RUS İŞGALİ VE ERZURUM

Erzurum Sevdası Dergisi Subat Sayısı 2022

RUS İŞGALİ VE ERZURUM

Erzurum Neden Rusların Hedefi Oldu?

Erzurum’un stratejik önemi nedeniyle Rusların elde etmeyi arzu ettiği bir şehirdir. Erzurum, Rusların kara gücü olma stratejisini gerçekleştirebilmesi için muhakkak elde edilmesi gereken bir şehir olarak Rus Çarlığının hedefindedir.

Erzurum’un Stratejik Önemi Neden Kaynaklanmaktadır?

Erzurum Kuzey Karadeniz bölgesinde Artvin’den başlayarak Küçük Ağrı Dağının eteklerinde sona eren bir kara boğazının uç kısmını oluşturan bir şehir olup söz konusu kara boğazından geçen bütün kara yollarının kontrolünü sağlamaktadır.

Erzurum Kafkaslar üzerinde Hazar denizinin güneyinden Orta Asya’ya ve oradan Basra Körfezine uzanan bir şehirdir. Erzurum Basra Körfezinden Orta Doğu’ya ulaşılabilecek en kısa kara güzergâhının orta noktasındadır. İstanbul limanını koruyan Karadeniz’deki en önemli Anadolu merkezli liman olan Trabzon’a büyük kara ordularının taşınmasında elverişli kara yolları Erzurum üzerinden geçmektedir. Yani Erzurum Orta Asya’ya, Orta Doğu’ya ve Anadolu’nun içlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyanın kapısını teşkil eden önemli bir şehirdir. Erzurum’a kadar doğudan batıya doğru sınırlı alanlarda yayılma imkânı bulan düşman kuvvetleri Erzurum’u geçtikten sonra beş kol halinde Anadolu içlerine ve oradan diğer bölgelere yayılma imkânına kavuşacaktır. İşte bu minicik bilgi bile Erzurum çevresinde neden bu kadar çok tabyanın yapıldığının ve Erzurum’un bir savaş meydanı haline geldiğini açıklamaya yetecektir. Erzurum sahip olmuş su kaynakları itibariyle coğrafik üstünlüğünü pekiştirmektedir. Orta Doğu açısından son derecede önemli olan iki su kaynağından biri olan Fırat ırmağının kaynağını teşkil eden Erzurum bu özelliği itibariyle kendisine kutsallık ithaf edilmiştir. Orta Doğuya Fırat ile hayat veren Erzurum Aras ırmağı ile Kafkasya’ya Çoruh ırmağı ile de Karadeniz havzasını sulamaktadır.

Bunlardan dolayı Rusların steplerdeki kara gücünü bir dünya devleti olabilmek için gerekli olan sıcak denizlere taşıyabilecek en önemli yollar Erzurum üzerinden geçmektedir. Erzurum, Rus Çarlığının tarihi emellerinin gerçekleşmesi için önemli bir stratejik şehirdir. Bu şehir ele geçirilirse Rus çarlığı Anadolu içlerine doğru ilerleyerek bir taraftan İstanbul ve Boğazlar diğer taraftan ise Suriye’ye doğru uzanarak, Akdeniz’e ve Orta Doğuya ulaşma olanağına sahip olacaktı. Erzurum’un bu stratejik önemini Rus Genelkurmay’ı Batı Ermenistan’ı ve Anadolu’yu koruyan Mavera- yı Kafkasya ile Küçük Asya’nın iç bölgelerine giden en güzel yolların kesiştiği en sağlam noktada bulunan şehir olarak tanımlayarak açıklamışlardır. Erzurum’un bu stratejik önemine sadece Ruslar değil, Osmanlılar, Almanlar, İngilizler ve Fransızlarda farkındadır. Bundan dolayı Osmanlı en önemli askeri yatırımlarını Erzurum’a yapmış sayısız tabyalar inşa etmiştir. İngilizler ve Fransızlar ise Rusların Erzurum üzerine yaptıkları her türlü hamleyi boşa çıkarmak için karşı hamleler geliştirmişler ve kimi zaman Osmanlı İmparatorluğunun yanında yer almışlardır. Osmanlının paylaşılma planlarında önemli bir piyon olarak görülen Ermeniler ise Rus, İngiliz, Fransız ve daha sonra süper güç olma hedefini taşıyan Amerikalıların gizli müttefikleri olarak Erzurum başta olmak üzere vilayet-i sitte üzerine göz dikmişlerdi. Erzurum gibi o dönemde Ermenilerde üzerinde anlaşılamayan bir uluslararası aktör olarak tarihte yerlerini almışlardır.

Osmanlı Rus Savaşları

İlki 1568 -1570 yılları arasında yapılan ve Rus zaferiyle sonuçlanan Astrahan Seferi sonuncusu ise Birinci Dünya savaşında Erzurum’un Ruslarca işgali ile sonuçlanan toplam 16 farklı savaşa tarihte Osmanlı Rus savaşları adı verilmektedir. Rusların genişleme ve Emperyalist devlet olma yolunda ilerlemesi ne yazık ki hem batıda, hem de doğuda Türk devletlerinin topraklarına doğru olmuştur. Özellikle Osmanlı toprakları üzerindeki ilerleyiş aynı zamanda Rusya’nın bir deniz devleti olma hedefinin ilk adımını da teşkil etmektedir. Bu ilerleyişinde bir Avrupa ülkesi sayılmamasına rağmen şark meselesi olarak isimlendirilen Avrupa ve Anadolu topraklarından Türklerin atılmasını hedefleyen politikanın en önemli temsilcisi ve aktörü olmuştur. Bundaki asıl amaç her biri birbirinden güçlü olan Avrupa merkezli üç imparatorluğa karşı meşruluk ve Hristiyan dünyasının desteğini almak ve Ortodoks mezhebin hamiliğini ve öncülüğünü üstlenebilmektir.

Erzurum’u ise etkileyen son dört Osmanlı Rus savaşı olmuştur. 19. Yüzyılda Erzurum tarihine, ekonomisine ve yaşamına yön veren belki de yegane tek husus bu savaşlar olmuştur. art arda yaşanan 20. Yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olan 1. Dünya Savaşı ile Rusların işgaline uğrayan Erzurum hayatı boyunca bir daha onarılmaz ölçüde bir darbe almış tüm sosyal, ekonomik ve kültürel dengeleri ve değerleri tahrip olmuştur.

Rusların Erzuruma İlerleyişi Rus İran Savaşları İle Başlamıştır.

Rusların Akbıyık, Deli veya Büyük lakabıyla tanınan Çarı I. Petro’nun aslında Rus Stratejisinin temelini teşkil eden sıcak denizlere ve Kafkaslara inme vasiyeti Osmanlı Rus savaşlarının temel nedenini oluşturmaktadır. Rusların bu hedeflere ulaşmak amacıyla başlattıkları mücadele sonucunda 1780’de Gürcistan ve Kafkasların merkezi kısımlarına inmişlerdir. Rusların Aras havzasına inmeleri ise Rus İran savaşları sonucunda ağır bir hezimete uğrayan İranlılar ile 1813 yılında imzalanan Gülistan ve 1828 yılında imzalanan Türkmençay anlaşmaları ile mümkün olmuştur. Gülistan anlaşmasına göre Azerbaycan ikiye bölünmüş Talış, Şirvan, Kuba, Bakü, Gence, Karabağ, Şeki hanlıkları Rusların eline geçmiş ve bugünkü Azerbaycan ilk kez tamamen Rusların kontrolü altına girmiştir. İranlılar Dağıstan ve Doğu Gürcistan üzerindeki hak iddialarından tamamen vazgeçmiş ve Kafkaslar halkları üzerinde onarılmaz yaralar açmıştır. Türkmençay anlaşması ise 1826 – 1828 Rus ve İran savaşı sonucunda İran ve Ruslar tarafınca imzalanmış Revan ve Nahçıvan hanlıkları Rusların işgaline geçmiştir. Bu iki anlaşma ile Erzurum açıkça Rusların Menziline girerken en az Erzurum kadar Türk olan ve yine en az Erzurum kadar stratejik ve ekonomik açıdan önemli olan bir şehri Revanı Rusların insafına bırakmıştır. Rusların ileride işgal etmeyi planladıkları Anadolu’da bir Truva atı gibi kullanacakları Ermenileri rahatça kullanabilmeleri ve Türk İslam coğrafyası olan Kafkaslarda belirledikleri hedeflere ulaşabilmek için bölgede bir tampon devlet olarak düşündükleri Ermenileri bu şehre yerleştirmeye başlamışlardır. Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlı hezimeti ve Rus zaferleri Revan’ı Erivan haline gelmesine neden olmuştur. Şimdi mesele Erzurum’un Revanın uğradığı akıbete uğrayıp uğramamasıdır.

Erzurumu Etkileyen Osmanlı Rus Savaşları Ve Bunların Erzuruma Yansıması

Osmanlı Rus Savaşları içerisinde Erzurum’u etkileyen son dört Osmanlı Rus savaşı olmuştur. 19. Yüzyılda Erzurum tarihine, ekonomisine ve yaşamına yön veren belki de yegâne tek husus bu savaşlar olmuştur. Art arda yaşanan Rus savaşları içerisinde Erzurum’un bahtını karaya çevireni 20. Yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olan 1. Dünya Savaşı olmuştur. Bu savaşta Rusların işgaline uğrayan Erzurum hayatı boyunca bir daha onarılmaz ölçüde bir darbe almış tüm sosyal, ekonomik ve kültürel dengeleri ve değerleri tahrip olmuştur.

Dünya Savaşı Öncesi Erzurum’u Etkileyen Osmanlı Rus Savaşları

1828 – 1829 Savaşı

Rusların Erzurum’a ilk tasallutu 1828 – 1829 Osmanlı Rus savaşında olmuştur. Bu savaşın nedeni Rusların Yunanlıların bağımsızlık isyanlarını desteklemesidir. Savaşın üçüncü cephesi ve aynı zamdan Erzurum’u ilgilendireni Kafkas cephesidir. İvan Paskeviç komutasındaki Rus ordusu Ahıska, Ardahan, Posof, Reva, Karsı işgal etmişlerdir.

Ruslar daha sonra Erzurum’a ilerleyerek Kargapazarı Dağının güneydoğusunda bulunan Zivin geçidinde Türk ordusunu yenerek Köprüköy üzerinden Erzurum’a doğu geriye çekilmeye zorlamış 27 Haziran 1829’da Erzurum’u ele geçirmişlerdir. Bu işgal esnasında Rus Yazarı Aleksandır. Puşkin Rus ordusu ile Erzurum’a gelmiş ve izlenimlerini aktarmıştır. Bu işgale ilişkin izlenimlerini aktaran bir diğer ünlü edebiyatçı ise Ahıskalı Matıki mahlası ile bilinen şair Ahmet Dursun Efendidir. Rusların bu başarısında yeniçeri teşkilatının daha yeni kaldırılmış olması ve yerine güçlü bir askeri teşkilatın kurulmamış olması önemli bir etkendir.

Erzurum’un yaşadığı bu ilk Rus işgalinde Erzurum ilk kez büyük çapta nüfus kaybetmiş, ticari ve kültürel açıdan birçok değerini kaybetmiştir. Başta Saat kulesinde bulunan saat olmak üzere birçok tarihi değerimiz savaş ganimeti olarak Tiflis’e gönderilmiştir. Savaş ganimeti olarak götürülen eserlerimiz arasında cami, çeşme, medreselerden sökülen kitabeler, el yazması kitaplar, mermer işlemeciliğinin nadide örnekleri ve camilerde sökülen çiniler yer almaktadır. Rusların İstanbul’a 63 Km yaklaşması sonucunda II. Mahmut Ruslarla çok ağır koşullar altında Edirne anlaşmasını imzalamıştır.

Ancak Yunanistan devletinin temelini atan bu anlaşma Erzurum’un Rus işgalinden kurtulmasını da sağlamıştır. Bu yıldan sonra Erzurum’un ticaretinde ve kültüründe önemli etkileri olan başta Revan olmak üzere Azerbaycan ve diğer Kafkas bölgelerinden Erzurum’a doğru göç başlamıştır. Erzurum Gamlar şehri olarak anılmaya doğru ilerlerken toplumsal hafızasında muhacirlik öyküleri de yer etmeye başlamıştır. Ruslar geri çekilirken Erzurum başta olmak üzere işgal ettikleri yerlerden özellikle seçerek götürdükleri zanaat ve sanat ehli Ermenileri de yanlarında Rusya’ya götürmüşlerdir. Erzurum ve çevresinden götürülen Ermenilerin sayısının 26.000 kişi civarında olduğu değişik kaynaklarda belirtilmektedir. Ruslar başta Ahıska, Revan ve çevresi olmak üzere İran’dan aldıkları Azerbaycan bölgesine Ermenileri yerleştirmeye başlamışlardır. Bu ileride karşılaşılacak Ermeni sorunun temelini teşkil etmeye yönelik Rusların attığı bir adımdır. Ama asıl amaç Rusların Karadeniz’i kontrol altında tutabilmeleri için Kafkasya çevresinde Osmanlı ile bağı koparılmış Türklerle Osmanlı arasında tampon olacak ve yine Osmanlının kontrolü altında bulunmayan Ortodoks Hristiyan bir toplumun ve gerekirse Rus kontrolü altında bir veya birkaç Hristiyan devletin kurulmasıdır.

