SULTAN ALPARSLAN VE ANADOLU RÜYASI

SULTAN ALPARSLAN VE ANADOLU RÜYASI

1029 Ocak ayında Selçuklular ile Karahanlılar amansız bir savaşa hazırlanmaktadır. Selçukluların başında Çağrı Bey ve Tuğrul Bey kardeşler hüküm sürmektedir. Ulaklar Çağrı Beye bir oğlunun olduğunun müjdesini ulaştırmaktaydı. Çağrı Bey bu müjdeli haberi yapılacak olan savaşta zaferin nişanesi olarak yorumladı. Oğluna Alparslan adını verdi. Alp; yiğit, dürüst, çalışkan ve erdemli anlamlarını bünyesinde barındırıyordu. Arslan ise, güçlü, kudretli ve cesur demekti. Çağrı Bey, oğlu Alparslan’ı küçük yaşlardan itibaren emrine ordular vererek yetiştiriyordu. Çağrı Bey’in hastalanmasından itibaren de ordunun başına geçen bu çocuk Gazneli ve Karahanlılara karşı babasının oğlu olduğunu gösteren büyük başarılar sergilemekteydi.

Gazneliler, Karahanlılar ve Büveyhoğulları ile anlaşmak suretiyle müzminleşen meseleyi kökünden halletmek için Selçukluların üzerine sefer düzenledikleri sırada Sultan Mahmut’un vefat etmesi üzerine yerine tahta geçen oğlu Mesud büyük bir orduyla Horasan üzerine sefere çıkmıştı. Gazneli ordusu Selçukluları ağır bir yenilgiye uğratınca babasından izin alan Alparslan kısa sürede savaş alanına yetişerek zafer sarhoşu Gaznelileri mağlup etmişti. Akabinde Karahanlılar üzerine sefer düzenleyerek 1049 yılında zafer kazanmıştı.

Tuğrul Bey’in evladı olmamıştı. 1040 yılında Gaznelilere karşı kazanılan Dandanakan Savaşı’ndan sonra Horasan’daki toprakları kimin yöneteceğine dair yapılan toplantıda Çağrı Bey sultanlık talebinde bulunmamış kardeşi Tuğrul Bey’e bağlı bir komutan olmayı yeğlemişti. Hatta 1059 yılında Tuğrul Bey’ e karşı isyan eden üvey kardeşi İbrahim Yınal’a karşı da oğulları Alparslan ile Kavurt’u gönderip isyanı bastırtmıştı.

1063 yılında Tuğrul Bey’in vefatı üzerine Selçuklu veziri Amidül Mülk, Tuğrul Bey’in evlatlığı Süleyman’ı tahta çıkarmıştı. Gerekçe olarak Tuğrul Bey’in vasiyeti olduğunu ileri sürmüştü. Böylece devleti kendisinin yönetme emelini gizliyordu. Bu fiili duruma Arslan Yabgu’nu oğlu Kutalmış Bey ile Çağrı Bey’in oğlu Alparslan itiraz ettiler. Aslan Yabgu Gaznelilerin bir hilesiyle oğluyla birlikte hapse atılmıştı. Babası Aslan Bey 1032 yılında hapiste ölmüş, bir şekilde kurtulmayı başaran oğlu Kutalmış Bey tahtın varisi olarak dönmüştü. Kutalmış Bey, başkent Rey’i kuşatınca vezir durumun vahametini anlamış Alparslan adına hutbe okutarak sultan ilan etmişti. Kutalmış Alpaslan’ın sultanlığını da tanımayarak isyanına devam ettirmişti. Kutalmış, Milh arazisine su bağlatarak bataklığın daha da genişlemesini sağlamıştı. Böyle yaparak Alparslan’ın kendisine ulaşmasını engellemek istiyordu. Nihayetinde iki ordu bataklık alanda karşılaşmıştı. Alparslan, Kutalmış Bey’e elçiler göndererek barış talep etmiş, Kutalmış ve onun yanında yer alanlar, Alparslan’ın bataklığa saplanıp kalacağını umarak onun teklifini geri çevirmiştiler. Alparslan ve ordusu karşı tarafa geçip Kutalmış’ın ordusu ile savaşata onu mağlup etmişti. Kutalmış kaçarken atından düşerek ölmüştü. Alparslan Rey şehrine gelerek Selçuklu tahtına oturmuştu.

Kendisine Nizamül Mülkü vezir tayin etmişti. Eski vezir Amidül Mülk ise daha sonra darbe yapma ihtimaline karşılık öldürülmüştü.

