‘YANIK DERE 1915- ERZURUM’ ROMANI NİÇİN YAZILDI?

‘YANIK DERE 1915- ERZURUM’ ROMANI NİÇİN YAZILDI?

YANIK DERE 1915- ERZURUM’ ROMANI NİÇİN YAZILDI?

Erzurum Sevdası Dergisi Nisan Sayısı 2021 Yanık dere Romanı
 Yanık Dere Romanı

Erzurum’un geçmişe derinliği uçsuz bucaksızdır. Bu derinlik içerisinde iyi ile kötü yan yanadır. Askeri, tarihi, siyasi, ekonomik, dini, toplumsal çatışma hiç bitmemiştir 6 bin yıldır. Yaşamak isteyen, ailesi ile mutlu, özgür olmak isteyen ahali hep ortada kalmıştır. Otoritenin baskısı, dini ve toplumsal baskı halk katmanlarının sosyal yapısını köreltmiştir. Kah katliama uğramış, kah göç etmiştir, kah savaşın ortasında bulmuştur kendini, kah sıla özlemi çekmiştir. Bu 6 bin yıllık süreç böyle işlemiştir. Yüzyıllardır Anadolu’nu kaderi bu olmuştur.

Ne yazık ki acısıyla tatlısıyla bu derinlik dünya toplumuna anlatılamamıştır. Ciltler dolusu romanlar yazılabilirdi; sinema filmleri, tiyatro, resim, heykellerle bu ahalinin binlerce yıllık çilesi anlatılabilirdi. Evet, ne yazık ki biz kendi coğrafyamızda yaşananları anlatamadık; oysa, toplumda yaşanan bu çatışmaları en iyi gelişmiş ülkeler anlatmıştır. Bilimde, ekonomide, üretimde, hayat şartlarında ne kadar ileri seviyelerde ise sanatta da ileri seviyede oldukları için kendi toplumlarını, romanlarda, sinema filmlerinde, tiyatro sahnesinde bütün dünyaya anlatabilmişlerdir. Ruslar, Amerikalılar, İsrail, İngilizler çektikleri yüzlerce sinema filmiyle, yazdıkları binlerce romanla ve tiyatro eserleriyle kendi toplumlarını dünyaya anlatmış, tanıtmışlardır.

Aslında yapılması gereken de budur işte.

Biz, ‘Yanık Dere’ romanımızla tam da bunu yapmaya çalıştık.

Evet, aslında anlattıklarımız anlatmak istediklerimizin bin de biri belki… Ama olsun yaşanan bu toplumsal çatışmayı bir eserle de olsa dile getirmeye çalıştık.

Peki, nedir bu çatışma? Niçin yazıldı bu roman?

Yanık Dere romanı, bu gün dahi etkili olan ve dünyanın haritasını değiştirmek isteyen Büyük Güçlerin hedefindeki Anadolu coğrafyasını, Kafkas Cephesini anlatmaya çalışır. Osmanlı Devletini parçalamak, Türkleri Anadolu’dan atmak isteyen güçler ile Türklerin mücadelesi konu edilmiştir. İşgal Günlerinde, Erzurumluların ayakta kalabilmek için verdikleri Milli Direnişin romanıdır Yanık Dere. Bu çok önemlidir aslında. Varlık yokluk meselesidir. Milli Mücadele ile bozulan oyunların, senaryoların, hilelerin sadece bir bölümünü dile getiren belgesel bir romandır. Bu haliyle Kurtuluş Savaşı romanıdır.

Büyük Güçler dediğimiz, bir tarafta yüzlerce yıldır dış politikaları değişmeyen İngiliz, Amerika, Fransa gibi devletler; diğer tarafta, yine yüzlerce yıldır dış politikaları değişmeyen Rusya gibi güçlü ülkelerden söz ediyoruz. Bu ülkeler dünyaya egemen olmak istiyorlar. Dünya askeri gücünü, ekonomik, bilim, üretim, su, petrol, insan ve enerji gücünü ele geçirmek istiyorlar. I. Dünya Savaşı bir güç gösterisiydi. Milyonlarca insanın ölümü ile neticelendi. Haritadan silinen devletler oldu. Senaryonun asıl parçası ise, Orta Doğu dediğimiz dini yönden kutsal sayılan toprakların egemenliğini ele geçirmek, senaryoya uygun yeni ve güçlü bir devlet kurmaktı.

Osmanlı bu karmaşanın tam ortasındaydı. Balkanlar, Kafkaslar, Akdeniz karmakarışıktı. Askeri alanda, bilimde, ekonomide eski gücünü kaybeden Osmanlı’nın Büyük Güçler karşısında yapacağı bir şey kalmamıştı ta Karlofça’dan beri.

30 Ekim 1918 son tarihti. Mondros Ateşkes Antlaşmasıyla hasta adam komalık olmuştu. Devlet-i Ali İngilizlerin elindeydi artık. Rus ve Ermenilerin işgal ettiği Azerbaycan’ı büyük zorluklarla geri alan Nuri Paşa’nın Kafkas Cephesi de çökmüştü. Ruslar döşedikleri demiryollarıyla ordusunu Erzurum’a kadar getirmişti. Hedef İstanbul’du.

Yanık Dere romanıyla sadece bir sayfayı aralayabildik.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, İngilizlerin işgal ettiği İstanbul’dan sivil olarak ayrılışı, Samsun’a ayak basışı, Sivas ve Erzurum Kongrelerini yapması bu yüzden çok önemlidir. Roman kahramanlarından Erzurumlu Cevat Dursunoğlu tam da bu tarihlerde İstanbul’dan Erzurum’a geliyor. Erzurum tahmin ettiğinden de perişan durumdadır.

