ERZURUM KONGRESİNİN MUSTAFA KEMALCE YAPILAN AÇILIŞ KONUŞMASI VE ANALİZİ

ERZURUM KONGRESİNİN MUSTAFA KEMALCE YAPILAN AÇILIŞ KONUŞMASI VE ANALİZİ

Aşağıda günümüz Türkçesine uygun olarak çevrilerek aktaracağımız konuşma metni Mustafa Kemal’in Erzurum Kongresine Başkan olarak seçilmesinden sonra yapmış olduğu konuşma metnidir. Bu konuşma metni Mustafa Kemal’in sivil bir ortamda yaptığı ilk bilinen siyasi içerikli konuşmadır. Bu konuşma metni Erzurum Kongresinin toplanma gerekçeleri, meşruluğu ve yapılacak mücadelenin yönteminin ne olması gerektiğini içermektedir. Bu konuşma metninin son kısımlarında yapılan ulusal ve uluslararası değerlendirme onun stratejist özelliğini gözler önüne sermektedir. Bu konuşma ile yapılan askeri planlamanın siyasi bir iradeye dönüşmesinin izlerini bulacaksınız.

Saygıdeğer Temsilci Efendiler!

Kongremiz başkanlık heyetine, beni seçmekle gösterilen güvene ve ilgiye özellikle teşekkür ederim. Buna dayanarak bazı şeyleri arz etmek istiyorum.

Efendiler!

Tarih ve olayların yönlendirmesi ile fiîlen içine düştüğümüz bugünkü kanlı ve kara tehlikeleri görmeyecek ve bundan dehşet ve üzüntü duymayacak hiçbir vatansever düşünülemez.

Bu paragraf ile vatanın ve milletin içine düştüğü tehlikeli durumun açıklığına vurgu yapılmış ve kendisini vatansever olarak kabul eden hiç kimsenin bu durumu görmezlikten gelmeyeceği vurgulanmıştır. Bu aynı zamanda kongrenin toplanma gerekçesinin özetidir.

I. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru milliyetler temeline dayanarak verilmiş sözler üzerine Osmanlı hükûmetimiz de adaletli bir barışa kavuşmak arzusuyla ateşkes istedi. Bağımsızlık uğrunda namus ve cesaretle dövüşen milletimiz, 30 Ekim 1918’de imzalanan mütareke belgesi ile silâhını elinden bıraktı.

Bu paragraf ile 1. Dünya savaşına Osmanlının kendini savunmak amacıyla savaş hukukuna uygun olarak savaştığını belirterek yapılacak olan anlaşmanın devletlerin eşitliği ilkesine uygun olarak adaletli yapılması arzusu ile ateşkes anlaşması imzaladığı anlatılmıştır

Devletlerin manevî kişiliği ve imzalayan temsilcilerin kendi namuslarının niyet ve güvencesinde olan bu mütareke belgesi hükümleri bir tarafa bırakılarak İtilâf Devletleri’nin askerî kuvvetleri saltanat merkezini ve yüce hilâfetin başşehri olan İstanbul’umuzu işgal etti. Gün geçtikçe artan bir şiddetle Saltanat ve Hilâfete ait hukukumuz ile hükûmetimizin kişiliği, millî onurumuz saldırılara ve adaletsizliklere uğradı. Osmanlı Vatandaşı olan Rum ve Ermeni unsurlar gördükleri destek ve yardımların sonucunda millî şeref ve namusumuzu yaralayacak taşkınlıklara başladılar. Nihayet üzücü ve kanlı devresine girinceye kadar küstahça saldırılara devam ettiler.

Ateşkes anlaşmasının hükümlerinin gerektiği gibi hukuki bağlayıcılığın gözetilerek hazırlanmadığı devletlerin manevi kişiliği ve imza atanların şahsi niyetlerini yansıtarak hazırlandığını ve bunların işgal güçlerince göz ardı edilerek İstanbul’un işgal edildiği belirtilmiştir. Bir devletin başşehrinin işgal edilmesi onun siyasi, hukuki ve fiziki olarak zarara uğratılmış ülkenin ve halkın birliğinin bozulduğu ve Ermeni ve Rumlar tarafından işgalci güçlerden aldıkları destekler ve yardımlarla ayrılıkçı saldırılara başladıkları ve bunların isyan boyutuna geldiği vurgulanarak kongrenin meşruluk zemini ve toplanma gerekçesi anlatılmıştır

