ERZURUM’DA MEDFUN SAHABE-İ KİRAM EFENDİLERİMİZ
Peygamber Efendimiz hayatta iken ve Peygamber olarak bir an gören, eğer ama ise bir an konuşan mümine “Sahabi” denir. Birkaç tanesine “Ashap” veya “Sahabe” denir. Hürmeten Ashab-i Kiram olarak yäd edilir. Sahabeleri gören kimselere tabiin denir. Tabiini gören ve emaneti onlardan fiilen ve şifahen alan kimselere de tebeüt tabiin denir. Bu İslam büyüklerinin yolları mübarek bir dava uğruna Erzurum’a düşmüştür.
Käinatın Efendisi Peygamberimizle Arabistan da ortaya çıkan islamiyet hızla gelişme göstermiş, Halifeler Bizans ve Sasani hudutlarına gaza yapmaları için islam ordularını göndermişti. islam orduları Halife Hz. Osman ( 644-656 ) zamanında Doğu Anadolu topraklarına yönelik seferler düzenlenmiştir. Kadisiye ve Nihavend savaşları sonrası Sasani hâkimiyeti yıkılmıştır.
Halife Hz. Osman zamanında 651 senesinde Habib b. Mesleme komutası altındaki islam ordusu Anadolu’nun doğusuna girmiş ve çevredeki mahalli yönetimleri kontrolü altına almıştı. Bizans imparatoru Kostantinus bu harekete cevap olmak üzere 653 yılında harekete geçmiş ve o zamanki adıyla Theodosipolis olarak anılan Erzurum önlerine gelmişti. Ancak Bizans imparatorunun harekâtı bir neticeye vasıl olamadı. Bu sirada Habib b. Mesleme Bizans generali Maryanos’u mağlup ederek bu gün ki Erzurum’da bulunan Bizans müstahkem şehri Karin (Theodosiopolis)’ini sekiz bin kişilik ordusuyla kuşattı. Bu şehrin muhafızları mukavemet edemeyerek, İslam ordularına mağlup oldular ve şehir Müslümanların eline geçti. Bir süre sonra Bizanslıların şehri geri almak için karşı harekete geçmeleri üzerine Habib b, Mesleme Şam valisi Muaviye b. Ebusüfyan’dan yardım istemiştir. O da iki bin kadar mücahidi göndermiştir. Bunlar Kalikala’da iskän edilmiş ve kendilerine “Murabit” (Sinir muhafızı, gazi) sıfatı verilmiştir.(1)
Büyük islam tarihçisi El-Belazuri “Futuhu’l-Buldan” adlı eserinde Kalikala bölgesinde bu mücahitlerin yerleştirildiğini ve onlara ikta yoluyla topraklar verilip, muhafız olarak görevlendirildiklerini belirtir. El Belazuri adı geçen eserinde bu konuda şu malumata yer verir: “Habib in yardım isteyen mektubu Hz. Osman’a gelince, Halife Küfe valisi olan Said b. El-Asi bin Ümeyye ye mektup yazdı ve ona Selman b. Rebia El-Bahili kumandasında Habib’e yardım göndermesini emretti. Bu Selmanu’l-Hayl olup cömert, fazıl ve savaşçı bir kimseydi. Selmanu’l-Hayl Küfe halkından iki bin askerle Habib’e doğru yola çıktı. Bu sirada Rumlar ile onlarla beraber olanlar ilerlemişler ve Fırat kenarına inmişlerdi. Habib’e yardım gecikmişti. Müslümanlar Rumlara gece baskını düzenlediler ve onları yerlerinden attilar. Habib b. Mesleme Doğu Anadolu ve Azerbaycan’daki fetih hareketlerine devam edecekti. Arap Müslüman toplumunun kendi arasında çıkabilecek meselelere ve adli davalarına bakmak üzere Attaf b. Süfyan Ebu’l Asbağ kadı olarak atanmıştır.”(2) Fetih akabinde islam ordusuna ve Müslümanlığı terçih etmiş olan topluluğa imametlik yapan, ilk ezanı Muhammed iyi okuyanda Habib b. Mesleme olmuştur. O zaman şehrin ismi Kalikala olarak değiştirilmiştir. 645-652 -668 tarihlerinde el değiştirmiştir. Sonra 700 tarihinde Abdulmelik oğlu Ubeydullahı Kalikala üzerine göndererek Bizans elinden tamamen alarak islam devleti topraklarına katmıştır. Yani Müslümanların Anadolu ile tanışması Malazgirt 1071 (H.463) Zaferinden asırlarca önce gerçekleşmiştir.
