NEVZAT ALTAY’LA RÖPORTAJ

NEVZAT ALTAY’LA RÖPORTAJ

Nevzat Altay, ilginç bir hayat hikayesinin kahramanıdır. Bir kan davası yüzünden babasını kaybeden Nevzat Altay, baba mesleği olan hırdavatçılıktan, taksiciliğe, oradan kabadayılık ve gece kulübü işletmeciliğine, işlediği suçlardan değil, işlemediği suçlardan dolayı girdiği cezaevinde yazdığı kitaplara, bir tövbekar olarak kurmuş olduğu yeni hayatında, Yeşilçam’da edindiği deneyimleri ve bir mahalle muhtarı olarak emekliye ayrılışına kadar samimi bir şekilde hayatını anlattı. Röportaj esnasında kabadayılık alemini ve Erzurum ile ilgili önemli anekdotlara yer verdi.

Bir zamanlar Gaddar Nevzat olarak bilinen Nevzat Altay ile yaptığımız bu röportajı okurken dram ile başlayan, heyecanlı ve şaşalı bir şekilde sürüp sonra mütevazi ama durağanlaşmayan bir hayat hikayesi bulacaksınız. Tabiri caizse Erzurumlu bir kabadayının Yeşilçam filmlerini andıran gerçek bir yaşam öyküsü bulacaksınız.

Nevzat Bey, bize biraz kendinizden bahseder misiniz?

13 Nisan 1952 tarihinde dünyaya geldim. 1955 senesinde Erzurum’un Tortum ilçesinin Taşoluk köyünden şimdiki kanunun tanımıyla mahallesinden Erzurum’a geldik. Babam Erzurum’da hurdacılık yapardı. Allah rahmet etsin babamı bir kan davasından dolayı vurdular. Dediğim gibi bu bir kan davası bizde babamızın intikamını aldık. Benim iş hayatıma başlamam babamdan kalan hurdacılığı devralmakla başladı. Hurdacı derken yanlış anlamayın. Doğu Anadolu Bölgesine hitap eden bir hurdacıydık. Ancak bu işi devam ettiremedim ve daha sonra taksiciliğe başladım daha sonra gece kulübü işletmeciliği yaptım. Ceza evinde yattım, İstanbul Beyoğlu’nda Yeşilçam Bursa sokakta kıraathane işlettim, en sonunda Erzurum’da Kavakkapı Mahalle muhtarlığını yürüttüm ve şimdi ise emekli birisi olarak yaşamaya devam ediyorum.

Siz belli bir dönem Erzurum kabadayılık aleminde söz sahibi olan birisiydiniz. Kabadayılar alemi diye bir kitapta yazdınız. Bize kısaca kabadayı kimdir tanımını yapar mısınız?

Kabadayılık alemi acayip bir dünyadır. Şatafatlı bir dünyadır. Belinde silahın yanında fedailerin olacak. Dostun olacak yani dost dediğin birlikte olduğun ama nikahlın olmayan bir kadının olacak. Allah affetsin benimde dostum vardı ama çok şükür tövbe ettim. Gece kulübü işleteceksin. Her gittiği yerde gece kulübünde hürmet görürsün. Kabadayının tanımını ben kitabımda yapmıştım. O tanımın aynısı burada kullanmak isterim. Kabadayı kendi kaderini kendisi yazar. Kabadayılık yolunda zevk ve sefada vardır. Dikenli yoldur. Acı ve çilesi de çoktur. Kabadayı bu aleme önceden vurmayı ve vurulmayı kabul ederek girer. Çünkü bu alemin esas raconu budur. Kabadayı güçlü olana biat etmez, zayıfı korur yalakayı sevmez, adaletten ayrılmaz, merttir, cesurdur, yüreklidir. Bazen yel olur eser. Bazen fırtına olur gürler. Silahsız gezmez, az konuşur öz konuşur, sözü geçerli olur, kimseye boyun eğmez. Kabadayı ciddi ağır baş olur. Yanlışlığa karşı asabi olur, saygıda kusur etmez. Başı dik, heybetli gezer, takım elbise giyer, yakışanı giyer, modaya uymaz. Kabadayı sosyaldir, merhametlidir, yedirmeyi içirmeyi sever, misafirperverdir. Kabadayı gece alemini sever. Hızlı yaşar, yaşamış olduğu hızlı hayatın faturasını da bazen ağır öder. Meskeni ya hapishane yada kabristan olur. Kabadayının yaşamış olduğu hayat dram doludur. Kimsenin etlisine sütlüsüne karışmayanda uzun yaşar.

