YANIK DERE YANIK YÜREKLERİN YANIK TÜRKÜSÜ
Yanık yanık söylenen Erzurum türkülerini dinlerken içimde yıllar öncesinin yanık yüreklerinin, anlamsız ve kalleşçe yürütülen bir savaşın birer kurbanı olan, ecdadımızın yürek burkan canice katledilişlerine ait anlattıkları öyküler aklıma gelir. Seferberlik yıllarının bu hazin öyküleri içimde bir cızırtı oluşturur. Sadece yaşanmışlıklar için değil bu yaşanmışlıkları şehir gündemine, yaşantısına aktaramamak, şehirde yaşayan şimdiki sakinlerin bu yaşanmışlıklardan, trajedilerden bihaber ve umursuzca gezmelerine engel olamamak bu cızırtıyı iyice artırarak yüreğimizi yakmakta.
YANIK DERE NERESİ?
Yanık Dere şehrin içerisinde kalan ama kimsesiz, şehrin yaşam alanı dışında kalmış bir mekân. Erzurum Yakutiye İlçesinin Şehitler olarak bilinen semtinde yer alan ve şu anda şehitlik olarak tescil edilmiş olan bu dereye şimdilerde K6.nolu belediye otobüs hattıyla ulaşmak mümkün. Şehrin merkezinden ise Kongre Caddesi üzerinden yürüyerek yarım saate Yanık Dereye gidebilirsiniz. Yani Yanık Dere şehre bu kadar yakın, şehrin bu kadar içinde ama bu fiziksel yakınlığa karşı şehir yaşamına bir o kadar uzak. Çoğu Erzurumlu bu önemli tarihi mekânı maalesef bilmiyorlar. Şehrin Kuzeydoğu kısmında bulunan yanık dere Erzurum tarihi açısından önemli bir başka mekân olan Nene Hatun Milli Parkına çok yakın. Yanık Dere, Mecidiye tabyasının Güneybatısında kalmaktadır. Oltu Şenkaya güzergâhı üzerinden şehre yaklaşan Rus kuvvetlerinin şehre girmesine engel olmak amacıyla Sultan Abdulmecid döneminde Top Dağının 2040 metre rakımlı tepesi üzerinde Mecidiye tabyası inşa edilmiştir. Zaten bu tabyadan bakıldığında görülen cami minaresi Yanık Dere şehitliğinin hemen yanında olan Şehitler Camisine aittir. Yanık Dere Palandöken Dağlarından beslenen bir dere olup Top Dağının etekleri ile şehir arasında akarak o zaman sazlık olan bir dereye sularını boşaltırdı. Sıtma ile mücadele ve tarım arazileri açmak amacıyla bu göl kurutuldu ve Yanık Dere ıslah edilmek amacıyla zaten cılız olan suları iyice kesildi. Bugün DSİ sorumluluğu altına olan bu dere ufak bir su birikintisi olarak oraya gelen ziyaretçilerini karşılamaktadır.
YANIK DEREDE NELER YAŞANDI?
Yanık Dere’nin yürekleri yakan yanık türküsü Erzurum’un en karanlık günlerinde insanlığın en vahşi ve insanlık dışı olaylarının yaşanması ile yazılmıştır. I. Dünya savaşında Rus işgaline maruz kalan Erzurum, 1917 Ekim devrimi ile birlikte Rusların işgali sona erdirip yerine Ermenilerin geçmesiyle birlikte insanlık tarihinin en vahşi olaylarına şahit olmuştur. Yanık Dere bu vahşi olayların yaşandığı en önemli mekânlardan biri olarak şehir belleğinde ve tarihinde yerini almıştır. Bu olayları, birçok Erzurumlu tarihçi geniş bir şekilde anlatmış olsa da en güzel ve içe dokunaklı şekilde Yanık Dere Şehitliğinin hemen yanında bulunan Şehitler Caminin cemaatinde yer alan yaşlı Erzurumlulardan dinlemek daha farklı oluyor. Yaşları 70 ile 85 arasında değişen Mücahit Erören, Hasan Pekgöz ve Halim Duran amcalar ile 2015 yılında yapmış olduğumuz sohbette defterime almış olduğum notlar şu şekilde.