1853 -1856 Osmanlı Rus (Kırım) Savaşı

Erzurum Ruslar açısından sıcak denizlere inme, Orta doğu ve Anadolu üzerinden İstanbul’a dolayısıyla boğazlara ulaşmak açısından son derecede önemli bir şehirdir. Dolayısıyla elde ettiği her fırsatta Erzurum’u ele geçirme niyetindedir. Tarihe kırım savaşı olarak geçen 1853 – 1856 Osmanlı- Rus savaşının temel sebebi Rusların Avrupa devletler düzenini etkileyecek faaliyetlere başlamasıdır.

Kırım Savaşında Erzurum’un durumunu bu savaşın Erzurum üzerine yansımalarını ise şu şekilde özetlemek mümkündür. Erzurum’u en çok ilgilendiren cephe Kafkas cephesidir. Ama bu cepheye geçmeden önce şunu hatırlatmakta fayda var olduğunu düşünüyoruz. Erzurum 1828 -1829 Osmanlı Rus savaşında Ruslar tarafınca Revan ve Ahıska taraflarına göç ettirilen Ermenilerden dolayı ciddi bir cizye vergisi gelirinden mahrum kalmıştır. Her ne kadar zorla göç ettirilen Ermenilerden bazıları bir fırsatını bularak kaçıp Erzurum’a gelmiş olsalar da uğranılan zararı kapatmaya yetmemektedir. Tanzimat fermanının uygulanmaya başlaması ile birlikte Erzurum Eyalet gelirleri gittikçe azalmaya başlamıştır. Bu özellikle savaş hazırlığının yapıldığı dönemde Erzurum’da toplanacak olan askerlerin iaşesinin karşılanmasını güçleştirmektedir. Savaş hazırlığının yapıldığı dönemde Osmanlı Ordusu 6 ordu komutanlığı etrafında düzenlenmiştir. Bunlardan birisi Anadolu ordusu olarak isimlendirilen ve merkezi Harput olan 4. Ordu Erzurum’u korumak amacıyla hazırlıklara başlamıştır. Bu düzenli ordunun yanı sıra, gönüllülerden ve aşiret liderlerinin önderliğindeki başıbozuk olarak adlandırılan birliklerden oluşan bir askeri güç Erzurum ve çevresinde toplanmaya başlamıştır. Anadolu Ordusu Müşiri Abdi Paşa, Erzurum valisi ise Zarif Mustafa Paşadır. Kafkas cephesinde görevlendirilecek kuvvetler bir taraftan Anadolu ordusunun değişik alay ve taburlarından Erzurum’a gönderilen düzenli birlikler, Erzurum eyaletinde yer alan aşiret ve ailelerin beyleri komutasında 5000 süvari, 2000 piyade, Harput, Diyarbakır ve Van çevresinden yine aşiretlerden toplanan ve bu aşiretin ileri gelenlerin komutanlık yaptığı birlikler Erzurum eyaletine sevk edildi. Sonuçta 150.000 civarında asker doğu cephesine sevk edilmiştir. Erzurum halkı ise bütün bu askerlerin iaşesini büyük bir gayretle temin etmeye çalışmışlardır. Vali Zarif Mustafa Paşa İstanbul’a çektiği bir telgrafta Erzurum halkının bu gayreti için teşekkür edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Erzurum şehrini etkileyen asıl gelişmeler Kafkas Cephesinde Kırım çıkarmasından sonra olmuştur. Sivastapol şehrinin kuşatılması üzerine buradaki ittifak baskını azaltmak amacıyla Çar II. Aleksandr ve General Muravyov komutasında 25.000 kişilik bir Rus kolordusu Kars şehrini kuşatmışlardır. Daha sonra gelen takviyelerle bu sayı 40.000 civarını bulmuştur. Bu sırada Kars savunmasını ise 15.000 kişilik Osmanlı askerleri ve başıbozuk takımları yapmıştır. Kırım savaşının son büyük çaplı askeri hareketi bu kuşatma olmuştur. Bu kuşatma ani bir taarruz şeklinde gerçekleşmiştir. Bu beklenmedik ilk taarruzu İngiliz general William Fenwick Williams komutasındaki Osmanlı birlikleri tarafından geri püskürtüldü. 1855 yılının Haziran ayında başlatılan bu kuşatma aslında Anadolu’nun kilidi olan Erzurum’u koruyan en önemli kale olan Karsı alarak Osmanlı devletini ve müttefiklerini Kırım’dan çekilmeye zorlamaktı. Uzun süren kuşatmayı kaldırmak ve Erzurum’u büyük bir tehlikeden kurtarmak için Osmanlı Komutanı Ömer Paşa Sivastopol’daki Osmanlı birlikleriyle Kars’taki Rus birliklerini değiştirerek kuşatmayı kaldırma teklifinde bulundu. Bu teklifin kabul edilmesiyle.6 Eylül’de Ömer Paşa emrindeki 45,000 askeriyle birlikte Sukumi’ye çekildi. Ancak Ruslar sözlerinde durmadılar ve General Muravyov Kars üzerine üçüncü ve son kez bir taarruz daha düzenledi. Uzun süren kuşatma şehirde açlığa, neden olmuş buda savunmayı imkansız bir hale getirmiştir. 27 Kasım 1855 tarihinde Kars Ruslara teslim edilmiştir. Bu teslimiyet Erzurum’u 28 yıl sonra yeniden Rus işgali tehlikesi altına sokmuştur. 28 Ağustos 1855 tarihli Osmanlı belgesinden anlaşıldığına göre Ruslar Kars Kalesi düşmeden önce nasıl olmuşsa Erzurum’a birkaç saatlik bir mesafeye kadar yaklaşmışlar ve nedeni anlaşılmayan bir nedenle Karsa doğru geri çekilmişlerdir. Bundan sonra Ruslar Hasankeyf’i alıp Deveboynuna doğru ilerlemeye başlamışlardır. Deveboynu geçidi Mescitli Dağları ve Palandöken Dağları arasında 2030 metre rakımda Erzurum şehrine 10 km uzaklıkta olan bir geçittir. Bu geçit Erzurum ve Pasinler ovasının arasındadır. Erzurum üzerine yürüyen Rus ordularının ilk hedefi bu geçiti geçmek olmuştur. 1856 yılında Ruslar Erzurum’un Kars kapı tarafının çok iyi korunması nedeniyle soğuk bir gecede Şehrin Güneyine doğru 1 tümen asker göndermişler ilk önce buradaki tepeleri kontrol altına alan Rus askerleri daha sonra Abdurrahman Gazi Türbesini tahrip etmişler ve tam teçhizatlı iki taburu şehrin güney varoş mahallesi olan Hasanı Basri mahallesinden sokarak Kars Kapı tahkimatını arkadan vurup Rus birliklerinin şehrin içine girmesini sağlamaya yönelik bir hareket düzenlemişlerdir. Bu tehlikeyi önceden tahmin eden Erzurumlular şehrin önde gelenlerin önderliğinde bu harekete karşı hazırlık yapan Erzurumlular, Ermeni işbirlikçilerinin öncülüğünde gece şehre sızmaya çalışan bu iki Rus taburunu Hasanı Basri ülya ve sülfa(aşağı ve yukarı hasan basri mahallelerinde) Rusları göğüs göğüse bir mücadele ile durdurarak püskürtmüşlerdir. Ruslar daha sonra şehri işgal etmek için bir denemede bulunmuş ancak II. Mahmut döneminde yapılan Toprak Tabyada asker ve halk el ele vererek Rusları bir daha geriye püskürtmüşlerdir. Rus birliklerinin Balkanlar ve Karadeniz cephesinde zor durumda kalmaları ve Paris anlaşmasını imzalamak zorunda kalmaları ile Erzurum olası bir Rus işgalinden bu seferlik kurtulmuş oldu. Erzurum halkının bu başarısı üzerine şehrin o zamanki valisi ve komutanı Feyzullah Paşa’nın önerisi ile Hasanı Basri mahallelerinin adı Gavurboğan Mahallesi olarak değiştirilmiş ve Sultan Abdülmecit bu yönde iradesini yayınlamıştır.

1853-1856 Osmanlı Rus savaşı imzalanan Paris anlaşması ile resmen 30 Mart 1856 yılında imzalanması ile resmen bitmiş Erzurum işgal tehlikesinden kurtulmuş, Kars ise Rus işgalinden çıkarak yeniden Türk toprağı haline gelmiştir. Bu savaş sonucunda Osmanlı devleti Kars ve Erzurum savunmasındaki tahkimat yetersizliğinin farkına varmışlardır. II. Mahmut döneminde yapılan tabyalara sultan Abdülmecit, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamit tarafından sürekli olarak yenileri eklenmeye başlamıştır. Bu dönemde Erzurum valileri sık sık değiştirilmiştir Mustafa Zarif Paşa ve Mustafa Zarif Paşanın valiliği döneminde genelde doğudan gelecek saldırılara engel olacak şekilde ve geçitleri kontrol altında tutmak amacıyla yapıldı. Daha önceki Rus işgal tecrübesini yaşayan veya bunu dedlerinden, babalarından öğrenen ahalide tabya inşasında gönüllü çalışmış, nakdi ve ayni yardımlar yapmışlardır. Ahali/ Toprak, Mecidiye, Aziziye, Sütnişan,/Hamidiye, Sivişli, Çoban dede, Dolangez, Tuy, Ağzı açık, Toparlak, Uzun Ahmet, Tahta, Şahap Paşa ve Karagöbek tabyaları yapılmıştır. Ancak yapılan bu tabyalar ve tahkimatlar çağın gerektiği şekilde zaman içerisinde yenilenmemiş ve tabyaların planlarını çizen askeri mimarlar ve mühendisler arazi şartlarını bilmeden tamamen haritalar üzerinde çizdikleri planlar ile inşa edilmişlerdir. Ruslar ise 1826- 1828 ve 1853 -1856 savaşları ile araziyi çok iyi tanımışlar ve Osmanlı ordusunun lojistik yetersizliğinin farkına varmışlardı.

1877 1878 Osmanlı Rus Savaşı(93 Harbi)

Paris anlaşmasından 21 yıl sonra bu sefer tarihte 93 harbi olarak bilinen 1877- 1878 Osmanlı Rus savaşı başlamıştır. Bu savaşın asıl nedeni Avrupa’da güçlenen Almanya ve Avusturya Macaristan imparatorluğunun yükselişe geçmesiyle Avrupa güç dengesinin bozulmaya başlamasıdır. Rusya bu ortamda Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurmama ve Osmanlı Ortodoks Hristiyan azınlığın hamisi olmama şartlarını taşıyan Paris anlaşmasının geçersiz sayılması gerektiğini ve kendisinin buna bağlı olmayacağını ilan etmiş ve akabinde 1876 yılında Milliyet isyanları çıkmaya başlamıştır. Balkanlarda Bulgar, Sırp ve Roman halklarının bağımsızlık istekleri Rusya ve Batı Avrupa devletlerince desteklenmeye başlanmıştır. Sorunun çözülmesi amacıyla Avrupa devletleri tarafınca İstanbul’da Tersane konferansında Osmanlı devletince azınlık konusunda kendisine yapılan baskıları ortadan kaldırmak ve Rusya’ya karşı Avrupa devletlerinin desteğini sağlamak amacıyla 1. Meşrutiyet ilan edilmiştir. Ancak buna rağmen Osmanlı devleti beklediği desteği Avrupa devletlerinde bulamamış ve çok ağır isteklerle karşı karşıya kalmıştır. Bu istekleri Osmanlı devleti kabul etmeyince Ruslar tarafınca Savaş ilan edilmiştir. Osmanlı padişahı II. Abdülhamit ve Rus çarı II. Alexander döneminde yaşanan bu savaşta iki cephe açılmıştır. Bu cephelerden birisi Balkanlar diğeri ise Kafkaslardır. Balkan cephesinde Gazi Osman Paşa Plevne savunması ile Kafkas cephesinde İse Gazi Ahmet Muhtar Paşa Erzurum savunması ile büyük mücadeleler vermişlerdir. Savaş ilanını öğrendiği zaman Padişah II. Abdülhamit, şark cephesi komutanlığına Gazi Ahmet Muhtar Paşayı, Erzurum valiliğine ise Hatunoğlu Kurd İsmail Paşayı tayin etmiştir. 80.000 kişilik Osmanlı ordusu Osmanlı birlikleri ise Kobuleti – Kars – Ardahan ve Doğubayazıt arasında savunma hattı kurarak Ruslara karşı bir savunma savaşına başlamışlardı. Ruslar ise Rusya’nın Kafkasya valisi Grandük Mihail Nikolayeviç’in komutasında 75.000 asker ile taarruza başlamıştı. İlk önce 27 Nisan 1877 tarihinde Doğubayazıt düşmüş, 17 Mayıs 1877 tarihinde ise Ardahan Rusların eline geçmiştir. Rus ordusu ilerleyerek Karsı kuşatmışlardır. 1826 – 1828 Osmanlı Rus savaşında Zivin yenilgisinden ders çıkaran ve tecrübeli olan Osmanlı ordusu bu sefer Rusları burada yenmiştir. Daha sonra Gedikler Muharebesi (25 Ağustos 1877) ve Yahniler Muharebesi (4 Ekim 1877) de Osmanlı ordusunca kazanılmıştır. Ancak bu başarılara rağmen Osmanlı ordusu takviye alamamakta Ruslar ise sürekli takviye alarak güçlenmektedirler. Ermeni, Gürcü ve Terek Kazakları ile sürekli olarak takviye alan Rus kuvvetleri 14 Ekim 1877 tarihinde Aladağ savaşını kazanarak Erzurum savunması açısından son derecede önemli olan Karsı 18 Kasım 1877 tarihinde işgal etmeyi başardılar.

