ERZURUM VE KÜLTÜR

ERZURUM VE KÜLTÜR

ERZURUM VE KÜLTÜR

Kültür bir toplumun tarihsel süreç içerisinde ürettiği ve nesilden nesille aktarılarak gelen her türlü maddi ve manevi değerlerin tümüdür. Maddi kültür ile kast edilen inşa edilen binalardan, gündelik hayatta ve üretim de kullanılan araç ve gereçlere, giysilere kadar somutluk taşıyan her türlü değerlerdir. Manevi kültür ile de bir toplumun inançlarından, gelenek ve göreneklerine kadar, normlardan, düşünce biçimlerine kadar her türlü manevi değerleri kast edilmektedir. Maddi ve manevi kültür arasında daima bir etkileşim vardır.

Kültür’ün özelliklerinin başında toplumun kimliği olması ve onu diğer toplumlardan farklı kılması gelir. Her toplumun kendine özgün bir kültürü vardır. Kültürün diğer bir özelliği ise tarihsel olması yani geçmişten günümüze sürerek gelmesidir. Kültürün bir başka özelliği ise insan eseri olmasıdır. Ama bu eser aynı zamanda hem insandan etkilenir hem de insanı etkileri kültürün son özelliği ise durağan olmaması yani zaman içinde değişmesidir.

Kültürün en önemli işlevleri ise topluma kimlik kazandırmak, biz bilinci vermek ve bireyleri sosyalleştirerek, toplumsal düzeni sağlamasıdır.

Birey içinde doğduğu kültürü kazanması sosyalleşme sürecinde; ailesinden, arkadaşlarında, okuldan, sokaktan, iş ortamından öğrenir ve yaşadığı toplumun bir üyesi olur ve toplumun üyelerinin hepsi birbirine benzer. Bu benzerlik toplumun her kesiminden bilinen ve benimsenen üst kültürü oluşturur. Üst kültürden kasıt din, dil, töre ve etnik köken bakımından kendine özgü özelliklere sahip olanların çoğunlukta olduğu egemen kültürü ifade etmektir. Önemli olan bu kültür ile birlikte yaşayan alt kültürlerin yani din, dil, töre ve etnik farklılığı taşıyanların asimilasyon olmasını önlemek ve demokrasinin gereği olan çok kültürlülüğü bir çatışma yaşamadan yaşatabilmektir. Burada alt kültüre dâhil olanlarında dikkat etmesi gerektiği nokta sürekli olarak farklılıklarına vurgu yaparak hak talebinde bulunmamalarıdır Aksi takdirde ciddi çatışmalar yaşanabilir. Yıllarca ülkemizde yaşanan etnik kimliğe dayalı sorun bu şekilde ortaya çıkmıştır. Burada farklı kültürlerin karşılıklı etkileşime girmesiyle gerçekleşen kültürleşme nedeniyle her iki kültürde yaşanan yavaş ya da hızlı değişme şeklinde ortaya çıkan kültürleşmenin, bir kültürün, kendi içindeki azınlık kültürü eritmesi ve kendisine benzetmesi şeklinde ortaya çıkan asimilasyon ile karıştırılmaması gereklidir.

Bir medeniyetin meydana getirdiği en büyük kültürel eser şehirdir. Şehir medeniyetin sergilendiği bir müzedir. Yerleşim yapısı, ticari faaliyetleri, mimari doku, toplumsal yaşamın gerektirdiği mekânsal dağılım ve şehir idaresi altında yatan düşünce şehir kurgusudur. Bu kurgu şehrin sosyal kültürel planını verir. Bu planın unsurları; şehrin sokakları, çarşıların yapısı ve hareketliliği, insanların fikir, düşünce ve faaliyetleridir. Bunların incelenmesiyle şehir sistemi ortaya çıkar. Bu sistem canlı bir organizma gibi çalışmaktadır. Bu canlı organizmanın kimliğini; tarih, sosyoloji, sanat ve edebiyat yansıtmak zorundadır. Şehir kültürü aslında bir şehirde yaşayan insanların ve bıraktıkları eserlerin yok olduktan sonra insanlık belleğinde ne bıraktığı ile ilgilidir. Şehirler ülkelerin simgesi olduğu gibi, mimari eserlerde şehrin simgesidir. Dolayısıyla bırakılan bu simgeler, şehrin hangi medeniyete ait olduğunu sergiler. Bu mimari eserler ile birlikte meydanları, doğal varlıkları, parkları, bahçeleri, sosyal hareketlilik ve coğrafik koşullar şehir kimliğini belirlerler. Bunların yanı sıra kültürel, sportif, sosyal aktiviteler de şehirli kimliğinin ifadesinde ön plana çıkar.

