TURİZM ŞEHRİ OLMA YOLUNDA ERZURUM

Erzurum’un aslında turizme elverişli bir şehir olduğunu söyleyebiliriz. Tabi ki bunu söylerken şehrin fiziki koşullarından ziyade coğrafyasından, kültürel alt yapısından, tarihinden ve kış turizmi için çok uygun olan iklimini göz önüne alarak bu değerlendirmeyi yapıyoruz. Erzurum’un turizm envanterine kısaca ana hatlarıyla göz atarsak şunları görürüz: Canlı bir tarih, Çoruh havzası, zengin flora ve faunası, tabyalar, kaleler, camiler, medreseler, Palandöken dağı ve kış sporuna uygun tesisler, yüksek irtifaya sahip olması, kaplıcalar ve daha birçok zenginlik kaynağı… Evet! Erzurum sahip olduğu bu değerler nedeniyle gerçekte tam bir turizm şehridir. Sahip olduğu tarihi dokusu, kış turizmine olanak sağlayan dağ ve tesisleri bu şehrin turizm kenti olmasına olanak sağlamaktadır. Ancak şehir turizm adına birçok değere sahip olmasına rağmen diğer birçok konuda olduğu gibi turizm açısından da hak ettiği konuma gelememektedir.

Erzurum Turizm açısından elverişli bir varlık envanterine sahip iken neden hak ettiği konuma gelememektedir? Bunun hakikaten çok boyutlu bir şekilde ele alınıp incelenmesi gerekmektedir. Nerelerde hata yapıyoruz, bunları nasıl düzeltebiliriz ve nereden başlamalıyız? Bu kısa incelememizde bu sorulara ilişkin cevapların peşine düşeceğiz. İlk önce en sonda sorulan sorunun cevabını arayacağız. Nereden başlamalıyız? Bu soruya cevap olarak şehir sistematiği diyebiliriz. Aslında sistemsizlik bizim genel problemimiz. Sadece şehrimizin değil bütün ülkemizin sorunu, baştan aşağıya işleyen bir sistemsizlik sistemi üzerinden yürüyoruz. Bir işe başlamadan önce o işin sistemini düşünmeyiz, yola çıkarız, yol aldıkça hatalarımızı görürüz ve düzeltmeye çalışırız, bu sefer başka bir yerde başka bir şeye takılırız. Aslında yıllar öncesinden Erzurum olarak şehir sistemini kurmamız gerekiyordu. Şehir sistemini kurduktan sonra turizmin Erzurum’daki yerini, konumunu belirleyebiliriz. Bu sistemi kurduktan sonra stratejilerimizi oluşturacağız. Şehir sistemini kuramadığımız için mekân pazarlama ve odaklanma stratejilerimizi oluşturamıyoruz. Dolayısıyla şehrimize yönelik hazırlanan projelerden ve çalışmalardan ne kadar iyi niyetli ve ciddi olarak hazırlansa da başarılı olamıyoruz çünkü şehrimizi tanımıyoruz. Bugün en azından bu şehir sistemini nasıl kuracağımızı konuşmaya, tartışmaya başlamamız lazım. Şehir sistematiğini kurmak için şehrin tanımlanmasının yapılması gerekir. Biz daha Erzurum şehir tanımlamasını da yapmadık, Bundan dolayı olsa gerek şehir sistematiğini oluşturamıyoruz. O zaman hemen soralım Erzurum neresidir? Bu sorunun cevabını doğru verebilmek için Sivil Toplum Kuruluşları, kanaat önderleri, kurum ve kuruluş yöneticileri, ticari işletmeciler, yatırımcılar, araştırma kuruluşlarına, akademik ve yerel araştırmacılara, yerel yöneticilere ve siyasetçilere ama en önemlisi ise Erzurumlulara sorulması gereklidir. Benim naçizane olarak Erzurum tanımım şöyledir: Erzurum stratejik değeri yüksek, içinde kuvvetli aidiyet duygusunu barındıran bir kültüre sahip, alternatif ekonomik olanakları fazla olan kadim bir ticaret şehridir. Bakın dikkat edin bir şehirdir demiyorum. Kadim bir şehirdir diyorum. Yani eski geçmişi olan, tarihi olan kültürü olan bir şehirdir diyorum. Nihayetinde Erzurum bir imparatorluk şehridir. Dünyanın görmüş olduğu en güçlü imparatorluklardan biri olan Roma İmparatorluğunca kurulan ve yine dünyanın görmüş olduğu en güçlü imparatorluklardan biri olan Osmanlıya ev sahipliği yapmış bir şehirdir. Şimdi kadim derken aslında bir mirastan bahsediyoruz. Şehir derken de bir medeniyetin en büyük kültürel eserinden bahsediyoruz. Şehir insanın zamanla ve mekânla buluştuğu bir noktadır. Bu nokta içerisinde siz kültürü, tarihi, mimariyi, eğitimi, ekonomiyi, toplumsal değerlerinizi sığdırıyorsunuz. Kadim bir şehirde ise bütün bunları geleneksel olarak geçmişten alıp üzerine yeni eklemeler yapıp geleceğe aktarılması gerekiyor. Bundan dolayı UNESCO kadim şehirlerin insanlığın ortak malı olarak kabul etmiştir. Evet, bizim asıl kaybettiğimiz nokta aslında burası kadim bir şehirde yaşadığımız halde UNESCO’nun tarif etmiş olduğu bilince sahip değiliz. Dolayısıyla şehri yağmalayıp durduk ve kadim mirası har vurup harman savurduk. Şu anda şehrimizin kadim kimliğine yakışan bir eser kazandıramıyoruz. Şimdi turistlere nereleri gezdirip, neleri sergileyeceğiz, Erzurum’u nasıl anlatacağız bilemiyoruz. Erzurum’a gelen turist, Erzurum’un kadim bir şehir olduğunu haklı olarak anlayamamaktadır. Çünkü tarihimizi, sokaklarımızı, mahallelerimizi ortadan kaldırmış, Şehir tarihimizi, belleğimizi şehre aktaramamışız.