Bu gelişmede İslam’ın Müslümanlara yüklediği bazı sorumlulukların yanında dini tebliğ (“Emri bil Mağruf Nahyi enil Münker”) de vardı. Bu da onların ayırıcı niteliklerinden biridir. Dini anlatma, insanları ona çağırma ve insanlara “insan” olduklarını hatırlatma bir sorumluluktur. Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamberimizin (S,A.V) bu yöndeki emir ve teşviklerinin yanında bütün insanlığı hedef olarak gösterdiği görülmektedir. “Bir insanı Islama ulaştırmak her şeyden hayırlıdır.-Yeryüzü Müslümanların mescididir.-Allah yolunda cihat ediniz.” Bunlar düşünüldüğünde fetih hareketi için yüksek bir arzunun ortaya çıkmasına sebeptir. Bu arzunun ilk Müslümanlar olan sahabe üzerinde büyük bir yönlendirici etkisinin olduğu görülür. Onlar bu samimi çalışmalarıyla kıyamete kadar sürecek olan İslam çınarının temellerini attılar. Gerçektende sahabelerin islamı anlatma arzusu çok yüksekti. Böylece hem kendi hayatlarını hem de bütün insanlığın hayatını aydınlattılar. “Sahabeler gökteki yıldızlar gibidir.” Sahabeler sadece dini ilimlerle ( Kuran, Hadis, Fikih ) uğraşmamışlardır. Bunun yanında fen ilimleriyle ve diğer ilimlerle de meşgul olmuşlardır. Özellikle dil öğrenmeye gayret sarf etmişler bunu da islam’ı anlatmak için bir araç olarak kullanmışlardır.
Erzurum Müslüman Türklerin eline geçmesine değin Müslüman Araplarla Rumlar arasında defalarca el değiştirmiştir. Erzurum’u ele geçiren islam orduları içinde Sahabelerin olduğu bilinmektedir.
Doğu Anadolu’da bulunan 27 yerleşim yeri ile ilişkileri tespit edilen sahabelerden isimleri belirlenenlerin sayısı 117 kadardır. Şüphesiz buraya gelen sahabelerin sayısı bundan çok fazladır. Gerçektende sahabilerin islamı anlatma arzusu bilindiğinde bu yörelere yapılan seferlere çok daha fazla sayıda katılmış oldukları tahmin edilebilir. (Resulullah Efendimiz vefat ettiği zaman yeryüzünde yüz yirmi dört bin den fazla Sahabe vardı.) Zira bu seferlerin gerçekleştirildiği tarihte onların çoğu hala hayatta bulunmaktaydı. Sufyan es Servi nin bir ifadesinden Hz Peygamberin vefatından 12 sene sonra bile hala 12 bin Sahabe hayatta bulunuyordu. Bu yöreye gelmiş olan Sahabelerin bazılarının isimleri şöyledir:
-
Sufyan b. Avf el-Ezdi (Ö. 53) Arz-i Rumda ölmüş veya öldürülmüştü.
-
Bir rivayete göre Ebu Şeybe el Hurdi arz-i Rumda ölmüş ve oraya defnedilmiştir.
-
Abdullah b. Kurt el-Ezdi de Arz-i Rum’da 56 yılında şehit olmuştur.
-
El-Vadin b. Ata nin ninesin inde-Huzeyfe’nin hanımı olduğu söylenir Arz-ı Rum a savaşçı olarak çıktığı ve öldüğü nakledilir.
-
Mahadram Ebu Zueyb de Arz-i Rumda savaşırken ölmüş ve oraya defnedilmiştir.
-
Muaviye, Habib b. Meslemeyi buraya vali tayin .) etmişti. O burada henüz elli yaşına varmadan 42 yılında ölmüştü
-
Hz. Ömer Suraka b. Amr’ı Bab’a göndermiş öncü birliklerin başına da Abdurrahman b. Rabia el-Bahli’yi koymuştu Suraka burada ölmüş yerine de Abdurrahmanı tayin etmişti. Hz. Ömer’de onu uygun bulmuştu.
-
Safvan b. El-Muattal’ın 19 yılında Ermeniye savaşında şehit olduğu zaman emirlerinin Osman b. Ebil- As olduğu rivayet edilmektedir. Osman b. Ebil-As onlara cizye vermeleri üzere anlaşma yapmıştı.
