Erzurum üzerine söylenmiş özlü sözlerin en kapsayıcı olanı, şah beyit gibi olanı, dünü bugününe ve yarınına dair nitelik açısından en derin olanı bence Alvarlı Muhammed Lütfi’nin tavsifi, tarifidir. “Erzurum kilidi mülki İslam’ın.” Bu tarif, bu söz grubu sadece dini olan, uhrevi olan, mistik olan bir manayı mündemiç değildir. Dini olanı, mistik olanı, manevi olanı da içinde taşıyan bir tarih şuuru, stratejik düşünce özüdür.
Sezai Karakoç bir şiirinde Kudüs için gökte yapılıp yere indirilen şehirdir der. Benzer bir tema Kafka’da da vardır Kudüs için. Münhasıran Kudüs için söylenmiş olmakla birlikte, yaşı binlerce yıl ile nitelenen birçok şehir gökte yapılıp yere indirilen şehirler kapsamındadır. Bilinen tarihi 6000 yıla denk gelen Erzurum da bu manada gökte yapılan şehirlerdendir.
Yine Erzurum için Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi’nin bir kapsayıcı sözü daha var
“Mevla’ya emanet olsun Erzurum”. Bu bir duadır. Gerçekten de her şeyimiz, her halimiz Allah’ın rahmetine, bereketine, şefkatine muhtaçtır. Allaha emanet olsun Erzurum sözü, Allah’ı vekil tutmaktır. Bir yönüyle, bir yanıyla elbette böyledir, mutlaka böyledir. Âmâ bir yanıyla bir yönüyle de gönül yangınıdır, yürek sızısıdır. Mevcut halden edepli bir şikâyettir sanki. Şehrin yanmış yıkılmışlığından, azalan nüfusundan, gittikçe eriyen ticaretinden ve idare edenlerin bu durum karşısındaki çaresizliği ya da basiretsizliğinden kaynaklı bir halin arzıdır. Bir yönüyle yakarmadır. Rabbin nusretini taleptir. Bir yönüyle de belki, mevcut halin yeni bir hale inkılabını arzulayan bir beyin zonklamasıdır.
Erzurum taşıdığı potansiyel bakımından, Avrasya’nın başkenti olmaya namzet bir şehirdir. İçinde bulunduğu hal nedeniyle, yani taşıdığı riskler, tehditler nedeniyle de mevcut halinden daha geriye düşmek, iri bir kasaba hüviyetine dönmesi de ihtimal dâhilindedir.
Yine son olarak Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Erzurum’daki zenginlik ya da ticaret için söyledikleri; Tanpınar özetle şunu diyordu. Erzurum etrafından, etrafındaki nüfustan
beslenen ve oraları da besleyen bir şehir.
Üretimin sanayi üretiminin merkezi değilse bile, başka yerlerde üretilmiş malların merkez depolarının olduğu bir şehir. Bu ticaret ile yüzyıllar boyu iktisadiyatını düzenlemiş bir şehir. Ama artık kamyonlar icat edildi. Kars’tan Van’a, Rize’den Erzincan’a ihtiyaçlar artık üretim merkezlerinden kamyonlarla taşınacak. zaman içerisinde Erzurum bir bölge merkezi olmaktan çıkacak. Ticaretin egzoz gazıyla, içilip Erzurum’un sokaklarına fırlatılmış bira şişeleri kalacak bakiye olarak.
Eğer halini yeni duruma göre ayarlamazsa.
Bu cihetlerden bakıldığında, Erzurum mevcut haliyle tefessühe, inhitata meyilli bir şehir. Nüfusu giderek azalıyor. Neredeyse kamu kaynakları dışında, yani şehirde bölüşülen maaşlar dışında çok büyük istihsalin olmadığı bir şehir hüviyetine doğru gidiyor
. Bir şehirde ülke ortalamasının altında bir refah seviyesi ve gelir düzeyi varsa zaman içerisinde kültür de bundan etkileniyor.
Aç insan imanını yer derler. Yoksullaşan şehirlerde de hele bir zaman, geçmişin şanlı destanlarıyla, atalardan miras kalan davranış şekilleriyle, şehir ve şehirli izzetini asaletini sürdürebiliyor.