Rus ordusu artık bütün hızıyla Erzurum üzerine yürümeye başlamıştır. Daha önceki iki savaşta edindiği arazi bilgisi ile taarruzları daha bilinçli bir şekilde yapmaktadırlar. Padişah II. Abdülhamid, Gazi Ahmet Muhtar Paşaya çektiği telgrafta şöyle demiştir. ”Bugün bulunduğunuz yer Asya’nın en önemli noktası ve düşmanın göz diktiği yerdir. İşte bu yer büyük bir tehlikede bulunuyor. Allah esirgesin bir vakitten beri ordumuzda görülen dağılma ve çöküntüler bu defa de vukua gelir ve Erzurum’a da bir zarar olur ve Erzurum istilaya uğrarsa, böyle elemli bir olayın devletin maddi ve manevi varlığında açacağı yaraları size anlatmaya lüzum yoktur. Şu halde asıl iş görecek ve devletin üzerindeki nimet hakkını gözetip milletimizin sizden beklediği şerefi ispat edecek gün, bugündür. Namus ve şerefi muhafaza edemezsek, bu, kıyamete kadar tarihimizden çıkmayacak, askerlik şerefimize sürülmüş acıklı bir leke olacaktır.” Deveboynu geçidinde Gazi Ahmet Muhtar Paşa bir savunma hattı kurmuş ve uzun süre Ruslara karşı burada savunma savaşı yapmıştır. Emrindeki birliklerin yeterli takviye almadığı için gün be gün eridiğini gören Gazi Ahmet Muhtar Paşa karargâhını Erzurum’a taşımış ve Erzurum’u savunmak için hazırlanmaya başlamıştır. Şehrin savunulması açısından Top Dağında bulunan Mecidiye ve Aziziye tabyaları büyük ve özel bir önem arz etmekteydiler 5 Kasım 1877 tarihinde Ruslar şehrin güneyindeki yerleri ele geçirdiler. Erzurum şehrinin doğusunda yer alan Vank manastırı papazları öncülüğünde Müdürge ve Tasmasar köyünde ikamet eden bir grup Ermeni bugünkü Nenehatun köyü olan Sivişliye giderek Rus komutanına yardım teklifinde bulundular. Çok iyi Türkçe bilen Ermenilerin öncülüğünde 8 Kasım 1877 akşamını 9 Kasım 1877 Aziziye tabyalarına gelen Rus askerleri, çok iyi Türkçe bilen Ermenilerin Türk askerlerinin kullandıkları parolaları saklandıkları yerden öğrenmeleri ve öğrendikleri bu parolaları söyleyerek nöbet noktalarını geçerek veya oradaki nöbetçileri şehit etmişlerdir. Bu ihanetin sonucunda Aziziye tabyasına girmişler ve buradaki askerlerimizi gece uykularında süngüleyerek şehit etmişlerdir. Durumun farkına varan diğer tabyalarda bulunan Türk askerleri tabyanın Rusların eline geçen tabyayı ateş altına almışlardır. Şehrin işgal edilmekte olduğunu Ayazpaşa camisinde vakit girmeden sabah namazını okuyan Müezzin Abdullah efendinin okuduğu ezan ile öğrenen Erzurum halkı tabyalara hücum etmiş ve Rus askerlerini işgal ettikleri tabyalardan çıkararak Deveboynu geçidine doğru geriye püskürtmüşlerdir. Ruslar bu direniş karşısında Erzurum’a bir daha taarruz etmeye cesaret edememişlerdir. Buna rağmen Erzurum Rus işgalinden kurtulamamıştır. Bunun sebebi 1878 yılına girildiğinde Rusların Plevne Savunmasını kırarak İstanbul’a doğru ilerlemeye başlamaları ve bu ilerleyişi durduracak askeri kuvvetin olmamasıydı. 31 Ocak 1878 tarihinde Osmanlı Devleti Rusya’ya ateşkes teklifinde bulundu. İstanbul’da Yeşilköy(Ayastafanos) önlerine kadar gelen Ruslar bu ateşkesi kabul ettiler. 3 Mart 1878 tarihinde de Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Antlaşma hükümleri, Osmanlı devleti için bir faciaydı. Karadağ ve Sırbistan tamamen özgür olacak, yeni topraklar kazanacaklardı. Romanya da bağımsız olacaktı. Bulgaristan ise özerkleşecekti. Rusya, doğuda fiilen işgal ettikleri Ardahan, Kars, Doğubayazıt’ın yanı sıra Erzurum’u da topraklarına kattılar. Bereket versin ki Rusların bu başarısından hoşnut olmayan Avrupa devletlerinin araya girmesi ile bu anlaşma geçersiz kalmış yerine imzalanan 3 Temmuz 1878 Berlin anlaşması ile Kars, Ardahan, Batum Ruslara verilmiş Eleşkirt, Bayezid ve Erzurum Türk toprağı olarak kalmıştır. Anlaşmaya göre Osmanlı devleti Ruslara öncekine göre daha az miktarda savaş tazminatı ödeyecek, Ermenilerin haklarına ilişkin düzenlemeler yapacaklardır. Bu anlaşma ile Erzurum artık doğrudan bir serhat şehri olmuş. Doğrudan Rus ordusunun tehdidi altında kalmıştır. Ermeni çıkarlarını koruma bahanesi ile Erzurum’da Ermeni faaliyetlerini kontrol etme, çıkarları doğrultusunda yönlendirme ve komitacıları destekleme olanağına sahip olmuşlardır. Savaş tazminatının ödenmeyen taksitlerini bahane ederek Erzurum ve Doğuya kendisinden başka bir Avrupa ülkesinin Demiryolu yapılmasına engel olmuşlardır.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE ERZURUM

Padişahlığının ilk döneminde yaşadığı 93 harbi olarak bilinen 1877 – 1878 Osmanlı Rus savaşından sonra II. Abdülhamit saltanatı boyunca bir daha Ruslarla savaşa girmemek için elinden geleni yapmış ve bunda başarılı olmuştur. Aslında Ermeni komitacılarla, Hınçak ve Taşnak teşkilatları ile yaptığı mücadeleler II. Abdülhamid’in Ruslar, İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar ile yaptığı bir mücadeledir. İttihat ve Terakki partisinin Osmanlı yönetiminde etkili olması ile gittikçe artan Almanya etkinliği ve hayranlığı yavaş yavaş yaklaşan 1. Dünya savaşında Osmanlı Devletini bir kez daha Ruslarla savaşa sürüklemiş ve hem Osmanlı Devleti, hem Anadolu hem de Erzurum için bir facia olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı insanlık tarihinin o güne kadar görmüş olduğu en şiddetli savaşlara, en büyük dramlara ve en acılı öykülere sebep olan çıkar çatışmalarına dayalı bir akıl tutulması idi. Bu akıl tutulmasında dönemin en büyük imparatorluğu olan Osmanlı İmparatorluğu’nun toprakları savaşın merkezi ve hayati cephesi haline gelmişti. Devrin hasta adamı olarak nitelendirilen Osmanlı imparatorluğu büyüklüğüne rağmen devrin en güçsüz imparatorluğuydu. Geniş ve dağınık olan birçok cephede devrin en güçlü imparatorlukları ve onların işbirlikçileri ile aynı anda savaşmak zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğu, savaşa hazırlıksız olarak girmişti. Ne yazık ki yeterli ulaşım imkânlarına, lojistik kapasiteye ve gerekli askeri donanıma sahip değildi. Ordu Balkan ve Trablusgarp savaşlarının yorgunluğunu, kaybettiği topraklardan dolayı uğradığı saygınlık kaybını üstünden atamamıştı. Çok geniş bir coğrafik alana dağılan imparatorluğun kara ve demir yolu eksikliği, denizlere hâkim olamayışı, yetersiz ulaşım araçları ordunun geniş cephe savaşlarına girmesini ve hareket kabiliyetini kısıtlamıştır. Daha girildiği anda kaybedileceği açık olan bu büyük savaşta millet ve devlet hiç olmadığı şekilde yaşam ve var olma kavgasına tutuşmuştur.

Osmanlı genelkurmayı boğazların ve İstanbul’un güvenliğini temel alarak savaş planlarını hazırlamıştır. Osmanlı savaş planlarında Kafkas cephesi, ordunun kış savaşı için yeterli donanıma sahip olmaması ve bu bölgeye çok sayıda askeri kuvvet sevkinin ve konuşlandırılmasının zor olması nedeniyle ikinci plana bırakılmıştır. Almanlar için önemli olan İngilizleri stratejik açıdan en zor duruma sokacak olan Mısır ve Süveyş kanalının ele geçirilmesi amacını taşıyan Güney cephesi ise lojistik ve askeri yeterlilik açısından en son sırada ele alınan cephedir.

İnkılap tarihi kitaplarında bütün bir tahsil hayatımızda edindiğimiz Yavuz ve Midilli gemilerinin Rus limanı olan Sivastopol’u bombalaması ile birlikte 1 Kasım 1918 tarihinde Birinci Dünya Savaşına Osmanlı İmparatorluğu girmiştir.

Birinci Dünya Savaşına girildiği zaman Ruslar, İngilizler ve Fransızlar Osmanlı İmparatorluğu üzerinde anlaşmışlar ve bu anlaşmalar sonucunda Erzurum Rus Çarlığının payına düşmüştür. 1 Kasım 1914 tarihinde başlayan taarruzlar Osmanlı İmparatorluğunun merkezini teşkil eden Anadolu’yu doğrudan tehdit eden tek cephe olan Kafkas Cephesinin fiilen açıldığı tarihtir. Kafkas cephesinde Osmanlıların ilk amacı Erzurum’un Ruslar tarafınca işgal edilmesine engel olmak daha sonra karşı taarruzlarla Rus ordusunu geriye püskürtmek, Rus ordusunun önemli askeri üssü olan Sarıkamış’ı ele geçirip buradan hareket ederek Kars’ı Rus işgalinden kurtarmaktır. Kars kurtarıldıktan sonra Kafkas içlerine doğru ilerlenerek Rusları savaştan çıkarmak ve Orta Asya da bulunan Türk toplulukları ile birleşmek Kafkas cephesinin amaçları arasındadır. Ruslar ise Erzurum’u ve Trabzon’u ele geçirerek Anadolu içlerinde ilerlemek, İstanbul ve boğazları kontrol altına almak, böylece hem karadan hem de denizden sıcak denizlere ulaşmak amacındadır. Bundan dolayı Kafkas cephesi her iki ülke açısından hayati önem taşımaktadır.

