TEŞKİLAT-I MAHSUSA’NIN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA ERZURUM BÖLGESİNDEKİ FAALİYETLERİ
İstihbarat çalışmaları devletlerin olmazsa olmaz faaliyetleri arasındadır. Bilgi değerlidir. Değeri ise savaş dönemlerinde daha da artar.
İstihbarat yani haber alma devletlerin izleyeceği taktiği, neyi yapıp yapmaması gerektiğini belirten pusula veya yol haritası gibi bir şeydir.
İnsanlık tarihi kadar eski olan istihbarat faaliyetlerinin teknolojik gelişmelere parelel olarak günümüzde daha etkin yapıldığı bir gerçektir.
Osmanlı Devleti istihbarata büyük önem vermiştir ama bir teşkilat haline getirmesi çok sonra olmuştur.
İttihat Terakki Cemiyeti’nin kurucularından Yakup Cemil, anılarında Osmanlı’da istihbarat teşkilatının temelinin Balkan Harbi’nde atıldığını yazar.
1912 yılında Bulgar Ordusuna cephe gerisinde zaiyat vermek için İstanbul hapishanelerinden dört bin gönüllü seçilir ve bunlar eğitilerek dağlara salınır.
Bu dört bin gönüllü kendilerine verilen görevi layıkıyla yerine getirir ve gerilla taktiğiyle Bulgarlara büyük zarar vermeyi başarırlar.
Yakup Cemil’in anılarından öğrendiğimize göre teşkilat resmi hüviyetini ise 1914 yılında kazanır. Talat ve Enver Paşaların iradesiyle başına Süleyman Askeri Bey’in getirildiği Teşkilat-ı Mahsusa’nın görev bölümü yapılır ve Karadeniz bölgesine Hüsrev Sami Bey, Arnavutluk bölgesine Eyüp Sabri Bey, Kafkasya bölgesine Ömer Naci Bey, Erzurum bölgesine ise Ermeni isyanlarını bastırmak için Doktor Bahaeddin Şakir ile Ruşeni Beyler getirilirler.
Doğudaki çetelerin idaresinden ise Yakup Cemil sorumludur. Özel kimlik taşıyan teşkilatın subaylarının ilk işleri kampanyalar düzenleyerek gönüller toplamak olmuştur. Bu gönüllerin çoğu ise yine mahkumlardır.
Nitekim Erzurum Bölgesinde de teşkilatın mahkumlardan yararlandığı Beyazıt mutasarrıfı Nedim Bey’in Erzurum’dan çektiği şu şifreli telgraftan anlaşılmaktadır.
“”Çete teşkilatında istihdamları halinde cesaret ve nüfuslarından hakkıyla istifade olunacak ve gerektiğinde düşman üzerine saldırarak çarpıştırılacak ve öteden beri Rus, İran havalisinde kaçakçılık ederek adı geçen havalinin her tarafını karış karış bilmelerinden dolayı istenilen derecede hizmetleri görebilecek olan meşhur Derbo ve Abdülkuddus ile firarda bulunan Kurtho ve Keskübanlı Ağa çete ileri gelenleri tayin olunarak bunların maiyetlerine mahpuslardan Abdullah Pazik, Musa Hudo, Mehmet Ağa, Oskani, Hasan Paltik, Brö, Memi, Mamoy Keleş, Halit Mamo, Ahmet Beki, Halil, Mustafa Tosun Brodin ve firarilerden Avni verilirse bunlardan teşkil olunacak çetelerde şiddetli yararlılıklar, büyük fedakarlıklar umulmakla mahzarı af olmalarına delalet buyrulması…”
İstihbarat faaliyetlerinde suçluların kullanılması ilk bakışta garipsense de hadiseye “Hırsızı en iyi hırsız bilir.” mantığıyla bakıldığında yapılanın gayet doğal olduğu görülür.
Yukarıdaki telgraf üzerine ilgili makamlar tarafından adı geçen mahkumların hepsi serbest bırakılmış ve bölgede faaliyet göstermeye başlamışlardır.