Ama sürdürülebilir izzet ve saadet, yoksulluğun erittiği, kemirdiği bir olgu.
Tıpkı aç insanın imanını yemesi gibi, fukara şehirler de izzetinden uzaklaşıyor adeta.
Fukaralaşma ve nüfus azalması, buna bağlı olarak kültür erozyonu, şehre karşı olan sorumlulukları da, şehre dair olan hissiyatı da, şehre dair olan borçları da artırıyor
Mevcut hali tespit etmek, ideal olan hali tasavvur etmek, planlamak ve bunun için gayret etmek neticesini doğuracaksa her gün, her an hastalığımızla yüz yüze gelmeli, yüzleşmeliyiz.
Ama mevcut halden sürekli şikâyet ederek, şehirden firar etmenin çarelerini arayacaksak yazık bize vah bize.
Tanpınar etrafından beslenen ve etrafını besleyen şehir tespitinde bulunalı on yıllar geçti
Ama biz bırakın etrafımızdaki şehirlerden kar edecek, onlarla kazan kazan ilkesi içerisinde ticaret yapacak potansiyeli sürdürmeyi, kendi elimizle, adeta kendi ilçelerimizİ bile şehrin bütününden koparma gayreti içerisindeyiz.
Mesela şehrin on beş yıla yakın bir süredir alkışladığı kimi şehir önderi kişi ve kuruluşların zirve yaptıkları Ovit Tünelini ele alalım.
Ovit tüneli, en canlı ilçelerimizden olan ispir, Pazaryolu ilçelerimizi Erzurum merkezden koparmak üzere planlanmamış olsa bile, Mevla’ya emanet olsun Erzurum söz grubunun sırrında ifade edilebilecek tarzda Erzurum’un aleyhine tecessüm etmiştir.
Bununla neyi ifade etmek istiyorum. Daha proje aşamasına bile gelmemişken biz ,Rize’de bu konuyla ilgili yapılmış bir toplantıda, önce Erzurum ispir arasındaki yollarımız rehabilite edilirse, icap eden tüneller açılırsa, yaz kış seyahat kolaylığı sağlanırsa ve akabinde Ovit tüneli açılırsa bu Erzurum için de Rize için de ve Türkiye için de milli proje olur.
Ama önce ovit tüneli yapılırsa bu Erzurum’a da, ispire de haksızlık olur. Çok çok Rize’de akrabası olan ispirlilerle, Ovit’te peteği olan Rizelilerin fantezisine yarar. Milyonlarca dolar Türkiye’nin öncelik sıralamasında hiç de yeri olmayan bir projeye hapsedilir ve Erzurum bu işten zarar görür. Bunu söylediğimizde maalesef taraftar bulamamıştık ve kimi arkadaşlar bizi kınamışlardı. İddiaları şuydu tünel açmak, yol yapmaktan daha zordur. Ovit tüneli bitinceye kadar Erzurum ispir arası rehabilite edilir demişlerdi. Ovit tüneli biteli yıllar oldu ama hele kışın Erzurum ispir arası yine saatler sürüyor. İspirde hastası olan da, alışverişi olan da kışın kırk beş dakikaya Rize’ye varmak varken iki buçuk saat Erzurum’a gelme külfetine hakkı olarak katlanmıyor. Şimdi bunu niye göremedi Erzurum? Çünkü Rize’ye yarayacak iş ve eylemleri dillendirmek hele hele siyaset düşünen bir çok kişi ve kuruluş temsilcisi için lüzumlu bir hal idi.
. Yine birçok arkadaşımız kop geçidinden daha fazla, Bayburt’u çok kısa yoldan Trabzon’a bağlayacağı düşünülen tünellerin heyecanını duydular. Mesela Bayburt havaalanı, Türkiye’nin öncelikleri arasında kaçıncı sıradaydı? Bunu hiç düşünmeden Erzurum havaalanından Bayburt’a bir saatten daha az sürede gidildiği hususunu da hiç göz önüne almadan siyasi fayda mülahazalar sergilediler.