Mücahit Erören anıları “ Ruslar şehirden ayrılıncaya kadar Ermenilerin Erzurum’a girmesine izin vermemişler, kenarda köşede kıstırdıkları haricinde Erzurum’da öyle büyük bir kötülük yapamamışlar. Yollarda, köylerde yaptıkları şehirde duyuluyor ama kimi inanmış kimi inanmamış. Bizimkilerin eski komşuları aralarında ekmek tuz hakkı dedikleri bir hakları varmış birbirleri üzerinde bu hakkı çiğneyip bize dokunmaz demişler ama hey hak ne hak dinlemişler ne insanlık. Ruslar kominizim ihtilalini yapınca askerlerini buradan çekmişler işte o zaman meydan bu Ermeni dığalarına kalmış. Erzurum’a girmişler, Rusların halka dağıttığı yardımları kesmişler. İlk önce çarşıda pazarda dükkânlarını açıp işletenleri öldürmeye başlamışlar. Geçim sıkıntısı çeken insanları tren yolu kapanmış gelin o yolları açın size para vereceğiz demişler, çoluk çocuk yaşlı demeden erkekleri bu gördüğün yanık dereye getirmişler. Burası o zaman böyle kurumuş bir cılız dere değil. Bu derenin etrafında Rusların malzemeleri şehre taşıdığı bir ufak tren yolu varmış. Dar hat derler eskiler buraya buranın etrafında öyle tamirhaneler depolar varmış. Bu getirdikleri garibanları buralara doldurmuşlar, tren vagonlarına bindirmişler, sonra başlamışlar trenlerin düdüklerini çalmaya ondan sonra zalim oğlu zalimler başlamışlar taramaya, baltayla kesmeye, kılıçlayıp sürgülemeye sonra cesetleri getirmiş buraya üst üste atmaya. Allah bir daha göstermesin dere günlerce kan akmış. Yıllarca buralardan kemik parçaları toplandı. Bu kemikleri aldı götürdü bir yerlere toplayıp gömdüler. Şimdi ki halini görürsen bakımsız lağım suları bu zavallıların kemiklerine mezarlarına dökülür. Ermeninin yaptığı zalimlik ya bizim yaptığımız ne?”
Hasan Pekgöz anıları “ Ruslar gittikten sonra Ermeniler şehrin her tarafında katliama başlıyorlar. Kimini konaklarda yakıyorlar, kimini ise hamamlarda parçalıyorlar ama en büyük katliamı burada yapıyorlar. Dinlediğim büyüklerden kimi 3.000 kişi kimi de 5.000 kişiyi buraya demiryolunu kardan temizleme bahanesiyle getirip kurşunla, süngüyle, baltayla öldürüyorlar. Sonra getirip burada açtıkları çukurlara rastgele atıp gidiyorlar bak hele aradan neredeyse bir asır geçmiş hala buralardan kemikler çıkar. Ha! biz akılsızlık ettik. Kemikleri çuvallara topladık belediyelere verdik ha bazıları belediyenin bu iş için para ödediğini de söylüyor ama Allah vekil ben böyle bir ödemeye şahit olmadım. Ama ister para versin ister vermesin buralardan bu kemikleri toplayıp götürmek haksızlık oldu. Biz bilemedik, cami yaparken, okul yaparken, gece kondu yaparken eştiğimiz yerlerden çıkan kemikleri, cesetleri iyi muhafaza etmeliydik. O zamanı yaşayanlardan dinlediklerim çalınan tren düdüklerini hiç unutamadıklarıydı. Hele bir düşün milletin bağırmasını sıktıkları silahların sesini bunlarla bastırmışlar. Gidenlerin yakınları çok sormuşlar erimiz, babamız, gardaşımız nerede diye verdikleri cevap biz gönderdik onlar nereye gitmiş haberimiz yok. Vay zalimler birde öyle alay etmişler.”