Şehir ve medeniyeti ifade eden sözcüklerin birçok dilde aynı kökten olması şehir ve medeniyet ilişkisini göz önünde sermektedir, İngilizcede medeniyet anlamına gelen civilization ile şehir anlamına gelen city ve Arapçada medeniyet, medeni, Medine kelimeleri buna örnek olarak verilebilir. Medeniyetlerin beşiği olarak kabul edilen şehirlerin kültürel gelişmesi ekonomik ve toplumsal gelişmesine katkıda bulunur. Bütün eğitim düzeylerinde kültür ana öğedir ve eğitim seviyesi arttıkça medeniyet gittikçe kuvvetlenir. Şehirleri çarşılar, çarşıları kültür ayakta tutar. Kültürün zenginleşmesi ve güçlenmesi ise okul ile olur.

Şehir bilimci Lewis Mumford, şehirlerin kültürü adlı çalışmasında “şehrin, bir topluluğun, kültürünün ve erkinin yoğunlaştığı yer, zamanın bir ürünü, birikimi” olduğunu söyler. Şehir kültürünün şehirlilik bilinci sayesinde korunup yaşatılmalıdır. Burada herhangi bir kültüre ağırlık vermeden, kültürlerin kendilerini ifade etmelerine olanak sağlanmalıdır.

Şehir hizmetlerinin planlanması ve yürütülmesinde buna ilişkin hizmet donatı alanlarının, kentsel mekânların, çocuktan yaşlıya, erkekten kadına, sağlıklı bireylerden hasta, zayıf, engelli bireylerin kullanımına hazırlanmasında kültür önemlidir. Dolayısıyla kültür politikası, kapsamlı bir şehir politikasının ana unsurudur. Şehirlerde yaşam kalitesinin iyileştirilmesi ve insan haklarının geliştirilmesine yönelik genel politikaların ayrılmaz bir parçasıdır. Şehir kimliği aslında bir insan, şehir, toplum ve kültür bileşimidir. İşte bu bileşim Erzurum şehrinde Dadaşlık olarak kendini ifade etmiştir. Bundan dolayı Dadaşlık ve Dadaş tanımının Erzurum tarihi ve kültürü ile şehrin gelişiminden bağımsız ele alınıp incelenemez. Sadece bir folklorik unsur olarak ele alıp incelenemez, hamasi tanımlar ile tanımlanamaz. Dadaşlığın tanımı ciddi sosyolojik, tarihi, kültürel, felsefi ve şehircilik çalışmaları ile ele alınıp incelenmesi gereklidir.