Alparslan’ın sultanlığına karşı girişilen isyanlar bunlarla sınırlı değildi. 1065 yılında bu kez kardeşi Kavurt isyan ederek sultanlık iddiasında bulunmuştu. Sultan, isyanın cezası devlet geleneğinde ve töresinde ölüm olmasına rağmen kardeşini tereddüt etmeden affetmişti. Buna rağmen Kavurt verdiği sözde durmayıp tekrar isyan etmişti. Bu defa isyanının gerekçesi Alpaslan’ın1066 yılında Karahanlı Prensiyle evlendirdiği oğlu Melikşah’ı veliaht ilan etmesiydi. Bu isyanında kendi adına hutbe okutan, sikke kestiren Kavurt, Alparslan tarafından yine affedilmişti.

Bir başka isyan ise Selçuk Bey’in soyundan Yusuf Bey’in oğlu, Alpaslan’ın kız kardeşi Cevher Hatun’un kocası Erbasan’ın isyanıdır. İsyanın başarısız olması üzerine Erbasan Afşin Bey’e yakalanmamak için Anadolu’ya geçip Bizans’a sığınmıştı. 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı’nda Bizans yanında saf tutmuştu. Kısaca Alpaslan’ın doğumundan Selçuklu tahtına sultan olarak çıkışına ve sultanlığını pekiştirene kadar geçen çalkantılı olaylar onun zorlu bir ortamda iyice yetişmesine hizmet etmiştir Bundan sonraki olaylar sultanlığından şehit edilmesine kadar geçen süreyi kapsamaktadır.

Vatan Arayışı

Selçuklu Devleti’nin kurucusu Selçuk Bey aslında dönemin güçlü devletleri arasında sıkışıp kalmış bir boy beyidir. Gazneliler, Karahanlılar, Samanoğulları, Büveyhoğulları gibi doğuda güçlü devletlerin mevcudiyeti onu batıya yönelmeye mecbur etmiştir. İlk önceleri denge politikası izleyerek beyliğinin silahlı birlikleriyle güçlü devletlere paralı askerlik yapmıştı. Kendisi de bu birliklerin subaşısıydı. Genç yaşına rağmen giderek itibarı artan Selçuk Bey’den Oğuz Devleti’nin Yabgusu ve hatunu rahatsızlık duymaya başlayınca kendisine bağlı Oğuz boylarıyla yer darlığı ve otlak azlığından dolayı Maveraünnehr’e göç etmişti. Batıda da Abbasi ordularıyla karşılaştıktan sonra Cend şehrinde Müslüman olup; Oğuz Yabgusu’nun “ Vergi memurlarına ben kâfirlere haraç vermem.” diyerek 1037 yılında bağımsızlığını ilan etmişti. Bu süreçte yapılan savaşlarda Çağrı ve Tuğrul Bey’in babası Mikail Bey şehit düşmüştü. Böylece batıdaki Abbasi Devleti ile savaşma ihtimali büyük ölçüde ortadan kalkmıştı.

Çağrı Bey devleti için hayal ettiği verimli alanların mevcudiyetini Anadolu’ya yapmış olduğu seferler esnasında yerinde görmüştü. Anadolu’nun kapısı hükmündeki Ani’yi almak için seferler düzenlese de kesin bir sonuç alamamıştı. Onun Anadolu hayalini oğlu Sultan Alparslan Ani’yi alarak ve 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nı kazanarak gerçekleştirmiştir. Alparslan bu durumu:

Kıyamete kadar milletime yurt olacak bir ülke fethettim.” diyerek belirtmiştir.

Yükseltisi oldukça fazla olan Anadolu’nun (1034 m) Bizans zamanında kıyı kesimleri hariç iç ve doğu kesimleri boş denecek kadar yerleşmeden yoksundu. Doğuda Ani ve Erzurum gibi garnizon şehirleri vardı. Bu şehirler, Anadolu’ya doğudan gelecek saldırıları bertaraf etmek için kurulmuştu. Görevleri imparatorluk birlikleri gelene kadar kalelerini savunmaktı. Korumasız ve boş haliyle Anadolu Türklerin yerleşmesine amade bir durumdaydı. Özellikle Anadolu’nun doğu kısmının yükseltisinin oldukça fazla olması ve yaylalarının çokluğu hayvanlar için yaz boyunca taze otlaklara sahip olmak, kış için alaf demekti. Geniş otlaklar yaz-kış sürülerin rahatlıkla beslenmesini sağlarken askeri açıdan yüksek rakımdan alçak rakıma yapılan akınlar Türklere üstünlük sağlıyordu.

Türklerin hayvancılıkla uğraşan göçebe boyları uygun yaşam alanları bulanları yerleşik düzene geçmişti. Bu yüzden Selçuklu iskân politikasında Anadolu’ya fetih için gönderilen beylere aldıkları toprakların beyliğinin verileceği vaat edilmişti. Bu hareket tarzı Anadolu’nun fethi çabuklaştırmış 1077 yılında İzmit alınarak İstanbul önlerine kadar gelinmişti.