Halim Duran anıları “Biz Erzurum’a sonradan geldik. Bu mahalleye de sonradan yerleştik. Benim mahalledeki büyüklerden dinlediğim Top dağından bu dereye kadar her yerde şehit cenazeleri varmış zaten bu derede Top Dağından gelmekteymiş. O zaman buralar şehrin dışındaymış ev mahalle filan bir şey yok sadece Rusların yaptırdığı dar hat denilen tren yolu, ufak bir istasyon birkaç tane baraka varmış. Ermeniler çalıştırma bahanesi ile buraya getirip Müslümanları katletmişler. Üstlerine Gaz yağı döküp cesetleri yakmışlar. Erkekleri kesmiş biçmiş süngülemişler, baltalarla başlarını ezmişler. Kadınların ırzına geçmişler. Bana bunları anlatanlar bunları ağlayarak anlatırlardı. Yapılanlar duyunca insanın kanı donuyor. Ama şu anda burada yaşananlarda benim zoruma gidiyor. Bu alan olduğu gibi çöplük, izbelik, lağım sularının boşadığı bir yer. Bir taraftan zulme uğramış dedelerimizin kemikleri diğer tarafta bizim pisliklerimiz. İnsanın kanına dokunmaz mı? İnsanlığa, Müslümanlığa, Türklüğe, Dadaşlığa yakışır bir davranış mı? Ermeni eşkıyaları gelsin burada katliam yapsın dedeni, atanı gelsin buraya gömsün bu onları ayıbı sende sahip çıkma buda senin ayıbın Kazım Karabekir belediyesi döneminde burası elden geçti sahip çıkıldı hatta o dönemin belediye başkanı Dursun Bey bile geldi buranın yapımında çalıştı. 1950’li yıllarda buranın şehitlik anıtını zamanın komutanı diktirmiş. Şimdikiler ne yapıyor burayı mezbele, çöplük, ayyaş tinerci yuvası yapmışlar ayıptır hem de çok ayıptır. Bu caminin tuvaletlerinin kanalı açılırken çıkan kemikleri gördüm. Yine anlatırlar şehitliğin duvarları yapılırken elbisesi ile silahı ile çıkan bir şehit cenazesi varmış silahını almak istemiş vermemişler bir daha o şekilde defnetmişler. Ben görmedim ama görenlerden dinledim. Şimdi böyle bir yere sahip çıkmamak ne?”
Cami cemaatinde gördüğüm duyarlılık ve milli şuuru şehitliğin yanında olan ilkokul öğrencilerinde de devam ettiğini umarak yukarıda görgü şahitlerinin anlattığı olayları biraz daha derli toplu şekilde özetlemeye çalışalım. Yanık dere o dönemde palandökende taşıdığı suları Top dağı ile şehrin arasında akarak bugün kurutulmuş olan sazlıkların çok olduğu bir göle taşıyan ovada akan onlarca sıradan derelerden bir tanesi. Bu dere 1916 yılında şehrin Ruslar tarafınca işgal edilmesi ile birlikte Sarıkamış’a kadar döşemiş oldukları demiryolu Erzurum’a bağladıkları güzergâhın üzerinde bulunmaktadır. Dar hat olarak nitelendirilen bu demir yolunu Ruslar 8 ay içerisinde Erzurum merkezine getirmeyi başarmışlardır. Şehrin merkezinde Kavak Mahallesi civarında şehir istasyonu bulunan bu hattın şehre girmeden önceki ilk istasyonu ve bakım merkezi Yanık Dere civarında kurulan barakalar olmuştur. Rusların, İngilizlerin, Fransızların, Amerikalıların misyoner faaliyetleri altında vermiş oldukları siyasi ve askeri destekler ve kışkırtmalar ile 18. Yüzyıldan itibaren başlayan Ermeni bağımsızlık hareketi şiddetini ve etkisini gittikçe artıran Ermeni tedhiş hareketleri en vahşi katliamlarını işte burada gerçekleştirmiştir. 