İKİ ZAFER VE BİR BOZGUN GÖLGESİNDE MEVLAYA EMANET OLAN ŞEHİR
Birinci Dünya Savaşı insanlık tarihinin o güne kadar görmüş olduğu en şiddetli savaşlara, en büyük dramlara ve en acılı öykülere sebep olan çıkar çatışmalarına dayalı bir akıl tutulması idi. Bu akıl tutulmasında dönemin en büyük imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları savaşın merkezi ve hayati cephesi haline gelmişti. Devrin hasta adamı olarak nitelendirilen Osmanlı imparatorluğu büyüklüğüne rağmen devrin en güçsüz imparatorluğuydu. Geniş ve dağınık olan birçok cephede devrin en güçlü imparatorlukları ve onların işbirlikçileri ile aynı anda savaşmak zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğu, savaşa hazırlıksız olarak girmişti. Ne yazık ki yeterli ulaşım imkânlarına, lojistik kapasiteye ve gerekli askeri donanıma sahip değildi. Ordu Balkan ve Trablusgarp savaşlarının yorgunluğunu, kaybettiği topraklardan dolayı uğradığı saygınlık kaybını üstünden atamamıştı. Çok geniş bir coğrafik alana dağılan imparatorluğun kara ve demir yolu eksikliği, denizlere hâkim olamayışı, yetersiz ulaşım araçları ordunun geniş cephe savaşlarına girmesini ve hareket kabiliyetini kısıtlamıştır. Daha girildiği anda kaybedileceği açık olan bu büyük savaşta millet ve devlet hiç olmadığı şekilde yaşam ve var olma kavgasına tutuşmuştur.
Osmanlı genelkurmayı boğazların ve İstanbul’un güvenliğini temel alarak savaş planlarını hazırlamıştır. Osmanlı savaş planlarında Kafkas cephesi, ordunun kış savaşı için yeterli donanıma sahip olmaması ve bu bölgeye çok sayıda askeri kuvvet sevkinin ve konuşlandırılmasının zor olması nedeniyle ikinci plana bırakılmıştır. Almanlar için önemli olan İngilizleri stratejik açıdan en zor duruma sokacak olan Mısır ve Süveyş kanalının ele geçirilmesi amacını taşıyan Güney cephesi ise lojistik ve askeri yeterlilik açısından en son sırada ele alınan cephedir.
İnkılap tarihi kitaplarında bütün bir tahsil hayatımızda edindiğimiz Yavuz ve Midilli gemilerinin Rus limanı olan Sivastopol’u bombalaması ile birlikte 1 Kasım 1918 tarihinde Birinci Dünya Savaşına Osmanlı İmparatorluğu girmiştir.
Savaşın başladığı tarihte serhat şehri olan Erzurum, Kafkas Cephesinin en önemli şehri olarak Kara savaşlarının doğrudan hedefi olmuştur. Ruslar için sıcak denizlere çıkmanın en önemli ayağı olarak görülen Erzurum şehrine hâkim olmak ve bu şehri geçtikten sonra Anadolu’nun içlerine yayılarak Osmanlıyı savaştan çıkarıp tarih sahnesinden ise tamamen silmek Rus Çarlığının en önemli askeri hedefiydi. Her ne kadar Osmanlı genelkurmay planlamalarında ikince sırada yer alsa da Kafkas cephesi 2 Kasım 1914 tarihinde Anadolu’yu en fazla tehdit eden ve doğrudan hedef alan cephe olarak açılmış oldu. Askeri hareketin planlanmasında Ruslar üç temel ayak üzerinde hareket etme kararı almışlardır. İlki cephe gerisinde silahlı olan Ermeni çetelerinin desteğini alarak Osmanlı ordusunu arkadan vurmak, sıkıntılı olan lojistik hizmetleri sekteye uğratmak ve halk üzerinde psikolojik baskı oluşturmaktır. İkincisi ise kış şartlarına hazırlıklı ve yeterli donanıma sahip olan askeri birlikleri ile Osmanlı ordusunu bir kış savaşı içerisine çekmek en azından Osmanlı kuvvetlerinin kış şartlarını kullanarak oyalamaktır. Üçüncü temel ayak ise donanma üstünlüğünü kullanarak Karadeniz sahilini kontrol altına almak başta Trabzon olmak üzere sahil şehirlerini ve limanlarını işgal etmektir. Trabzon şehrinin ele geçirilmesi Osmanlı’nın İstanbul üzerinden deniz yoluyla gelecek lojistik desteğini kesecek böylece Kafkas cephesine olan lojistik desteğin en kısa yolu olan deniz yolunu tamamen kontrol altına alınacaktır.
