PETROL VE ERZURUM
PETROL VE ERZURUM
19. Yüzyılda İngilizler buharlı gemileriyle yelkenli gemilere sürat bakımından fark atmıştı. Ancak buharlı gemilerin yerini yavaş yavaş petrolün alması sonucu taş kömürün zengini olan İngiltere’nin karşısına petrol sorunu çıkmıştır. Bütün aramalara rağmen kendi ülkelerinde petrol yatağı bulamamışlardır. Bu duruma çare olarak Osmanlı topraklarında gizli petrol arama çalışmaları sürdürmüşler. Bu çalışmalar sonucunda Musul-Kerkük, Hicaz, Hazar, Erzurum-Pasinler, Erzurum-Tercan ve Van Gölü havzalarında zengin petrol yatağı olduğunu tespit etmişlerdir. Savaştan sonra Osmanlı topraklarının paylaşılmasında söz konusu yataklar belirleyici oldu. İngilizler tarafından Musul’da Babagurgur’da yapılan sondajda çok önemli bir petrol yatağı gün yüzüne çıkarıldı. Akabinde hazar havzası petrolleri işletmeye açıldı. Diğer yataklar ise Türklere bırakılmamak amacıyla “Vilayet-i Sitte” adı altında sözde bir Ermeni Devleti kurmak şartıyla Türklerin elinden alınmak istendi. Söz konusu yıllarda Erzurum’da; Rusya’nın, ABD’nin, İngilizlerin ve Almanların konsoloslukları vardır. Hatta halen şehrimizde Balyoz Sokak olarak geçen yer, bu elçilik binalarının bulunduğu mıntıkadır. Zaten Balyoz’da elçilikler manasına gelmektedir. Stratejik açıdan Anadolu’nun çatısı olan Erzurum, bu önemli konumu nedeniyle devrin büyük devletleri tarafından ihmal edilmeyecek kadar önemliydi. Buradaki faaliyetleriyle gerek Ermeni isyanlarının desteklenmesi gerekse Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını fikri altyapısını bu konsolosluklar oluşturuyordu. Yukarıda da değindiğimiz gibi İngiliz konsolosluğunun İngiltere’ye yazdığı mektubunda şehrin madenleri arasında petrolü de göstermesi yeterince düşündürücüdür. Zaten günümüzdeki Osmanlı bakiyesi topraklar, huzursuzluğunu Birinci Dünya Savaşından önce tespiti yapılan petrol havzalarından kaynaklı ranta dayalı paylaşımlardan dolayı yaşanmaktadır.
İngilizlerin çalışmaların yanında Sultan 2. Abdülhamit Han’da Almanlarla birlikte petrol sahalarını tespitine yönelik çalışma yaptırmış, “Yapılan çalışmalar sonucunda ülkemi bir petrol denizi üzerinde yüzdüğünü gördüm.” demiştir. Yine muhtelif kaynaklarda Erzurum-Pasinler, Erzurum-Tercan ve Van Gölü havzalarında önemli petrol yataklarının bulunduğunu gösteren belgelere rastlıyoruz.
Bu belgelerin birincisi, 1913 yılında Erzurum’daki İngiliz konsolosluğu İngiltere ile olan yazışmalarında şehri önemli madenlerini; bakır, linyit ve petrol olarak belirten yazıdır. İkincisi, Lyon’da jeoloji mühendisliği okuyan Ordinaryüs Prof. Malik Sayar Maarif Vekâletine liseler için yazmış olduğu jeoloji kitabıdır. Yazar bu kitapta önemli petrol yataklarına Erzurum-Pasinler, Erzurum-Tercan yataklarını ilave eder. Üçüncüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar, Erzurum’u da anlattığı ‘Beş Şehir’ adlı kitabında Erzurum’un madenleri arasında petrolü de gösterir. “Beş Şehir”de, detay bir bilgi gibi verildiği görülse de aslında çok önemli bir konudur. “Hakikat, ayrıntılarda gizlidir” sözü Tanpınar’ın beyanını dikkate almamızı gerektirir. Tabii ki bir araştırmacı olarak Tanpınar, bu konuda fikir ileri sürmemiş, farklı kaynaklardan beslenmek suretiyle görüş belirtmiştir. Ayrıca, petrolün giderek önem kazanıyor olmasını görmesi, bizlerin bu alanda titiz çalışmalar yapmaya yöneltmek istemiştir. Erzurum’da petrol bulunduğuna dair Dördüncü belgemiz ise Caferiye Camii’nin vakfiyesinde vakıf gelirleri arasında Tercan’da işletilen neft (Petrol) yataklarının gösterilmesidir. Günümüzde söz konusu ilçe Erzincan’a bağlıdır. Ancak 1939’dan önce Erzurum’un ilçesidir. 1938 yılındaki Erzincan depreminden sonra şehrin azalan nüfusuna takviye olması babından idari olarak Erzurum’dan alınıp Erzincan’a bağlanmıştır. Bunun için tarihi kaynaklarda Tercan Erzurum’un ilçesi olarak geçer. Bu belgeler içerisinde benim için en önemli olan, Erzurum’daki İngiliz Konsolosluğunun bu ilde petrol olduğunu belirtmesidir. Değer önemli olansa ilmi bir otorite olan Batı’da Jeoloji eğitimi almış olan Ordinaryüs Prof. Malik Sayar’ın yazmış olduğu jeoloji kitabında Erzurum-Pasinler, Erzurum-Tercan petrol kaynaklarına yer vermesidir. Hiç bir şey olmasa dahi bunların beyanları meselenin üzerine ciddiyetle eğilmemiz için yeterdir.