16 Şubat 1916 yılında Erzurum’u işgal eden Rus orduları kendileri ile birlikte savaşan ve adına druzina denilen Ermeni askeri unsurlarının şehre girmelerini yasaklayan bir karar almışlardır. Bu kararın altında yatan temel sebep Ermenilerin daha önce Van şehrinde yapmış oldukları Müslüman – Türk katliamının bir benzerinin Erzurum’da yaşanmasına engel olmaktır. Alınan bu tedbir sayesinde birkaç münferit olay haricinde şehirde planlı bir Ermeni mezaliminin sergilenmesine engel olmuştur. Buna rağmen Ermeniler yollarda ve ufak köylerde ya da şehrin kuytu köşelerinde yakaladıkları Türkleri işkenceyle katletmeyi başarmışlardır. 1917 Ekim ayında yaşanan Bolşevik devrimi sonucu Rus askerlerinin Erzurum’dan çekilmesi ile birlikte Ermeni birlikleri 18. Yüzyılın başından beri hedefledikleri ve Yüksek Ermeni Yaylası olarak nitelendirdikleri coğrafyada hüküm sürecek bağımsız bir Ermeni Devletini kurmak ve Erzurum’u bu ülkenin başkenti yapmak için korkunç planlarını devreye sokmuşlardır. Bu plan vilayeti sitte olarak nitelendirdikleri 6 doğu ilinde Müslüman ve Türk ahaliyi temizlemek ve onları burada korkutarak Anadolu’nun iç bölgelerine sürmekti. İşte sıradan bir dere olan Yanık Derenin hüzünlü hikâyesi böylece yazılmaya başlamıştır.
Rus askerlerinin çekilmesi ile birlikte yerlerini Ermeniler almaya başlamış ve şehrin merkezinin tamamı kontrollerinin eline geçmişti. İlk önce Rus askerlerinin kontrolü altında yapılan ve Seyidof tarafınca organizesi sağlanan Azerbaycan İslam Hayriyesi yardımlarının dağıtımına engel olunmuştur. Ermenilerin korkusu ile Erzurum halkının büyük bir kesimi evlerine kapanmış ve tek başlarına dışarıya çıkılmamaya gayret edilmiştir. Ancak yokluk, sefalet ve açlık yüzünden insanlar bazen bu tedbirlere uymamak zorunda kalınca dışarda yakaladıkları Türkleri veya şehrin ücra evlerinde oturan aileleri birer birer katletmeye başlamışlardır. General Antranik isimli Ermeni elebaşı şehre komutan olarak atandıktan sonra bu katliamların hızı daha çok artmıştır. Özellikle Türk ordusunun şehre doğru ilerleme hızının artması ile Ermeniler bu katliamları toplu hale getirmeye başlamışlardır. İşte bu toplu katliamların en büyüğü Yanık Derede gerçekleşmiştir. Kardan dolayı yolu kapanan demir yolunun açılması için çalıştırılacak insanlar arandığını tellallar aracılığıyla ilan etmeye başlamışlardır. Yoksulluk ve açlık içerisinde kıvranan Erzurum halkına eski komşuluk ilişkileri ve aralarında ekmek tuz hakkı olduğunu söyleyerek güven mesajları vermişlerdir. Hatta kapı kapı dolaşarak işe ihtiyacı olanların gelip çalışmalarını kimseye zarar vermeyeceklerini belirtmişlerdi. Sonucunda kimi evin geçimi için, kimi güvendiklerinden kimi ise ailelerine zarar verilmesi endişesiyle bu teklifi kabul etmişlerdi. Ermeni askerleri tarafınca toplanan Erzurumlular Kavak Mahallesindeki tren istasyonunda ellerinden birbirlerine bağlanarak sıkışık nizamda yük vagonlarına bindirilerek Yanık Dereye getirilmişlerdir. Burada ilk önce getirdiklerine çukurlar açtırmışlar ve barakalara hapsetmişlerdir. Daha sonra gelenleri ise vagonlardan indirmeyerek işleyecekleri insanlık suçuna hazırlık yapmaya başlamışlardır. İnsanlara kendi açtırdıkları çukurların başında, kamalar, baltalar, kasaturalar, kılıçlar ile saldırmışlar kimilerini göğüslerinden kimilerini ise boyunlarından ve başlarından yaralar açarak katlederek bu çukurların içerisine atmışlardı. Bazılarını ise tüfek dipçikleri ve