Kabadayılık hayatınız nasıl başladı?

Dediğim gibi ben taksicilik yapıyordum taksicilik yaptığım mahalle Gölbaşı mahallesiydi. Tabi o dönemlerde genel evi gölbaşındaydı. Şehrin eğlence merkezi orasıydı. Kumarhaneler, meyhaneler, gece kulüpleri hep o semtte yer almaktaydı. Benim çalıştığım taksi durağında yirmi kadar taksi vardı. Çok iyi para kazandım. Ama gözüm her zaman yükseklerdeydi. Cesurdum, yüreğim sağlam, bileğim kuvvetliydi. Taksicilik yaptığım için o camianın nasıl çalıştığını iyi biliyordum. Böylece daha fazla para kazanmak, namlı olmak ve sözü geçen birisi olmak istedim. Zaten gölbaşı vurdulu kırdılı bir yerdi. Size yaşamak için önünüze fazla alternatif sunmaz. Genel evinden haraç alan bir Deli Erdal vardı. Ona ben engel oldum ve bir dönem haraçları topladım. Ben bu alternatifi değerlendirdim. Bir özenti ile bir anda kendimi kabadayılık alemi içerisinde buldum. ve gece kulübü işlettim.

Kabadayının fedaisi olur dediniz. İnsanlar neden ve nasıl fedai olurlardı? Sizin kaç tane fedainiz vardı?

Güçlü her zaman güçsüzü ezer, güçsüz güçlüye sığınır. Onlar kabadayıya sığınır, kabadayı ise onların her türlü ihtiyaçlarını karşılar onlarda kabadayıya destek olur gerektiğinde kendini feda eder. Benim fedailerim de vardı. Onları burada anmak isterim. Asker Hasan, Cüce Ferit, Yağbasanlı Cazim, Sarı İzzet, Çakır Ferit,

Kabadayılık aleminde yer alan herkesin bir lakabı vardır. Size ise Gaddar Nevzat olarak bu alemde hitap edilmekteydi. Bu lakabı nasıl aldınız?

Dediğim gibi Gölbaşında yaşıyorsunuz, vurdulu kırdılı bir ortam ve gözünüz yukarılarda olan bir insansınız. Gece kulübü işletiyorsunuz yani mekan sahibisiniz. İster istemez değişik olaylardan dolayı tutuklanıyorsunuz. İşlemediğim halde, haberim olmadığım halde suçlandığım bir cinayetten dolayı Gaddar lakabını bana yakıştırdılar. Öyle üzerimde kaldı. Şimdi siz sormadan ben bu olayı anlatayım. Benim yeğenlerimden biri şatafatlı bir hayat süren ve o günün yer altı dünyasında kendisini kabadayı olarak kabul ettiren Ayhan Yetişmez isimli bir genci vuruyor. Tabi bu genç bir türlü bir çocuk tarafınca vurulmayı kendisine yediremiyor ve çevresine, polislere “beni Nevzat Altay vuruyor” diyor. Polis beni Ayhan’ı vurduğum için tutukladı aldı karakola götürdüler. Dediğim gibi benim olaydan haberim yok. Orada komisere beni yüzleştirin dedim. Bu konuda çok ısrarlı oldum ve polisler beni alıp yüzleşmem için hastaneye götürdüler. Tabi Ayhan’ın durumu ağır, akrabaları orada. Polisler benim orada güvenliğimi sağlayamayacakları gerekçesiyle yüzleştirmeden tekrar karakola getirdiler. Tabi bu arada yeğenim Ayhan’ı kendisinin vurduğunu söyledi ama kimse inanmıyor. Yaşı küçük diye olayı onun üstlenmesini istediğimizi sanıyorlar. Sonra Ayhan vefat etti. Aylarca tutuklu kaldım. En sonunda cinayeti yeğenimin işlediğini anladılar ve beni serbest bıraktılar. Ama lakabımızda Gaddar kaldı.