-
El-Haris b. Amr et-Tai burada ordu komutanı olarak savaşırken ölmüştür. (3)
-
ibni Ebi Hatim Haccac b.llat’ın mezarının Kalikala’da bulunduğunu, el Haccac b. Illat-es-Sülemi Hicazlı bir sahabidir. Ve Kalikala’da medfundur. (4)
Ayrıca bu yörelerin fethiyle ilgili, Vakidi: Muaz ibni Cebel bu savaşta oğlunu kayıp etmiş. Oğlunu gömdükten sonra çadırına döndü. Başını, sakalını yıkadı, gözlerine sürme çekti. Berdiyye denilen Arap elbisesini giydi ve lyaz’ın çadırına geldi. Dudaklarında hafif tebessüm vardı. Tekbir getiriyordu. Onu bundan başka teselli edecek bir şey yoktu. lyaz onu tebrik etti.
-Başın sağ olsun oğlum! Dedi.
Ertesi gün güneş doğunca Müslümanlar atlarına bindiler, savaş yerine ilerleyeceklerdi. Uzaktan silahsız süvariler Müslümanlara yaklaşınca atlarından indiler. Emir İyaz’a doğru gelmek istiyorlardı. Yokama kendilerine sokuldu:
-Siz kimsiniz dedi.
Onlar:
Biz Erzeni-rum sahipleriyiz, (Önlerinde güzel, ak bir ihtiyarı işaret ederek):Bu da bizim başımızdır, dediler.
Yokana onunla Arapçadan başka bir dille konuştu.
ihtiyar dedi ki:
-Allah bize delalet etti, size geldik, gece sizinle harp etmeye niyet etmiştim. Rüyamda Meryem’in oğlu Mesih’i (isa) gördüm. O bana Muhammed’e uymamızı emrediyordu. Ben şu Arapların Nebisini size müjdelemiştim. Ondan yüz çeviren benden değildir! Diyordu..
Yokana bunu duyunca yanındakilerle beraber lyaz’a doğru yürüdü. Emire macerayı anlattı. O derhal ayağı kalktı. ihtiyarla, kendisi ve bütün Müslümanlar el sıkıştılar.(Müsafeha yaptılar.)
İyaz, Yokana’ya bir şeyler söyledi. ihtiyar ve yanındakiler derhal Müslüman oldular. Taryon bundan son derece memnun oldu. Kız kardeşini ihtiyara teslim etti. Kiz onunla beraber Erzeni-rum’a gitti. Erzen Rumlularını islam’a davet etmek ve onlara islam dinini öğretmek için Müslümanlardan on kişi bunlara refakat ettiler. Giden on kişi şunlardır.
1- Ravaha ibni Abdullah. 2- Salamet-ibn-i Adiy 3-. Merkal ibn-i Eku . ibn-i Huveyl. 5- Cerir ibn-i Said 6- Abdullah Ibn-i Sadre 7- Musa’b ibn-i Sabit 8- Sehl ibn-i Sa’ad. 9- Hazim ibn-i Muammer. 10- Ebu Numeyr ibn-i Beşşar.
Vakidi haberlerini vermeye şöyle devam ediyor: Erzen-i-Rum beyi Direfşil Müslüman olduktan sonra Peygamberin ashabina veda ederek on Müslümanla beraber yola çıktı ve Erzen-i-Rum’a vardı. Şehir halkı bunlardan çok memnun oldular. Onu karşılamaya çıktılar. Direfşil, makamına oturduktan sonra şehrin ulularını çağırdı. Onlara gördüklerini anlattı. İslami yeti kabule davet etti. Çoğu Müslüman oldular. On muallim Müslüman onlara islami şerayini ve Kuranı öğrettiler. (5)
Müslümanlar buraları aldıktan sonra uzun süre ellerinde tutamadılar. Ayrıca islam ordularının buralara gelmesinin üzerinden yüz yıllar geçmiştir. Buralar defalarca el değiştirdi. Yakıldı, yıkıldı yeniden yapılandırıldı. Bu nedenle ilk yıllarda buralarda ölen kişilere ait mezarların ve isimlerin kayıp olmasını normal karşılamak gerekir. O dönemde burada vefat eden sahabe kabirlerinin yerinin bilinmemesini de bu çerçevede değerlendirebiliriz. Sadece halk arasında dolaşan rivayetlerde, “Sahabe kabirlerinin diğer kabirlerden ayırt edilmesi için mezar taşlarına Ayet el kürsü işlenmiştir”. Deniliyor. Bu rivayeti Emekli Müftü ve vaaz Hacı Halis Emek Efendi ve Hacı Mehmet Kırkıncı Hoca Efendilere sorduğumuzda almış olduğumuz cevap “Mezar taşları üzerinde Ayet el kürsü var ise, orda yatanın bir sahabe olduğunun işaretidir. Diğer kabirlerden ayırt edilmesi için böyle bir usul tercih edilmiştir.” Dediler. Bu bilgiler ışığında, Narmanlı mahallesi dere sokakta çevresi evlerle sarılmış, mahruti kısmının bir bölümü yıkılmış çukurda kalmış olan türbenin içerisinde dört adet mezar mevcuttur. ikisi Selçuk tarzında taşlardandır. Birinin Ahi olduğu söylenir. Diğer büyük sanduka üzerine Ayet el kürsü yazılıdır. Oda dağıtılmış durumdadır.