tabanca kabzaları ile başlarına vurarak kafalarını ezerek öldürmüşlerdi. Bu olaylar yaşanıp bittikten sonra öldürme sırasını bekleyenler kendilerini kurtarmak için direnmeye çalışmışlar bu insanları ise mavzer ve tabancalar ile vurarak öldürmüşlerdir. Silah sesleri ve insanların bağrışlarının duyulmaması için sürekli olarak tren düdükleri çalınmaya başlamış barakalar ve tren vagonları mitralyöz olarak isimlendirilen makineli tüfeklerle taramışlar. Burada kurşun isabet etmeyen veya yaralı olan insanları ise balta, kasatura ve tabancalar ile öldürmüşlerdi. Barakalar ateşe verilerek içindeki insanların diri diri yakarak öldürmüşler hatta bazılarını zevk olsun diye üzerlerine gaz yağı dökerek ateşe vermiş ve bu insanların acı içerisinde koşturmalarını keyifle izlemişlerdir. Yanık dere su yerine kan akmış çukurlara sığmayan veya gelişi güzel gömülen katliam mağdurlarının cesetleri geniş bir alana yayılmış bir şekilde bırakılmıştı. Bu katliamdan şans eseri olarak kurtulanlar bu insanlık suçunu şehre haber vermişlerdir. Buradaki vahşetin kurbanı olan zavallıların cesetlerinden geri kalan Türk Ordusu şehre girdikten sonra toplanarak defnedilmiştir.
YANIK DERE ŞEHİTLİĞİ
İşte tarihe kara bir leke olarak geçen bu dere yıllarca katliamı yaşayan Erzurumluların ve onların çocuklarının bildiği bir yer olarak kaldı. Sessiz, sakin ve durgun bir şekilde akan Yanık Dere ve orda yaşananlar unutulmaya çalışılan acı bir hatıra olarak kaldı.
Yanık Dere’de yaşanan olayların unutulmasının önlenmesi ve burada katledilen masum Erzurum halkının aziz hatırası için burada bir anıt ve şehitlik yapılmasının tarihi 1956 yılına denk gelmektedir. 29. Tümen komutanlığı tarafınca yapılan anıt 1952 yılında yapılan Aziziye anıtının küçük bir kopyası gibidir. Tıpkı Aziziye anıtı gibi kesme taştan yapılmış olunan anıtın kaidesi kazılar esnasında cenazesi bulunan iki şehidin çıkarıldığı yere yapılmıştır. Uzunca bir süre 9. Kolordu komutanlığının sorumluluğu altında bakımı ve korunması yapılan şehitlik 1975 – 1977 yılları arasında kültür bakanlığınca çevre düzenlenmesi yapılmıştır. Gecekondulaşma şeklinde çarpık bir kentleşme bölgesi içerisine girmesi ve DSİ ıslah çalışmaları ile coğrafik özelliği tahribata uğrayan yanık dere ve çevresinde birçok şehide ait kemik parçaları bulunmuş ancak bunların kayda alınmadan şehrin sonradan açılan mezarlık bölgelerine aktarılması nedeniyle bu toplu mezarlık alanı tahrip edilmiştir. 2006 yılında ise Erzurum Kazım Karabekir Belediyesi tarafınca ise bu şehitlik park olarak düzenlenerek Dağ ve Şehitler Mahallesi sakinlerinin hizmetine sunarak bu şehitliğin kentsel yaşam alanı içerisine alınmasına çalışılarak alan koruma yöntemi ile şehitliğin kentsel hafızada canlı tutulmasına çalışılmıştır. Ancak bölgede yapılan kentsel düzenleme çalışmaları ile şehitler mahallesi yıkılmış ve yanık dere şehitliği yeniden yalnızlığa itilmiştir. Şu anda tarihi önemine yakışmayan bir halde bulunan şehitlik ve parkı mezbele haline dönmüştür. Şehirlerin kurtuluş günlerinin anılmasına ilişkin resmi kutlamaların sona erdirilmesi ile birlikte her yıl 12 Mart gününde ziyaret edilen Yanık Dereye ilişkin resmi erkânın ziyaretinin de durması ile birlikte Yanık Dere iyice unutulmaya başlanmıştır.