Kafkas cephesi açıldığı tarihte Erzurum serhat şehridir. Yani Rus Çarlığı ile sınır teşkil etmektedir. Kars ve çevresinin 93 harbinde işgal edildiği günden beri Anadolu müdafaasının kilit noktasını teşkil etmektedir. Tabyalarla koruma altına alınan Erzurum doğrudan hedef halindedir. Erzurum daha önceden yaşamış olduğu Rus işgali deneyimini şehir hafızasında taşımaktadır. Otuz yılı aşkındır süren Ermeni hareketleri ile birleşince büyük bir gerginlik şehre hâkim olmuştur. Kasım 1914 tarihinde yaşanan ani Rus ilerleyişi ile Artvin, Çoruh, Ardahan ve Oltu Çarlık Rusya’sının eline geçmiştir. Bu bölgelerden Erzurum’a başlayan muhacir akınına daha sonradan Kafkas cephesinin uç noktası haline gelen ve şiddetli çatışmalara sahne olan Hasan Kale, Köprü Köy ve Azap halkıda katılmıştır. Bu muhacir hareketi şehre bir taraftan açlık, diğer taraftan tifüs ve kolera salgını taşırken, muhacirlerin yollarda uğradıkları Ermeni çete baskınları, çoğu asker kaçağı olan eşkıya baskınlarına ilişkin hikâyeler ve Rus askeri gücüne karşın bazen de abartıya kaçan anlatımlar şehirde bir panik ve korku havasını yaratmıştır. Tüm bu olumsuzluklara rağmen şehirde muhacirlerle ve komşularla dayanışma ve yardımlaşma duygusunu artırmıştır. Rus ordusunun bu ilerleyişi Ermeni Komitacılarının şehir içerisindeki aktivitelerinin artmasına neden olmuş ve ilk önce kendi fikirlerini paylaşmayan Ermenilere yönelik yıldırma ve baskı politikalarına hayata geçirmeye başlamışlardır. Osmanlı Ordusunun cesur ve özverili savunması ile Rus ilerleyişinin durdurulması ve geriye püskürtülmesi şehirde büyük bir sevince yol açmış ve Erzurum halkına moral kazandırmıştır.
Kafkas cephesinin en önemli komuta, toplanma ve lojistik merkezi haline gelen Erzurum tam bir garnizon haline gelmiştir. Bu önemli şehri tehlikeye düşüren en önemli hata Sarıkamış hareketi ile olmuştur. Sarıkamış hareketi için önemli olan kışlık donanımı taşıyan “rehber” ve “neveser” isimli iki yük gemisinin Ruslar tarafınca batırılması Sarıkamış hareketinin aslında başlamadan bitmesinin nedenidir. Bu gemilerle gönderilen kışlık donanımın imha edilmesiyle kış koşullarına uygun giysilerden mahrum kalan Osmanlı Ordusu, Enver Paşanın ısrarlarıyla Sarıkamış hareketine başlamış ve 90.000 Osmanlı askerinin şehadeti ile biten bir bozgun haline gelmiştir. 15 Ocak 1915 artık Erzurum için tehlike çanlarının çaldığı tarih olmuştur. Sarıkamış hareketi ile Kafkas içlerine ilerlemesi hedeflenen ordu şimdi Erzurum ve çevresini korumakla görevlidir. Her türlü kışlık donanıma, cephaneye ve lojistik desteğe sahip olan Rus ordusu yavaş ama emin adımlarla Erzurum üzerine yürümeye başlamıştır. Bu bozgun şehirde Müslüman halkın moralini bozarken Ermeniler için bir sevinç kaynağı olmuştur. Bu bozgun ile birlikte şehrin tehlikeye düştüğünü görenler Ruslar şehre iyice yaklaşmadan göç etme kararını almışlardır. Kimi bu kararını hemen uygulama başlarken kimisi de Ermeni çetelerinin tehdidi ve olumsuz hava ve yol koşullarından dolayı göç planını bahar ayına ertelemiştir. Ancak bahar aylarında bir başka göç yani tehcir adıyla bilinen zorunlu Ermeni göçü hükümetçe uygulamaya başlanılmıştır. Ermeni tedhiş hareketinin sorumluları ve bunlara destek verenlerin cephe hattından uzaklaştırılması amacıyla başlatılan bu zorunlu göç Erzurum tarihinde yaşanan Ermeni mezaliminin Ermenilerce meşruluk zeminini oluşturmak için kullanacakları bir bahane olacaktır.