Şehirlerin kurulması ve yönetilmesi kültürün yansımasıdır. Şehirler insanların hayatının kolaylaştığı kadar zorlaştığı yerlerdir. İnsanlar günlük hayatlarının büyük bir kısmını işyerlerinde ve yollarda geçiriyorlar. Omuz omuza yaşanan şehirlerde insanlar gittikçe birbirlerine yabancılaşıyorlar. Sanayileşme ile birlikte artan, büyük bir hız ve yoğunluk kazanan yatırımlar, yaşanan hızlı göç artışı, şehirlerin ekonomik ve sosyal yapısıyla birlikte kültürel dokusunu da değiştirmektedir. 20. Yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan büyük şehirler, ekonomik gelişmenin en önemli simgeleridir ve ekonomik hayattan siyasal ve kültürel hayata kadar köklü değişimlere neden olmaktadır. Üretimden daha çok tüketime doğru kayan bir yaşam tarzı bu şehirlerde kendini his ettirmeye başlamıştır. Hâlbuki erdemli bir şehir tüketimi değil üretimi özendiren bir şehirdir. Medeniyetlerin temellerini oluşturan değerler toplumların ekonomik yapılarına ve kültürel dokularına yansırlar. Çarşılar çeşmeler, mabetler, dergâhlar, kamu hizmet binaları ve yaşanılan konutlar medeniyetlerin ruhlarının şehirlerde bedenlere dönüşmesidir. Maneviyata kapalı olan medeniyetlerin fiziki dünyalarının çok boyutlu olması mümkün değildir.

Şehirlerin kültürel yapısı, bugün yaşanan kültür emperyalizmi, kültürel yozlaşma, kültürel gecikme ve kültürel şok ile tehlike altına girmeye başlamıştır. Bugün gelişmiş ülkeler, diğer ülkeleri özellikle gelişen kitle iletişim araçları ile etkileyerek, kendine benzeyen bir kültürel yapıya dönüşmelerini sağlamak amacıyla yaptıkları kültür emperyalizmi sömürgeleştirmeyi kolaylaştırmaktadır. Yabancı kültürlerin olumsuz etkileri ve toplumun kendi öz değerlerine sahip çıkmaması sonucu meydana gelen kültürel bozulma yani kültürel yozlaşma şehrin hem gündelik hayatına hem de imarına tesir etmektedir. Artan ekonomik faaliyetler ve tüketime yönelik bir sosyal yaşam ve gelişen teknoloji ile birlikte maddi kültür öğelerinde meydana gelen değişmelere karşı manevi kültür öğelerinin gelişmemesi neticesinde ortaya çıkan kültürel gecikme maalesef şehir hayatına yansımaya başlamış ve şehirlerin estetikten, sevgiden, saygıdan uzak ortamlar haline getirmiştir. Bir de buna yaşanan hızlı göç neticesi ile kırsal kültürden ve ya bir başka yabancı kültüre sahip olanların kendi kültür ortamından şehir kültür ortamına katılan bireylerin yaşadıkları bunalım ve uyumsuzluk neticesinde ortaya çıkan kültürel şok eklendiğinde bir başka sorunla karşılaşılmaktadır. Kültürel şok neticesinde şehirlilerin sonradan şehre gelenlere yönelik şehir hayatında bir dışlanma ve aşağılanmaya neden olmakta ve şehir hayatında çeşitli huzursuzlukların çıkmasına neden olmaktadır.