Savaşın başladığı tarihte serhat şehri olan Erzurum, Kafkas Cephesinin en önemli şehri olarak Kara savaşlarının doğrudan hedefi olmuştur. Ruslar için sıcak denizlere çıkmanın en önemli ayağı olarak görülen Erzurum şehrine hâkim olmak ve bu şehri geçtikten sonra Anadolu’nun içlerine yayılarak Osmanlıyı savaştan çıkarıp tarih sahnesinden ise tamamen silmek Rus Çarlığının en önemli askeri hedefiydi. Her ne kadar Osmanlı genelkurmay planlamalarında ikince sırada yer alsa da Kafkas cephesi 2 Kasım 1914 tarihinde Anadolu’yu en fazla tehdit eden ve doğrudan hedef alan cephe olarak açılmış oldu. Askeri hareketin planlanmasında Ruslar üç temel ayak üzerinde hareket etme kararı almışlardır. İlki cephe gerisinde silahlı olan Ermeni çetelerinin desteğini alarak Osmanlı ordusunu arkadan vurmak, sıkıntılı olan lojistik hizmetleri sekteye uğratmak ve halk üzerinde psikolojik baskı oluşturmaktır. İkincisi ise kış şartlarına hazırlıklı ve yeterli donanıma sahip olan askeri birlikleri ile Osmanlı ordusunu bir kış savaşı içerisine çekmek en azından Osmanlı kuvvetlerinin kış şartlarını kullanarak oyalamaktır. Üçüncü temel ayak ise donanma üstünlüğünü kullanarak Karadeniz sahilini kontrol altına almak başta Trabzon olmak üzere sahil şehirlerini ve limanlarını işgal etmektir. Trabzon şehrinin ele geçirilmesi Osmanlı’nın İstanbul üzerinden deniz yoluyla gelecek lojistik desteğini kesecek böylece Kafkas cephesine olan lojistik desteğin en kısa yolu olan deniz yolunu tamamen kontrol altına alınacaktır.

1 Kasım 1914 tarihinde başlayan Rus saldırıları ile Kafkas cephesi resmen açılmış oldu. Osmanlı ordusu Eleşkirt tarafından ilerleyen Rusları Köprüköy mevkiinde Türk ordusu 6 Kasım 1914 tarihinde karşıladı. Azaplı savaşı ile birlikte geriye püskürterek o günkü Rus sınırının gerisine attılar. Hatta bu ilerleyişi sürdürseler Sarıkamış bile ele geçirilmesi mümkün olabilirdi. Bu başarının en önemli sebebi Rus asker sayısının ilk başlarda Osmanlı askerlerinden daha az olması ve Erzurum’un savunması için 93 harbinden beri yapılan hazırlıklardı. Hasan Paşa’nın Sarıkamış’ı almaktan vazgeçerek tekrar savunma hattına çekilmesi Enver Paşa’yı öfkelendirmiş ve Kafkas Cephesi komutanlığını kendisi üstlenmiştir. Hasan Paşa’nın savunma hattına geri çekilmesinde iki etken önemli olmuştur. İlki Erzurum’u korumak ve tehlikeye atmamak diğeri ise Sarıkamış’a kadar yeterli lojistik imkâna sahip olmamasıdır.

Yukarıda dediğimiz gibi Kafkas cephesi Rusların 1 Kasım 1914 tarihinde başlattıkları taarruzlar ile fiilen açılmıştır. Savaşın ilk dönemlerinde Hasan İzzet Paşa Komutasındaki 3. Ordu Azaplı ve Köprüköy Muharebeleri ile Ruslara karşı başarılı neticeler almıştır. Rus ilerleyişi durdurulmuş ve hatta sınır geçilerek Rus ordusu takip edilmiş ancak daha sonra Hasan İzzet paşanın aldığı kararla geriye çekilmiş ve Erzurum önlerinde bir savunma savaşı yapılmaya karar verilmiştir. Hasan İzzet Paşanın bu başarısının altında yatan temel etken Erzurum’un yıllardır bu savaş için hazırlanılmış olması, asker sayısı ve cephanesinin yeterli olmasıdır. Rusların asker sayısı o dönem Osmanlı ordusu ile mukayese edildiği zaman azdır. Eğer Hasan paşa bu harekâta devam etmiş olsaydı muhtemel Sarıkamış ele geçirilecekti. Bu geri çekilmeye kararına karşı Enver Paşa sinirlenmiş ve Hasan İzzet Paşaya eğer hocam olmasaydın seni idam ettirirdim demiştir. Bu olaydan sonra Enver Paşa 3. Ordu komutanlığını üstüne almıştır. Rusları tamamen geriye çekilmeye zorlamak amacıyla Sarıkamış Harekâtını tüm imkânsızlıklar ve yapılan tüm uyarılara rağmen 22 Aralık 1914 tarihinde başlatmıştır.

ADIM ADIM KARA ÇARŞAMBAYA DOĞRU

SARIKAMIŞ HAREKATI

Enver Paşa, Sarıkamış Harekâtını düzenlediğinde Hasan Paşa’nın haklı olduğu ortaya çıkmıştır. İstanbul’dan Erzurum’a lojistik destek o günün koşullarında iki şekilde olmaktadır. İlki İstanbul’dan demiryolu ile Ankara’ya sevkiyat yapılması ve oradan yük hayvanları ile Erzurum’a sevk edilmesidir. Ancak en iyi hava koşullarında Ankara ile Erzurum arası 53 günde alınmaktadır. Diğeri ise İstanbul limanından yüklenen gemilerin Karadeniz’de Trabzon limanına ortalama 3 gün içerisinde gelmesi ve yine uygun hava koşullarında yük hayvanları ile 3 günlük bir kara yolculuğu ile Erzurum’a sevk edilmesidir. Enver Paşa bu ikinci yolu tercih etmiş ve Sarıkamış harekâtında kullanılmak üzere 5 Kasım 1914’te, Sarıkamış Harekâtına malzeme desteği sağlamak amacıyla İstanbul’dan yiyecek, kışlık giyecek, cephane, askeri araç, 2 uçak ve 2 alay askerle Trabzon’a hareket eden Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithat Paşa gemileri sefere çıkmıştır. Ne yazık ki bu gemiler 6 Kasım’da Ereğli açıklarındaki Kandilli mevkiinde Rus donanmasının bombardımanı sonucu batırılması olmuştur. O günün koşullarında bu kayıpların yerine konulması ve cepheye intikal ettirilmesi en az iki ay alacaktır. Ancak Enver paşa için bu zaman yoktur ve tüm risklerine rağmen taarruz emrini verir. Daha taarruzun ilk gününde büyük bir yanlışlık sonucu Narman ve Oltu arasında 31 ve32. Fırkalar birbirlerine ateş açarlar. İki Türk askeri birliğinin arasındaki bu çatışmada 2000 civarında Türk askeri şehit olur.

Sarıkamış Harekâtının Yapıldığı Yerler, 1914 tarihinde 1878 Ayastefanos Anlaşmasına göre Rus yönetiminde bulunan Ardahan Ve Kars Sancakları topraklarında bulunmaktaydı. Şenkaya’nın, o zamanki adıyla Örtülü Köyü’nün, Allahuekber Dağı’nın bulunduğu bölge, Kosor Nahiyesine ki o zaman Kosor Nahiyesi Oltu’ya, Oltu’da Ardahan Sancağına dolayısıyla Elviye-I Selâse’ye bağlıydı. Bu savaş alanı içerisinde kalan ve şimdiki ismi Gaziler olan Bardız, 1914 ve 1915 yıllarında Birinci Dünya Savaşında bir nevi konak sahipliği yapmıştır. Ordu komutanları Sarıkamış Hareketini planlarken burada kalmışlardır. 1877—1878 harbinde göç etmeyip Bardız ’da kalan yerli halk oraya gelen komutanlara bölgenin ne derecede engebeli ve şartların ağır olduğunu anlatsa da ordunun başında olan komutanlar buradaki halkın ve eşreflerin uyarılarını dikkate almamışlar ve Sarıkamış’a doğru dört bir koldan saldırmak için harekete geçmişlerdir. Konunun daha iyi anlaşılması için Adil Akkurt’un anıları önemli bilgiler vermektedir. “Kosor Nahiyesine kadar, bölgenin diğer yerlerine göre daha az kar yağar ve biraz ılıman geçer. Fazla kar tutmaz. Buranın bir bölümü için kaloriferli yol denilir. Bu nedenle Kolordu Ersinek’e, yani dağa tırmanıncaya kadar soğuktan dolayı herhangi bir problemle karşılaşmaz. Ormanlı köyü olan Ersinekte Asker 2 Gün Konaklar, Evlerde, ahırlarda (komlarda),samanlıklarda (mereklerde ) askerlerin altlarına ot , saman eski hasırlar serilerek büyük baş hayvan kesilerek konaklamıştır. Allahuekber Dağı, rakımından da anlaşılacağı gibi yüksektir. Çok kar yağar. Zirvesine Isı sıfırın altında -30 derecelere kadar düşer. Ordu Kosor’a geldiğinde yöreyi bilenler komutana önerilerde bulunarak, bu mevsimde dağın aşılmasının imkansız olduğunu söylerler. Yalvarırlar. Başka yollar önerirler. Köylülerin ısrarlı olmalarına rağmen asker 3.gün köylülerin yardımı ile Datmeri Ormanı’nın üstüne kadar yardım ve kolculuk ederek giderler. Köylüleri oradan geri köylerine gönderirler. kısa bir süre sonra kâr tipi başlar. Askerler yaylalara, kayalara sığınmaya başlarlar Bütün bunlara rağmen planlandığı gibi dağa tırmanılır. Askerler çölden gelmiştir. Üstelik üzerlerinde yazlık üniformalar vardı. Tırmanış 19 saat sürer. Kolordu, Allahuekber Dağı’nda çok büyük bir zayiat verdi. Fırtına çadırlarını yıktı. Dağı aşarak, Güney yamaçlarındaki Beyköy Ve Başköy’e ulaşabilenlerin sayısı 3200 kişiden ibaretti. İçlerinden birçoğunun ayakları donduğundan %20’Si iş göremez haldeydi. Geriye kalanlar soğuğa ve tipiye dayanamayıp genellikle donarak şehit olmuşlardı. Buna rağmen bu birlikler, 27 Aralık’ta Selim yakınlarına ulaşarak Sarıkamış-Kars Demiryolunu tahrip ettiler. Hareket sonunda aşırı soğuk ve açlık yüzünden, hedef ele geçirilemeden, 5 Ocak 1915’de sona erdi. Yıllarca yörede, facianın yaşandığı yaylalarda, sırf şehitlere saygı duydukları ve ruhlarını İncitmemeleri için insanlar yayla evlerine giremediler. Halen acıları ve üzüntüleri yüreklerdedir. İşte Sarıkamış faciası böyle bir faciadır.

Sarıkamış Harekatı 3. Orduya Bağlı 9.Kolordu, 10.Kolordu, 11.Kolordu ve iki süvari tümeni ile birlikte üç koldan ibarettir. 9.Kolordu Komutanı Ahmet Fevzi Paşa, 10.Kolordu komutanı Albay Hafız Hakkı Paşa, 11.Kolordu Komutanı Abdul Kerim Paşa’dır. 9.Kolordunun güzergahı Kargapazarı Dağlarıdır. Oltu’dan Gelen 10. Kolordu Birlikleri ile birleşerek Soğanlı Dağları – Bardız Üzerinden Sarıkamışa yürümüştür. Enver Paşa 25 Aralık’ta 9. Kolordu’nun bir tümeni ile Bardız’dan yoluna devam ederek, Sarıkamış’a 6 Kilometre yaklaştı. Bir Rus Birliği Yolunu kapamaktaydı. Bu esnada Rus karargahında Sarıkamış’ı boşaltmak ve geri çekilmek tartışılıyordu. 10.Kolordunun Amacı Tortum-Ardos-Oltu-Penek- Kosor yönünde ilerleyip, Kosor’dan sonra vadinin güneyinde uzanan 3120 rakımlı Allahuekber Dağını aşarak, Sarıkamış’ta bulunan Rus Ordusunu arkadan vurmaktı. Ersinek Üzerinden Allahuekber Dağını aşmak için başlatılan Sarıkamış Harekatında 10.Kolorduya bağlı 92.Ve 93.Alaylar Ersinek üzerinden Allahuekber Dağını aşarken, bu harekata destek olmak amacıyla Penek’te 31. Tümen’den ayrılan ‘’Kuzey Harekatı Destek Birliği’’, Rusları takip ederek Göle’ye gittikten sonra Susuz’a doğru yürüyüp Rusların yolunu kesmekle görevlendirilmişti. 11.Kolordu ve iki süvari tümeni Erzurum’dan (Horasan’dan) Sarıkamış’a yürümüştür. Ancak şartlar o kadar ağırdır ki asker Bardız’dan Soğanlı Dağlarına çıkmadan kaput ve yiyecek ihtiyacı hâsıl olmuştur. Buna rağmen Osmanlı komutanları cesurca davranıp Sarıkamış ve Karsı kurtarmak ve Kafkasya’ya kadar ilerlemeyi hedeflemişlerdir. Bunun için her türlü kaybı da göze almışlardır. Fakat verecekleri kayıp tahminlerinin çok ötesinde ve göze aldıklarından daha fazla olacaktır. Soğanlı ve Allahu Ekber dağlarında büyük kayıplar yaşanmıştır.

