MEHMED KIRKINCI HOCA EFENDİ

MEHMED KIRKINCI HOCA EFENDİ

Mehmed Kırkıncı Hoca Efendi, 1928 yılında Erzurum’un

Merkez Güllüce Köyü’nde dünyaya geldi. Babasının 1940 yılında Erzurum’a yerleşmesiyle şehrin büyük âlimlerinden Mustafa Necati Efendi’den ders okumaya başlar. Zaten babasının da en büyük arzusu onun dini tedrisat görmesi idi ve bunun için Erzurum’a göç etmişti.

 MEHMED KIRKINCI HOCA EFENDİ
MEHMED KIRKINCI HOCA EFENDİ

Mehmed Kırkıncı Hoca Efendi, ders okumak için sabahın erken saatlerinde hocasının evine gidermiş. Zira o zamanlar Kur’an okumak, Arapça ve dinî ilimleri tahsil etmek yasakmış, ezanlar da Türkçe okunuyormuş. Bu durum 1950 yılına kadar devam etmiş.

Kırkıncı Hoca Efendi “Hayatım Hatıratım” adlı kitabında bu durumu şöyle anlatır:

İlim tahsile başladığım zamanlar, bütün medreseler ve bir çok cami ibadete kapatılmış, bazı camiler depo bazısı ise hapishane yapılmıştı. Sadece Gürcü Kapı İhmal, Lala Paşa ve Murat Paşa Camileri ibadete açıktı. Ulu Cami depo, Kurşunlu Camii ise hapishane yapılmıştı. Birçok ilde de aynı durum sözkonusu idi.

Kur’an okumak ve Arapça öğrenmek yasaklanmış, ezanlar Türkçe okutuluyordu. Pazar günleri Hoca Mustafa Efendi’nin evindeki sohbetlerde; “Zaman ahir zamandır, bundan sonra durumun iyi olacağını beklemek yanlıştır. Gittikçe zaman daha da kötüleşecek.” denilir, ümitsizlik içinde dertlenilir ve gözyaşı dökülürdü. Biz o zamanlar daha çocuktuk, konuşulanlardan ziyadesiyle etkilenirdik.

1946 yılında Demokrat Parti kuruldu. Böylece halka ve ehl-i ilme yıllardan beri yapılan şiddet ve sıkıntılar bir derece de olsa azaldı. Bu sayede köy ve kentlerde bir rahatlama oldu.

14 Mayıs 1950’de Demokrat Parti kahir bir ekseriyetle iktidara gelince, maddeten ve manen bir ferahlama oldu. Sanki kıştan bahara, zulmetten nura çıktık. Demokrat Parti iktidara gelince, ilk icraat olarak ezanın tekrar Arapça olarak okunmasını sağlamak oldu. Ezan-ı Muhammedî, 10 Ocak 1932 senesinden itibaren Türkçe olarak okunmaya başlanmıştı. Minarelerden Allah’ın büyüklüğünü ifade eden, insanın kalbine ve ruhuna inşirah veren ‘Allah ekber, Allahu ekber’ nidaları yerine, ‘Tanrı uludur, Tanrı uludur’ zirvası söylenmeye başlanmıştı. Bu durum müminlerin rikkatine dokunur, fevkalade rahatsız eder, onları karamsarlığa sevk eder ve sürekli olarak ağlamalarına sebep olurdu.

16 Haziran 1950 yılında ikindi vaktinden itibaren ezanın aslıyla okunacağını haber alan Erzurum halkı, o gün sokaklara döküldü.

Caddelerde ve sokaklarda âdeta bir bayram havası yaşanıyordu. Ehramlı ve çarşaflı hanımlar toprak evlerin üstüne çıkmış, ezanın okunmasını bekliyorlardı. Kurban bayramında her köşede hayvan kesildiği gibi, o gün de insanların ekserisi Tebriz Kapı mevkiinden Lala Paşa Camii’ne kadar dizilmiş, kurban edeceği hayvanları dışarı çıkarmış, ezanın okunmasını bekliyorlardı. Kimi koyun, kimi koç, kimi tosun, kimi de ineğini kurban etmek için büyük bir iştiyak ve hasretle ezanın okunmasını bekliyordu.

