PIRLANTA SOYLU ŞEHİR; ERZURUM
Erzurum; Şanlı tarihiyle olduğu kadar, sahip olduğu değerleriyle de öne çıkan bir kenttir. Erzurum’u anlamamız, iyi tanımamız için, Erzurum’u yaşamanız gerekir. Herkesin saygınlığını kazanmış, her konuda kendine güven duyulan, sofrası; dosta, düşküne açık; vatanına, milletine bağlı insanlarla Erzurum’un kazandığı imajı, verilen unvanları, taşımak ve sürdürmek çok önemlidir. Erzurum’un, iç dünyamızda ki yeri nedir?
Erzurum’u nasıl düşlüyoruz… Ruh dünyamızda nasıl yaşıyor… Gönül aynamıza nasıl yansıyor… Nasıl bir şehir, nasıl bir diyar…
Bu soruları kendi kendimize sormalı, cevabını kendimiz vermeliyiz.
En iyisi kendi cevaplarımla, şairlerin ifadesiyle anlatayım.
Anadolu destanlarının geçtiği yerdir Erzurum; Altaylardan, oğuzlardan gelen bir Türk yurdudur. Toprağın vatan olduğu yer, bu şehirde başlar. Türk olmanın hazzını, çift başlı kartalın mührünü, burada anlarsınız. “Yaz gelende çıkam yayla başına, kurban olam toprağına taşına” türküsünü duyduğunuz da, İstanbul ne ki? Erzurum yayla sözcüğünü kullanırsınız. Palandöken, karla örtüldüğün de, Temiz ve berraklıklar ülkesinde olduğunuzu düşünürsünüz.
Saflığın, sadeliğin, simgesini elinizde taşırsınız. Maddi ve manevi temizliğin arınmışlığında, “rüyalar şehrine” girersiniz.
Vatan ve şehit kokusunu da, bu topraklarda alırsınız. Bir sevda olduğuna, cihan’a eşit, emsalsiz bir diyar olduğuna karar verirsiniz. Bazen Vefasız, bazen de zalim bir sevgili olduğunu da unutmazsınız.
Duyguların, hasretlerin, acıların düğümlendiği… Kahramanlığın, mertliğin öne çıktığı, sevinçlerin, coşkuların doruğa ulaştığı, vatanın doğu bağrında “Nazlı bir yârin” olduğunu artık bilirsiniz. Aşk’tan meşk’e dönen, “Yürek burgusu bu şehir”, İnsanı yakar kavurur. Bazen âşık, bazen de maşuk eder.
Dört mevsimin yan yana geldiği gün, iklimlerin senfonisiyle huzura ve makama çıkarsınız. Erzurum; “Evliyaların yatağı”, Anadolu’da ki “Mescidi Aksa” olmuştur artık. Salâtı selamlarla, Türk Milletinin “Şahlanış meydanına” bakarsınız… Aziziye destanının yazıldığı ve oynandığı sahneyi, Tabyaları görürsünüz…Hürriyetin ve Cumhuriyetin kazanıldığı, inanç ve direncin, ölüm karşısında ölümü seçtiği, vatan toprağında olmanın gururunu yaşarsınız. Erzurum; “Tarih, şeref” ve “Türk’ün özü” diye hüküm verirsiniz.
Bar oyunlarının oynandığı, erlik destanının yazıldığı yerde, Çelikten bir yay, Eğilmez baş, karakaşlı, kaytan bıyıklı, dadaşları kucaklarsınız. Duasında mümin, Yücelere açılan ellerinde Erzurum vardır. Tarihi eserleri, masalda Selçuk’un üç dilberi diye anlatılır. Acaba! Dedirten, hayal olmuş bir uzak hakikat diye, düşünür insan.
Aynalı kahvelerde Kerem’den bahsedilen hikâyeler dinlersiniz. Palandöken; Kolları gürgen, gözleri çiğdem gövdesi kekik kokan bir “masal kahramanıdır.” Bu masal kahramanına yaslanarak hüzün ve özlem hülyalara daldığınızda; Erzurum, bir ermiş, bir derviş olmuştur çoktan. “Bayram o bayram ola” türküsü eşliğinde, orta yerde Semaver, yerli çeşme suyu ile demlenmiş çay, çayla başlayan efkârı içinize çekersiniz…Erzurum’la yaşadığınız her şeye özlem duyarsınız. Dostlarınızla, fikir alışverişinde bulunursunuz… Terbiye ve eğitimin, sevginin ve saygının, yoksulun ve düşkünün sahibine, yetimin, kimsesizin korunup, kollandığı yola Erzurum’a çıkarsınız. Sohbet ve hüzün arasında akılda kalan, gönülde söylenen; Erzurum; “Haksızlığa karşı edinilen huydur. Pırlanta soyludur.”