Kır Nüfusu ve Milli Güvenlik

Kır Nüfusu ve Milli Güvenlik

Kır Nüfusu ve Milli Güvenlik

Toplam nüfusun Kır ve Kent dağılımı; kır ve kent nüfus ayrımı ülkeler bazında değişik ölçütlere göre yapılmaktadır. En yaygın ayrım; ekonomik etkinlik ve nüfusa göre yapılandır. Kır ve kent nüfus ayrımında kullanılan ayrımlardan biri, ekonomik etkinliktir. Bu ayrıma göre nüfusun yarısından fazlası, birincil ekonomik faaliyetlerden (tarım, madencilik, balıkçılık, ormancılık ve hayvancılık) kazanç sağlıyorsa kırsal; ikincil ekonomik faaliyetlerde (sanayi) ve üçüncül faaliyetlerde( hizmet, sağlık, turizm, güvenlik, eğitim vb.) çalışıyorsa kent nüfusu olarak değerlendirilir.

Kır ve kent nüfus ayrımındaki diğer bir ölçüt nüfustur. Bu konuda da ülkeler arasında belirlenmiş kesin bir kıstas yoktur. Ülkeden ülkeye değişen değerler kullanılmaktadır. Türkiye’de nüfusu 10.000’in altındaki yerlere kırsal yerleşim, buradaki nüfusa da kır nüfusu denir. Nüfusu 10.000’in üstündeki yerler, kent yerleşmesi buralarda yaşayan nüfus kent nüfusu kabul edilmektedir. Ayrıca nüfusuna bakılmaksızın il ve ilçe merkezleri kent yerleşmesi olarak kabul edilir.

Türkiye’de kentli nüfus oranı hızla artarken kırda yaşayan nüfus oranı hızla azalmaktadır. 1927 yılında %22 olan kent nüfusu, 1970’te %38’e, 2003’te ise %65’e, 2017’de %92,5’e ulaşmıştır (Grafik 8,5). Kent nüfusunun artması doğal nüfus artışı ve kırdan kente olan göçlerle gerçekleşmektedir. Ayrıca 2012’de büyükşehir yasasının değişmesi de kır ve kent nüfusunun değişmesine önemli ölçüde etkide bulunmuştur. Bu yasaya göre birçok köy mahalle konumuna geçmiştir. Kentsel nüfusun artışı ile sanayileşme düzeyi arasında bir paralellik vardır. Sanayinin fazla gelişmiş olduğu Marmara, kentsel nüfus oranının en fazla olduğu yerdir. Karadeniz ve Doğu Anadolu’da kırsal nüfus oranı fazladır. Bu yerlerde, kırsal nüfus oranının fazla olmasının nedenleri sanayinin yeterince gelişmemiş ve tarımın temel uğraşı olmasıdır.”

 

Cumhuriyetin ilanından sonra yapılan ilk genel nüfus sayımında ülkemiz nüfusunun büyük bir kısmının Kırsal kesimde yaşadığı tespit edilmişti. Şehirlerde yaşayan nüfusumuz toplam nüfusun çeyreği bile değildi.

Ekonomik gelişmişlik düzeyinin belirlenmesinde kır-kent nüfus miktarlarının belirleyici olması ülkeleri kır nüfusunu azaltmaya yönelik politikalar uygulamaya sevk etmiştir. Gelişmişlik yarışına giren ülkeler kır nüfusunu iki türlü azaltma yöntemi izlemişlerdir.

Sağlıklı azaltma yöntemi diyebileceğimiz yöntemle kır nüfusunu azaltan ülkeler sanayi yatırımlarını arttırarak kırdan kente göçü hızlandırmışlardı. Bunu yaparken de sanayi yatırımları sonucu üretilen makineler kas gücü gerektiren işleri kısa sürede yaparak buradaki işgücü fazlasının kentlere göçünü hızlandırmıştı. Kente göç eden kır nüfusu ise sanayi tesislerinde kolayca iş bulup çalışmaya başlıyordu. Böylece tarımsal üretimde herhangi bir kayıp yaşamadan buradaki işgücü fazlası nüfus kentlere yönlendiriliyordu. Sanayi üretiminin artmasıyla dışarıya ihraç edilen malların geliriyle de bu sektörde çalışanların ücretleri ödeniyordu. Bu tür ülkeler işçi ücretlerini ödemede dış borçlanma yapmadıkları gibi gelirin geri kalan kısmıyla da yeni sanayi yatırımı yaparak gitgide ekonomik açıdan zenginleşerek kent nüfusunu artırırken kır nüfusunu azaltıyordu. Ülkenin gelişmişlik düzeyi de sürekli artış gösteriyordu. Kırsal kesimdeki nüfusta miras yoluyla tarım alanları parçalanmadığı için gelir kaybına uğrama gibi bir sıkıntı yaşamıyordu.