Karskapı caddesinde, Çifte kardeşler kabristanından yüz metre doğu tarafı, caddenin sol tarafında çevresi taş duvarla çevrili, ahalinin Öksürük baba, tükürük nene gibi isim taktıkları iki mezarın sandukalarının dört tarafına nefis bir sülüs ile Ayet el kürsü yazılmıştır. Bir tanede Pasinler-Avnik kalesi yakınlarında çevresi Ayet el kürsü yazılı sanduka mevcuttur. Demek ki bunlar sahabe Efendilerimizden, isimleri yok edilmiş sandukaları kalmış yadigâr.
Şehrimizde, yakın tarihimize kadar ulaşan sahabelerimizden altı tanesi, şehrin tören alanı olan havuz başı, kongre anıtı çevre alanında, bir tanesi tekel binası bahçesinde, bir tanesi de eski Emirgan çay bahçesi, bu günkü özel idare binasının yerinde imiş. Şehir düzenlemesi adı altında kaldırılarak nereye götürüldükleri meçhul… Bunlarla ilgili rivayette; islam ordularının Erzurum’a gelip başka bir fethe giderken, ahali ordu komutanından, dini iyice bellemek için öğretmene ihtiyaçlarının olduğunu bildirirler. Bu istek üzerine ordu içerisinden on veya on iki gönüllü sahabenin ayrılarak buraya yerleştiği, havuz başı ve çevresindeki sahabelerin bunlar olduğu söylenir.
Ayrıca halk nezdinde sahabe olarak belirtilip ziyaret edilenler.
Güzel Baba: Kara köprü’nün Kırk kaya köyünün doğusuna düşen bir tepe üzerinde, beş metre uzunluğunda bir mezar, ahali Ashabı kiramdan olduğunu söylemekte ve ziyaret edilmektedir.
Seyit Ömer Halil: Kara köprü, Erence köyünün kuzeybatısında kesme taşlarla yapılmış bir mezar mevcut. Bunun Hz. Peygamberin sakası Ömer Halil adında bir zat olduğu, Yedinci yüzyılda islam orduları ile gelerek burada şehit düştüğü rivayet edilmektedir.
İslam ordularına katılarak, kardeşiyle beraber gelen Hazal Hatunun, Şehit Ömer Halil’in kız kardeşi olduğu, kardeşinin şahadetini duyması üzerine onun kederinden vefat ettiği rivayet edilmektedir.
Karaköprü-Ovakozlu köyü içinde kendi adını taşıyan Hazal tepesinin eteğinde moloz taşlarla çevrilmiş bir mezardır.
Arap Baba: Tekman’ın Kalaycı sınırları içinde muhafaza duvarları içine alınmış bir mezar. Rivayete göre sahabeden bir kimse.
Sadi Vakkas: Uzundere sınırları içinde, ziyaret tepesi üzerindedir. Rivayete göre sahabe-i kiramdan bir zattır.
Pasinler’in-Alvar köyü yakınlarında eski mezarlar olarak belirtilen yerde mezarlar vardır. Bunlarında Sahabe oldukları rivayet edilmektedir.