Minarelerden Ezan-ı Muhammedî okunmaya başlayınca herkes gözyaşlarıyla bıçağını kurbanının boğazına çalmıştı. İnsanlar tekbirlerle kurbanlarını kesiyor, kadınlar ve yaşlılar da gözyaşı döküyorlardı. Bütün bunlar sevinç ve şükür gözyaşları idi. Zira tam 18 yıl devam eden bir zulüm bitmiş ve o büyük hasret sona ermişti. Biz de büyük bir huzur ve sürurla arkadaşlarla beraber Fetvahane’ye (Müftülüğe) gittik. Müftü Solakzade Sadık Efendi sevincinden ağlıyordu. Bizi görünce ellerini kaldırdı ve şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Ölmeden önce bu günleri bizlere gösterdin ya Sana sonsuz şükürler olsun.”

On sekiz yıldır hüzün ve kederinden ağlayan ehl-i iman, şimdi de sürur ve sevincinden ağlıyordı. Bu bakımdan, o günü unutmak asla mümkün değildir. O zamanlar iletişim araçları yaygın değildi. Sonradan aldığımız haberlere göre başta İstanbul olmak üzere Türkiye’nin birçok ilinde de aynı sevinç ve aynı heyecan yaşanmıştı.

Kırkıncı Hoca Efendi, ilk hocası Mustafa Necati Efendi 1944 senesinde Medine’ye göç edince, büyük âlim Hacı Faruk Efendi’den yaklaşık iki yıl okudu. Daha sonra da Alvarlı Efe Hazretlerinin de tavsiyesi ve aracılığı ile Şark’ın mühim âlimlerinden olan Ağrılı Molla Nadir Efendi’den ders okur ve icazet alır. Vatani görevini ifa ettikten sonra da Erzurum Müftüsü M. Sadık Efendi’den 1955-1960 yılları arasında mantık, ilm-i kelam ve usul-i fıkıh dersleri alır.

Kırkıncı Hoca Efendi Ağrılı Molla Nadir Efendi’den sonra Müftü Sadık Efendi’den de ikinci icazetini alır.

Kırkıncı Hoca Efendi devamlı olarak hayırla yâd ettiği Alvarlı Efe Hazretlerini ilk hocası Mustafa Necati Efendi’nin vesilesiyle 1942 yılında tanır. Aynı yıllarda Nakşibendî şeyhlerinin mümtaz şahsiyetlerinden olan Hacı Salih Efendi ile tanışır. Salih Efendi ile Alvarlı Efe’ye derin bir muhabbeti vardı. Kendilerinden; “Ruhumda derin izler bırakan maneviyat sultanları” diye bahsederdi.

1955 yılında bütün tehlikeleri göze alarak İsparta’da bulunan Bediüzzaman Hazretlerini ziyarete gider ve duasına mazhar olur.

Kırkıncı Hoca Efendi icazetli olduğu halde imam, vaiz veya müftü olarak devlette bir görev almamıştır. Babası da onun devlette görev almasına razı olmamış ve talebe yetiştirmesini istemiştir.

Kırkıncı Hoca Efendi, Kurşunlu, Muratpaşa ve Darağaç Camii medreselerinde talebe okutmuş, 1960 yılından itibaren de hiç ara vermeden, vefatına kadar Kümbet Medresesi’nde Arapça okutmuş ve birçok talebe yetiştirimiştir. Arapça sahasında birçok talebe yetiştirdiği gibi, Risale-i Nur dershanelerinde de on binlerce hamiyetli, samimi ve ihlâslı talebe yetiştirmiştir.

Kırkıncı Hoca Efendi istisnasız her gün Kümbet Medresesinde önleye kadar Arapça okutur, her akşam da çeşitli medreselerde sohbetlere katılırdı. Hakikati taharri eden, şüpheye ve tereddütlerini izale etmek isteyen, manevî yaralara merhem arayan insanlar o derslere katılır ve istifade ederlerdi.