İkinci gruba giren ülkelerse kır nüfusunu hizmet sektörüne kaydırmak suretiyle kent nüfusunu arttırmayı yeğliyordu! Bu tür ülkeler hizmet sektöründe istihdam ettikleri nüfusu asgari ücret karşılığında çalışmaya mahkûm etmesinin yanında; hizmet sektöründe çalıştırdıkları insanların ücretlerini ödemek için dış borçlanma yapmak zorunda kalıyordu. Ne yazık ki kent nüfusunu yüksek gösterme belası uğruna ülkemiz de bu yöntemi tercih eden ülkelerdendir. Hatta kırda yaşayan insan sayısını daha aşağı çekmek adına köyler bile şehirlere mahalle yapılmıştır. Hesap basittir; ne kadar az kır nüfusu o kadar kalkınmışlık demektir! Bu hırsın sonucunda rakamsal olarak Avrupa ülkelerini geçen kentli nüfus oranına sahip bir ülke haline gelmemize rağmen kır nüfusumuz ekonomik açıdan Avrupa’nın gerisinde kalmıştır.

Bir bakıma bazı köylerin mahalle yapılması burada yaşayanların kente göçünü engellediğinden başlangıçta öngörülemeyen müspet sonuçlar doğurmuştur. Köy yerleşmesiyken kentin mahallesi sayıldığı için kente göçü engellemiştir.

Göçebe Oğuzlar yerleşik yaşama geçenleri “Yatuk Oğuz” diye suçlarken hiçte haksız değillerdi. Bu suçlamaya hak veren yerleşik Oğuzlar askeri birliklerini yerleşik düzene geçmeyen Oğuz boylarından oluşturmuştu. Sonuç olarak kır-kent uyumundan Selçuklu medeniyeti ortaya çıkmıştı. Günümüzde dahi orduların subay kesimini şehir nüfusu oluştururken; er ve erbaşlar kırsal kesimden temin edilmektedir. Kırsal kesimde yaşayanların vücutça daha sağlam oluşu bu tercihte etkili olmaktadır. Dünyanın her yerinde aynı durum söz konusudur.

Yaklaşık 35.000 kır yerleşmemizin buradaki nüfusu azaltıcı politikalar izlenmesinin sonucunda gelecek açısından telafi edilemeyecek güvenlik zafiyetleri ortaya çıkardığı muhakkaktır. Bilinçsiz kent nüfusunu arttırmanın ortaya çıkardığı güvenlik sorunlarını şöyle sıralayabiliriz:

Şehirlerde yoksulluk sınırının altında yaşayan asgari ücretle geçinen yoğun bir nüfusun varlığı toplumsal olaylara zemin hazırlayarak milli güvenliği tehdit etmektedir. Hizmet sektöründe istihdam edilenlerin ücretlerini ödemek için dış borçlanmanın yapılması ve ekonomik bakımdan alt seviyelerde bulunan nüfusun fazla olması; iç ve dış mihraklarca bu kitlenin istismarını kolaylaştırmaktadır.

Kentlerin dikey yapılaşma sonucu kalabalıklaşmasına bağlı olarak dikey yönde büyüyen şehirlerde olağanüstü durumlarda meydana gelebilecek uzun süreli elektrik, su ve doğal gaz kesintilerinden dolayı bu hizmetleri alamamaktan kaynaklı şikâyetler ortaya çıkacaktır. Elektriklerin kesilmesi durumunda asansörlerin ve doğalgazın çalışmaması bile gökdelenleri yaşanılmaz mekânlara dönüştürecektir.

Herhangi bir savaş durumunda kalabalık nüfuslu kentlerin hava saldırıları sonucunda yaşanmayacak yerler haline gelmesinin yanında sivil kayıpların artmasına zemin hazırlayacaktır.