Bu trajedinin daha iyi anlaşılması için Kolordu Kurmay Başkanı Yarbay Köprülülü Şerif İlden’in bir anısı daha iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Bu anıyı Ord. Prof. Enver Ziya Karal tarafınca kaleme alınan Osmanlı Tarihi isimli ansiklopedik çalışmanın IX. Cildinde İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918) başlığı altında 414 -424 Sayfa numaraları arasında bulabilirsiniz. “”…En nihayet dağa çıktık. Bizi çok geniş ve uçsuz bucaksız sanılan bir kar yaylası karşıladı. Pek yorulmuş ve takatsiz düşmüştük. Bu andan itibaren göz gözü görmez oldu. Kimsenin kimseye yardım etmesi ve hatta söz söylemesi, sesini işittirmesi imkânı kalmadı. Uzun, sonsuz denecek kadar uzamış olan yol kolu dağıldı. Herkes kendi canının derdine düştü. Asker enginlerde, dere içlerinde, orman bucaklarında, nerede bir kara nokta, dumanı çıkan bir ocak gördüyse oraya saldırdı ve kolordu çözülüp eridi. Subaylar çok uğraştılar, fakat kimseye söz işittirmek gücü kalmamıştı. Hala gözümün önündedir; yol kıyısında karların içine çömelmiş bir er, bir yığın karı kollarıyla kucaklamış, titreyerek, feryat ederek dişleriyle kemiriyor, tırnaklarıyla kazıyordu… Kaldırıp yola götürmek istedim. Er önceki hareketlerini hiç bozmadı ve beni hiç görmedi. Zavallı cinnet geçiriyordu… Böylece şu uğursuz buzullar ıçinde biz belki 10.000’den çok insanı bir günde karların altında bıraktık ve geçtik. İşte bu anı Sarıkamış faciasını tanımlamaya yeter.

5 Ocak 2015 tarihinde sona eren bu harekât ilk önce bu harekâta katılan askerlerimizden doksan bininin donarak şehadetine ve daha sonrada Erzurum’un Rus esaretine girmesine sebep olur.

Erzurum İşgalinde Tabyaların Durumu

Erzurum işgale uğramasında Sarıkamış hezimeti kadar şehrin savunulması için inşa edilmiş tabyaların durumu da etkili olmuştur. Erzurum’un savunması için inşa edilen yirmiiki müstahkem mevkiden onikisi Kargapazarı’nın batı ve doğu yamaçlarına inşa edilmiştir. Büyük emek ve masrafla yapılan tabyalar maalesef zamanın gerektirdiği teknik, askeri ve lojistik bilgilere dikkat edilmeden, deneyimli yetkin kişilerin düşünceleri alınmadan inşa edilmişlerdir. Bu aymazlık neticede Türk askerine, milletine ve özellikle Erzurum halkına pahalıya mal olmuştur. Tabyaların inşasındaki olumsuzlukların başında Gürcüboğazı ve Deveboynu geçitlerinin denetiminin Kargapazarı üzerinden sağlanabileceğinin Türk tarafınca göz ardı edilmesi gelmektedir. Buna mukabil Erzurum’daki görevleri sırasında araziyi ince ayrıntılarıyla araştıran, inceleyen ve öğrenen Rus askeri görevlilerinin durumu takdire şayandır. Nitekim bu yolla sahip olunan bilgilerle üretilen haritalar, yapılan hazırlık ve lojistik üstünlük ile Erzurum işgali adım adım gerçekleşmiştir.

Erzurum İşgalinde Kutul Amare Savaşı

Erzurum ölüm kalım savaşını verdiği dönemde Çanakkale ve Güney cephesinde de şiddetli çatışmalar yaşanmaktadır. Sarıkamış bozgununun moral çöküntüsü içerisinde sürdürülen bu iki cephe aynı zamanda Erzurum tarihi açısından son derecede önemli olan iki cephedir. Kutul Amare zaferinin baş mimarı Halil Kut paşa Kafkas cephesinde savaşan yani Erzurum müdafaasında bulunan 3. Orduda görevlidir. 27 Eylül 1915 tarihinde işgal edilen Kutul Amare şehrinin kurtarılması için 18. Kolordunun başına Enver Paşa’nın kendisinden bir yaş küçük amcası Albay Halil Bey (Halil Kut Paşa) atanmıştır. Enver Paşa kolorduya 4 Ekim 1915’de Irak ya da İran’da muhtemel bir askeri harekât için Bağdat’a intikal emrini vermiştir. 3. Ordu bünyesinde bulunan 5. Seferî Kuvvet, 3. Ordu Komutanlığının 24 Ekim 1915 tarihli emriyle ve ismi değiştirilerek 52. Tümen adıyla Irak cephesine görevlendirilmiştir Yarbay Bekir Sami Bey komutasında 27 Ekim 1915 tarihinde Hınıs-Muş üzerinden yaya olarak Irak’taki yeni görev yerine hareket etmiştir. Güney cephesine 18. kolordu komutanı olarak atanan Halil Kut Paşa hatıratında Yusuf paşanın kendisine sen Bağdat’ı kurtarmaya gidiyorsun ama biz Erzurum’u kaybedeceğiz dediğini ve kendisinin de Erzurum’u kaybetme hüznünü içinde taşıyarak Erzurum’dan ayrıldığını söylemektedir.

Erzurum işgalinden dokuz hafta sonra 29 Nisan 1916 tarihinde Kutul Amare zaferi yaşanmıştır. Bu zaferi değerlendiren İngiliz ve Fransız basını Kut mağlubiyetinin Erzurum zaferinin yanında önemsiz olduğunu yazmışlardır. Onlara göre Osmanlının kut zaferi Osmanlıların Erzurum şehrini kaybetmesinin yanında önemsiz kalmaktadır. Çünkü Erzurum gibi önemli stratejik bir şehrin ele geçirilmesi Osmanlının ana yurdu olan Anadolu’nun kapısını açmıştır. Onlara göre İstanbul’un hükmettiği coğrafyanın kapısı açılmıştır. Bu kapı zorlanarak İstanbul düşürülebilir en azından hükümdarlığı kısıtlanabilirdi.

Demiryolu Olsaydı Savaşı Kazanabilirdik

Lojistik yetersizliğin temeli aslında ekonomiktir. Kırım savaşından itibaren önemi anlaşılan Demiryolları sermaye, bilgi, teknolojik yetersizliklerden dolayı büyük devletlere ait şirketlere ihale edilme yöntemine gidilmiştir. İhaleyi alan firmalar demiryolunun geçtiği hat üzerinden belirli bir mesafeye kadar olan maden yataklarına ilişkin imtiyazları alacağı için Anadolu başta olmak üzere Osmanlı topraklarına göz diken devletler için bir emperyalist kavga haline gelmiştir. Padişah II. Abdülhamit bunu bir denge politikası olarak kullanmak istemiş ve bunda da başarılı olmuştur. Erzurum ve çevresine gelecek bir demiryolu üzerinde Ruslar imtiyaz hakkını elinde tutmak istiyorlardı. Bu demiryolu hattının Ruslar tarafınca yapılması Erzurum’un ve Anadolu’nun doğusunun Rus kontrolü altına girmesi anlamına gelmekteydi. Bu hatta talip olan bir diğer ülke ise Almanlardı. Almanların bu hattı kontrol etmesi ise tarih boyunca Erzurum’u ele geçirmek isteyen Ruslar için bir savaş halinde Erzurum ve çevresine bir anda binlerce Osmanlı askerinin sevki anlamına gelmektedir. Bu ise Kafkaslar bölgesindeki maden kaynaklarının Almanların elinde geçmesi anlamına gelmektedir. Zaten birinci dünya savaşında 3. Ordu Kurmay başkanı Yarbay Felix Guse, Erzurum Kale komutanı Albay Posselt ve Alman konsolosu olarak Almanlar tarafınca bu hattın yapılmasına engel olmak için 93 harbinde ödenemeyen savaş tazminatının taksitleri başta olmak üzere Osmanlı devletine karşılık her türlü baskıyı Ruslar kurmuşlardır. Sonuçta Ruslar Sarıkamış’a kadar demiryolu hatlarını getirerek buraya her türlü askeri tahkimatı ve sevkiyatı günler içerisinde yapmayı başarırken Osmanlı Devleti kendi topraklarına bu sevkiyatı ancak aylar içerisine yapabilmektedir. Sarıkamış savaşı aslında kağnı ile trenin yapmış olduğu bir savaştı. Kağnı trenle olan savaşını kaybetmişti.

Erzurum’un İşgali Kara Çarşamba

Birinci Dünya savaşının daha ilk günlerinden itibaren Ruslar Erzurum üzerine taarruza başlamışlardır. 1 Kasım 1914 ayında başlayan Rus taarruzları 16 Şubat 1916 günü Erzurum’un işgal edilmesiyle sona ermiştir.

Kafkas cephesinin en önemli komuta, toplanma ve lojistik merkezi haline gelen Erzurum tam bir garnizon haline gelmiştir. Bu önemli şehri tehlikeye düşüren en önemli hata Sarıkamış hareketi ile olmuştur. Sarıkamış hareketi için önemli olan kışlık donanımı taşıyan “rehber” ve “neveser” isimli iki yük gemisinin Ruslar tarafınca batırılması Sarıkamış hareketinin aslında başlamadan bitmesinin nedenidir. Bu gemilerle gönderilen kışlık donanımın imha edilmesiyle kış koşullarına uygun giysilerden mahrum kalan Osmanlı Ordusu, Enver Paşanın ısrarlarıyla Sarıkamış hareketine başlamış ve 90.000 Osmanlı askerinin şehadeti ile biten bir bozgun haline gelmiştir. 15 Ocak 1915 artık Erzurum için tehlike çanlarının çaldığı tarih olmuştur. Sarıkamış hareketi ile Kafkas içlerine ilerlemesi hedeflenen ordu şimdi Erzurum ve çevresini korumakla görevlidir. Her türlü kışlık donanıma, cephaneye ve lojistik desteğe sahip olan Rus ordusu yavaş ama emin adımlarla Erzurum üzerine yürümeye başlamıştır. Bu bozgun şehirde Müslüman halkın moralini bozarken Ermeniler için bir sevinç kaynağı olmuştur. Bu bozgun ile birlikte şehrin tehlikeye düştüğünü görenler Ruslar şehre iyice yaklaşmadan göç etme kararını almışlardır. Kimi bu kararını hemen uygulama başlarken kimisi de Ermeni çetelerinin tehdidi ve olumsuz hava ve yol koşullarından dolayı göç planını bahar ayına ertelemiştir. Ancak bahar aylarında bir başka göç yani tehcir adıyla bilinen zorunlu Ermeni göçü hükümetçe uygulamaya başlanılmıştır. Ermeni tedhiş hareketinin sorumluları ve bunlara destek verenlerin cephe hattından uzaklaştırılması amacıyla başlatılan bu zorunlu göç Erzurum tarihinde yaşanan Ermeni mezaliminin Ermenilerce meşruluk zeminini oluşturmak için kullanacakları bir bahane olacaktır. Sarıkamış hezimetinden sonra Erzurum adım adım Rus işgaline doğru ilerlemektedir. Sarıkamış faciasından sonra hızla artan göç, firari askerler ve cepheden gelen yaralılardan bulaşan bitler ve gömülmeyen asker cenazelerinden dolayı bit saldırısı, tifüs, tifo ve kolera gibi salgın hastalıklar ilk önce Erzurum’u daha sonra ise Anadolu’nun içlerini vurmaya başlamıştır. Ermeni çetelerinin ve Rus Kazak birliklerinin saldırı ve katliamları Erzurum üzerine doğru yoğun göç dalgasını artırmıştır. Osmanlı Subayları artık Erzurum’un işgal edileceğini anlamışlardır. Kafkas cephesinin güvenliğinin sağlanması için ilk önce Ermeni tehcir kanunu çıkarılmış ve bölgede yaşayan Ermeniler Suriye’ye doğru göç ettirilmiştir. Halil paşanın Kuta doğru yola çıktıktan sonra gittikçe artan Rus baskısı ile Erzurum gün be gün Rus ve Rus ordusuyla birlikte hareket eden Ermeni tehdidi altında kalmaya başlamıştır. Osmanlı ordusu Çanakkale ve Güney cephelerinde zafere doğru ilerlerken Erzurum’da ise geriye çekilme planları yapmaktadır. Halk korku ve panik halindedir. Hastalık ve kıtlık ile mücadele eden şehir halkı şimdi şehirden göçmenin endişesi içerisindedir. Ulaşım araçlarının yüzde seksenine el konulan şehirde halkın muhacir olacak imkânı hemen hemen yok gibidir.