Erzurum oldukça zengin bir kültürel ve tabiat varlığı envanterine sahiptir. Ancak Erzurum yaşadığı yıkımlar ve uğradığı kültürel erozyon nedeniyle tarihi değerlerinin tam olarak farkına varamamış veya farkına varmışsa da bu değerleri ortaya koymak için yeterli gayrete sahip olmamıştır. Hamasi söylemlerle olduğu yerde kalmış, sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan çağın gereği olan enstrümanları kullanamamış, kendisini tanıtım konusunda diğer şehirlerin gerisine düşmüştür. Bugün Avrupa ülkeleri başta olmak üzere gelişmiş ülkelerde tarihi eser tanımı ve algısı değişmeye başlamıştır. Bu ülkeler için en büyük tarihi eser ve değer şehrin kendisi olmuştur. Bizim şu anda tarihi eser olarak değer verdiğimiz, camiler, medreseler, hamamlar en büyük tarihi eserin yani şehrin, Erzurum’un üzerindeki bir mücevher ayrıntısı olarak görülmektedir. Bu ayrıntının sergilenmesi için eserin kendisinin var olması gerekir. Bu eser yoksa bizim Çifte Minaremiz, Yakutiyemiz, kümbetlerimiz, hamamlarımız ve kalemiz sıradan bir elmas, yakut vb. bir değerli taş gibi kalır. Bugün şehrimizde hazırlanan tarihi eserleri koruma projeleri alan koruma yöntemine göre hazırlanan projelerdir. Bu projelerle şehri cazibe merkezi haline getirebilirsiniz, tarihi eserleri yalnızlıktan kurtarıp şehir hayatına katabilirsiniz. Fakat bir şey yapamazsınız; şehri koruyamazsınız, mahallelerinizi, sokaklarınızı, kültürünüzü kaybedersiniz. Şehir tipolojisini kaybeder yerine yenisini koyamazsınız. Dünya bunun farkına varmış durumda, şu anda yeni bir tarihi eser koruma anlayışına geçtiler; o da şehirsel koruma yani yukarıda değindiğimiz asıl tarihi eser şehirdir ve tarihi eser olarak bildiğiniz yapılar şehrin birer simgesel değeridir anlayışı ile yapılan koruma yöntemidir. Paris, Prag, Viyana gibi şehirlerde bu koruma yöntemi kullanılmaktadır Alan koruma yöntemi ile yapılan tarihi eser koruma anlayışı bugün sadece Almanya da görülmektedir. Bunda Almanları haklı görmek zorundayız. Çünkü İkinci Dünya Savaşında şehirlerinin tamamına yakını tahrip olmuş durumda. Şimdi maalesef bizim şehrimizde de bir tahribat var ve maalesef bu tahribatı biz kendi elimizde yapmış durumdayız.