Yukarıda yazılanlara baktığımız zaman medeniyet ve şehir arasında çok sıkı bir ilişki olduğunu görmekteyiz. Her medeniyetin kendine göre bir şehir tipi geliştirmiştir. Bunlara baktığımız zaman karşımızda üç ayrı şehir tipi karşımıza çıkar. Bunlardan ilki Roma medeniyeti etrafında gelişen şehir tipleri diğerleri ise İslam medeniyeti etrafında gelişen şehir tipi sonuncusu ise Çin medeniyeti etrafında gelişen şehir tipidir Roma şehir tiplerinde şehrin belirleyicisi olan ana husus şehrin caddelerinin geniş olması ve çıkmaz sokakların olmamasıdır. Bunun altında yatan temel düşünce şehirde çıkacak olan isyanlara karşı zırhlı ve güçlü silahlarla donatılmış lejyoner birliklerinin isyanı kolayca bastırabilmesi için geniş alanlara ihtiyaç duyması, diğeri ise askeri zaferlerden sonra şehre gelen birliklerin gösterişli bir resmi geçiş törenlerini yapmayı sağlamaktır. Caddeler ne kadar geniş olursa evler birbirlerinden uzak olacak ve isyancıların kendilerini savunmaları o kadar zor olacaktır. Doğu İslam medeniyetinde ise şehirlerin caddeleri dar ve evler dışarıdan gelecek tehlikelere karşı halkın dayanışmasını ve yardımlaşmasına olanak sağlayarak işgalcilere karşı direnişlerini kolaylaştıracak şekilde birbirlerine yakın olmalarına imkân sağlamak üzerine kuruludur. Bunu şehrimizde de görmekteyiz. Şehrin Rus ve Ermeni işgallerine ve katliamlarına karşı göstermiş oldukları direnişin başarısı bundan kaynaklanmaktadır. Tabi ki bu yakınlık komşuluk ilişkilerinin gelişmesine ve biz duygusunun artmasına neden olmuştur. Bugün bile çıkmaz ve dar sokakların olduğu yerlerde hırsızlık başta olmak üzere güvenlik sorunları yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı mahalle Dadaş ve Dadaşlık açısından son derecede önemlidir. Roma tarzı şehirlerde halkın eğlenmesi ve bu şekilde yönetime karşıt tutum sergilememeleri için oyun, spor ve gösteri alanlarına daha çok ağırlık verilmiş ve şehirler bu alanların etrafında geniş meydanların çevresinde gelişirken, bizimde içinde bulunmuş olduğumuz İslam şehirleri ise cami, hamam ve çarşı etrafında gelişmiştir. Bunların birindeki bir aksama şehir hayatında da aksamaya yol açar. Roma şehir tipinde çok katlı yüksek ve doğrudan sokaklara açılan binalara yer verilirken, İslam şehir tipinde binaların en fazla iki katlı olmasına ve bir avluya açıldıktan sonra sokağa açılmasına dayalı bir mimaride olmasına dikkat edilmiştir. Roma şehir tipolojisinde çok kültüre ve dine yer verilmezken, İslam şehir tipolojisinde çok kültür ve dini hayata rastlanılmakta ve şehirde her dinin ve kültürün kendini temsil eden mekânlarına rastlanılmaktadır. Çin şehir tipolojisinde ise şehrin merkezinde tapınak onun etrafında gelişen bir çarşı ve dar sokaklardan oluşan bir halk yerleşimi ve şehrin hemen dışında yer alan şato etrafında toplanan asilzade yerleşim yerleri görülmektedir.

Bugün kültür emperyalizmi neticesinde Roma medeniyeti etrafında gelişen Amerika ve Avrupa medeniyetinin dünyada kendi ağırlığını his ettirmeye başladığını görmekteyiz. Bu etki kendini, ekonomik alanda tutun, gündelik yaşama, konuşulan dile, sanata, mimariye kadar kendini göstermekte ve şehir tipolojilerine etki etmektedir.

Kitle iletişim araçları aracılığı ile bugün Amerika ve Avrupa medeniyetinin düşünce yapımızı etkilediği açıktır. Şu anda kafamızda canlanan şehir modelinden, yaşadığımız konut tasarımı ve giyim tarzına kadar her şey bu kültür etrafında gelişmektedir. Maalesef bu etki ülkemizde de kendini göstermekte ve şehrimizde bu etkiden nasibini almaktadır.

Şehir planlayıcıları ve yöneticileri, basılı ve görsel yayında gördükleri tarzda bir şehir planlaması yapmakta ve bundan dolayı geleneksel şehir tipolojimizden uzak ve şehrin tarihi dokusu ile bağdaşmayan şehircilik uygulamaları yapılmakta ve mimari dokudan, şehir yaşantısına kadar bu kültür emperyalizminin kurbanı olmaktadır. Her ne kadar artan trafik geniş caddelerin varlığını gerektirse de bu soruna ilişkin geliştirilecek çözüm yollarının şehir tipolojimize uygun olmasına dikkat edilmelidir. Gerektiği yerlerde yol genişletme veya yeni yol açma çalışmaları yapılmalı ancak şehrin belleğine zarar vermekten sonuna kadar kaçınılmalıdır.