Bu faaliyetlerden en büyüğünün Ermeni ve Ruslara karşı olduğu açıktır. Başıbozuk birlikler diye anılan bu çetelerin suça meyilli yapıları nedeniyle tehcir sırasında sorunlar yarattığı bir gerçektir ama yine de karışık bölgede milli menfaatlere yönelik çalıştıkları göz ardı edilemez.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın Birinci Dünya Savaşı başlamadan önce bölgede yararlı çalışmalar yaptığı bütün bunlardan anlaşılmaktadır. Peki, Erzurum; Ruslar ve Ermeniler tarafından işgal edildikten sonra bu insanlar ne tür faaliyetlerde bulundular, o sırada neredeydiler?
Bu sorunun cevabını teşkilatın gizli yapısı nedeniyle tam olarak cevaplandırmak mümkün değildir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın faaliyetlerinin ne kadar gizli tutulduğunu Talat Paşa’nın yaveri Arif Cemil’in “Teşkilat-ı
Mahsusa daima gizli tutuluyor, bölgenin mülkiye amirleri bile teşkilatın faaliyetlerinden haberdar edilmiyordu.” sözlerinden anlayabiliyoruz. Yine başka bir kaynakta ise Teşkilat-ı Mahsusa için “Hususi bir irade-i şahane ile kurulduğu için bünyesi gereği hep gizli kaldı, bütçesi Harbiye Nezareti tahsisat-ı mesture (Örtülü ödenek) faslında idi…Ne yaptığını ne ettiğini nazırlar bile bilmiyordu.” denmektedir.
Doğası gereği devlet arşiv ve literatüründe yer almayan Teşkilat-ı Mahsusa’nın Erzurum bölgesindeki faaliyetleri ile ilgili elimizde teferruatlı bilgiler olmasa da bir takım kanıtlardan ne yaptığını anlayabiliyoruz.
Sırf Doğu Bölgesi için oluşturulmuş, yüzlerce insandan oluşan Teşkilat-ı Mahsusa savaş sırasında buhar olup uçamayacağına göre Erzurum işgal edildiğinde de yine bölgedeydi ve dağlarda, kırda bayırda faaliyetlerine devam ediyordu.
Erzurum, Ruslar ve Ermeniler tarafından işgal edildiğinde Alvarlı Efe Hazretleri gibi insanların bölgede köylülerden çeteler kurarak düşmana karşı savaştıkları bilinmektedir. Çeteler, gerilla savaşı veren insanlardan oluşur. Bu insanların ise belli bir savaş eğitimi olması gerekir. Sıradan bir insanın eline mavzer alıp dağlarda gerilla savaşı vermesi düşünülemez. İşte bu noktada Teşkilat-ı Mahsusa’nın devreye girdiğini amacına uygun olarak Ruslar ve Ermenilerle savaşmaları için köylüleri eğittiğini ve silahlandırdığını söyleyebiliriz.
Bu yargı belki çok şaşırtıcı gelebilir ama meseleye yukarıda açıkladığımız olaylar zinciri dahilinde bakılırsa hiç de ihtimal dışı olmadığı fark edilir.
Teşkilat-ı Mahsusa’nın Erzurum bölgesinde kadrosuna dahil ettiği kişilerden en ünlüsü Ebulhindili Cafer Bey’dir. Ebulhindili Cafer Bey’in ismi bazı kaynaklarda zorbalıkla özdeşleştirilse de bir gerçek var ki Teşkilat-ı Mahsusa’nın bölgedeki en güçlü adamı olarak Ermenilerin korkulu rüyasıydı. Tehcir de rolü vardır ve hem savaş öncesinde hem de sonrasında çetesiyle Ermenilere ve Ruslara karşı mücadele etmiştir.
Erzurum, kahramanlar şehridir ve bunların çoğunun adı sanı bilinmez. İster Teşkilat-ı Mahsusa’nın içinde isterse dışında çalışmış olsun…
*Bu yazıya kaynak teşkil eden bilgi ve belgeler Arif Cemil’in Birinci Dünya Savaşında Teşkilat-ı Mahsusa (Arma Yayınları İstanbul) kitabıyla Soner Yalçın’ın Teşkilatın iki Silahşörü (Doğan Kitap, İstanbul) kitabından alınmıştır
Eşref ÖZOLTU