Nevzat Bey, sizi cezaevine düşüren asıl olay neydi? Bu anlattığınız olaydan başka bir sebepten daha tutuklanıp hüküm giydiğinizi biliyoruz.

Bu anlattığım olaydan sonra yani suçsuzluğum anlaşıldıktan sonra gece kulübü işletmeciliğine geriye döndüm. Yani bu anlatacağım hadise serbest bırakılışımın üzerinden birkaç ay geçtikten sonra yaşanan bir hadisedir. Bir gece Allah rahmet etsin Erzurum’un meşhur kabadayılarından ve bir dönem Erzurum Spor Kulübünü işleten Vıd Vıd Adnan vardı. Daha sonra onu da vurdular. Onun misafiri olarak işlettiği kulüpte birlikteydik. Daha sonra onunla benim kulübüme geldiğimde işlettiğim kulübün boş ve karanlık olduğunu gördüm. O sırada kardeşim kulüpte bunun sebebini sorduğumda bana “yetimce lakaplı Cemalin dostuyla geldiği, küfrederek konuştuğunu, kendisinin onu uyardığı zaman ona da küfrettiğini, bu sefer kendisinin de onu dövdüğünü, kulüpten dışarıya çıktığında ise oturan müşterilere küfrettiğini bundan dolayı müşterilerinde kulübü terk ettiklerini” söyledi. Canım çok sıkıldı. Bu olay kabadayılık aleminde hoş karşılanmayan bir olaydır. Belime tabancamı taktım ve Celali aramaya başladım. Celal benim onu aradığımı duyunca benden özür dilemek için benim onu aradığım kahvelerden birine gelmiş. Tabi ben onu vuracağım ama o zaman Erzurumluların tabiriyle cereyan kesintileri var, yani elektrik kesintisi. Şimdinin gençleri çocukları pek bilmezler yetmişli seksenli yılların başında yeterli elektrik üretimi olmadığı için zorunlu olarak elektrik kesintileri yapılırdı. Buda tam o kesinti esnasında oraya gelmiş. Şimdi karanlık, Celali vurayım derken başkasını vurmak istemiyorum. En sonunda bir el havaya bir el yere ateş ettim. Celal ortaya çık diye bağırdım ama araya başkaları girip elimden silahı alıp beni dışarıya çıkardılar. Ertesi gün, Gölbaşında bir cinayet işleniyor. Polis arıyor, soruyor, diyorlar ki cinayeti Gaddar Nevzat işledi. Beni yine karakola aldılar. Ama vurulan adamı hiç tanımıyorum yani gerçekten tanımıyorum. Tanımadığımı söyledim, silahımı teslim ettim. Cinayet esnasında nerede olduğumu sordular sinemadaydım. Bileti de cebimde gösterdim. İnanmadılar ve beni tutukladılar. Savcılar benim hakkımda öyle bir iddianame hazırlamışlar ki, daha önce bir cinayet işlemişim, yeğenimin üstüne yıkmışım, onlarca fedaim varmış ve bunun gibi daha bir sürü şey iddianame içerisinde yer alıyor. Sonuçta 20 yıl bana hapis cezası verdiler. Yargıtay bu cezayı 10 yıla indirdi. 7 yıl hapis yattıktan sonra tahliye oldum.

Ceza evi günleriniz nasıl geçti?

