REŞAT COŞKUN’LA SÖYLESİ

REŞAT COŞKUN’LA SÖYLESİ

Reşat Hocam, Şehir edebiyatı açısından öykü kitabınız Şehristanı göz önünde tutarak Erzurum’u anlatır mısınız?

Devletin güven veren disiplinli yanı aksine, şehirlerin daha kucaklayıcı, kuşatıcı ve sarıp sarmalayan ana olduğuna hep inanmışımdır. Kaldırımlar şiirinde üstat buna paralel duygularını “Kaldırımlar çilekeş yalnızların annesi” olarak dile getirir. Şehrin bir ana olarak maddi yanını tarihi eserleri temsil ederken ruhunu yani duygusal yanını edebiyatı oluşturur. Bu bakımdan Şehristan bir annenin çocuğunu büyütürken onun şahsiyetini oluşturacak manevi değerler bütününü vermeyi temsil eder. Şehristan kitabımızın alt başlığı “Evvel Zamanlar” olarak belirlenmişti. Yani bire bir şehrin insanının iç dünyasının dışa vurumu olarak belirlendi. Kitapta hayatta cereyan eden olaylar mübalağasız aktarılmaya çalışıldı. Alışılmışın aksi- ne şehirliden şehre giden bir yol izlendi. Tıpkı çocuğun terbiyesine bakıp annesine gıpta ederek ona şükran duymak, Ninova’nın Yunus’u Efendimize hatırlatmasında olduğu gibi.

Eğitimci yazar olarak Erzurum’un eğitime yönelik toplumsal yapısını değerlendirebilir misiniz?

Erzurum halkı şükürler olsun ki hiçbir zaman eğitimle alakadar olanlar içinde dördüncü olmaya hiç razı olmadı. Çoğunlukla öğrenen ve öğreteni seven ve koruyan konumunda oldu. “Çocuk aziz, terbiyesi daha aziz” diyecek kadar farkındalıkla eğitime baktı. Güzelliklere yalnızca çalışarak zorluklara katlanılarak ulaşılacağını vurgulayarak “itin ahmağı odur ki evde pişen baklavadan pay umar” demiştir.

Tabi ki popüler kültür ülkede olduğu gibi şehrimizde de veba salgını gibi yayılıyor. Veliler, çocuk erkil aileye dönüşmüş olmanın etkisiyle eğitime artık “Valiliği adamlığa” tercih eder bir gözle bakıyorlar. Daha doğrusu öğretimi, eğitimmiş gibi algılıyorlar. Sonuçlar elbette önemli lakin bizim sonucu doğuran süreç üzerinde galiba daha çok durmamız lazım ki istenmeyen sonuçlarla tekrar karşılaşmayalım.

Acilen eğitimi ülkemizin ve şehrimizin en önemli gündemi haline getirmemiz lazım. Çanakkale’de Atatürk’ün “Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum,” hitabından eğitimin milletin kültürel genlerinin nesillere aktarımı olduğunu anlıyoruz. Tek başına bilgi toplumları felakete götürmekten başka işe yaramaz. Eğitimsiz bilgi insanı insani değerlerden uzaklaştırarak vahşileştiriyor…

Şehir mi yoksa şehirli mi vefasız?

Annelerin vefasız olması mümkün mü? Bu şehir kadar Mekke evlatlarına vefalı olmadı. Elbette Medine’nin yeri başka. Erzurum doğduğu şehri kaybedilen Atatürk’ü alıp bağrına basmadı mı? Daha nicelerini, bağrına basanın vefası ortada asıl bağra basılanlar ne kadar vefalı bunu sorgulamalı. Bu şehrin nüfusunun altı katı şu anda başka illerde yaşıyor. Ne kadarı özleyip duruyor, ne kadarı unutmuş bunu elbette bilemiyoruz. Belki de şehirler için- de ismi en çok istismar edilen şehir Erzurum’dur. Şehrin büyütüp beslediği makam mevki sahibi yaptığı kaç evladı istisnaları bir kenara bırakırsak bu şehre karşı vefalı çıktı. Kendisini bu şehre karşı borçlu hissetti. Galiba bu şehir merhametinden olsa gerek avazı en çok çıkanı emziriyor. Ağlamayanı bir kenara bırakıyor.