Erzurum ölüm kalım savaşını verdiği dönemde Çanakkale ve Güney cephesinde de şiddetli çatışmalar yaşanmaktadır. Sarıkamış bozgununun moral çöküntüsü içerisinde sürdürülen bu iki cephe aynı zamanda Erzurum tarihi açısından son derecede önemli olan iki cephedir. Kutul Amare zaferinin baş mimarı Halil Kut paşa Kafkas cephesinde savaşan yani Erzurum müdafaasında bulunan 3. Orduda görevlidir. 27 Eylül 1915 tarihinde işgal edilen Kutul Amare şehrinin kurtarılması için 18. Kolordunun başına Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası Albay Halil Bey (Halil Kut Paşa) atanmıştır. Enver Paşa kolorduya 4 Ekim 1915’de Irak ya da İran’da muhtemel bir askeri harekât için Bağdat’a intikal emrini vermiştir. 3. Ordu bünyesinde bulunan 5. Seferî Kuvvet, 3. Ordu Komutanlığının 24 Ekim 1915 tarihli emriyle ve ismi değiştirilerek 52. Tümen adıyla Irak cephesine görevlendirilmiştir Yarbay Bekir Sami Bey komutasında 27 Ekim 1915 tarihinde Hınıs-Muş üzerinden yaya olarak Irak’taki yeni görev yerine hareket etmiştir. Güney cephesine 18. kolordu komutanı olarak atanan Halil Kut Paşa hatıratında Yusuf paşanın kendisine sen Bağdat’ı kurtarmaya gidiyorsun ama biz Erzurum’u kaybedeceğiz dediğini ve kendisinin de Erzurum’u kaybetme hüznünü içinde taşıyarak Erzurum’dan ayrıldığını söylemektedir.
Halil paşanın Kuta doğru yola çıktıktan sonra gittikçe artan Rus baskısı ile Erzurum gün be gün Rus ve Rus ordusuyla birlikte hareket eden Ermeni tehdidi altında kalmaya başlamıştır. Osmanlı ordusu Çanakkale ve Güney cephelerinde zafere doğru ilerlerken Erzurum’da ise geriye çekilme planları yapmaktadır. Halk korku ve panik halindedir. Hastalık ve kıtlık ile mücadele eden şehir halkı şimdi şehirden göçmenin endişesi içerisindedir. Ulaşım araçlarının yüzde seksenine el konulan şehirde halkın muhacir olacak imkânı hemen hemen yok gibidir.