Fakat derin bir üzüntü ile itiraf etmeliyiz ki, bu cesur ataklar, sekiz aydan beri birbirinin peşi sıra iktidar olan, ama millî denetimden uzak hükûmetlerden birinin diğerinden daha kötü olarak gösterdiği zayıf ve beceriksiz icraatlarından, başkentte ve bazı gazetelerde görülen çok ayıp ihtiraslardan ve millî vicdanın inkârı ve Kuva-yı millîyenin hesaba katılmamasından dolayı gelişme fırsatı bulmuştur.

Bu paragrafta dış tehdidin yanı sıra hükümetin ve idarenin muktedir olmadığı, halkın denetimine tabi olmadığı ve siyasi istikrarı yansıtmadığı vurgulanmış ve şahsi ihtirasların milli duyguların önüne geçtiği ve bazı basınında buna hizmet ettiği ifade edilmiştir. İlk kez milli kuvvete işaret edilerek bu tür hareketlerin yapılmasında milli kuvvetin dikkate alınmadığı anlatılmıştır. Bu cümlede bu tür saldırı ve hükümet suiistimallerine karşı ancak milli kuvvet yoluyla engel olunabileceği mesajı gizlenerek verilmiştir.

Belirtilen nedenlerle, Saltanat merkezinin de kuşatılmış olmasıyla, tam olarak kaderimize sahip çıkacak bir millî irâdenin de olmadığı şeklinde yanlış fikir hâkim olmuştu. Cansız bir vatan, kansız bir millet neleri hak etmişse çekinmeden onların uygulanmasına İtilâf Devletleri’nce başlanmıştır.

Saltanat merkezinin işgal edilmesiyle milli iradenin tahakküm altına alınacağı gibi yanlış bir fikre işgal devletlerinin sahip olduğu ve bu fikir doğrultusunda işgal faaliyetlerine başladıkları anlatılmıştır

Vatanın bölünüp parçalanması söz konusu olan bu kararda Doğu illerinde “Ermenistan”, Adana ve Kozan havalisinde “Kilikya” adlarıyla Ermenistan, Batı Anadolu’nun İzmir ve Aydın havalisinde Yunanistan, Trakya’da hükûmet merkezimizin kapısına kadar böylece Yunanistan; Karadeniz sahillerimizde “Pontus” Krallığı ve ondan sonra vatanın kalan kısmında yabancı işgal ve kontrolü gibi artık 650 seneden beri bağımsız saltanat sürmüş ve tarihî adalet ve kahramanlığını vaktiyle Hindistan hududuna, Afrika’nın ortasına ve Macaristan’ın batısına kadar yürütmüş olan bu milletin kölelik düzeyine indirilmesi istenmektedir. Sonuçta bu devletin tarih sayfasını kapatarak, devleti sonsuzluk mezarına gömmek gibi insanlık ve uygarlıkla ve hele de millîyet ilkeleriyle açıklanması mümkün olmayan emeller kabul ve destek bulmuş ve görülüyor ki uygulama devresi de başlamıştır.

Bu paragrafta ülkenin paylaşılmasına ilişkin planlar ve faaliyetler anlatılarak, milli egemenlik, bağımsızlık devletin ülkesi ve halkı ile bölünmezliğinin tehdit altına alındığı, devletin ve milletin tarih sahnesinden silinmek için devletler hukukuna uygun olmayan bu niyetin uygulamaya başlatıldığı söylemiştir.

Bu uygulama gözümüzün önünde üzüntü verici bir şekilde yaşanıyor. İzmir, Aydın, Bergama ve Manisa havalisinde şimdiye kadar binlerce anaların, babaların, kahramanların ve çocukların akıp giden temiz kanı, Aydın gibi Anadolu’muzun en seçkin bir şehrinin Yunanlıların zulüm ve ateşli tahribatına kurban oluşu, memleketin bazı bölümlerinin İtalyan ve diğerlerinin işgaline uğraması ve Anadolunun iç kısımlarına doğru üzücü şekilde göç edilmesi elbette Gayretullah’a ve millî gayretlere dokunmuştur.

Bu paragraf ile ülkede gerçekleşen işgal ve yapılan zulmün ne Allah(C.C) ne de millet tarafınca kabul edilmeyeceği ifade edilmiştir.