Alparslan’ın Kişiliği

Değindiğimiz gibi alp; yiğit, dürüst, çalışkan ve erdemli anlamlarını bünyesinde barındırıyordu. Aslan ise, güçlü, kudretli ve cesur demekti. Uzun boylu kıvrık bıyıklı Türk ırkının güzel bir timsali olan Alpaslan, ı Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim Han kendisine rehber edinmişti.

Yiğit bir askerdi: Kutalmış Alparslan’ın sultanlığını tanımayarak isyan hareketini devam ettirip, Milh arazisine su bağlatarak bataklığın daha da genişlemesini sağlamıştı. Alparslan atını bataklığa sürüp önce kendisi daha sonra ordusu karşı tarafa geçirmişti. Kutalmış’ın ordusu ile savaşa tutuşup onu mağlup etmişti. Bu olay onun ne denli gözünü budaktan sakınmayan bir yiğit olduğunun göstergesidir. Çocukluğundan itibaren sayıca az birlikleriyle kendinden kalabalık orduların karşısına çıkma cesaretini göstermiş cengâver bir askerdir. Malazgirt zaferi onun komutanlık tacıdır.

Dürüst Bir Yönetici: Yapmış olduğu anlaşmalara sadık kalmaya hassasiyet gösteren bir idarecidir. Siyasetin ahlaklı iki şahsiyet arasında yapılacağına inanırdı. Bu konuda nesnel bir ahlak anlayışına sahip olduğu açıktır.

Çalışkan Bir İnsan: Ömrü milletine ve vatanına gece gündüz demeden hizmetle geçmiştir. Gerek babasının döneminde ona yardımcı olarak gerekse babası Çağrı Bey’in ölümünden sonra Sultan olarak önemli başarılara imza atmıştır. 1072 yılındaki vefatı da Barzan Kalesi’ni aldığı esnada olmuştur.

Erdemli Bir Müslüman: Fakirler için din ve dil ayrımı yapmaksızın hizmet veren aşhaneler, misafirhaneler yaptırması onun “Adil Sultan” olarak anılmasına sebep olmuştur. Abbasi Halifesi tarafından kendisine verilen “Cihan Sultanı” ve “ Fethin Babası” unvanlarına rağmen halkın vermiş olduğu “ Adil Sultan” olarak anılmaktan hoşlanması da onun erdeme verdiği önemdendir.

Güçlü ve Metanetli Oluşu: Sayıca kendisinden oldukça fazla Bizans askerinin kendilerine yaklaştığını haber veren ulağa: “ Biz de onlara yaklaşıyoruz.” diyerek cevap vermesi onun güçlü kişiliğinin göstergesidir.

İhtiyatlı Bir İnsan: Casusların sunduğu bilgileri kul hakkına girmek endişesiyle iyice tetkik edip farklı kaynaklardan doğrulamadan hüküm vermekten çekinen bir şahsiyettir, Alparslan. Bir gün namaz kılarken yanına vezirinden şikâyet eden bir mektup bırakılmış, vezirine bazı isimler vererek onlara çeşitli görevler vermesini tembihlemişti. Böyle yapılınca; o kişilerin uğraşları olduğundan dedikodu yapmak için zaman bulamayacaklarını tembihlemiştir.

Mütevekkil ve Affedici: Ölümcül yara aldığı suikasttan sonra, ordusuyla gururlandığını, her sefer arifesinde Allah’a dua edip yardım dilerken, bu defa kimsenin yenemeyeceği ordusuyla Çin’i dahi fethedebileceği duygusuna kapıldığını ve böylece kibre düşerek Allah’a karşı saygısızlık ettiğini, bu yüzden cezalandırıldığını ifade etmişti. Bir başka konuşmasında “Biz, ülkeleri Allah’ın izni ile silah kuvveti ile aldık. Temiz Müslümanlarız, bidat nedir bilmeyiz. Bu sebepledir ki Allah, halis Türkleri aziz kıldı.” Onun bu samimi sözlerinden mütevekkil bir Müslüman olduğu kolayca anlaşılır. Türkler İslam’ın dört kapısı diyebileceğimiz dört büyük sahabeden Hz. Ali kapısından İslam’a girmişlerdir. Hz. Ali savaşçı yanıyla alp; ilim yanıyla erendi. Bu yönleriyle Hz. Ali, alperen olarak Türkler için mükemmel bir önderdi.