Şehrimizi tanımlayıp, sistematiğini kurmak ile iş bitmiyor. Her şeyden önemlisi şehrimizi sevmemiz ve ona ait olduğumuzu hissetmemiz lazım. Bunun için şehrin kaynaklarına ulaşma ve kullanma haklarımızı kullanabilmemiz lazım. Şehrin gelişimi ve geleceğine yönelik kararlara katılabilmemiz gerekiyor. Toplumsal alt yapımızı, özelliklede boş zamanlarımızı değerlendirmeye yönelik alt yapımızı geliştirmemiz gerekiyor. Erzurum’un ciddi şehircilik sorunları var, bunları çözmemiz gerekiyor. Şehrimizin turizm açısından var olan toplumsal, kültürel, ekonomik ve çevresel sorunlara yenilikçi çözümler üretmek ve hayata geçirmek zorundayız. Tarihi dokuya uygun bir mimari anlayışı geliştirmemiz şart, yaya haklarını geliştirmemiz gerekiyor. Turistler genellikle geldikleri şehri keşfetmek isterler. Onun için hem toplu ulaşımı, hem yaya yollarını hem de otopark alanlarını yeni baştan tasarlamak ve sorunlarını çözmemiz gerekiyor. Erzurum şehrinin simgelerini belirlemeli ve bunlar üzerinden tanıtım stratejilerini oluşturmamız gerekiyor. Sağlık alanında yaptığımız yatırımlardan yarım kalanları bir an evvel tamamlamalı ve bu alandaki yatırımlarımızı turizm alanındaki yatırımlarla birleştirmemiz gerekiyor.

Turizm aslında bir kültür, işi bir farklılık ve farkındalık işidir. Önemli olan bir yerlerden farkınızı bulmak ve bunun farkına varmak daha sonrada farkına vardırmaktır. Sizin için her gün yediğiniz yemek bir başkası için farklı bir lezzettir. Sizin için her gün önünden geçmiş olduğunuz bir bina bir başkası için merak edilen bir yerdir. İşte bu işin farkına varıp, nasıl değerlendireceğinizi bulmak turizmin temelidir. Turizmin merkezinin bugün şehirler olduğunun bilincinde olarak çalışmamız gerekiyor. Şehir ve kültür açısından Dadaş ve Dadaşlık tanımlamaları üzerinde durarak tanımlamalarını yeniden yapmamız gerekiyor. Erzurum şehir kimliği ile Dadaşlık arasında ayrılmaz bir bütünlük vardır. Dadaşlık, kuvvetli bir şehre aidiyet duygusunu içinde barındırmaktadır. Erzurum kadim kültürler ile küreselleşmiş dünyanın temsil ettiği kültür arasında bir geçiş noktasındadır. Dadaşlık üzerinden bu durum vurgulanarak küresel dünya üzerinde kendimize bir yer edinebiliriz. Bunun için şehir tarihimizi, şehir belleğimizi ve şehir edebiyatımızı ön plana çıkarmamız gerekiyor ve bu konularda ciddi çalışmalar yaparak tarihimizi, belleğimizi, edebiyatımızı şehir hayatına şehircilik uygulamaları ile yansıtmamız gerekiyor.

Turizm sadece oteller ile yapılamaz. Tüm şehir bu dinamiğe inanmalı ve hizmetlerini bu yönde geliştirme adına bilgilendirilmeli ve desteklenmelidirler. Şehirde yaşayan insanlara turizm gelirlerinin onlara neler katacağının anlatılması gerekmektedir. Gerekli tanıtım ve devlet teşviklerinin ivedi ve uzun soluklu yapılması, hedefe yönelik çalışmaların hayata geçirilmesi durumunda Erzurum Türkiye’nin vazgeçilmez bir turizm kenti olabilme şansına sahiptir. Bu şansı iyi değerlendirebilmek için her alanda hazır olmak ve eksiklikleri gidermemiz gerekiyor. Şehrimizde turizme hizmet edecek birçok tesis olmasına rağmen turizme hizmet veren unsurlarda sorun yaşanmaktadır. Yetişmiş kalifiye eleman ve bu elemanların eğitimine yönelik herhangi bir oluşum bulunmamaktadır. Şehrin tüm unsurları turizm odaklı yaşamamaktadır. Şehrimiz turizmi sadece kayak sporları yapmak için gelen misafirler olarak algılanmakta ve odak noktası sadece bu yönde ilerlemektedir. Gerçekte ise 12 ay boyunca turist alan bir şehir olma imkânına sahip bir kentte yaşamakta olduğumuzu bilmemekte ve bu değerleri kullanma yönünde fazla bir çaba harcamamaktayız. Şimdi bir düşünelim gece yatsı namazından sonra çevrenizde açık bir umumi WC bulabilir miyiz? Saat beşten sonra hangi müze ve tarihi eseri ziyaret edebiliriz? Boş zamanımızı sıkılmadan geçirebileceğimiz kaç tane yer var? Yabancı dil bilen kaç tane esnafımız var? Lokantada çalışan kaç tane garsonumuz yemek siparişlerini alabilecek? Şimdi karşımıza bir turist çıksa ve yol tarifi isterse kaçımız bu turiste yol tarifi yapabilecek?

