bir o kadar itici. Film için yaptığımız görüşmelerde Nur baba lokantasının sahibi dışında öyle bilinen meşhur Erzurumlu karakterini yansıtan bir esnaf çıkmadı. Bir görüşme için gittiğimiz görüşmede lokanta sahibi sırf duvarına reklam olsun diye benimle fotoğraf çektirip astırmak istiyor ama benim rol aldığım filmde destekleyici olarak yer almak istemiyor. Burada bize sergilenen tavrı ben Suriyeli bir dilenciye bile göstermem. Kapının önüne üç sandalye konuldu. Hadi burada cağınızı yiyin gidin der gibi. Benim anladığım kadarıyla Erzurumlu diye geçinip Erzurumluluk ile ilişkisi olmayan bu esnaflar bir ünlüyü gördüğünde ayağına kapanıyor, maddi açıdan doyduğunda ise ne sanatı nede sanatçıyı tanımıyor. Destekleyici olmanın sağladığı saygınlıktan, itibardan haberi yok. Halk ise öyle değil, daha sıcakkanlı, daha çok ilgileniyor. Adamın cebinde belki parası yok ama illaki benden bir çay iç diyor. Rahatın yerinde yapabileceğim bir şey var mı diye soruyor.

Şehrin önde gelenleri, kültürün ve sanatın gücünü daha tam anlayamamışlar gibi geliyor bana. Sanatçılar şehirleri gezerler ve beğendikleri yerin reklamını yaparlar. Sosyal medyada yaptığımız bir paylaşım ne kadar çok takip ediliyor ve etki yapıyor. Memnun kaldığımız yerin reklamını yaparız. Bu reklamı siz parayla bile yaptıramazsınız. Bunun farkına varan insan sanata ve kültüre destek vermez mi? Biz savaştaki akıncılar gibiyiz. Biz Erzurum’da film yapma yolunu açtık bundan sonraki adım şehre kalmış durumda ama açıkçası bizim maruz kaldığımız olaylara şahit olan hiçbir oyuncu Erzurum’da gelip çalışmak istemez. Erzurum gibi bir tarih ve kültür şehrinin çok iyi tanıtılması lazım diye düşünüyorum. Tabi ki bunun için belediyelerin, valiliğin öncülük yapması iş insanları teşvik etmeleri lazım. Sanatçının kaybedeceği fazla bir şey yoktur. Burada itibar görmez, itibar gördüğü yere gider. Buradan küser gidersek bizim değil şehrin kaybı olur. Hemşeriniz Eşref Kolçak “sinema canlı bir mektuptur” der. Bu mektubun iyi yazılması lazım, yazılan mektubunda iyi okunması lazım. Şimdi burada mektup yazılacak çok güzel şeyler var, o mektubu yazdıracak güzel insanlarınızda var. Ama piyasada bu mektubu postaya verdirecek ekonomik çevreniz var mı? Ben normalde bir film çekimi için bir şehre gittiğimde beş yıldızlı otellerde ağırlanırım ve bunu otel sahipleri veya turizm ajanslarının destekleri ile yaparız. Burada ise bir apart dairesinde ağırlanıyorum. Aradaki farkı düşünün.

Filmin koordinatörlük görevini yüklenen Dursun Yıldız ise şehirde karşılaştıkları en büyük sorunun valilikten aldığı çekim iznine görevlilerin gerektiği gibi uymadıkları ve kendilerine yardımcı olmadıklarından şikayetçi olarak karşılaştıkları sorunları dile getirdi. Bunlardan ilki valilikten aldıkları çekim iznine rağmen Vakıflar Bölge Müdürlüğünce Çifte Minareli Medrese içinde çekime izin verilmemesi ve engellenmesiydi. Diğeri ise şehirlerarası otobüs terminaline iki otobüs dolusu ile geldiklerini ve otobüslerde yüklü olan film ekipmanlarının kalacakları yere taşıyacak olan kamyonetin terminale girişine engel olunduğu ve saatler sonra valiliğe ulaşılarak sorunun çözüme kavuşturulduğunu anlatarak böyle bir durumla ilk kez karşılaştığını diğer şehirlerde böyle bir sorunla karşılaşmadığını söyledi. Bunun bir acemilikten veya bilgisizlikten kaynaklandığını düşünen Dursun Yıldız ilgililerin bu konuda eksikliklerini gidermeleri gerektiğini söyledi. Diğer illerde kendilerine valilikten görevlendirilen kişilerin destek ve rehberlik ettiğini ama burada böyle bir destek ve rehberlik hizmeti alamadıklarını söyledi. Şehir halkının yoğun ve sıcak ilgisi ile karşılaştıklarını ama aynı ilgiyi ne şehrin yöneticilerinden nede yerel medyadan göremediklerini söyledi.

Sanat Şefi Sadık Şenocak; Erzurum’un tarihi ve kültürel yerlerinin sinema değerinin yüksek olduğunu söyleyebilirim ancak şehir olarak bunun yeterince farkında olduğunuzu sanmıyorum. Erzurum halkının gösterdiği ilgiyi keşke şehrin yöneticileri, iş insanları ve medyası da gösterseydi. Sinema ve dizi sektörünün şehre kazandıracağı marka ve ekonomik değerin yeterince şehrinizde anlaşıldığı ve bilindiği kanaatinde değilim. Bunun için valilik ve belediyeler öncülük etmeli bakın Büyük Şehir Belediye Başkanınızın Kartal Belediye Başkanı olduğu zaman Sanatçı Yaşam Evi adı altında bir merkez açtı. Bu merkezde sinema emektarları sıkışık oldukları dönemlerde barınma ve beslenme ihtiyaçlarını karşılıyorlar. Böyle bir merkezi İstanbul’a kazandıran Mehmet Sekmen’in Erzurum’u sinema sektörünün en önemli noktalarından birisi haline getirebileceğine inanıyorum. Başkanınınız bu donanımda ama yanındaki ekip aynı duyarlılığa ve donanıma sahip mi emin değilim.

Filmin oyuncu kadrosunda bulunan Hüseyin Şahin ve Engin Aksoy ise Erzurum halkının ilgisinden memnun kaldıklarını ancak şehrin üst kesiminin ve yerel medyanın ilgisiz kaldığını söylediler. Sıcak kanlı insanların yaşadığı bu şehirde ekonomik ve siyasi çevrelerin sinemaya ve kültüre çok soğuk davrandıklarına ilişkin gözlemlerini aktararak valiliğin sanatsal ve kültürel açıdan daha fazla teşviklerde bulunması, koordinasyon konusunda yetersizliklerini gidermeleri gerektiğini ifade ettiler. Şehrin tarihi ve kültürel yerlerinin tanıtılmasının son derecede önemli olduğunu ve bununda en iyi yönteminin sinema ve dizi sektörünün şehre gelip yerleşmelerinin teşvik edilmesi ile mümkün olduğunu belirttiler. Her iki oyuncuda sinema sektörünün Erzurum’un gelişmesi üzerinde son derecede önemli etkilerinin olacağını belirterek şehrin yerel ekonomik çevrelerinin destekleyici olmanın kendilerine kazandıracakları itibarın markalarına ve ekonomik kapasitelerine değer artırıcı etkilerini iyi anlamaları ve bu yönde teşvik edilmeleri gerektiğini söylediler.

Share this content:

Röportajlar