1915 yılı hem Rus birliklerinin karşı taarruza geçebilmeleri hem de Türk ordusunun savunma hazırlıklarını tamamlama hazırlıkları ile geçmiştir. 1915 Yılının Kasım ayı Rus taarruzlarının başlangıç tarihidir. Sarıkamış harekâtından önce Köprüköy ve Azatlıda zafer kazanan Osmanlılar bu sefer bu bölgelerde Ruslara karşı tutunamamakta ve hızla geriye çekilmektedir. Rus kuvvetleri Osmanlı 10. Kolordusuna karşı saldırdılar. Güney kanadında Osmanlılar başarılı değildi. İlk aşama olarak 10–18 Ocak 1916 tarihinde cereyan eden Köprüköy Savaşı’nda Osmanlı ön kuvvetlerinin bir bölümünü tesirsiz hale getirdi. Türk ordusu binbir güçlükle ancak Uzunahmet’e çekilebildi. Erzurum halkı ise hızlı bir şekilde Anadolu içlerine doğru göçmektedirler. Ruslar tarafınca yapılan sürpriz saldırıda Osmanlı ordusuna merkez yerine çevreden düzenlediği hareketle başarılı olmuştur. Osmanlı ordusu ancak Erzurumlu sivillerin yaptığı örtme savaşı ile geriye çekilmeyi başarmıştır. Sonuç olarak Ruslar Erzurum’u işgal etmişlerdir. Rus ordusunun Erzurum yönüne doğru ilerlemesi ile birlikte Erzurum’un doğusunda, şimdiki adı Pasinler olan Hasankale, Köprüköy ve Azaplı bölgesinde yaşayan halk Erzurum’a doğru göç etmeye başlamıştır. Bir taraftan bozuk yollar, diğer taraftan olumsuz hava koşulları, salgın hastalıklar ve üstüne üstlük Ermeni çeteciler ve Rus Kazak birliklerinin saldırıları bu yolları bir ölüm tarlası haline getirmiştir. Yaşanan bu gelişmelerden sonra Osmanlı Genel Kurmayınca şehrin olası bir Rus işgaline karşı tahliye edilme planları hazırlanmaya başlanmıştır. Yaşanan endişenin en önemli delili 7 Aralık 1915 tarihinde Vali Tahsin(Uzer) Bey’in Erzurum vilayet meclisinin toplanmama kararını alması olmuştur. Osmanlı Genel Kurmayı Rus taarruzunun ilkbahar döneminde başlayacağını tahmin etmiş ve 3. Ordu komutanı Mahmut Kamil Paşa Enver Paşa tarafınca durumun görüşülmesi için İstanbul’a çağrılmıştır. Bunun üzerine Mahmut Kamil Paşa 7 Ocak 1916’da Erzurum’dan İstanbul’a gitmek için yola çıkmıştır. Ancak Rus Kafkas ordusu tıpkı Enver paşanın Sarıkamış’ta yaptığını yaparak ani bir baskın savaşına girişmişler ve Mahmut Kamil Paşanın şehirden ayrılmasından 15 gün sonra, 21 Ocak 1916’da Tortum’u işgal etmişlerdir. Bu baskın nitelikli ani saldırıya girişmesinde Rus Tayyarelerinin yapmış olduğu keşif uçuşlarında Osmanlı Ordusunun kapsamlı bir taarruza karşı yeterli savunma gücüne sahip olmadığının anlaşılması etkili olmuştur. Durumu İstanbul’da öğrenen Mahmut Kamil Paşa vekâleten komutanlığı devrettiği Abdülkerim Paşa’ya şehrin savunmasına engel olan ve fazlalık teşkil eden her şeyin tahliye edilmesi emrini vermiştir. Abdülkerim Paşa bu emrin yerine getirilmesi halinde şehrin savunulmasının tehlikeye gireceği Erzurum Valisi Tahsin (Uzer) Bey tarafından halktan eli silah tutanların toplanması ile oluşturulmuş gönüllülerden oluşan Müdafaa-yı Milliye taburlarına bağlı erlerin aileleriyle birlikte gideceğinden asker arasındaki düzenin bozulacağı gibi nedenlerden dolayı verilen emre itiraz etmiştir. Ancak yaşanan gelişmeler ve verilen emir tekrarı neticesinde boşaltma işlemine başlanılmıştır.

Boşaltma işleminde ilk önce fazla para, daha sonra vilayet merkez teşkilatı, ondan sonra yaralı ve hastalar en sonda ise önem sırasına göre vatandaşların tahliye edilmesine ilişkin emirler verilmiştir. Ancak tahliye araçlarının yetersizliği, yolların yetersiz ve bozuk olması nedeniyle tahliye işlemlerinde tam anlamıyla başarılı olamamıştır. Erzurum’un savunulması için hazırlanan planlar Erzurum’un hemen kuzeydoğusunda bulunan Kargapazarı Dağlarından düşman taarruzuna ihtimal verilmemesi nedeniyle başarıya ulaşamamış ve Erzurum’un işgal edilmesine engel olunamamıştır.

1 Şubat 1916’da General Nikolai Yudenich, Rus Ordu Karargâhını Erzurum’un doğusunda bulunan Hasankale’ye naklederken, Dâhiliye Nazırı Talat Paşa da, Erzurum Valisine, Ziraat bankasının derhal Erzincan’a taşınmasını ve gerekirse bu işlemin zor kullanarak yapılmasına ilişkin emir veriyordu. Bankanın Erzincan’a taşınma işlemi ancak şehrin işgalinden 11 gün sonra yani 27 Şubat tarihinde gerçekleşmiştir. Resmi daireler Erzincan ve Sivas’a doğru taşınırken, Alman Konsolosluğunun Sivas’a taşınması kesin olarak emredilmiştir. Bu çekilme esnasında halk ise üç farklı güzergâhta hareket etmişlerdir. İlk güzergâh Erzincan, Kayseri, Konya, Niğde Kırşehir, Yozgat, ikinci güzergâh Bayburt, Tokat, Amasya, Samsun 3. Güzergâh ise Elazığ, Diyarbakır Adana, Maraş, Antep ve Urfa bölgelerini kapsamaktadır. Bu üç güzergâhta göç eden Erzurumlu halkın sayısı 448.000 civarındadır. Bu göç hareketinde Erzurum’un demogafik yapısının oluşmasında etkili olan ve Erzurum Beyler Beyliğinin kurulmasında öncülük eden Dulkadir Beyliği sülalesinden kaynaklanan akrabalık ilişkisinin de etkisi olmuştur.

General Yudenich verdiği bir emir ile 11 Şubat 1916 günü Erzurum taarruzunu başlatmıştır. Sarıkamış harekâtından önce Köprüköy ve Azatlıda zafer kazanan Osmanlılar bu sefer bu bölgelerde Ruslara karşı tutunamamakta ve hızla geriye çekilmektedir. Erzurum halkı ise hızlı bir şekilde Anadolu içlerine doğru göçmektedirler. Ruslar tarafınca yapılan sürpriz saldırıda Osmanlı ordusuna merkez yerine çevreden düzenlediği hareketle başarılı olmuştur. Ruslar asıl güçlerini 15 Şubat 1916’da Erzurum Muharebesi ile gösterdiler. Bu sırada Türk kumandanlar değişik gerekçelerle komutayı birbirlerine devretmektedir. Rus General Türk ordusuna merkezden değil çevreden gerçekleştirdi. Bir yandan Karagöbek ve Tafta, diğer taraftan güneyden gelen birlikleri ile 16 Şubat 1916’da Erzurum’u düşürdü. Bu sırada Türk ordusu erimiş, geri kalan bir avuç askeri kurtarmak için sivillerden oluşan artçı örtme birlikleri cepheye sürülmüştü. Osmanlı ordusu ancak Erzurumlu sivillerin yaptığı örtme savaşı ile geriye çekilmeyi başarmıştır Ancak bu sayede Türk ordusundan kalan asker Tercan yoluyla çekilerek kurtarılmıştır. Sonuç olarak Ruslar Erzurum’u işgal etmişlerdir. Bu taarruzlar sonucunda 12 Şubat sabahı Erzurum’un doğu ve kuzeydoğusunda bulunan ve şehrin savunmasında önemli yer tutan Dolangez Tabyası ve o günün akşamı da Çobandede Tabyaları işgal edildi. Rus tayyareleri şehir üzerinde keşif uçuşları yapmış ve bu heyecana sebebiyet vermiştir. Rus birlikleri 14 Şubat 1916’da tüm cephelerden taarruza geçmiş ve o günün akşamı General Prezevalski komutasındaki II. Türkistan Kolordusu Kargapazarı dağlarının önemli bir geçiş noktası olan Tafta Geçidinden ilerleyerek buradaki tabyayı işgal etmiştir. General Prezevalski’nin bu başarısının altında yatan temel etken genç bir subay iken Erzurum konsolosluğunda görev yaparken arazide yapmış olduğu keşif gezilerinde elde ettiği bilgilerin etkisi büyük olmuştur. Tabyanın konuşlandırıldığı alan ve Osmanlı Topçu menziline ilişkin hesaplamaları araziye ilişkin bilgileriyle birleştirilerek güvenli bir geçiş yolu keşfetmiş ve birliğini buradan geçirmiştir. Ruslar Tafta tabyasından sonra Palandöken dağlarında önemli geçit noktasını tutan Palandöken Tabyasını işgal ettiler. 15 Şubat gününden itibaren Türk ordu birliklerinin merkezi karargâh emri ile 3. Ordu geriye çekilmeye başlamıştı. Bu çekilme esnasında tarihte nadiren görünen olaylardan biri daha Erzurum halkınca gerçekleştirilmiş ve halkı koruması gereken orduyu korumuş ve yüzlerce Erzurumlu sivil bu çatışmalar esnasında şehit olmuştur. 16 Şubat 1916 Çarşamba sabah namazından önce Vali Tahsin Bey Erzurum halkı ile vedalaşarak şehirden ayrılmış ve şehirden ayrılmadan önce şehirden halkın göç etmesini yasaklayan bir emir yayınlamıştır. Türk Ordusu geriye çekilirken şehirdeki cephaneliklerin patlatılması için topçu subayı Binbaşı Nuri Bey görevlendirilmiştir. Ancak Harput Kapı civarlarında bulunan cephaneliğin patlatılması esnasında şehrin içerisine hasar vermiş bu patlama esnasında çevresindeki binalar yıkılmış ve buradan fırlayan parçalar Çırçır mahallesine kadar sıçrayarak yaralanmalara ve tahribata neden olmuştur. Erzurum halkının bu patlamadan sonra oluşacak zararları göze almaması ve cephanelik olarak kullanılan tarihi eserlerin tahrip edilmesine yönelik tepkileri üzerine Çifte Minareli Medrese, Kale Mescidi, Taş Ambarlar, İstanbul Kapı ve Kars Kapı’da bulunan cephaneliklerin patlatılmasından vaz geçilmiştir. Bu cephaneliklerden Çifte Minareli Medrese ve Kale Mescidi dönemin idare meclisi Başkâtibi Hüseyin Çamaşırcı ve Maraşçı Tevfik Efendi tarafından koordine edilen halk tarafınca boşaltılmıştır. Vali Tahsin Beyin Erzurum’dan ayrılmasından 3 saat sonra, saat 7 civarında Rusların I. Kafkas Kolordusuna bağlı 39. Avcı Tümenine bağlı Yüzbaşı Konieff tarafınca komuta edilen bir birlik şehir merkezinin doğusunda bulunan Kars Kapıdan girerek şehri işgal etmiştir. Tahsin Bey şehirden ayrılmadan önce Erzurum’dan göçü yasaklayan bir emir yayınlamıştır. Bu emrin temel gerekçesi bölgedeki Türk nüfusun azınlığa düşmemesini sağlamaktır.

Erzurum’un işgal edilmesi İngiltere, Fransa ve Rusya’da sevinçle karşılanmıştır. 1. Dünya savaşında itilaf devletlerinin o döneme kadar elde ettikleri en büyük başarı olarak Erzurum’un işgal edilmesi gösterilmiştir. Hatta bu zaferin İngilizlerin Kutu-l Amare yenilgisini unutturacak büyüklükte olduğu söylenilmiştir. Çanakkale zaferi kutlamaları yapılırken Anadolu toprakları Rus tehdidi altına girmiştir. İngilizlerin tabiriyle Türklerin Asya topraklarının anahtarı Rusların eline geçmiştir.