Birçok kez kendisine karşı verdiği sözleri unutarak isyan eden kardeşi Kavurt’u bütün isyanlarında yenmiş olmasına rağmen yine de affetmiştir. Kendisine karşı yapılan kötülüğe her defasında iyilikle karşılık vermesini bilmişti. Bu davranışında büyük ihtimalle aşağıda değindiğimiz ayet ve hadisler etkili olmuştu:

Yine onlar, rablerinin rızasını elde etmek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda gizli açık harcayan, kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte dünya hayatının güzel sonu (cennet) sadece onlarındır.( er-Ra’d,22)

Bugün yaptıklarınız yüzünüze vurulmayacak, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir. (Yusuf,92)

Onlar bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.( Ali İmran,134)

“–Ey Kureyş topluluğu! Şimdi benim, sizin hakkınızda ne yapacağımı sanırsınız?” diye sordu. Kureyşliler: “–Biz Sen’in hayır ve iyilik yapacağını umarak; «Hayır yapacaksın!» deriz. Sen, kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun!..” dediler.

Bunun üzerine Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-: “–Ben de Hazret-i Yûsuf’un kardeşlerine dediği gibi; «…Size bugün (eski yaptıklarınız sebebiyle) hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah sizi affetsin! Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.» diyorum. Haydi gidiniz, artık serbestsiniz!” buyurdu. (İbn-i Hişâm, IV, 32; Vâkıdî, II, 835; İbn-i Sa’d, II, 142-143. 3)

İyi Bir Hatip: Onun 26 Ağustos 1071 yılında Malazgirt Savaşı’nda önce ordusuna yapmış olduğu konuşma dillere destandır. Türk-İslam tarihinde dönüm noktası olmuştur:

Biz ne kadar az olursak olalım, onlar (Bizanslılar) ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım; ya da şehit olarak Cennet’e giderim. Sizlerden beni takip etmeyi tercih edenler takip etsin. Ayrılmayı tercih edenler gitsinler. Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zira bugün ben de ancak sizlerden biriyim, sizlerle birlikte savaşan gaziyim. Beni takip edenler ve canlarını Yüce Allah’a adayanlardan şehit olanlar Cennet’e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahrette ateş; dünyada da alçaklık beklemektedir. (Köymen, Mehmet Altay 1992. Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi III: Alparslan ve Zamanı, Ankara: Türk Tarih Kurumu, s. 31.)

Çağrı Bey’in 40 yaşındayken dünyaya gelen oğlu Alpaslan 40 yaşına vardığı en verimli çağında bir suikastla şehit edilerek hayata gözlerini kapamıştır. Amcası Tuğrul Bey siyasi, babası ise askeri dehaydı. İki üstün meziyet adeta Alparslan’ın şahsında karar kılmıştı. Tarihi kaynaklar onun: disiplinli, Nizamiye Medreselerini büyüten ilim ve edebiyat aşığı, spor yapmaktan hoşlanan, sert karakterli ve cesur aynı zamanda da şefkatli ve merhametli olduğunda hemfikirdirler. Kendisine karşı birçok kez isyan eden yakınlarını mağlup ettiği halde affetmesi merhametin sınırlarını zorlayacak derecededir. Onun bu özelliğine şu olay misal verilebilir. Maveraünnehir seferi esnasında karşısına çıkan şehir ve kaleleri ele geçirerek ilerlerken Barzan Kalesi’nde direnişle karşılaşmıştır. Kalenin komutanı Yusuf Harezmî, Selçuklu kuşatmasıyla başa çıkamayacağını anlayınca teslim olacağını söyleyerek Alpaslan’ın huzuruna çıkarılmayı talep etmiş. Huzura çıkarıldığında çizmesine saklamış olduğu hançerle Alparslan’a saldırarak şehit etmişti. Sultanlığı boyunca dâhili ve harici bütün olumsuzluklara rağmen başarılı olan Sultan Alparslan genç yaşta hayata veda etmişti.

KAYNAKÇA:

Mükrimin Halil Yinanç, Selçuklular Devri: Anadolu’nun Fethi.

Ebü’l Ferec, Tarih ( Çev. Ömer Rıza Doğrul, 1945),

Fahrettin Kırzıoğlu, Anı Şehri Tarihi San Yayınevi 1982.

Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, Ötüken Neşriyat 2018

Osman Turan; Selçuklu Tarihi ve Türk-İslam medeniyeti, 1965

Ali Sevim, Selçuklu Devletleri Tarihi, Tarih Kurumu Basımevi, 1995.

Muharrem Kesik, 1071 Malazgirt, Zafere Giden Yol, Timaş Yayınları, 2014.

Mustafa Alican, Mehmet Eraslan, Selçukluları Yeniden Keşfetmek, Timaş Yayınları 2014.

Tashih: Prof. Dr. Selçuk GÜNAY

Yazan: Reşat COŞKUN

Erzurum Araştırmaları