Kültürel emperyalizm neticesinde ortaya çıkan kültürel yozlaşma toplum hayatımıza tesir etmekte, ilk önce konuşma ve giyim tarzı etkilenmekte ve gittikçe toplumumuz kendi öz değerlerinden uzaklaşmakta ve bu şehirlerimizin mimari dokusu ve yaşam tarzını etkilemektedir. Teknolojik gelişme ve artan ekonomik faaliyetler sonucunda artan maddi kültür öğelerindeki gelişme karşısında manevi unsurlarımızdaki gelişmenin yavaş kalması nedeniyle şehir tasarımlarımızda, mimarimizde kültürel değerlerimizi aktarmakta yetersiz kalmaktayız ve eşyanın karşısında insan manevi tekâmülünü gerçekleştirememektedir. Bunun neticesinde bireysel ve toplumsal yaşam, eşya etrafında gelişmeye başlamakta ve insan mutluluğu gittikçe azalmaya başlamaktadır. Buna bir de yaşanan göçler eklendiği zaman şehirlerimizin kültürel öğeleri kaybolmakta ve toplum içerisinde kültürel çatışmalar yaşanmaktadır.

Şehir kimliği aslında bir insan, şehir, toplum ve kültür bileşimi olduğunu yukarda belirtmiştik. İşte bu bileşim Erzurum şehrinde Dadaşlık olarak kendini ifade etmiştir. Bundan dolayı Dadaşlık ve Dadaş tanımının Erzurum tarihi ve kültürü ile şehrin gelişiminden bağımsız ele alınıp incelenemez. Sadece bir folklorik unsur olarak ele alıp incelenemez, hamasi tanımlar ile tanımlanamaz. Dadaşlığın tanımı ciddi sosyolojik, tarihi, kültürel, felsefi ve şehircilik çalışmaları ile ele alınıp incelenmesi gereklidir.

Erzurum kültürü, ticaret, sağlam ahlak, mutasavvıf ve âlimler, camiler, düğünler, hamamlar, esnaf toplantıları, örf ve adetlere önem veren yiğitler, cirit oyunları ve barlar etrafında gelişmiş, kahveler, sıra geceleri, mesire yerleri, uzun kış gecelerinde yapılan ev sohbetleri etrafında gelişerek şehir hayatına tesir etmiştir.

Dadaşlığın bu şehrin ruhu olduğundan şüphemiz yoktur. Ancak son zamanlarda oluşan bilinçsiz şehircilik faaliyetleri ile birlikte dadaşlık kültürünün şehrin mimarisine aktarılmadığı bir gerçektir. Bugün Erzurum şehir tipolojisinden uzak, tarihi dokuya ve mirasa yabancı bir mimari anlayışı ile şehrin dokusu tahrip edilmiş ve edilmektedir. Şehir anlayışımız görsel ve basılı yayında gördüğümüz batılı tarzda bir şehircilik anlayışı etrafında gelişmektedir. Bundan daha vahimi manevi kültürel unsurlarımızı şehrimize, mimarimize, sanatımıza aktaramamakta ve kültürel faaliyetlerden hızlı bir şekilde uzaklaşmaktayız.

Gündelik hayatımız ve geleceğe ilişkin hedeflerimiz maddi unsurlar tarafınca belirlenmeye başlamaktadır. Bunlardan dolayı eskisi gibi şehrimize kültürel açıdan doygun bir ruh halini katamamakta ve kendine yabancı maddi öğelerden oluşan bir şehir tipi ile karşı karşıya kalmaktayız. Artan hızlı göçler neticesinde şehir içerisinden dışarıya verilen nüfus neticesinde kültürel kimlik ve benliğimiz kaybolmakta, dışardan gelen nüfus ile kültürel bir uzlaşma sağlanmakta güçlük çekilmektedir.