İlk önce şunu söyleyeyim. Evet benim işlediğim suçlar oldu. Bak zaman gelmiş geçmiş, olaylar yaşanmış bitmiş. Benim bu iki olaydan ne haberim vardı nede bir dahlim vardı. Tamamen masum olduğum iki suçtan dolayı tutuklandım ve ceza aldım. Ben bunları işlemiş olduğum diğer olayların kefareti gibi düşündüm. Ceza evinde tövbe ettim, sigarayı bıraktım, kitap yazdım. Kan davası ve Kabadayılar alemi isimli iki kitap yazdım. Yani ceza evi bana yaradı desem yalan olmaz.

Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

Malum ceza evinde vakit çok bunu değerlendirmenin en iyi yolu bu kitapları yazmaktı. Bende yazdım. 7 yıl ceza evinde kaldım. Suçsuzluğumu kimseye inandıramadım. İçimi bu kitaplarla döktüm. Vaktimi yazarak değerlendirdim. Benden bir iz kalsın istedim.

Kulüp Efes sizin işlettiğiniz bir gece kulübüydü. Hatta yaptığımız araştırmalara göre İstanbul gece kulüplerine yakın bir kalitede olduğu ve döneminde şehirde en çok rağbet gören eğlence merkezi olduğunu öğrendik. Bunu nasıl başardınız?

Ceza evinde çıktıktan sonra bu kulübü açtım. O dönemin meşhur kabadayıları hep açılışa geldi. Çok muazzam bir açılış oldu. Ama ceza evinde tövbe ettiğim için o eski gece kulübü işletme mantığının çok ötesinde gerçekten eğlenmek isteyen insanların, gençlerin geleceği bir kulüp olmasını istedim.

Sizin hayat hikayenizde yaşanılan en ilginç olaylardan biride Türkiye’nin sinema sektörünün merkezi olan Yeşilçam’da kıraathane işletmeciliği yapmanızdır. Bu nasıl gerçekleşti? Neler yaptınız ve neden bıraktınız?

Yukarıda bahsettiğim gibi. Kulüp Efesi açtım. Bu alemden de tamamen çıkmak için bir arayış içerisindeydim. Ceza evinde tövbe etmiştim ama bu tövbeyi tutmak için yer değiştirmek zorundasınız. Mincö Ahmet diye benim bir arkadaşım vardı. Bana “hep gece kulübümü işleteceksin artık yeter gel birazda başka işlerle uğraş dedi”. Ne yapayım dedim oda bana Yeşilçam Bursa Sokakta Racon Kemal olarak bilinen Kemal Atayın kahvesini devral dedi. Racon Kemal yani Kemal Atay, Oflu İsmail ile Hollanda’ya gittiğinde orada vuruyorlar ve bu kahvesi sahipsiz kalıyor. Mincö Ahmet’e bu işi yapabilir miyiz dedim. “Oda bana gün görmüş, iyi bir kabadayı adamsın yapmış bir adamsın sana kimse yanlış yapmaz” dedi. Kalktık gittik. Rahmetlik Racon Kemal’in kardeşi Cemal Atay ile görüştük ve Ata kıraathanesinin işletmeciliğini aldım. Aldım ama o zaman Bursa sokak çok bozuk pis bir yer. Türkiye’nin her yerinden ipsiz, sapsız adam buraya geliyor. Vurdu kırdı tayfası burada toplanıyor. Bu sokakta Yeşilçam artistlerinin toplandığı ve uğradığı yer. Herkes şikayetçi. Bir gün o zaman Sinema Oyuncuları Derneği kısa adıyla SODER Başkanı Tanju Gürsoy bana geldi. Sağ olsun beni çok severdi. Dedi ki ”Nevzat Efendi sen bu çocukları buradan uzaklaştırmasan burada doğru dürüst iş yapamazsın. Burası sanatçıların oturduğu bir sokak ve kahve” baktım doğru söylüyor. Kalktım Beyoğlu Emniyet Amirinin yanına gittim. Amirimiz, zamanında Alparslan Türkeş’in korumalığını yapmış cevval birisi. Kendisine gittim ve dedim ki sizden bir ricam olacak “Buyur dedi.” Ben Erzurum’dan geldim. Beyoğlu Bursa Sokakta Ata kıraathanesini tuttum. Ancak bu sokağı çapulcular tutmuş, bunları buradan uzaklaştıralım dedim. “Peki, bunu nasıl yapalım” dedi. Bende, siz bunların kimlik kontrollerini yapın, GBT’lerini kontrol edeceksiniz. Birde diyeceksiniz ki bir daha sizi buralarda görürsek kodese tıkacağız diyeceksiniz. Bunlarda buradan korkup gidecekler dedim. O zaman şimdiki gibi insan hakları yok bir de dayak yediler mi iş tamam. Sağ olsun, polislerimiz sürekli olarak oraya gelip kontrol etmeye, tutuklama yapmaya başladılar ve olduğu gibi çapulcular buradan uzaklaşmaya başladılar. Sokak ve kıraathane tam istediğimiz gibi oldu. Tanju Gürsoy gelip bana ”dadaş sana teşekkür ederim. Bu pislikleri buradan temizledin dedi. Beş yıl boyunca bu kıraathaneyi işlettim. Sinema çevresinde çok insan tanıdım. Ben onları sevdim onlarda beni. Beş yıl sonunda benim bir akrabam Bursa’dan geldi gel dedi dericilik işine girelim aklıma yattı. Kıraathanenin işletmesini devrettim. Bursa’ya gittim. Bir yıl dericilik sektöründe işletmecilik yaptım. İstediğimiz gibi başarılı olamadığımız için bu dericilik faaliyetini bitirdim ve memleketime, mahalleme geldim.