Yanık Dere romanında bu perişanlık dile getirildi.

I. Dünya Savaşı’ndan ve Rus işgalinden önce Erzurum kültür şehridir. Erzurumlu zengindir. Nüfusu 80 bin kadardır. Şehirde büyük ve görkemli konaklar, çarşılar, hanlar, çeşmeler, kütüphaneler ve neredeyse bin yıllık tarihi eserler vardır. Çarşılar canlıdır. Hint’ten Avrupa’ya uzanan ticaret, kültür, uygarlık Erzurum’dan geçmektedir. Ancak Rusların, daha sonra da Ermeni çetelerin Erzurum’da yaptıkları katliamlar; ahalinin göçü, gençlerin cepheye gitmesi, salgın hastalıklar ve daha bilmediğimiz birçok nedenden dolayı şehrin nüfusu 8 bine kadar inmiştir. Erzurum bir taş yığınına, harabeye ve yangın yerine dönmüştür.

Yanık Dere romanında yangın yerine dönen Erzurum anlatıldı.

Romanın en can alıcı olaylarından biri, Rus ordusu şehre girmeden önce Türk Ordusu Erzincan’a çekiliyor. Orduya zaman kazandırabilmek için şehirden 3 bin gönüllü aranıyor. Bu 3 bin gönüllü, Aziziye tabyalarında Ruslara meydan okuyor. Şehit oluyorlar ama Türk ordusunun şehirden çıkmasına zaman kazandırıyorlar.

Bizim için gurur tablosu olan bu olayı Yanık Dere’de kurguladık.

Yine romanın bir bölümünde dünyada eşine benzerine rastlanılmayan bir olay daha anlatılıyor. İşgal öncesi şehirde 18 bin hasta ve yaralı doktor, hemşire, ilaç beklemektedir. Hasta ve yaralılar Rusların eline geçmesin diye Erzincan’a gönderilir. Kafilenin İstanbul Kapısı’ndan çıkışı, zemheride yollarda yaşam savaşı verişi ve doğaya yenilişleri anlatılıyor. Bu bölüm romanın en dramatik sahnelerindendir.

Yanık Dere’de bu sahneyi anlattık.

Ruslar Erzurum’u işgal eder etmez Tarih Kitaplarında hiç okumadığımız suçsuz 7 Erzurumluyu Kalede idam eder. Bu bir gövde gösterisidir. Yanık Dere romanında idam edilen ünlü kabadayı Selimoğlu Sabri’yi, Kürdoğlu namıyla bilinen Hüseyin’i, Kumlu Dereli Kürt Hasan’ı, Veyisefendi Mahallesinden Emoç’u, Komesli Avukat Ali’yi, Laz Yahya’yı, Şükrü Ağa’yı unutmadık, onları da anlattık.

Bizim Türk Tarihine, Erzurum Tarihine bir vefa borcumuz vardı. Bu borcumuzu Yanık Dere romanıyla ödemeye çalıştık.

Bu arada ‘İşgal günlerinde Erzurumlular ne yaptı?’ diyen abzürt gafillere de cevap olsun diye yazdık.

Erzurumlu kadın ve erkek yiğitlerin verdiği direnişi anlattık.

Ermeni Çetelere teslim edilen Erzurumlunun verdiği mücadeleyi anlattık.

Ne yazık ki biz o mücadeleyi ve o mücadeleyi yapanları unuttuk!

O mücadele ve direnişçiler unutulmasın diye Yanık Dere romanını kaleme aldık.

70 Milisiyle mücadele eden Çatlı Kılıç Mehmet’i, Tortumlu Kel Yunus’u, Kahramanoğlu Sabri Beyi, Kalede idam edilen Selimoğlu Sabri’yi, Süleyman Necati’yi, Mezararkalı Mevlüt Ağayı, Kırbaşzade Fevzi’yi, Cevat Dursunoğlunu, Zakir Gürbüzü, Ebulhindili Cafer Beyi, Hüseyin Avni’yi, Küçük Kazımı, Kantarcızade Mustafa’yı, Namık Efendizade’yi, Selim Polat’ı, Ali Galip’i, Rüştü Paşa’yı, Nalbantoğlu İsmail Bey’i, Alay Müftüsü Nusret Efendi’yi, Solakzade Sıtkı Efendi’yi, Alvarlı Efe’yi, Selim Polat’ı, Ali Galip’i, Kantarcızade Mustafa’yı tek tek anlattık.

Erzurum’da zulmün simgesi olan en önemli yerlerden biri de şüphesiz Yanık Dere bölgesidir. Burası bir Şehitliktir. Üstelik burası Erzurum’da kaybolan tüm şehitlikleri de temsil eden hazin bir yerdir. Bütün Erzurumlunun hafızasında yer alan Yanık Dere katliamı Erzurum’un merkezinde işlenmiştir. Şu halde buranın önemi gelecek kuşaklara mutlaka aktarılmalıdır. ‘Yanık Dere Şehitliği’ unutulmamalıdır, unutturulmamalıdır. Bu unutturmamak kindarlığımızdan değil, tarihimizde yaşanan kanlı bir sayfayı hatırlamak içindir.

Yanık Dere bölgesi…

ve

Yanık Dere Şehitliği unutulmamalıdır, unutturulmamalıdır…

“Yanık Dere 1915-Erzurum” romanını unutmamak, unutturmamak için yazdık.

Erzurum Sevdası Dergisi Nisan Sayısı 2021 Yanık dere Romanı Eğitimci- Yazar:Mehmet DAĞISTANLI

       

Share this content:

Erzurum Araştırmaları