Yukarıdaki son üç paragraf tamamen bir durum analizi, Erzurum kongresinin toplanma gerekçesi ve meşruluk kazandırılması için gerekçe, mücadelenin dış ve iç tehditlere karşı yürütüleceği, ülkenin bir bütün olarak algılanması ve kongrenin bölgesel değil ulusal olarak algılanması gerektiği delegelere anlatılmak istenilmiştir. Sürekli olarak Yunan işgaline vurgu yapılması asıl tehlikenin Yunan işgali olduğunun kabul edilmesi gerektiğini anlatmak ve başlatılacak mücadelenin asıl nihai noktasının yunan işgalinin bitirilmesi olduğu hissiyatını vermektir.

Efendiler!

Bilinen gerçeklerdendir ki, tarih; bir milletin kanını, hakkını, varlığını hiçbir zaman inkâr edemez. Bundan dolayı, böyle bir yalan örtüsünün arkasından vatanımız ve milletimizin aleyhinde verilen hükümler, kanaatler kesinlikle iflas etmeye mahkûmdur! Ve işte bütün bu iğrenç zulümlerden ve bu talihsiz zavallılardan, tarihimize karşı uygun görülen haksızlıklardan üzüntü duyan millî vicdan, sonunda sesini yükselterek haykırmış ve Müdafaa-i Hukuk-i Millîye ve Muhafaza-i Hukuk-i Millîye ve Müdafaa-i Vatan ve Redd-i İlhak gibi değişik isimlerle fakat aynı kutsal değerlerin korunması için ortaya çıkan millî akım, bütün vatanımızda artık bir elektrik şebekesi hâline girmiş bulunuyor. İşte bu kararlılıkla meydana getirdiği kahramanlık ruhudur ki vatan ve milletin kutsal bildiklerini kurtarma ve korumaya dayanan son sözü söyleyecek ve hükmünü uygulattıracaktır.

Bu paragraf ile başlatılan mücadelenin neden başarıya ulaşacağı anlatılmış ve mücadele yönteminin ne olması gerektiği ve milli mücadelenin tek bir el ve birliktelik ile yapılması gerektiği anlatılmıştır. Bu mücadeleyi milli vicdan olarak tanımladığı iradenin ve gücün yürüteceğini açıklanmıştır. Milli Mücadele yönteminin ise Milli Hakları Savunma, Milli Hakları Koruma, Vatanı Savunma ve her türlü dış istilaya karşı koyma olarak tanımlamıştır. Bu mücadele bir taraftan siyasi mücadele diğer taraftan ise silahlı mücadele olmak üzere iki ayak üzerinden yürütülecektir

Efendiler!

Genel ve özel durum hakkında hepinizce bilinen bazı konuları burada tekrar hatırlatmayı faydalı buluyorum:

Konuşmanın bundan sonraki bölümü Milli Mücadelede başarılı olmamızı sağlayacak ulusal ve uluslararası toplu durumun değerlendirmesi yapılarak, içinde bulunduğumuz durumda kurtulmanın sanıldığı kadar zor olmadığı ve işgal güçlerinin düşünüldüğü kadar güçlü olmadığı anlatılarak öz güven duygusunu delegelere ve halka kazandırılmak istenilmiştir.

Dört aydan beri Mısır’da millî bağımsızlığın geri alınması için pek kanlı olaylar ve karışıklık devam ediyor. Sonuçta İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya götürülmüş olan temsilciler serbest bırakılmış ve bu temsilcilerin Paris Barış Konferansı’na gitmelerine izin vermek zorunda kalmışlardır.

Hindistan’da bağımsızlık için geniş ölçüde ihtilâl oluyor. Millî hedeflerine ulaşmak için bankalar, Avrupalı kuruluşlar, demiryolları bombalarla tahrip ediliyor.

Afganistan ordusu da İngilizlerin millîyeti yok etme siyasetine karşı savaşıyor. İngilizlerin bel bağladıkları hudut kabileleri de Afganlılara katıldıkları ve bu yüzden İngiliz askerlerinin de içeriye çekilmek zorunda kaldıklarını İngiliz gazeteleri itiraf etmişlerdir.