Nevzat Bey Yeşilçam Bursa Sokakta Ata Kıraathanesini işlettiğiniz zaman Erzurum’dan yanınıza gelenler oldu mu? Özellikle artist olması sevdasına düşen çocuklar ya da gençler yanınıza geldiler mi?

Yok bana öyle bir niyetle gelen kimse olmadı. Evet kaçıp gelen çocuklar vardı ama artist olmak için değil artist görmek için geliyorlardı. Bir iki artist daha fazla görmek için bir bardak yerine beş bardak çay içiyorlardı. Bazen gerektiği durumlarda ben bu çocukların ceplerine harçlık koyup memleketlerine göndermişimdir.

Yeşilçam’da Erzurumluların durumu nasıldı?

Erzurumluların bir hakimiyeti vardı. Hem artist camiasında hem de yer altı dünyasında. Mesela benim mahallemin çocuklarından Aytekin Akkaya ve Sırrı Elitaş artist camiasının sevilen isimleriydi. Erzurumluların bir birlikteliği vardı. Mesele Bursa Sokak dedin mi hemen Erzurum ve Erzurumlular akla gelirdi. Buraya hakim idik. Bizim Erzurumlular nasıl birbirlerini yemeye başladılarsa burada bizim hakimiyetimiz bitti. Başkalarının eline geçti. Susam vardı Erzurumlu onu vurdular. Susamın adamlarıyla Kısa Yusuf’un adamları birbirlerine düştüler. Birbirlerini kırdılar. Yabancılar bundan istifade ettiler yoksa Beyoğlu hep Erzurumluların elindeydi. Şimdi Diyarbakırlıların elinde oralar.

İstanbul yer altı dünyası ile Erzurum yer altı dünyasını karşılaştırabilir misiniz?

Benim İstanbul yer altı dünyası ile hiç işim olmadı. Dediğim gibi ben ceza evinden tövbekar olarak çıktım.

Kabadayı alemi nasıl mafyaya dönüştü?