Sahabe olduğu rivayet olunan diğer bir zat Abdurrahman Gazidir. Şehre 3 km mesafede, Palandöken dağı eteğinde, şehre nazır güzel bir mevkidedir. Bu gönül sultanının sahabe-i kiramdan olduğu rivayet edilmektedir. Hemşerimiz, medarı iftiharımız Ömer Nasuhi Bilmen bir makalesinde aynen şöyle ifade etmektedir.”Erzurum şehri, pek şanlı, şerefli bir beldedir. Bu güzel şehrin şark cihetinde bulunan Şiğveler dağının eteğinde Sahabe-i Kiramdan Abdurrahman Gazi Hazretleri metfundur. Bu zatın Ashabı Güzin’den olduğuna şüphe yoktur. Yalnız neseb-i älisinde ihtilaf vardır. Bazı rivayetlere göre Hazreti Ebu Bekir’in, diğer bir rivayete göre de Cenabı Rebii’nin mahdumudur. Abdurrahman Gazi ile ilgili anlatılan bir rivayette: islam orduları Erzurum’u fethettikten sonra, vakit namazlarında komutanın arkasında saf bağlar, bir defasında komutan kıraatte hata yapar. Namazdan sonra Abdurrahman Gazi itiraz eder.”Okuduğunuz yerde kıraat hatası var.” Diye. Kumandan doğru okuduğunu beyan eder. ihtilaf büyür ve çözemezler. Meseleyi Medine deki Halifeye yazarlar. Gönderdikleri haberci belli bir süre sonra gelir. Abdurrahman Gazinin itirazı haklı çıkmıştır… Abdurrahman Gazi iki elini semaya doğru kaldırarak “Ya Rabbi bu gün olduğu gibi, bundan sonrada kıyamete dek bu şehre tüm haksızlıkları ve hataları düzeltecek isyan ahlakını nasip eyle.” O dua orada kabul buyrulmuş olmalı ki Erzurumlular tarih boyunca hep doğrudan yana olmuş, haksızlığa karşı baş kaldırmışlardır. Bu olaydan sonra Kuranı Kerimin yazılmasına karar verilir ve denir ki Erzurum Kuran’ı Kerimin yazıya dökülmesine sebep olan kutlu beldedir.
Ebul Fettah Enisi, Gölbaşı, Gazi ilk Öğretim Okulunun alt bitişiğinde, Bunun İslam ordularıyla birlikte geldiğini burada şehit düştüğünü ve Abdurranman Gazinin silah arkadaşı olduğu rivayet edilmektedir.
Üniversitemizdeki bazı tarihçilerimiz bunlar Selçuklu büyükleridir. Diyorlar ama ahali bunların sahabe olduklarını söylüyor. Kitabeler yok edilmiş, kim oldukları bilinmiyor. Bunların bence sahabe olduklarını değerlendirmek gerekir. Sahabelerin buralara geldikleri tarihi belgelerle açıktır. Sahabelerin hepsinin tespiti mümkün olmamıştır. Ameller niyetlere göredir. Niyete göre yapılan dua inşallah yerine ulaşacaktır. İsmi anılanların fiziki varlıklarından ziyade kişiliği önemlidir. inanç gereği bunları böyle kabul etmek gerekir. Bu kabirler islamiyet’in buralara asırlar önce geldiğinin birer belgeleridir. Topraklarımızın tapu senetleridir. Onların varlıklarını korumak inanç duygularımızı pekiştirerek artırır ve devamını gerçekleştirmede yardımcı olur.
Şehrimiz tarihimizde önder illerin başında gelir. Birçok kere istila yaşamış, büyük sıkıntılar çekmiştir. Eski bir geçmişe sahip şanlı şehrin, dağı, taşı, köyü, kenti hep tarihle doludur. Ancak tarihi değerlerle iç içe olan sakinlerimizin geçmişe ait çok az ve çoğu yanlış bilgiye sahip olduklarını ve koruma kollama duygularının tükenmiş olduğuna gezilerimizde şahit oluyoruz. Bu da oturgan bilenlerimizin ve idarecilerimizin yüz akı…
Cümlesinin ruhu şad, makamları cennet olsun.
Kaynakça: (1) Hali İnalcık “Erzurum” İslam A.C. IV,S. 346-347 (2) El Belazuri, fütuhul-Büldan, S.283.(Cev. Mustafa Fayda) Ankara 1987 (3) Prof. Dr. Abdullah AYDINLI, Sahabe coğrafyasının bir parçası olarak Doğu Anadolu. S.7 (A.Ü.il. Fak. Türk- İslam Düşünce Tar. Erz. Sempozyumu. (4) Prof. Dr. Riza SAVAŞ, El Haccac b. Ilat Kabri Erzurum’da bulunan bir Sahabi S.501(A.Ü. il. Fak. Türk- islam Düşünce Tar. Erz. Sempozyumu (5) i.H.Konyalı. Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi. S.382 Peygamber Efendimiz hayatta iken ve Peygamber olarak bir an gören, eğer ama ise bir an konuşan mümine “Sahabi” denir. Birkaç tanesine “Ashap” veya “Sahabe” denir. Hürmeten Ashab-i Kiram olarak yâd edilir. Sahabeleri gören kimselerw tabiin denir. Abdurrezzak Türk