Turizmde tanıtım önemlidir ama bu tanıtımı nasıl yapacağız? Bu konuyu kış turizminin başkenti olma iddiasında olduğumuz için yaz turizminin başkenti olarak nitelendirilen Antalya ile mukayese ederek açıklamak ihtiyacı duyuyoruz. İki binli yılların Erzurum’u aslında yetmişli yılların Antalya’sı ile aynı durumda o yıllarda Antalya yaz turizminin merkezi olarak düşünülmekte planlamalar yapılmakta ve tanıtılmaktadır. Ancak bütün bu çalışmalarda Antalya’nın denizi, güneşi, kumsalı, tarihi eserleri var ama maalesef Antalya şehri, tarihi, kültürü, kimliği yok. Şimdi Antalya ne durumda bir bakalım. Düşük bütçeli turistlerin geldiği, orta halli Avrupa ülkesi vatandaşlarının gelip yerleştiği, hızlı göç alan, çarpık şehirleşmenin olduğu bir şehir. Şimdi geldik günümüze Erzurum şehrine: Kar var, kış var, Palandöken Dağı var, tarihi eserler var ama Erzurum yok. Tanıtımların hiçbir tanesinde Erzurum’u göremezsiniz, gelen turistlerin çok az miktarı Erzurum için gelmekte, geriye kalanları için gelenler Palandöken Dağı için geliyor. Turistleri haklı görmek lazım; Erzurum’da yapacağı bir şey, gezeceği bir yer yok. Palandöken sahip olduğu kristal kar kalitesi, pistlerin uzunluğu ve her türlü seviyede kayak yapan turiste kayak yapma keyfini yaşatacak pistleri nedeniyle kayak severlerin vazgeçemeyeceği bir dağ olmak özelliğine sahiptir. Ama ne kadar yazık ki Palandöken dağı şehre bu kadar yakın olmasına rağmen bir o kadarda şehre uzaklaştırılmıştır. Nasıl ki tanıtımlarda Erzurum yok ise Erzurumlu içinde Palandöken yok. Turizm için şehrin tanıtılmaya ne kadar ihtiyacı var ise Palandökeninde şehre tanıtılmaya o kadar ihtiyacı var. Bunun için kayak pistleri ve yaylaları ile tanıtılmalı, festivaller sosyal aktiviteler, organizasyonlar düzenlenmeli ve yaşam alanları oluşturulmalıdır.

Üniversite Olimpiyatları için yapılan birçok tesise sahip olduğumuz gerçeği doğrultusunda bu tesislerin tüm yurt ve uluslararası pazarda çok iyi tanıtılması gerekmektedir. Bu tesislerimizi en etkili ve verimli şekilde kullanmayı ve işletmeyi öğrenmeliyiz. Şehrin yüksek rakım özelliği çok iyi pazarlanarak spor turizmine yönelik ivedi çalışmalara hız verilmelidir. Şehrimize gelen turistlere sosyal anlamda eğlence yerleri sunmak adına gerekli çalışmalar hızlandırılmalıdır. Bölgenin hava ulaşımı açısından birçok merkezle bağlantısı sağlanmalıdır.

Yurtiçinde şehrimizle rekabet edecek olan turizm merkezlerinin önüne geçebilmek için turizmin tüm argümanları kullanılmalıdır. Bunun için rekabet analizleri yapılmalı ve eksikliklerimiz bir an evvel giderilmelidir. Erzurum göç veren bir şehir olduğundan dolayı Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya gibi şehirlerde kendini rahatlıkla tanıtabilecek bir şehirdir. Bu avantajımızı hem tanıtım hem de rekabet stratejilerimizde ön plana çıkarmalıyız.

Erzurum, her şeyden önce stratejik zihniyete sahip bir yönetim anlayışı ile yönetilmeli, kendine olan güvensizliğini yenmeli, kendine inanmalı ve çılgın fikirler ve projeler geliştirmelidir. Görüldüğü gibi turizm çok boyutlu ve sistematik çalışmaların ve stratejilerin iç içe girdiği bir sektördür. Bunun için bütün sektörler ve şehir bir bütün halinde çalışması gereklidir.

Bir yanıt yazın