Erzurum kuzeyinden beslendiği damarlardan, kanallardan bu şekilde yoksun kalırken elbette şehirde vicdanlı insanlar var idi. Bedeli ne olursa olsun hakikatleri dillendirdiler ama tegallüp etmiş omo zihniyetler bu işleri alkışladılar.
Benzer örnekleri çokça verebiliriz. Mesela İstanbul’un ve Marmara bölgesinin nüfusunu otuz milyona çıkaracak spekülatif projeler Erzurum’da taraftar buldu ama Erzurum’un nüfusu Türkiye’ nüfusunun yüzde ikisinin altında olmamalı. Gerçek beka problemi budur diyenler efkâr-ı umumiyede bir aksülamel yaratamadılar.
Gerçekten Erzurum gökte yapılmış şehir .Altı bin senelik ömrü olan bir şehir. Cumhuriyeti kuran şehir. Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasına öncülük eden şehir.Bu ve benzeri vasıflarını devam ettirmek istiyorsa, Avrasya’nın başkenti olmaya namzet potansiyelini harekete geçirmeli ve şehir nüfusunu yüzde ikinin üzerine çıkarmanın planlarını yapmalı.
Şehir Türkiye’nin idarecilerine otuz milyonluk İstanbul’un, Marmara’nın hakça bir yöneliş olmadığını, mesela devlet demir yolları genel müdürlüğünün Sivas’ta, çağrı merkezlerinin ağırlığının Erzurum’da, tarım bakanlığı merkez teşkilatlarından en az yüzde otuzluk bir bölümünün yine Erzurum’da olması gibi milli projelere kafa yormalı ,bununla ilgili lobiler yapmalı.
Şehrin Avrasya’nın başkenti olmaya namzet fırsatları neydi?
Köklü geçmişi, beşeri sermayesi, sekiz, sekiz buçuk kalori değerindeki otlakların olduğu yayla ve meraları, yaşı bin yıla yaklaşan üniversiteleriyle, medreseleriyle muazzam bir maarif medeniyeti.
Mülki İslam’ın kilidi söz grubunun içerisinde bir kilit şehir. Yolların ırmakların medeniyetlerin kavşak şehri. Bütün bunlar potansiyelimiz, bunları yeniden manalandırmak bir sevda işi. kendini doğup yaşadığı coğrafyaya karşı borçlu hissetme hissiyatı, gerçek manada sılayı rahim duygusu..
Bir yönüyle şehre dair bir romantizm. Guvveden fiile taşınacak rüyalar bunlar. Kıymetli iki arkadaşım ,yakın zamanda emekli olan Tortumlu hâkim Cavit Marancı ve Gavurbağanlı Yusuf Arpacık. Birkaç yıl önce bir Cuma namazı sonrası Cavit Marancı’nın teklifi üzerine İstanbul’da Sezai Karakoç beyefendiyi ziyarete gittik. Cavit’in Sezai beyle tanışıklığı, dostluğu var.
Bizi tanıştırdı. Rahmetli Fatih Akmehmetoğlundan bahsetti Cavit. Beni de hak etmediğim bir iltifatla tanıştırdı.
Üstat dedi lisedeyken, Sezai Karakoç’un birinci seveni hatta hafızı Fatih Akmehmetoğlu idi. Muammer onun kadar şiirinizi ezberlememişti ama okurken iyi okurdu.
Soyadımla birlikte beni takdim etti. Üstat da soyadınız sebebiyle aklımda kaldınız dedi. Cavit sizin için der ki İstanbul’u çok sever İstanbul’da yerleşecek fırsatları ve potansiyeli de var ama Erzurum’a bekçilik eden arkadaşlarımızdan. Benim bir cevap vermeme fırsat bırakmadan Sezai Karakoç beyefendi dedi ki Erzurum’u terk etmeyin. Zannedildiğinin aksine Türkiye sıkıntıya girerse güneyinden, güneydoğusundan girmeyecek dedi. Malum kendisi Diyarbakırlı. Dedi ki güneydeki Müslümanlar devletin kararlılığı ve zoru karşısında sükûnet bulurlar. O nedenle güneydoğumuzdan çok büyük endişe duymayın ama İran yolu Kafkas yolu tehlike altına girerse ,buralardaki hâkimiyet zayıflarsa o zaman ümmetin beli kırılır.