Şehirden sizinle ilgili bir beklentiniz var mı?

Artık dünyalık bir beklentim kalmadı. Gençliğim, enerjim ve yavaş yavaşta heyecanım kayboluyor. Beklentisi olanlar şehrin kazanımı üzerine kurulu ulvi bir beklentiden ziyade şahsi nemalanma şeklinde süfli beklentide olduklarından, beklentilerimin istismar olarak algılanmasından korkuyorum. Bu nedenle şehirlerin ve ülkelerin varlık sebebi olan gizli kahramanları gibi kalmak istiyorum. Zira ülkemin ve şehrimin hiçbir sıkıntı- sına sırtımı dönüp gitmedim. En yetkilisiymişim gibi düşündüm. Benden başka kimse yokmuş gibi çalıştım. Öldüğümde şehrimin annem gibi toprağıyla beni sarıp sarmalamasını ve bağrına basmasını bekliyorum.

Sizin de Erzurum üzerine ciddi araştırmalar yaptığınızı ve fikirler ürettiğinizi biliyoruz. Size göre şehrimizin turizm yönünden şuan ki durumu nedir, neler yapılmalıdır?

Şehir bu anda ekonomik fonksiyon yönünden bir bunalım geçiriyor. Sağlık şehri olma ile turizm şehri olma arasında bocalayıp duruyor. Sağlık şehri olmaya karar verdiğinde siyasiler başka şehirlerdeki sağlık tesisi hamleleriyle bu adımı boşa çıkarıyor. Kış turizm merkezi olmaya karar veriyor, bu kez daha büyük ve çaplısını rakiplerinden görüyor. Erciyes, Erzincan, Sarıkamış, Rize’nin hamlelerinde olduğu gibi. Oysa kar ile anılan Erzurum’a kış turizmi yatırımlarının devletçe kaydırılması şehrin olduğu kadar ülkenin de yararına bir adım olacaktır. Diğer önemli husus şehrin istikbaliyle ilgili alınan ve alınacak kararlara halkının ortak edilmemesi durumudur. Böyle olunca da halkın kabullenmediği ve benimsemediği kararlar bereketsiz oluyor.

Erzurum üzerine çılgınca diyebileceğimiz yeni bir projeniz ya da fikriniz var mı?

Olmaz mı? Lakin olan fikirlerimi geçmişte çeşitli gazete ve dergilerde şehir kazançlı çıksın da kim hayata geçirirse geçirsin diye yazdım. Bir kısmı yapıldı. Fakat hayalimdekiyle gerçekleşen arasında dağlar kadar fark vardı. Organik buğday tarımını saymazsak. Bu kez de üzüldüm. Katkım olsun diye yazdıklarım, yapılınca şehre ihanete dönüştüğü için. Mesela Tebrizkapı’daki dükkanlar; ben onları tarihi yapıyla uyumlu, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinden esinlenmiş bir tarzda kesme taştan yapılmasını düşlemiştim. Erzurum’un mesken kültüründe olmayan ahşaptan, sanırım Bosna’daki bir çarşının benzeri tarzda yapıldı. Halk benimsemedi. Sorunlarımızdan birisi de şehrin şahsiyetine layık bir eser kazandıramamak. Bundan böyle yeni seçilecek belediye başkanlarina arzu ederlerse mimarı tarzına sadık kalınması şartıyla yapacaklarsa projelerimi sunacağım

Kitaplarınız hakkında bilgi verebilir misiniz? Yeni kitap çalışmanız var mı?

İlk üçü şiir kitabıydı. Şiirde bilgi ve kültür aktarımını esas alanlardanım. Bu bakımdan bir akılda yer ederiz, bir gönle gireriz diye içimizi döktük ve geçtik. Belki Şehristan iki olabilir. Şehir üzerine yazdıklarım kitap hacmine ulaştığında düşüne bilirim. Şu da bir gerçek ki kimse artık uzun soluklu yazıları pek okumuyor. Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak daha kolay geliyor. Oysa taşmak için dolmak lazım. Dolmamak gibi bir sorunum var. Bunun için de durmadan okumak istiyorum. Bir köşeye çekilip okumak ve düşünmekle baş başa kalmak arzusu var içimde.                          Reşat COŞKUN 

Share this content:

SÖYLEŞİ