Suriye’de ve Irak’ta İngilizlerin ve yabancıların zorbalık ve yönetiminden bütün Arabistan ayaklanmış hâldedir. Arabistan’ın her yerinde yabancı hâkimiyeti reddediliyor. Yalnız memleketin refah ve mutluluğu için yabancıların iktisadî ve bayındırlıkla ilgili desteklerine, medenî vasıtalardan yardım almaya razı olunuyor. Bağdat ve Şam bir araya gelerek bu kararı her tarafa bildirmişlerdir.

Son zamanlarda devletler arasında ortaya çıkan rekabet sebebiyle İngilizlerin Kafkasya’dan tamamen çekilmesine karar verilmiş ve uygulamaya bir süreden beri başlanmıştır. İtalyan kuvvetlerinin Batum yoluyla Kafkasya’ya gelmesi kararlaştırılmış ise de İtalya ve Kafkasya’daki iç durum sebebiyle bu kararı uygulamaya koymaktan korkuyorlar.

Millî bağımsızlıklarını tehlikede gören ve her taraftan işgale uğrayan Rus milleti, bu genel zorbalığa karşı, milletinin bütün bireylerinin ortak gücüyle çarpışmış ve herkesçe bilindiği üzere bu kuvvet, kendi memleketleri içinde üstün gelmiş, çareyi kendi üzerlerine belâ olan milletleri etkileri ve kontrolü altına almakta bulmuşlardır.

Kuzey Kafkasya, Azerbaycan ve Gürcistan birleşerek millî varlıklarına karşı yürümek isteyen Denikin Ordusu’nu savaşa zorlayarak Karadeniz sahiline sürmüştür.

Ermenistan’a gelince; bir istilâ fikri sevdalısı olan Ermeniler, Nahcivan’dan Oltu’ya kadar bütün Müslüman halka baskıda, bazı yerlerde de katliam ve yağmacılıkta bulunuyorlar. Hudutlarımıza kadar Müslümanları yok etmek, onları göçe zorlayarak doğu illerimiz ile ilgili isteklerine güven içinde yaklaşmak ve bir taraftan da 400 bin olduğunu iddia ettikleri Osmanlı topraklarındaki Osmanlı Ermenilerini dayanak yaparak memleketimizi işgal etmek istiyorlar.

Karadeniz’in batı tarafına gelince, Macar ve Bulgarlar memleketlerinin önemli bir kısmını işgal etmek isteyenlere karşı bütün millî varlıklarıyla çarpışıyorlar.

Meriç nehrinin batısının, yani Balkan harbinden önce devletimizin sınırları içinde olan Batı Trakya’nın Bulgarlardan alınarak Yunanlılara verilmesi İtilâf Devletleri’nce kararlaştırılmış olmasından dolayı uygulamaya başlanmıştır. Yunan işgal kuvvetlerine karşı Bulgar millî kuvvetleri tarafından desteklenen Bulgar kuvvetleri, Batı Trakya bölgesi içinde yaptıkları savaşlar sonunda birçok Yunan birliğini uzaklaştırmışlardır.

Yukarıdaki paragraflarda yapılan genel analiz İngilizlerin sömürgelerinde ve diğer devletlerle ilişkilerinde sıkıntı yaşadığı en önemli zenginlik kaynağı olan Hindistan’da güvenliğini ve ekonomisini tehdit altında olduğu, diğer işgalci güçlerinde benzer sorunlar yaşadığı ve bu ülkelere karşı direnen güçlerin elde ettiği başarılar anlatılmıştır. Yapılan bu analizler hem moral vermek amacıyla hem de Milli Mücadelenin sanıldığı kadar güçsüz olmadığına ilişkin bilgi vermek amacıyla yapılmıştır.

Özel durumumuza gelince, daha İstanbul’dan çıkmadan önce vatan ve milletin kurtulması yolunda birçok sorumlu ve yönetici ile görüşülmüştü. Başkent’teki aydınların, din ve devlete hizmetleri geçmiş olan büyük kişilerin harcadıkları zamanları çok değerli olmakla beraber, etki ve denetim altında kalmış bir çevre, kendilerini daima tehdit etmekte ve iş yaptırmayarak üzmektedir. Her hâlde kaderimize hâkim bir millî iradenin her türlü karışma ve karıştırmalardan korunmuş, sağlam bir şekilde ortaya çıkması, ancak Anadolu’dan beklenilmekte ve umulmaktadır. Buna dayanarak bir millî şûranın ortaya çıkması ve gücünü millî iradeden alacak sorumlu bir hükûmetin varlığını istemek, özellikle son zamanlarda İstanbul’da hemen hemen bütün kesimlere ait düşünürler için değişmez bir fikir hâlini almıştır.