O günlerde de Kağızman deresi özellikle, hemen her gün beş on tırın yakıldığı bir dere haline gelmişti.
Terör örgütleri, Türkiye’deki Kafkas yolunu, İran yolunu sabote etmeye çalışıyorlardı. Üstat devamla dedi ki Erzurum islam mülkünün kilididir. . O kilidi möggem tutun. Sonra bu ihtiyar şair ,möggemi nerden biliyor derseniz, Antep lisesinde Naci Gacıroğlu ile leyli meccani birlikte talebelik ettik. Naci möggem delikanlıydı, tabiri de ondan öğrendim demişti.
Daha uzun bir Erzurum analizi yaptı ama özü itibariyle böyleydi. Yine çeşitli vesilelerle arz ettim. Çankaya üniversitesinin sahibi Şenkayalı bir büyüğümüz .Çankaya üniversitesinin bir benzerini Erzurum’da kurmak istiyor. Tamamen kendi gücüyle kendi parasıyla. Nitekim en son Erzurum’a kız öğrenci yurtları yaptı eşinin ve kendisinin adını taşıyan. Hayırsever bir insan. Doğduğu şehre bir borç ödemek maksatlı niyetler taşıyor.
Ankara’daki bir platform bu işi epeyce bir müzakere etti kendisiyle. Ankara’da bu platformun mutfağında ki Vahdet Nafız Aksu, ESİAD başkanı Veysel Aksungur Sayıştay’dan çok kıymet verdiğim Mükremin Uzun Çankaya üniversitesinde toplantı yaptık.
Heyet YÖK başkanından randevu aldı. sekiz on kişiydik. sınırlı bir zamanımız vardı. Beni de sözcü olarak tayin ettiler. O zaman ki YÖK başkanı çok yürekten söylüyorum Allah gani gani rahmet etsin Profesör Erdoğan Teziç idi.
Ben dünya görüşüm, hayat tarzım itibariyle 28 Şubat vetiresinin hemen her şeyine şiddetle karşıydım.
Şuanda da o vetire için Türkiye’nin talihsiz anlarından biridir diye düşünüyorum. Erdoğan Teziç’i de 28 Şubat’ın mimarlarından, camiye cumaya yabancı, milli manevi değerlere muğber öteki mahallenin bir önderi gibi telakki ediyordum. O psikolojiyle gittik. Erzurum’da niçin bir yeni üniversiteye ihtiyaç var bunu arz etmeye çalıştım. Bazen değil, her zaman, insan söylediklerine inanıyorsa, yani hissiyatını da içine katıyorsa, aşkını imanını serpiştiriyorsa tesir bırakabiliyor.
Ama amiyane sözler, lafı güzaf kabilinden görüşmeler, heyecanı da aşkı da noksan olduğundan bir tesir bırakmıyor.
Erdoğan Teziç sabırla dinledi beni. Sonra hiç beklemediğimiz bir tepki verdi.
Dedi ki arkadaşlar ben YÖK başkanı olarak yeni üniversite fikrine karşıyım. Hele hele yeni hukuk fakültesini çok lüzumsuz bulurum, mevcut kaliteyi aşağılara çekecek bir ameliye olarak görürüm.
Başkanı bulunduğum Yüksek Öğretim Kurulu’ndan yeni üniversite kararı kolay kolay çıkmaz.Ama dedi ben Erzurum’u biliyorum.
Erzurum tarihi bir yalçın kaya. Erzurum’a güneyinden çok sıcak tahrip edici rüzgârlar eser. Erzurum ,o kavurucu rüzgârları sinesinde terbiye eder. Neredeyse tatlı bir melteme dönüştürür ve o rüzgârları geldiği yerlere bir serinlik olarak geri yollar. Tarih boyunca hep böyle olmuştur. Güneyinden esen bu kavurucu rüzgârlar onun tabiriyle söylüyorum; dinci ve Kürtçü rüzgârlardır. O rüzgârlar Erzurum kayasına muhatap olduklarında terbiye olur geriye dönerler.