Erzurum’da bu olaylar olurken Çanakkale cephesinden 9 Ocak 1916 tarihinde zafer haberi gelmiş ve Çanakkale cephesinden İngiliz, Fransız ve Anzak birlikleri tamamen çekilmişlerdir. Çanakkale zaferleri kutlanırken Anadolu’nun giriş kapısını teşkil eden Erzurum üzerine Ruslar ilerlemektedirler. 21 Ocak 1916 tarihinde Tortum, 1 Şubat 1916 tarihinde ise Hasan Kale’yi ele geçirmişler ve 11 Şubat 1916 tarihinde Erzurum’a taarruzu başlatmışlardır. Ertesi gün yani 12 Ocak 1916 şehrin müdafaasında önemli mevkiler olan Dolangez ve Çoban dede tabyaları Rusların eline geçmiştir. 3. Ordu komutanı Mahmut Kamil Paşanın emriyle Vali Tahsin beyin kontrolü ve idaresi altında sivillerin ve resmi evrakların tahliyesi tamamlanmıştır. 3. Ordunun ricati esnasında tarihte görülmedik bir olay yaşanmış sivil halk ricat eden orduyu korumak için mevzileri doldurmuş ve Rus askeri ilerleyişini yavaşlatarak ordunun güvenilir bir şekilde ricat etmesi sağlanmıştır. Erzurum artık Mevla’ya emanet edilmiştir. Mevla’ya emanet edilen şehrin sakinlerinin tek bir ümidi vardır. O da Tercan taraflarına çekilen ordunun yeniden toparlanması ve başta Erzurum olmak üzere Türk topraklarının Rus işgalinden kurtarılmasıdır. O güne kadar Erzurumlunun direnmek ve beklemekten başka çaresi yoktur.
Çanakkale cephesinde yenilgiye uğrayan İngiltere ve Fransa Rusların Erzurum işgali ile Çanakkale savaşında yaşadıkları mağlubiyete denk bir zaferin Ruslar tarafınca kazanıldığını savunarak 1. Dünya savaşında elde edilen ilk somut galibiyetlerini Ruslarla birlikte kutlamışlardır. İngiliz ve Fransızlara geçit vermeyen ve geçilmez denilen Çanakkale Osmanlı imparatorluğunda kutlanırken Ruslar Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardır. Trabzon işgali ile deniz yolu üzerinden İstanbul Rus tehdidi altına girmiştir. Erzurum işgalinden dokuz hafta sonra 29 Nisan 1916 tarihinde Kutul Amare zaferi yaşanmıştır. Bu zaferi değerlendiren İngiliz ve Fransız basını Kut mağlubiyetinin Erzurum zaferinin yanında önemsiz olduğunu yazmışlardır. Onlara göre Osmanlının kut zaferi Osmanlıların Erzurum şehrini kaybetmesinin yanında önemsiz kalmaktadır. Çünkü Erzurum gibi önemli stratejik bir şehrin ele geçirilmesi Osmanlının ana yurdu olan Anadolu’nun kapısını açmıştır. Onlara göre İstanbul’un hükmettiği coğrafyanın kapısı açılmıştır. Bu kapı zorlanarak İstanbul düşürülebilir en azından hükümdarlığı kısıtlanabilirdi.
Çanakkale zaferi dolaylı olarak Erzurum tarihi açısından birçok önem arz etmektedir. İlk olarak Çanakkale zaferinin unutulmaz komutanlarından biri olan Vehip Paşa 3. Ordu komutanı olarak Mahmut paşanın yerine atanmış ve ilk vazifesinin Rusların elinden Erzurum’un kurtarılması olduğu emredilmiştir. İkincisi ve en önemlisi ise Çanakkale zaferi neticesinde müttefiklerinden beklediği desteği alamayan Rus Çarlığı Bolşevik ihtilali ile yıkılmıştır. Böylece Anadolu ve İstanbul olası bir Rus işgalinden kurtulmuş ve Erzurum’dan Ruslar çekilmiştir. Tabi bu çekilme Ermeni katliamlarını tetiklemiş ve birçok Müslümanın katledilmesiyle neticelenmiştir. Rus ordusunun geri çekilmesiyle birlikte Osmanlı ordusu Erzurum’a girmiş ve Ermeni mezalimine son verilmiştir. Osmanlı ordusunun kurtardığı son Türk şehirlerinden biri olan Erzurum Çanakkale savaşlarında devleşen Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan Erzurum kongresine ev sahipliği yaparak ülkenin nasıl kurtarılması gerektiğinin yönteminin belirlendiği kurtarıcı şehir olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.
Araş.Yazar:Ömer Yaşar Özgödek