Uygulanan şehircilik politikaları gereği şehir belleği açısından önemli olan birçok çevreyle ilgili ve çevresel öğeler tahrip edilmiş, bunun neticesinde bu öğeler etrafında gelişen tüm kültürel faaliyetler yok edilmiştir.

Her medeniyetin şehirlere bıraktığı simgesel izler vardır. Bunların şehrimizdeki örnekleri, çifte minareli medrese, Yakutiye medresesi, ulu cami, üç kümbetler vb. dir. Ancak bu simgeler şehrin gündelik yaşantısına dâhil edilmemiştir. Şehir belleği açısından önemli olan birçok öğe tahrip edilmiştir. Şehircilikte önemli olan geçmişin hatırasını bugünkü nesillere aktarabilmektir. Ancak şehrimizde geçmişin hatırasını teşkil edecek olan mekânlar hızlı bir şekilde tahrip edilmekte, sokaklar gittikçe insanlara yabancılaşmakta sadece işten eve evden işe gidilecek yollar olarak düşünülmektedir. Bütün bunlar Erzurum şehir kültürünün ağır bir tahribat altında kalmasına sebebiyet vermektedir. Bu tahribatın önlenmesi için derhal şehir sisteminin, şehir tipolojisinin ve mimari tarzının belirlenmesi gereklidir.

Şehrimizde bugün kültürel aktiviteler sinemalar, devlet tiyatrosu, halk eğitim kursları etrafında dönmektedir. Folklor çalışmaları vb. kültürel çalışmalar yeterli donanımı olmayan, fiziki koşulları itibariyle uygun olmayan mekânlarda yapılmakta ve çeşitli maddi sorunlar ile karşı karşıya bulunan kişi veya organizasyonlar tarafınca yürütülmektedir. Şehir kültürel açıdan en önemli olan unsuru yani üniversiteden yeterince yararlanamamaktadır. Kültürel aktiviteler konusunda üniversiteden gerektiği gibi danışmanlık hizmeti alamamakta veya alsa da bu hizmetler halka yeterince tanıtılamamaktadır. Şehire yönelik yayın yapan televizyon kanalları yeteri kadar şehir halkınca izlenmemektedir. Bundaki etkenlerin başında bu televizyon kanallarının yeterli maddi güce sahip olmamaları, verici ağlarını şehre yaymamaları, uydu ve dijital yayın alanına girmemeleri, yeterli yetişmiş teknik personele sahip olmamaları, program kalite ve çeşitliliği ile sayısını artıramamaları gelmektedir. Şehirde yazılı basın unsuru olan gazete ve dergilerin şehir hayatına girmemeleri ve yerel basının halk tarafınca kabul görmemesi şehrin kültürel açıdan bir başka sıkıntısını oluşturmaktadır. Şehrimiz açısından kültürel açıdan en önemli faaliyetlerin, devlet tiyatroları tarafınca sergilenen tiyatro eserleri, üniversite tarafınca düzenlenen sempozyumlar, Bilkent tarafınca düzenlenen klasik müzik konserleri ile halk eğitim tarafınca verilen çeşitli kurslardır. Şehrimizde değişik zamanlarda açılan çeşitli sergiler olmasına rağmen, kültürel bir geçmişe sahip olan ve iki üniversitesi bulunan şehrimiz için yeterli değildir.