Yine Erzurum kuzeyinden de rüzgâr alır bunlar soğuk rüzgârlardır. Onları da ısıtarak terbiye eder geriye yollar. Bu rüzgârlar da Rus emelleri ve komünizmdir. Onu da yalçın kaya terbiye ederek Anadolu topraklarına gönderir. Bu yönüyle Erzurum kendisinden daha çok, ülkesi için var olan ve var olması gereken bir şehirdir.
Son yıllarda bu vasfını giderek kaybediyor. Çünkü fukaralaşıyor. Erzurum’un yeniden yalçın kaya hüviyetini kazanması lazım. Eğer bunun çarelerinden biri Erzurum’a yeni bir üniversite kurmaksa Erdoğan Teziç olarak söz veriyorum elimden gelen her şeyi yapacağım.
Şimdi bir tarafta Sezai Karakoç. Yaşayan, belki de, dünyanın en büyük şairi, bu toprakların yetiştirdiği en yangın yürek.
Bir tarafta da o gün itibariyle, kendisi hakkında eksik bilgilerden kaynaklı sui zan ettiğimiz bir yüksek nitelikli cumhuriyet aydını.
Her ikisinin de ortak kanaati Erzurum’un güçlenerek Türkiye’de hak ettiği yeri yeniden kazanması.
Vicdanı olan ,aklı olan, stratejik düşünebilen her Türk münevveri için Erzurum mutlaka zenginleşmeli ,nüfusunu artırmalı, etrafından nurlanan, etrafını tenvir eden bir merkezi şehir hüviyetine yeniden dönüşmeli.
Erzurum olarak beşeri sermayemiz çok büyük yaralar aldı. Hiçbir Erzurum delikanlısının, hiçbir Erzurum okuryazarının ülkesine ihanet etmek kastıyla bir davaya gönül vermiş olabileceğini, bir cemiyete, cemaate hizmet edebileceğini tasavvur edemeyiz.
Ama zamanın yangınından en büyük zararı Erzurum görmüştür. 15 Temmuz ifsadının bütün Türkiye mağduru, mazlumu olmuştur .Ama en fazla zararı Erzurum görmüştür. Erzurumlu onlarca, yüzlerce üniversite mezunu nitelikli insan o fesada maruz kalmış ve Türkiye üniversitelerinden , emniyetinden, ordusundan, bürokrasisinden tasfiye olmuşlardır.
Bu Erzurum için çok ciddi bir kayıp olmuştur. Bunun aksi yönünde, ülkeyi meşru zeminlerde savunan, meşru hükümeti ayakta tutmak için olağanüstü çaba harcayan insanlar, 15 Temmuz vetiresinde hayatını ortaya koyarak meşruiyetten yana ,demokrasiden yana tavır koyanların da önemli ve belirleyici bölümü Erzurum insanıdır.
Yani bir kavga düşünün ki bir tarafında bugünlerde FETÖ diye adlandırılan bir organizasyon var. O rüzgara kapılmış yüzlerce nitelikli insan tasfiye ediliyor. Bir taraftan da Efkan Ala gibi meşru hükümeti ayakta tutmak için ekibiyle canhıraş bir şekilde gayret gösterenler, 15 Temmuz gecesi Zekai Aksakallı gibi cansiperane davrananlar var. Onlar da Erzurumlu. Ama meşruiyet ve demokrasi veçhesinin kahramanları da, Erzurum beşeri sermayesi açısından büyük kazanç olması gereken bir vetireyi yaşayamamış ve yaşatamamışlardır.
Çünkü …çünkünün cevabı treni iteleyenler hikayesinde saklı
.Haydarpaşadan Karsa doğru giden Tren
Aşkale civarında arıza yapmış. saatlerce süren ameliye bir fayda vermemiş.. Kondüktörler girmişler lüks kompartımanlara .demişler ki efendim kusura bakmayın tren arıza yaptı gidermemiz de mümkün değil. Kamu kuruluşlarından araçlar geldi. Valizlerinizi de biz taşıyacağız. Sizi evlerinize kadar bila bedel kamu araçları bırakacak.