Kabadayı devletle iç içe olmayan kendi başına hükmeden kişidir. Mafya babası ise devletle iç içe olan, oradan bir şekilde nemalanan, desteklenen ihale alıp ihale verilen kişidir. Mafya ve kabadayı çok farkı dünyalardır.

Nevzat Bey sizin birde mahalle muhtarlığı yaptığınız bir dönem var. Muhtarlık hikayenizi anlatabilir misiniz?

Kavak mahalleliyim. Genelevi kalktıktan sonra sokaklarımız randevu evi olmuştu. İşyerleri kumarhanelere, meyhanelere dönmüştü. Tanınan birisiydim. Erzurum’a geri döndüğüm dönemde mahalleli Nevzat muhtar olursa bunlara karşı önlem alır demişler. Seçimi kazandım muhtar oldum. Bütün bu sokakları temizledim. Bu mahalleye içkici, kumarcı kimseyi sokturmadım. El arabası girmeyen sokaklara, tırlar girdi. Güzelce yollar yaptırdım, asfalt kaplattım. Fakir fukarayı gözettim. Bunlar gibi güzel hizmetlerim oldum. 15 yıl muhtarlık yaptım. Mahallelerin birleşmesinden dolayı Kavakkapı mahallesi ortadan kalktı. Kazım Karabekir mahallesine bağlandı. Bende muhtarlıktan emekliye ayrıldım.

Eski bir mahalle muhtarı olarak mahallelerin birleşmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Mahallelerin birleşmesi çok yanlış oldu. Kavak mahallesi tarihi bir mahalleydi. Şimdi bu mahalle ortadan kalktı yukarıda dediğim gibi Kazım Karabekir mahallesine bağlandı ve şimdi burasıda Kazım Karabekir mahallesi oldu. Bir kere insanlar adres bulmakta zorlanmaya başladı. Kazım Karabekir aslında bizim mahalleden 10 kilometre ötede Hilal Kent semtinde. Şimdi Kazım Karabekir dediğin zaman adam aradığı sokağın caddenin nerede olduğunu bulamıyor, bilmiyor. Kimse kimseyi tanımıyor. Muhtar dediğin mahalleyi ve mahalleliyi tanımalı şimdi muhtarın adamı tanıma şansı yok. 12 -13 mahalle bir mahalle oldu hizmet kalitesi düştü. Dediğim gibi 10 kilometre uzakta oturan muhtar buradaki insanı ne tanıyacak sorununu nereden bilecek. Muhtarlık seçimlerinde temsil sorunu var birleştiği zamanda küçük mahallede oturan muhtar adayının şansını azalttı. Büyük mahallelerin muhtarları yada o mahallelerin adayları kazandılar. Küçük mahalleler kaybetti. Benim seçmenimin sayısı. 1.500, büyük mahallenin seçmeni ise 20.000 onların karşısında nasıl seçim kazanabilirsin? Kazanamadım. Kimsede kazanamaz.

Şimdi ne yapıyorsunuz?

Emekli oldum. Camiye gidip namazımı kılıyorum. Ailemle ilgileniyorum. Bu salgın döneminde 65 üstü yasaklarına uyuyorum. Dışarıya fazla çıkmıyorum, yeğenlerimin eşimin dostumun mekanlarını ziyaret edip çay içiyorum.

Nevzat bey son olarak size Erzurum’un bir değerlendirmesini yapmanızı istersek neler söylersiniz?

Eskiden her mahallenin bir kabadayısı vardı. Güçlüyle kavga eder güçsüzü korurdu. Kabadayılığın bir raconu vardı. Sevgi, saygı, hürmet vardı. Şimdi cebine bir döner bıçağı koyan ben kabadayıyım diyor. Racon bilmiyor. Sevgi, saygı hürmet ise kalkmış. İşte eski Erzurum ile yeni Erzurum arasında fark. Sevgi saygı yoksa o şehirden ne bekleyeceksin? Racon olmayan sokaklarda ne bekleyeceksin?

Röportaj: Ömer Yaşar Özgödek

Röportajlar