Oysa kır yerleşme sayılarının fazla olması bu olumsuzluğu ortadan kaldıracak ve mevcut durumu lehimize döndürecektir. Bir şehrin işgali hava saldırılarıyla kısa sürede tamamlanırken; kır yerleşmelerinde kara birliklerinin ilerlemesi bir hayli zaman almaktadır. Kır yerleşmeleri işgali zorlaştırırken savunmayı kolaylaştırmaktadır.

Anadolu, Avrasya- Afrika-Arabistan levhalarının sıkıştırması sonucu oluşan üç önemli fay hattı içerisinde yer almaktadır. Bunlardan ilki, batıda Saroz Körfezi’nden başlayıp doğuda Van’a kadar uzanan Kuzey Anadolu Fay Hattı’dır (KAF). İkincisi, Hatay’dan Van’ın doğusuna kadar bir yay çizerek KAF ile birleşen Doğu Anadolu Fay Hattı’dır (DAF). Üçüncüsü ise ülkenin batısındaki çöküntü alanlarını kapsayan Batı Anadolu Fay Hattı’dır (BAF). Bunların dışında Türkiye’nin farklı bölgelerinde de irili ufaklı fay hatları mevcuttur. Ülkemizin bir deprem gerçeğiyle karşı karşıya olması büyük şehirlerimizdeki çok katlı binalarda arama ve kurtarma çalışmalarının zorluğu yanında sağ kurtulanların barınma problemleri yaşanmasına sebebiyet vermektedir.

Diğer taraftan COVID-19 sürecinde hastalığın yayılma hızının kalabalık şehirlerde daha fazla olması nüfusun kentlerde toplanmasının diğer bir olumsuz yanıdır. Büyükşehirlerimizdeki vaka sayılarındaki artış kır yerleşmeleriyle mukayese edilemeyecek yüksek seviyesiyle bu şehirlerimizi yaşanılması güç yerleşmelere dönüştürmüştür. Salgın vakalarının daha az olduğu kırsal yerleşmeler tarımsal üretimin her halükarda devam etme zorunluluğundan dolayı ayrıca önem arz etmektedir. Gelecekte belki gıda üretiminde bir ülkenin kendisine yeterli olabilmesi kendi savunma sanayisine sahip olmaktan daha önemli olacaktır.

Ortalama 330 m yükseltiye sahip Avrupa düzeyine kır nüfusunu düşürmeye çalışan nüfus politikalarının yanlışlığının diğer bir delili de ülkemizin 1132 m yükseltiye sahip olmasıdır. Yükseltisi az olan bir ülkede tarımın büyük bir kısmını makineli tarıma dönüştürmek mümkün iken onun üç katından fazla bir yükseltiye sahip ülkemizde mümkün değildir. Ülkemizin kır nüfusunu düşürücü politikalar kesinlikle uygulanmamalıdır. Çünkü ülkemizdeki kırdan kente göçün sebebi kentlerin çekiciliğinden ziyade kır yerleşmelerinin iticiliğindendir. Bu yüzden kır yerleşmelerinin iticiliği yatırımlarla azaltılarak kentlere göçün önüne geçilmelidir. Ülkemiz için Avrupa kır nüfusu rakamlarını kıstas koymak doğru bir yaklaşım değildir. Ülkemiz yükseltisi oldukça fazla ve engebelidir. Yükseltisi fazla ve engebeli arazilerde tarım yapmak daha fazla insan gücüne ihtiyaç duyar.

Reşat COŞKUN

KAYNAKÇA:

Tümertekin, E., Özgüç, N. (2015), Ekonomik Coğrafya. İstanbul: Çantay Kitabevi.

İzbırak, R. (1992), Coğrafya terimleri sözlüğü. İstanbul: Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları.

Doğanay, H., Özdemir, Ü., ve Şahin, İ. F. (2016), Genel beşerî ve ekonomik coğrafya. Ankara: Pegem Akademi Yayıncılık.

Çamurcu, H. (2001). Dünya’ da Nüfus Artışı ve Getirdiği Sorunlar. Balıkesir Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Sayfa. 87-105.

Tanoğlu, A. (1966). Nüfus ve Yerleşme. İstanbul: İstanbul üniversitesi.

Yazıcı, H., Koca, N. (Ed.) (2016). Türkiye Coğrafyası ve Jeopolitiği. Ankara: Pegem Akademi.

Elibol, O. (2001). 17 Ağustos Depreminin Ekonomik Boyutları İle Orta Hasarlı Binaların Onarım-Güçlendirme                            Reşat COŞKUN

Share this content:

Genel Araştırmalar