Sonra normal mevkiye gelmişler demişler ki hanımlar beyler belediye otobüsleri birazdan gelir. Tren arıza yaptı sizi şehre kadar belediye otobüsleri taşıyacak kusura bakmayın. En arka vagonlarda da ahali vagonları, Erzurumlular var.
Onlar da lüks kompartımanlardakilerin, birinci mevkidekilerin trenden indiğini ve trenin artık çalışamaz halde olduğunu görünce çepiklerini, valizlerini sırtlanıp trenden inmeye başlamışlar. Kondüktörler gelip nereye gidiyorsunuz demişler. Ağabey, tren bozuldu herkes gidiyor biz de başımızın çaresine bakalım demiş dadaşın biri. Kondüktör beyler , oturun oturduğunuz yerde, siz de giderseniz bu treni kim iteleyecek cevabını almış dadaş..
Şimdi insan sermayemiz önemli ölçüde FETÖ dediğimiz organizasyonuyla birlikte hedef oldu. Bu organizasyona karşı kahraman ilan edilmiş hemşerilerimiz de galiba treni itelemek üzere hala soğuk kompartımanlarda bekletiyorlar. Bununla demek istediğim şu. Erzurum birçok yönüyle nitelikli insan kaynaklarını heder etti kendi elinde olan ya da olmayan sebeplerden dolayı.
Ezcümle sondan başlayalım. Erzurum yaşı bin yıla yaklaşan medrese ve üniversite şehri olmasının, geninde ve geleneğinde olan potansiyelini ayaklandırmalı. Yeniden bir maarif sevdasına davasına günlük hayatında yer vermeli.
Yani erimeye yüz tutmuş sosyal sermayemizi güçlendirmeliyiz. . İyi eğitimin yanında, evlatlarımızı, aklını siyasete, tarikata ,cemaate, partiye kiraya vermeyen, hürriyetine âşık ve dini, sadece din olarak, dünya ve ahiret saadetinin anahtarı olarak görüp ideoloji derekesine tenzil etmeyen bir medeni anlayışla, zülcenaheyn münevverler olarak tezyin etmeliyiz.. .
Yeniden, etrafından beslenen, nemalanan, etrafını besleyen, uzak ve yakın komşu şehirlerle, hatta komşu ülkelerle ticaretini yoğunlaştıran kuvvetli bir merkez muhit olmalıyız..
Her ne pahasına olursa olsun nüfusumuzu Türkiye nüfusunun yüzde ikisinin altına indirmemeliyiz..
Bunun metotları bellidir. Bunun için hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun ,nüfus politikası olmayan siyasileri seçmemek seçtirmemek.
Şehri özellikle merkezini, gökte yapılan şehir vasfına layık hale getirmek. Yani altı bin yıllık şehrin en azından son bin yıllık macerasını bir açık hava müzesi gibi sergileyecek bir şehir planlaması yapmak
. Şehri çekirdek Erzurum’u orijinal tabanına indirmek.
Bunlar zor ve pahalı görünse de mümkün ameliyelerdir.
Uzun vadede faydası, maliyetinin çok çok üzerinde olacak operasyonlardır.
Şimdi kültürel tefessüh, iktisadi çöküşle, plansızlıkla neredeyse at başı gidiyor
.Ama çare yine bu şehrin kendi dinamiklerindedir.
Şehrin bugün Türk siyasetine yön verecek bir nüfusu yok görünüyorsa da, Erzurum büyük şehirlerdeki ve ülke sathındaki nüfusuyla birlikte düşünüldüğünde ve stratejik ehemmiyetini bilen Türkiye aydınlarının da desteği alınmak suretiyle yeniden ayağa kalkacak potansiyele sahiptir.
İnşallah ve yakın zamanda diyorum ve saygılar sunuyorum.15 mayıs 2021 Erzurum Muammer Cindilli