YANIK DERE İÇİN NE YAPMALIYIZ?
Unutulmaya yüz tutmuş olan Yanık Derenin güçlü bir şekilde gündeme getirilmesi gerekmektedir. Bu hem milli hem de tarihi bir görev. Büyük bir haksızlığa ve zulme uğramış bir ecdadın evrakları olarak şimdi insanlık onuru ile bağdaşmayan soykırım suçu iftirası ile karşı karşıyayız. Geçmişte yaşadığımız bu acı travmanın bir benzerini gelecek nesillerimizin yaşamaması için elimizden geleni yapmalıyız. Bunun için toplumsal hafızamızı her zaman tazelememiz gerekmektedir. Yanık Dere bu toplumsal hafızayı en güçlü şekilde diri tutabileceğimiz mekânlardan biridir. Dolayısıyla burada yaşanan trajediyi ve travmayı şehrin yaşantısı içerisine katarak, toplumsal hafızayı canlı tutacak şekilde çalışmalar yapılmalıdır. Burada dikilecek anıtlar ve onun çevresinde yapılacak peyzaj çalışmaları ile burada yaşanan acı olayların insanlığa, milli kimliğimize ve şehrimize neye mal olduğunu anlatacak ve ifade edecek şekilde çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalar Yanık Dereyi insanların sadece hüzne boğacak değil muhakkak şehirde gezilecek bir alan haline getirecek şekilde yapılmalıdır. Edebiyata, sinemaya, tiyatroya konu edilerek Yanık Dere katliamı ciddi bir şekilde insanlığın belleğine ve vicdanına yer edilmelidir.
Bu mekânın ve burada yaşanan hadiseleri sürekli olarak gündemde tutmaya, kamuoyuna taşımaya en çok gayret eden isimlerden birisi olan eğitimci ve yazar olan Mehmet Dağıstanlı önemli bir çalışmaya imza atarak Yanık Dere isimli bir roman yazmıştır. Yanık Dereyi ve burada yaşananlar başta olmak üzere Erzurum’da yaşanan Ermeni mezalimini sürekli olarak gündemde tutmaya ve bu yaşananları en azından Erzurum halkının hafızasında ve vicdanında hak ettiği yere gelmesi için mücadele eden bir isim olan yazar romanında olaylara her iki milletin gözüyle bakarak yaşanan acıları okurların vicdanına taşımıştır. Erzurum ve onun yanık öyküsü olan Yanık Dere olaylarını romanına aktaran yazar sadece bununla yetinmemiş içerisinde kültür merkezi, anfi tiyatro, Ermeni mezalimi müzesi, anıt içeren bir Yanık Dere şehitlik alanı ve kültürel çevresi için çeşitli platformlarda girişimlerde bulunmaktadır.
Biz Erzurumlulara düşen ise Mehmet Dağıstanlı’nın sürdürdüğü bu mücadelede kendisine destek vererek Erzurum ve ülkemiz için önemli bir sorun olan Ermeni iftiralarına cevap verilmesine katkı sağlayacak bu projelere destek vermek sorunu ilk önce Erzurum daha sonra ise ülke kamuoyuna taşımamız gerekmektedir. Eyüp COŞKUN