Şehrimizin kültürel alanda en önemli hizmet alanı hiç şüphesiz ki Yakutiye belediyesi tarafınca açılan Yakutiye ve Lalapaşa arasındaki şehir meydanıdır. Özellikle belediyelerce Ramazan ayında geceleri düzenlenen faaliyetler kültürel açıdan son yıllarda yapılan en önemli faaliyetlerden birisi olmuştur. Şehrimizde yıllarca sıkıntısı çekilen modern bir kültür merkezi Büyükşehir Belediyesi tarafınca Erzurum Alışveriş Merkezi yanında açılmış ve şehir açısından son derecede önemli olan bir kültürel hizmet donatı alanı açılmıştır. Burada hemen belirtelim ki şehrimizde yer alan iki müze şehirde kültür açısından önemli mekânlar arasında yer almaktadır. Atatürk evinin müze haline getirilerek açılması kültürel alanda önemli bir başka kazanç olmaktadır. Ancak bütün bu müzelerimizde sergilenen eserlerin nitelik ve nicelik itibariyle yeterli olduğunu söylemek gerçekten zordur. Burada hemen şu eksikliği ifade etmek isteriz ki şehrimizde, şehir müzesi bulunmamakta ve bu konu da herhangi bir çalışmada yapılmamaktadır. Kültürel açıdan eksikliğini çektiğimiz diğer bir nokta ise bir şehir kütüphanesinin olmamasıdır. Buna rağmen şehrimizdeki kütüphaneler birçok ille karşılaştırıldığı zaman kitap envanteri itibariyle gıpta edilecek bir noktadadır. Ancak halkımızın bu kütüphanelere ilgisizliği bu değerlerden yeterince yararlanılamamasına neden olmaktadır.

Erzurum tarihte ve şimdi birçok edebiyatçı yetiştirmiştir. Bir şehrin edebiyatçıları ve şehirde neşredilen edebi eserlerin varlığı ne kadar çoksa şehir o kadar kültürel alanda ileridedir denilebilir. Bunun yanı sıra şehrinde edebiyat konusu olması gerekir. Bir roman şehrin sokakları evleri ne kadar konu olursa, bir şiirde şehir ne kadar çok betimlemede, tasvirde ve teşbihte kullanılırsa o kadar sevilir ve tanınır. Edebi eserlerin sakinleri ne kadar şehirli karakterlerini ihtiva ederse insan hayatında o kadar simge olur. Bugün edebiyatımıza baktığımızda şehir edebiyatımızı geliştiremediğimiz görmekteyiz. Şehir edebiyatçıları ve edebiyat eserleri ile övünür bu gün Erzurum bu övgüden mahrum kalmıştır. Edebiyatçıların yaşadığı alanlar ne kadar şehircilik içerisine dahil edilirse şehir o kadar tanınır ve sevilir. Bugün şehrimizde bunu da başaramamış haldeyiz.

Özetlersek Erzurum kültürünün tanınması daha sonra da tanıtılması ve şehir kültürünün oluşturulması için ciddi şehircilik ve kültürel çalışmaların bir arada sürdürülmesi gereklidir. Son zamanlarda buna ilişkin atılmış olunan adımlar her ne kadar sevindirici olsa da yeterli olmadığı açıktır.

Erzurum kültürünün sergileneceği ve öğretileceği, folklor ve mutfak eğitiminin verileceği kültür evleri, şehir müzesi, kahveler, sıra gezmeleri, mesire yerlerinin yeniden düzenlemesi ve açılması gereklidir. Antolojik çalışmalar yapılmalıdır. Yer ismi ve mezar taşları üzerinde araştırma ve incelemeler yapılmalıdır.

Erzurum kültürü açısından son derecede önemli olan mutfak kültürü üzerinde birkaç araştırmacı dışında ciddi bir çalışma yapılmaması ve şehrin tanıtımında kullanılmaması şehrin kültürü açısından yaşanılan en ciddi kayıp ve sıkıntılardan bir tanesidir.

Erzurum kadın ve erkek barlarının öğretilmesi ve unutturulmaması için yapılan çalışmalar, dadaşlık üzerine ciddi sosyolojik ve kültürel incelemeler yapılmadığı için tam olarak beklenilen verimi vermemektedir. Bar figürleri üzerinden dadaşlığın analizine ilişkin halkın beğenisine sunulan ciddi bir çalışma olmayıp sadece akademik düzeyde birkaç çalışma yapılmıştır. Bundan dolayı bar ve dadaşlık ilişkisi tam olarak kurulamamaktadır.