Rusların Erzuruma Girişi

Şehrin işgal edildiği gün uzunca bir süre kara Çarşamba olarak şehirde anılmıştır. Rus öncü ordu birlikleri şehre girdikten sonra şehrin önemli stratejik noktalarını ele geçirmişlerdir. General Yudenich işgalden sonra Erzurum’a askeri törenle girmiştir. Giriş töreninde Rus generalleri taşıyan otomobillerin arkasında beyaz renkli atlara binen süvariler, onun hemen arkasında ise kırmızı renkli atlara binen süvariler daha sonra ise siyah renkli atlara binen süvariler yer almaktaydı. Rus süvarilerinin arkasında Rus piyadeleri en arkada ise Druzina adı verilen Ermeni çeteciler geçit törenine katılmışlardır.

Erzurum işgalinden sonra şehre gelen Rus prensi Grand- duc Nicolas’ın katıldığı bir tören yapılmış ve Rus askerleri papazlar tarafınca kutsanmışlardır. Nicolas’ın katılmış olduğu tören Bugün Eminkurbi Mahallesi sınırları içinde olan Nene Hatun caddesinde yapılmıştır. Rus işgalinde en onur kırıcı olay Erzurum tabyaları ve kalesinde esir edilen dokuz Türk Sancağının bu geçit törenlerinde kullanılması ve daha sonra Tiflis’teki törenlere gönderilmesi olmuştur.

Rusların İşgal Uygulamaları

Rusların işgal esnasında uyguladıkları işgal faaliyetleri dört madde altında toplanabilir.

Şehirde güvenliği ve otoriteyi sağlamak:

Rusların şehre girmesinden hemen sonra yaptıkları ilk iş şehir merkezinde bulunan Çifte Minareli Medrese ve kale mescidindeki taşınamayan cephaneye el koymak olmuştu. Bunun hemen akabinde sokağa çıkma yasağı koymuşlar ve şehirde bütün bir gün boyunca silah araması yapmışlardır. General Yudenich, (yanında Rus ordusunda General Kalitin, Albay Morel ve Ermeni Komitacıları temsilen Karin olmak üzere) Yazıcı oğlu Hakkı Paşa, Hacı Bekir Efendi, Kırbaşzade Fevzi Bey ve Sabit Beyden oluşan bir heyeti kabul ederek şehirde can ve mal güvenliğini sağlayacağına ilişkin teminatları vermiş ve Druzina adı verilen Ermeni askerlerinin Erzurum içerisine girmelerini yasaklayan emirleri vermiştir. Rusların Erzurumlu Ermenilerinde katıldığı aramalar neticesinde eli silah tutabilecek, güçlü ve liderlik yapabilecek çoğu şehrin ileri gelenlerinden olan yaklaşık 650 erkeği Köse Ömer camisine toplamış ve başta Tiflis olmak üzere esir kamplarına gönderilmiştir. Erzurum halkı bu uygulamaya itiraz etmiş ve Ruslar halka gözdağı vermek amacıyla Veyisefendili Fırıncı Emoç, Selim oğlu Sabri, Kumludereli Hasan Bey, , Komisli Ali, Cemal Efendi, Ev yıkan oğlu Şükrü, Düyunu Umumiye Kâtibi Mümtaz Bey isimli 7 Erzurumluyu Erzurum kalesinde asarak idam etmişlerdir. Rus askeri idaresinin aldığı tüm tedbirlere rağmen Ermeni çetecilerin yağma ve münferit olarak kuytu köşelerde yakaladıkları Müslümanları öldürmelerine engel olamamışlardır. Ruslar Müslüman ahalinin gündüz dükkânlarını açma, işlerine gitme ve ibadetlerini aksatmama yönünde tedbir almışlar özellikle Cuma namazına gitmeyen Müslüman ahaliyi kırbaç ve dipçik darbeleriyle camiye gitmeye zorlamışlardır. Hastane ve resmi kurumların temizliği çeşitli nedenle tutuklanan Türklere yaptırılmıştır

Şehirde Rus idaresinin kurulması:

Rus çarlığı tarafınca yayınlanan işgal bölgelerinin idare edilmesine ilişkin geçici idarelerin kurulmasına dair nizamname kapsamında askerlerin yönetimi altında bir mülki idare sistemi kurmuşlardır. Bu sisteme Ruslar “Naçalnik” veya “Neçelik” adı vermişlerdir. Bu teşkilatın başına General Kalitin getirilmiştir. General Kalitin, daha sonra Ermenilerin 400 kadar Türkü yakarak öldürdükleri Ezirmikli konağına yerleşmiştir. Naçalnik’e bağlı çans denilen ve birkaç mahalleyi idare eden karakollar kurulmuştur. Bu karakolların başında ise karadavoy denilen komutanlar atanmıştır. Her karadavoy emrinde yeterli sayıda asker bulunmaktadır. karadavoy’lar sorumluluk altında bulunan mahallelere muhtarlar atamışlardır. Bu muhtarların görevi emirleri halka duyurmak ve halkın şikâyetlerini karadovaya iletmekti. Çans birimleri kendi sorumluluk alanında oturan veya çalışan Esnaflara, köylülere tacirlere ve memurlara işe gidip gelmeleri için bir nevi geçiş belgesi olan “Zapıska” isimli vesikaları düzenleyerek vermişlerdir. Bu belgelerin kontrolü Rus devriyelerince yapılırdı. Zapıska belgesi olmayan çalışma kamplarına gönderilirdi. Ruslar ilerleyişlerini sürdürüp Anadolu’yu işgal etmekte başarılı olsalardı Sivas ve Erzurum Genel Valiliği altında iki valilik kuracaklardı. Erzurum Genel Valiliğine Erzurum vilayeti ile birlikte Elazığ, Bitlis, Van, Diyarbakır ve Trabzon vilayetleri bağlanacaktı. Ancak Trabzon vilayetinin Canik sancağının yarısı Sivas Genel Valiliğine bağlanacaktı. Sivas Genel Valiliğinin sınırlarına ise Canik sancağının diğer yarısını Sivas, Kastamonu ve Bursa vilayetleri alınmaktaydı. Bu taksimat Erzurum’un hitap ettiği coğrafyanın ne denli geniş olduğu ve Erzurum Kongresine katılan vilayet ve sancakların neden bu kongreye katılma ihtiyacı duyduklarını ve bu kongrenin önemini ortaya koymaktadır. Rusların bu idari taksimatı Anadolu topraklarında uzanmak istedikleri yâda İngiltere, Fransa ve İtalya ile yaptıkları paylaşımda kendilerine nerelerin düştüğünü anlatmaya yetip atmaktadır. 5 Haziran 1916 yılında Çar tarafınca imzalanan nizamnameye göre kurulan “Savaş Hukukuna Göre İşgal Edilen Türk Bölgeleri Askeri Genel Valiliği” ne General Peşkov atanmıştır. Genel valilik kendisine ait bölgelerde polis idaresi ve adli mahkemeler kurmuştur. Genel valilik emirlerine aykırı hareket eden ve düzeni bozanları askeri mahkemelere verme yetkisi tanınmıştır. Bu yetki Genel vali veya Kafkas ordusu komutanı tarafınca kullanılacaktı. Yukarıda bahsedilen idari teşkilatlanma genel valilik bünyesinde düzenlenmişti.

Erzurum’da tahkimat çalışmaları:

Ruslar Erzurum şehrinin tahkimat çalışmalarında ilk önce şehirde Türk ordusunda kalan cephanelerin korunması ve ele geçirilen silahların envanterinin çıkarılması çalışmalarına başlamışlardır. Bu kapsamda Çifte minareli medrese, Kale mescidi cephane olarak kullanılmıştır. Başta ulu cami olmak üzere bazı camiler, hanlar, konaklar ve askeri kışlalar; hastane, kışla ve hastane haline çevrilmiştir. Türk ordusu tarafınca götürülemeyen 200 kadar toptan 65 tanesini Rus ordusu kendi envanterine almıştır. Bundan sonra şehrin tahkimatı için yaptıkları ikinci çalışma Erzurum’un yaklaşık 2 km. kuzeydoğusunda bulunan ve bugün Dadaşköy olarak bilinen Kân ile yanık dere arasındaki yolun yapılması ve Tepeköy tarafındaki mevzilerin kazılması olmuştur. Erzurum tahkimatında en önemli nokta Türklerin elinde iken batıdan doğuya doğru olan askeri hareketlerin üstü olarak tasarlanan şehrin bu sefer doğudan batıya doğru olan askeri hareketliliğe uygun bir askeri üs haline getirilmesiydi. Rus Kafkas Ordusunun incelemelerine dayanılarak Rus Genel Kurmayı bir plan hazırlamıştır. Bu planın uygulanmasında temel nokta Erzurum kalesinin cephesinin doğudan batıya çevrilmesidir. İkinci olarak kuzeyden güneye doğru Gâvur dağlarından Palandöken’in kuzey batısına doğru bir savunma hattı kurulacaktı. Güney bölgesinde Palandöken tabyası diğer taraftan ise Karagöbek tabyası ile geçitler kontrol altına alınacaktı. Bu hattın aşılması halinde ise Ağzı açık, Sivişli, Çobandede ve Gez tabyalarında direnme noktaları oluşturulacaktı. Bütün bu tahkimat işlerinin yürütülmesinde ve askeri sevkiyatta kolaylık sağlamak amacıyla Sarıkamış’a kadar gelen Rus tren hattı dar hat olarak bilinen dekovil tren hattıyla Erzurum’a bağlanmıştır. Bu tren hattının biri yanık dere bölgesine şimdi okul olarak kullanılan bir istasyon ile Kavakkapı civarında bir istasyon olmak üzere iki istasyon inşa edilmiştir. Bu hat kuruluncaya kadar Kars kalesinden Erzurum’a doğru başta top olmak üzere askeri sevkiyat manda ve öküzlerin çektiği kağnı arabaları ile yapılmıştır. Bu yolların temizliği, bakımı ve yapımı işlerinde esirler, tutuklular ve yol güzergâhının üzerinde veya yakınında bulunan ahalinin zorla çalıştırılması ile yapılmıştır. Zorla çalıştırılan ahaliye Ruslar 3 ile 5 manat arasında değişen günlük yevmiye ödemesi yapmış bazen para yerine çay, şeker vb. erzak vermişlerdir. Erzurum tahkimatında Erzurum’dan doğuya ve tabyalar doğru uzanan yolların yerine Ruslar batıya doğru uzanan yollar inşa etmişlerdir. Tahkimat sonucunda Erzurum’a getirilen 322 Rus topu ve Türk ordusundan ele geçirilen 65 topla birlikte toplam 387 top ile 55 kilometre uzunluğundaki savunma hattının her bir kilometresine 7 top düşecek şekilde toplam 75 adet top bataryası konuşlandırılmıştır. Bu top bataryaları dörder bölükten oluşan 3 Rus taburu tarafınca kullanılacaktır. Bu Rus tahkimatının son noktası Erzurum kale komutanlığının emrine verilen telefon bölüğü olmuştur.

Kolonileşme çalışmaları:

Rusların Erzurum’da kolonileşme çalışmalarının temelini yukarıda zikrettiğimiz idari yapılanma etrafında gerçekleştirmeye başlamıştır. Savaş esnasında ve daha sonra göçen Müslüman nüfusun terk ettiği toprakların işlenmesi ve değerlendirilmesi için Rus kazaklarını oluşturan Kuban ve Don bölgesindeki göçmenlerin getirilerek yerleştirilmesi planlanmıştır. Böylece bir taraftan bu topraklar tarıma açılacak, diğer taraftan Rus savaş öncüsü olan Rus sınır kazak teşkilatı işgal edilen Anadolu topraklarında kurulacaktı. Böylece bu topraklar hem Osmanlı devleti veya olası bir işgal halinde bu devlete karşı sınırlar güvence altına alınacaktı. Bunun yanı sıra Ermenilerin burada tedhiş ve isyan faaliyetine geçmelerine engel olacak ve olası bir Türk direniş hareketine karşı her an hazır olan silahlı bir güç bulundurulacaktı. Rusların Ermenilerin bu topraklara yerleşmesine engel olmak istemesinin altında yatan iki temel etken vardır. İlki bölgede bir Ermeni devleti teşekkülüne izin verilmemesini teminat altına almak ikincisi verimli ve zengin olan bu toprakların değerlendirilmesinde gerekli olan reform ve yapılanmada Ermeni direnişi ile uğraşmadan en kısa sürede başarı sağlama isteğidir. Bu kapsamda ilk önce ilk önce hem yerli hem de Rus göçmeni Ermenilerin başta Erzurum olmak üzere işgal edilen şehir merkezlerine girişine yasak konulmuştur. Bunun hemen akabinde ise biner kişiden oluşan beş göçmen grubu oluşturulmuştur. Her bir göçmen grubu 1.090 hektar alanı işleyeceği ön görülmüştü. (Kişi başına 1,09 hektar düşmektedir ki bu Rus toprak ölçüsü olan 1 Destayin eşittir) Gelen Rus göçmenler Rus toplumsal yapısının özgür soylusunu oluşturacaklardı. Bu soyluların emrinde ve çevresinde ise ruhbanlar, kentliler ve köylüler yer alacaktı.