İngilizlerin tespit ettiği petrol yerleri olarak Musul-Kerkük, Hicaz, Hazar havzalarında petrol bulundu. Anadolu’da kalan havzalarda bulunmamasını ise şöyle izah etmek mümkündür Jeolojik açıdan baktığımızda diğer havzalarla buranın yapı farklılığı söz konusudur. Ancak ülkemizin devamı niteliğinde olan İran’da tersiyer arazisi olmasına rağmen zengin petrol yataklarına sahiptir. Bizim buralardan petrol çıkarılmamasının nedeni, yeterince meselenin üzerine gidilmemesinin yanı sıra, bazı kesimlerce Lozan Antlaşması’nın üzerinden 100 yıl geçmeden işletilemeyeceğini de ilave edebiliriz. Zira yukarıda da değindiğimiz gibi Türk topraklarının dışında kalan daha önce tespiti yapılan sahaların hepsinde petrolün bulunması bize kalan alan içinde bulunmaması şaşırtıcı bir durumdur. Zaten Birinci Dünya Savaşından önce bugün bizde olan sahalardaki petrol yatakları Ermenilere verilmek istenmiştir. Ermenilere bırakılmak istenen “Vilayet-i Sitte” olarak tanımlanan illeri içinde Erzurum kurulacak olan Ermenistan’ın başkenti yapılacak şekilde vardır. Erzurum’un yanı sıra diğer önemli yatak olarak gösterilen Van Gölü havzası da bu iller arasındadır. Vilayet-i Sitte şehirleri arasında bulunan Diyarbakır-Batman’da günümüzde petrolün çıkarılması da dikkate şayan bir durumdur. Söz konusu durum Erzurum ve Van’daki yatakların daha da dikkatli araştırılmasını gerektirmektedir. Ayrıca Erzurum-Tekman’da bulunan Katranlı Köyü’nde petrolün mostra verdiği değişik çevrelerce dillendirilmektedir. Erzurum’un Ruslar tarafından işgal edildiği dönemde Pasinler’de, petrol çıkarılıp işletildiği, Rusların geri çekilirken söz konusu kuyuları kapattığı da çeşitli tarihçelerde geçmektedir.
Bu konuda maalesef kayda değer bir çalışma yapılmamıştır. Yapılan çalışmalar lokal bazda, derinliği olmayan çalışmalardır. Özellikle son yıllarda madenlerin tespitinde uydu teknolojisi kullanılmaktadır. Malumunuz olduğu üzere Türkiye, uydu teknolojilerinde yeni yeni kendi teknolojisini üretmeye başlamıştır. Zaten ülkemiz kendi ayakları üzerinde durmaya ve kalkınma hamleleri yapmaya başlasa o zaman bir iç karışıklıkla kendimizi yüz yüze buluyoruz. Ülkemiz son dönemlerdeki güçlü kalkınma hamleleriyle bu meselenin de üzerine giderek kesin bir şekilde Erzurum’daki ve Van’daki yatakları nihai bir çalışmayla açıklığa kavuşturacaktır. Umuyoruz ki, tarihi kaynaklarda belirtildiği gibi özellikle Erzurum’umuzun bir petrol şehri olduğu teyit edilecektir. Ülkemizde MTA (Maden Tetkik Arama Enstitüsü) yapmaktadır. Ancak sözleşmelerle sahalara özel şirketlere de devredebilmektedir. Özel bir ekip ile yukarıda değindiğimiz kaynaklar derinlemesine analitik bir şekilde değerlendirmeye tabii tutulup arama çalışmaları yapılabilir. Günümüzde petrol enerji olarak değerini kaybetmeye başlasa bile petrol ve türevleri sanayinin önemli hammaddesini teşkil etmektedir. Petrol ve türevlerinden bin 500’e yakın ürün elde edilmesi bu konudaki önemini göstermeye yeter. Şehrimizin ekonomisine hammadde olarak katkı sağlamasının yanı sıra malumunuz olduğu üzere soğuk bir iklim bölgesinde yer alan şehrimizin ısınma giderlerinin düşürülmesini de sağlayacaktır. Şehrin dışarıya göç vermesinin önüne geçilmesinin yanı sıra, kalkınmasının da lokomotifi olacaktır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında dahi, Türkiye’nin ekonomik gelişmişlik açısından ilk on şehri arasında yer alan Erzurum, günümüzde 64’üncü sırada yer almaktadır. Erzurum milletvekillerinin bu konu üzerinde birlikte çalışmaları, resmi kurumlara etkisi bakımından daha ses getirici olacaktır. Malumunuz olduğu üzere bizim ulaşacağımız yerlerle onlarınki arasında fersah fersah fark vardır. Bu meselenin ciddiyetle ehil insanlar tarafından araştırılması, çıkarılacak enerji kaynaklarının ülkemiz ve şehrimiz ekonomisine kazandırılması en büyük temennimdir. Reşat COŞKUN