Ömrünü iman ve Kur’an hizmetine adamış büyük dava adamı Kırkıncı Hoca Efendi, Risale-i Nurları okuyup okuttuğu için defalarca sorgulamış, eza ve cefalara maruz kalmış, 1960 ihtilâlinden sonra Sivas’a götürülmüş ve altı ay hapis yatmıştır. 1973 senesinde de Erzurum’da dört ay hapis yatmıştır. Buna rağmen davasından taviz vermemiş, yılmamış ve hizmetten bir an bile geri kalmamıştır.

Kırkıncı Hoca Efendi, en derin mevzularda çok sayıda kitap ve makale yazmıştır. Nükteler, Hikmet Pırıltıları, Kader Nedir?, Ruh Nedir, Alevilik Nedir, İslam’da Birlik, Nasıl Aldanıyorlar; Daru’l Harp Nedir? ve “Rahman’ın Misafiri İnsan” bunlardan bazılarıdır.

Kırkıncı Hoca Efendi mantık ve kelâm konularında derin bilgiye sahip idi.  Necip Fazıl Kısakürek‘le Erzurum’da yaptığı bir sohbetten sonra, Necip Fazıl; “Erzurum’da bir mantık küpü ile karşılaştım” adlı bir yazı yazmıştır.

Kırkıncı Hoca Efendi, fevkalade sabırlı, son derece mütevazı, züht sahibi, ihlâs, vefa, sebat, metanet ve vakar timsali, fevkalade hoşgörülü çok şefkatli idi.

Kırkıncı Hoca Efendi gerek eserlerinde gerekse sohbetlerinde daima devlete itaatin ehemmiyetini nazara verirdi. “Devlet şahs-ı manevidir. Şüphesiz en kötü bir devlet, devletsizlikten binler kat daha iyidir. Millet ile vatan, ruh ve ceset gibidir. Devletsiz, vatansız bir millet yetim; milletsiz vatan da harabe bir ev gibidir” der ve “Müslümanların birlik ve beraberliğine zarar verecek her türlü tutum ve davranışlardan hassasiyetle  kaçınılmasını” söylerdi.

Kırkıncı Hoca Efendi umumu alakadar eden meselelerde sessiz kalmamış, her zaman üzerine düşeni yapmıştır. Milletin selametini ve devletin bekasını ilgilendiren eğitim, terör, ırkçılık ve anayasa çalışmaları gibi hassas ve hayati konularda devlet erkânı ile görüşmeler yapmış, mektuplar yazmış, Üstad Hazretlerinin görüşlerini ve kendi kanaatini dile getirmiştir.

1980 ihtilâldan sonra Kurucu Meclisin anayasa yapmaya karar vermesinden sonra büyük gayret göstermiş, “Nasıl Bir Anayasa?” adlı bir taslak hazırlatmış ve yetkililere göndermiştir. Mecburi din eğitiminin Anayasaya konulmasında büyük gayreti olmuştur.

Kırkıncı Hoca Efendi, Bediüzzaman Hazretlerinin; “Mesleğim haktır veya daha güzeldir, demeye hakkın var. Yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur” düsturuna göre hareket eder, bütün İslamî cemaatlerle güzel ilişkiler içinde olur, diğer cemaatlere mensup hamiyetli insanların hizmetlerini her zaman takdir eder, hiçbir kişi veya cemaat hakkında menfi bir şey konuşmazdı. Diğer tarikat ve cemaatlere mensup kişiler, kendisini sık sık ziyarete gelirlerdi.

Mehmed Kırkıncı Hoca Efendi, çok yönlü bir âlimdi. Sadece dini ilimlerinde değil, tarih, edebiyat, felsefe gibi konularda da çok derin bilgiye sahipti.  O, ilim ve irfan âşığıydı; sürekli kitap okur, yazar, mütalaa eder, bazen de başkalarına okutup dinlerdi.

Kırkıncı Hoca Efendi meşverete çok ehemmiyet verirdi. “Bir insan ne kadar akıllı, zeki ve tecrübeli olursa olsun, müşavere esasına uygun hareket etmedikçe, muvaffak olamaz ve karşılaşacağı problemleri kolay bir şekilde halledemez. Günümüzde cemiyetin, ailelerin ve ehl-i ticaretin düştükleri sıkıntılar, hep istişaresiz ve tek başına hareket etmekten kaynaklanmaktadır” buyururdu.