Kuyumculuk özellikle Oltu taşı işlemeciliğinin yaşamış olduğu eleman sıkıntıları, modern atölyelerin olmaması, pazarlama sorunu ve yeni tasarımların yapılmaması nedeniyle şehrin tanıtımı açısından gerektiği gibi kullanılamamasına neden olmaktadır.

Şehir ve şehircilik açısından önemli olan diğer bir husus ise ehram adı verilen Erzurum’a özgü dokumanın ve başta Bardız kilimleri olmak üzere yer sergilerinin tanıtılmaması ve gündelik hayata dâhil edilecek çalışmaların yapılmaması nedeniyle kaybolmaya başlamasıdır.

Erzurum yerel giysilerinin tanıtılmaması ve Erzurum halkı tarafınca bile daha tam olarak bilinmemesi Erzurum kültürü açısından bir başka sorunu ifade etmektedir. Bu örnekte dahi şehir kültürünün tanıtılması açısından daha şehir ve şehirlilere yönelik bir bilinçlendirme ve öğretme politikamız olmadığını göstermektedir. Şehir içinde başarılı olamadığımız müddetçe şehir dışında ve ülke dışında Erzurum kültürünü ne kadar tanıtabileceğimiz ve turizme kazandırabileceğimiz şüphelidir. Bunun için bir Erzurum kültür politikası belirlememiz ve bu kapsamda şehrin tanıtımı ve marka şehir olması için gerekli olan çalışmaları yapmamız gereklidir.

Bir başka husus ise Erzurum basın ve yayın hayatını geliştirecek, en azından şehir içerisinde ulusal basın ve yayın ile rekabet edecek bir hale getirmek için bu kuruluşlara ilişkin gerekli desteklerin verilmesi ve yardımların yapılması sağlanmasıdır.

Şehrin tarihi önemi ve gelecekteki misyonu şehrin ciddi bir şekilde tanıtılmasını gerekli kılmaktadır. Bunun için ciddi senaryoların hazırlanarak filme çekilmesi, şehri tanıtıcı belgesellerin hazırlanması, kitap ve broşürlerin hazırlanması gereklidir.

Son söz olarak şunu söylemeyi gerekli görmekteyiz. Yüzlerce yıllık tarihi bir geçmişe, ticari yollar üzerinde olan bir geçmişe, bütün insanlığa hitap edecek şekilde mutasavvıf, âlim ve mütefekkir yetiştiren şehrin bugünkü sakinleri olarak bu kültürel mirası şehir hayatımıza aktaramamaktayız, şehir estetiğine yansıtamamaktayız, sokaklarımızın ve mahallelerimizi edebi eserlere gerektiği gibi mekân öğesi olarak konu edememekteyiz. Şehrimizi sinema ve tiyatro eserlerinde gerektiği gibi işleyememişiz. Gelecek nesillere geçmişten almış olduğumuz medeniyet simgelerinin yanında yeni bir simge ekleyecek tarzda mimari bir eser ortaya çıkaramadık. En can sıkıcı olanı ise geçmişi bugünkü yaşama aktaramadık. Bu şehrin kendine ait edebiyatını oluşturamadık. Aynı şekilde Dadaş karakterini ve Dadaşlık kavramını edebiyata taşıyamadık. Kısacası Cumhuriyetten beri şehre kültürel kimliğimizi vurup, gerektiği gibi bu şehre sahip çıkamadık ve buna ilişkin her hangi sistematik bir yaklaşımı geliştirmeyi beceremedik. Bundan dolayı şehircilik sistemimizde ciddi sorunlar oluşmakta ve şehir gittikçe kimliğini kaybetmektedir. Unutulmamalı ki Erzurum bir Dadaş elidir. Dadaşlık bir idea, Dadaş ise ideal insandır. Tarihimizi, kültürümüzü, şehrimizi bu bilinç ile ele almak, araştırmak ve tanıtmak mecburiyetindeyiz.EREN CEYLAN

Share this content:

Erzurum Araştırmaları