Erzurum’da Ermeni Faaliyetleri

Bütün bu çalışmalar kapsamında Erzurum halkını en çok tehdit eden nokta Ermeni çetecilerden oluşan ve Druzina adı verilen birliklerdi. Bu birliklerin temelini Osmanlı devletine karşı isyan eden ve tedhiş faaliyetinde bulunan Ermeni komiteciler oluşturmaktaydı. Bu komitecilerin başlıca eğitim merkezlerinden birisi Tiflis, Kafkasya içleri ve Rus anayurdunun sınır bölgeleriydi. Bu merkezlerde eğitim alan Erzurum Mebusu Karekin Pastırmacıyan ve Antrenik gibi önde gelen komitacılar Ermeni birliklerinin başlarına komutan olarak geçmişlerdi. Ruslar ile birlikte Erzurum’a doğru ilerleyen bu birlikler Rusya’ya göçemeyen bu nedenle silahlanarak Türk ordusunu arkadan vuran ve savunmasız halkı katleden Ermeni çeteleriyle birleşerek Türk ve Kürt köylerini yağmalayıp, katliamlar yapmaya başlamışlardır. Rus ordusunun sağlam olduğu yerlerde ise burada yaşayan halkı sabotaj ve casusluk yaptığı iddiası ile Rus ordusuna ihbar etmekte bunların esir edilmelerine ve tutuklanmalarına neden olmuşlardır. Çok sayıda Türk Ermenilerin bu iddiaları nedeniyle Rus askeri mahkemelerince idam edilmiştir. Ruslar Ermenilerin taşkınlıklarından dolayı General Yudenich Ermenilerin şehir merkezine girmelerine yasak koymuştur. Ancak kırsal kesimlerde Ermeniler bildiklerini okumuş köylerde tecavüz ve katliamlar ile biten baskın hadiselerine karışmışlardır. Geceleri ise bazen şehirlerde kuytu köşelerde yakaladıkları Türkleri öldürmüşlerdir. Bu olaylar adi cinayetler olarak değerlendirilmiştir. Rusların 1917 devriminden sonra Erzurum’dan çekilmeye başlaması ile birlikte tabur halinde bulunan Ermeni birlikleri birleştirilerek ilk önce alay seviyesinde örgütlenmişlerdir. Daha sonra ise bu alaylar birleştirilerek iki tümen oluşturulmuştur. Bu tümenlerin yanında daha sonra tamamı Ermeni çetecilerden oluşan bir Ermeni tümeni daha kurulmuştur. Bu üç tümenin birleştirilmesi ile Tümgeneral Nazarbekoff komutanlığında bir kolordu kurulmuştur. Bu kol ordu, General Antrenik komutası altında Müslüman halka sistemli katliam faaliyetine girişmişlerdir. Bu kol ordu Kazım Karabekir komutasındaki Türk ordusu ile savaşan Ermeni ordusunun çekirdeğini oluşturmuştur.

Erzurum’a Uzanan Kardeş Kömeği

Erzurum işgali Rus Çarlığı bünyesinde yaşayan büyük çoğunluğu Türk olan Müslümanlar arasında büyük bir üzüntüye ve endişeye yol açmıştı. Erzurum ve çevresinin yaşadığı bu felaket yıllar önce kendi başlarına geçen felaketle aynıdır. Rusya içerisinde yaşayan bu topluluklardan özellikle Azeriler daha aktif rol oynamışlardır. Kurucu başkanlığını Hacı Zeynel Abidin Tagiyef’in yaptığı ve amacı işgal altındaki Türk Yurtlarına yardım yapmak olan 1905 yılında kurulan Bakü İslam Cemiyet-i Hayriyesi isimli dernek Erzurum’a gönderilen kardeş yardımının merkezinde yer almıştır. İlk önce Rusya’da yaşayan Müslümanlardan ve Türklerden toplanan yardımlar el altından Rusların işgal ettiği topraklarda dağıtılmaya başlanmıştır. İlk faaliyet alanı Kars olmuştur. 1915 yılında Yusuf Caferov’un çardan izin alması ile yardım faaliyetleri resmen yürütülmeye başlanmıştır. Yapılan yardımlar maddi yardım, yiyecek ve giyecek yardımı, hasta ve yaralı bakımı, yetim çocukların toplanması ve bakımını kapsamaktadır. İşgalden sonraki ilk Haziran ayında Erzurum’a Mahor han ve İlyasov isimli temsilcileri gelmiş ve Erzurum’da yaşanan sıkıntıları ve yardıma ihtiyaç olanların listesi çıkarılmıştır. Genelde Türkistan tarafında toplanan yardımlar Seyidof isimli bir Azeri kökenli milletvekili başkanlığında Erzurum’a gönderilmiştir. Bu yiğit insan Ermeniler tarafınca daha sonra belediye heyeti üyeleri ile birlikte katledilmiştir. Bu kardeş kömeği daha sonraları milli mücadele döneminde de devam etmiştir.

Erzurum’u Kurtaran Zafer Çanakkale

Erzurum’da bu olaylar olurken Çanakkale cephesinden 9 Ocak 1916 tarihinde zafer haberi gelmiş ve Çanakkale cephesinden İngiliz, Fransız ve Anzak birlikleri tamamen çekilmişlerdir. Çanakkale zaferleri kutlanırken Anadolu’nun giriş kapısını teşkil eden Erzurum üzerine Ruslar ilerlemektedirler. 21 Ocak 1916 tarihinde Tortum, 1 Şubat 1916 tarihinde ise Hasan Kale’yi ele geçirmişler ve 11 Şubat 1916 tarihinde Erzurum’a taarruzu başlatmışlardır. Ertesi gün yani 12 Ocak 1916 şehrin müdafaasında önemli mevkiler olan Dolangez ve Çoban dede tabyaları Rusların eline geçmiştir. 3. Ordu komutanı Mahmut Kamil Paşanın emriyle Vali Tahsin beyin kontrolü ve idaresi altında sivillerin ve resmi evrakların tahliyesi tamamlanmıştır. 3. Ordunun ricati esnasında tarihte görülmedik bir olay yaşanmış sivil halk ricat eden orduyu korumak için mevzileri doldurmuş ve Rus askeri ilerleyişini yavaşlatarak ordunun güvenilir bir şekilde ricat etmesi sağlanmıştır. Erzurum artık Mevla’ya emanet edilmiştir. Mevla’ya emanet edilen şehrin sakinlerinin tek bir ümidi vardır. O da Tercan taraflarına çekilen ordunun yeniden toparlanması ve başta Erzurum olmak üzere Türk topraklarının Rus işgalinden kurtarılmasıdır. O güne kadar Erzurumlunun direnmek ve beklemekten başka çaresi yoktur.

Çanakkale cephesinde yenilgiye uğrayan İngiltere ve Fransa Rusların Erzurum işgali ile Çanakkale savaşında yaşadıkları mağlubiyete denk bir zaferin Ruslar tarafınca kazanıldığını savunarak 1. Dünya savaşında elde edilen ilk somut galibiyetlerini Ruslarla birlikte kutlamışlardır. İngiliz ve Fransızlara geçit vermeyen ve geçilmez denilen Çanakkale Osmanlı imparatorluğunda kutlanırken Ruslar Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardır. Trabzon işgali ile deniz yolu üzerinden İstanbul Rus tehdidi altına girmiştir

Çanakkale zaferi dolaylı olarak Erzurum tarihi açısından birçok önem arz etmektedir. İlk olarak Çanakkale zaferinin unutulmaz komutanlarından biri olan Vehip Paşa 3. Ordu komutanı olarak Mahmut paşanın yerine atanmış ve ilk vazifesinin Rusların elinden Erzurum’un kurtarılması olduğu emredilmiştir. İkincisi ve en önemlisi ise Çanakkale zaferi neticesinde müttefiklerinden beklediği desteği alamayan Rus Çarlığı Bolşevik ihtilali ile yıkılmıştır. Böylece Anadolu ve İstanbul olası bir Rus işgalinden kurtulmuş ve Erzurum’dan Ruslar çekilmiştir. Tabi bu çekilme Ermeni katliamlarını tetiklemiş ve birçok Müslümanın katledilmesiyle neticelenmiştir. Rus ordusunun geri çekilmesiyle birlikte Osmanlı ordusu Erzurum’a girmiş ve Ermeni mezalimine son verilmiştir. Osmanlı ordusunun kurtardığı son Türk şehirlerinden biri olan Erzurum Çanakkale savaşlarında devleşen Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal’in başkanlığında toplanan Erzurum kongresine ev sahipliği yaparak ülkenin nasıl kurtarılması gerektiğinin yönteminin belirlendiği kurtarıcı şehir olarak tarih sahnesinde yerini almıştır.

Erzurum İşgalinin Sonuçları

Bu işgalden sonra Erzurum toparlanıp bir daha eski haline gelmedi. Erzurum halkı her zamanki gibi ordusunun yanında yer aldı ve önceki diğer savaşlar gibi yeni kahramanlıklar sergilediler Erzurumlular aç kaldı, göç etti, katliama uğradı, ellerindeki yük ve binek hayvanlarını kaybettiler, süvari birliğine verdikleri atlardan dolayı Erzurum’un yerli at ırkları tükendi, orduya sırtlarında erzak taşıyan çocukları dondu. Ermeni mezalimini zaten herkes bilir söylemeye bile gerek yok.

Birinci dünya savaşının en önemli olaylarından birisi Erzurum’un Ruslar tarafınca işgal edilmesidir. Bu işgal savaşın ilk iki yılında ciddi başarı elde edemeyen itilaf devletlerine ciddi moral kaynağı olmuştur. Bu işgal olayından en olumsuz etkilenen kesim şüphesi Erzurumlular olmuştur. Binlerce Erzurumlu hayatını kaybetmiş, on binlerce Erzurumlu bir daha geri dönmemek üzere göç etmiştir. Erzurum ağır bir tahribata uğramış sosyal ve ekonomik hayatı bir daha hiç düzeltilemeyecek şekilde ağır bir darbe yemiştir. Devrinin en müreffeh olan şehri bir anda bir kenar şehir hüviyetine bürünmüştür. Rus işgalinin Erzurum kültürüne en büyük katkısı Semaver, soba, horoz şekeri, Hınıs taraflarında pişirilen soğuk çorba ve değişik şekillerde pişirilen patates yemekleri olmuştur. Hayvancılık ve tarım alanında Erzurum’un öneminin farkına varmışlar kolonileşme çalışmaları kapsamında yerli sarısı ve kırmızısı denilen inekleri, Kartol olarak isimlendirilen patatesi Erzurum ekonomik hayatına kazandırmışlardır. Rus işgalinde, halk arasında dar hat olarak bilinen tren hattı başta yanık derede gerçekleşen tüyler ürperten olaylarla birlikte Erzurum belleğinde yer etmiştir. Erzurum şehrinde günün koşullarına göre önemli sayılabilecek kütüphaneleri, kitaplıklar tahrip olmuş. Bunların sahibi olan şehrin mütefekkirleri esir kamplarına gönderilmiştir. Erzurum’un birçok kıymetli konağı ve evi Ruslar tarafınca yıkılarak enkazları şehir tahkimatında kullanılmış ahşap malzemeleri kışın yakacak olarak kullanılmıştır. Anadolu’nun en düzenli şehir düzenine sahip olan şehir bu işgalden sonra çarpık kentleşmenin kurbanı olmaya başlamıştır. Rus işgalinin en olumsuz etkisi, 1917 devriminde çekilirken yerlerine Ermenileri bırakmaları olmuştur. 1916 da başlayan Rus işgali 1917 yılında bir anda Ermeni işgali ve mezalimine döndü. Sonuç Erzurum ovasında ve çevreleyen dağlarda kan, gözyaşı ve ahlardan oluşan bir insanlık dramının tarihe geçmesi olmuştur. Ancak tarihte kalmayan bir gerçek daha var. O bir daha Erzurum, eski Erzurum olamamıştır.

Osmanlı Rus savaşlarında Bu kötü hatıraların yanı sıra Ruslardan Erzurum’a semaver çayı, soba, sinema, horoz şekeri yadigâr kaldı. Bir de Alman subaylarının kurup, eğitip komuta ettiği kayak birliklerimiz var onlardan kalan kayakçılık sporumuz var. İşte Erzurum’a Osmanlı Rus savaşlarının hatıra bıraktıkları şeyler bunlardır.

Bir yanıt yazın

Paylaş
Bağlantıyı kopyala