Kırkıncı Hoca Efendi yaklaşık on ay süren hastalığının ardından 24 Şubat 2016 yılında Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Cenazesine yirmi binden fazla kişi katıldı. Rabbim gani gani rahmet eylesin, kabrini pür nur, makamını âli eylesin.

Hazırlayan Yüksel UCA

Muhterem Kırkıncı Hocam

Senelerce görmüş talim
Kadirşinas çok da halim
Asrımızda büyük âlim
Muhterem Kırkıncı Hocam

Üstadından dua almış
İlim deryasına dalmış
Hizmeti her yana yaymış
Muhterem Kırkıncı Hocam

Elinden düşmez risale
Vermiş büyük mücadele
Bu uğurda çekmiş çile
Muhterem Kırkıncı Hocam

Risale-i Nur’un miftahı
Okudukça artmış iştahı
Kelam ilminde bir dahi
Muhterem Kırkıncı Hocam

Kendisini ilme verdi
Hizmet idi onun derdi
İrşat etti nice ferdi
Muhterem Kırkıncı Hocam

İlme ve irfana âşık
Her tarafta yakmış ışık
Her cemaatle barışık
Muhterem Kırkıncı Hocam

Hakiki mürşid-i kâmil
Değerini bilmez cahil
İlmi ile olmuş amil
Muhterem Kırkıncı Hocam

Mahkemede olmuş sanık
Hadiselerde hep ayık
Hürmete takdire layık
Muhterem Kırkıncı Hocam

Hiç meyletmemiş dünyaya
Kendini vermiş Huda’ya
Marifet ilminde derya
Muhterem Kırkıncı Hocam

İhlâs, vefa, sebat, vakar
Her şeye ibretle bakar
Sohbetlerin kalbe akar
Muhterem Kırkıncı Hocam

İstememiş memuriyet
Zirvedir onda mürüvvet
Ehl-i ilim eder hürmet
Muhterem Kırkıncı Hocam

İzah etmiştir kaderi
Otuzdan fazla eseri
Mantık onda çok ileri
Muhterem Kırkıncı Hocam

İlim, marifet zengini
Bulamayız bir dengini
Öne çıkarmaz kendini
Muhterem Kırkıncı Hocam

Fazlasıyla hoşgörülü
Şefkatle doludur gönlü
Züht sahibi hem çok yönlü
Muhterem Kırkıncı Hocam

Hayatı çok bereketli
Ömrü daim hareketli
Çok sabırlı nezaketli
Muhterem Kırkıncı Hocam

Mütevazı, âlicenap
Sadakatli hazır cevap,
Ona rahmet eyle Ya Rab!
Muhterem Kırkıncı Hocam
.
Her şehirde vardı izi
Vefatı çok üzdü bizi
İçimize koydu sızı
Muhterem Kırkıncı Hocam

Her gelene kucak açtı
Menfi hareketten kaçtı
Birlik, sevgi, huzur saçtı
Muhterem Kırkıncı Hocam

İhtilaflardan uzaktı
Uhuvvet çırası yaktı
Nice hatıra bıraktı
Muhterem Kırkıncı Hocam

Bu fani âlemden göçtü
Visal şerbetini içti
Firdevsi âlâya uçtu
Muhterem Kırkıncı Hocam

Her kesim derdi Kırkıncı
Çoğu haslette birinci
Bıraktı binlerce inci
Muhterem Kırkıncı Hocam

Gelenler bulurdu huzur
Dilinde Allah, resul, nur
Rabbim kabrin etsin pür nur
Muhterem Kırkıncı Hocam

Şükür yanında bulundum
Kendimi seninle buldum
Muhabbetin ile doldum
Muhterem Kırkıncı Hocam

Yüksel’im titredi sesim
Severdi seni her kesim
Kimseye değildin hasım
Muhterem Kırkıncı Hocam                                                                                                                                                   

Share this content:

ERZURUMLULAR