Bu paragrafta Anadolu’ya geçilmeden önce aydınların, yöneticilerin ve kanaat önderlerin fikrinin alındığı, İstanbul’un içinde bulunduğu durumdan dolayı ne kadar değerli çalışmalar yapılsa da netice alınamayacağı, burada kurtuluş için gerekli iradenin sergilenemeyeceğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Bu iradenin ancak Anadolu’da milli bir iradeye dayanan bir milli meclis yoluyla sergilenebileceğini İstanbul’daki sorumlular, aydınlar ve kanaat önderlerinin düşüncesi olduğu belirtilmiştir.

Burada dokunaklı bir gerçek olmak üzere arz edeyim ki, memleketimizde çok miktarda yabancı parası ile birçok propaganda cereyan ediyor. Bundaki amaç pek açıktır: millî hareketi sonuçsuz bırakmak, millî istekleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emelleri ve vatanın bazı önemli kısımlarını işgal amaçlarını kolaylaştırmaktır. Bununla beraber her devirde, her memlekette ve her zaman ortaya çıktığı gibi bizde de kalp ve sinirleri zayıf, anlayışsız insanlarla beraber vatansız ve aynı zamanda refah ve kişisel çıkarını vatan ve milletin zararında arayan sefiller de vardır. Doğu işlerini idare ederken, zayıf noktaları arayıp bulmakta elinden çok iş gelen düşmanlarımız, memleketimizde bunu âdeta bir teşkilat hâline getirmişlerdir. Fakat kutsal değerlerinin kurtuluşu emelleri ile çırpınan bütün millet, işte bu yüce amaç ve savaşında her türlü engelleri muhakkak ve mutlaka kırıp süpürecektir.

Bu paragrafta ise Anadolu’da milli mücadeleye karşı sürdürülen propagandanın temel dayanağının yabancı kaynaklardan beslendiği ve bu propagandanın Yunan, Ermeni isteklerini ve yabancı işgallerini gerçekleştirmeye yaradığı anlatılmıştır. Milli Mücadelede bu olumsuz propagandanın sürdürülmesinde ve başarıya ulaşmasına vatan haini ve şahsi çıkarlarını milli çıkarlardan üstün tutanların işi olduğu belirtilmiştir. Bu propagandanın temelinde şark meselesi olduğu ve dış güçlerin şark halkının zayıf yönlerini çok iyi analiz etmeleri olduğu analizini yaparak bu propagandaların güçlü bir dış teşkilat marifetiyle sürdürüldüğünü vurgulamıştır. Bu propaganda başta olmak üzere Milli Mücadeleyi tehdit eden her unsurun milli beraberlik ile aşılacağı anlatılmıştır.

Bütün bu emellere ulaşmak için kendini adayan asil milletimizin içinde millî bir birey gibi çalışmaktan meydana gelen zevk ve onuru, burada teşekkür ve iftiharla arz ederim.

Mustafa Kemal bu mücadele içerisinde hiçbir resmi unvanı ve ayrıcalığı olmadan asil milletin herhangi bir vatansever bireyi olarak mücadele edeceğini ve bundan büyük bir zevk ve onur duyacağını ifade ederek Sine-i Millete dönüşü anlatmıştır. Burada verilmek istenen asıl mesaj Milli Mücadelenin devlet değil millet işi olduğudur.

En son olarak isteğim şudur ki, istekleri gerçekleştiren Yüce Allah, Sevgili Peygamberi hürmetine bu kutsal vatanın sahibi ve savunucusu Diyanet-i Celile-i Ahmediye’nin (Hazret-i Muhammed’in Getirdiği Yüce Dini) kıyamet gününe kadar sadık koruyucusu olan soylu milletimize, Saltanat makamını ve yüce hilâfeti, sağlam ve kutsal değerlerimizi düşünmekle sorumlu olan heyetimize başarılar buyursun! Amin.

Erzurum Sevdası Dergisi Editörü:  Ali KARTAL 

Share this content:

Erzurum Araştırmaları