Kuledeki Saatin Hikayesi
Kuledeki Saatin Hikayesi
Günümüz dünyası ve şehirleri an merkezli bir yaşama müptelayken; geçmiş zamanlarda hayat vakit merkezli sürüp giderdi. Vaktin insanlara bildirilmesi işi saat kulelerine yerleştirilen saatlerle ifa edilirdi. Emevi Devleti, Halifesi Harun Reşit tarafından Frank kralına hediye edilen çalar saatin Avrupa’yı korkuya düşüren teknolojisini o günün Avrupalıları kutunun içinde cin göndermişler diye akılcı olmayan bir yorumla kendilerince izah etmeye çalışmışlardı. Ne var ki yıllar sonra doğudan batıya gönderilen saat doğduğu topraklara daha da geliştirilmiş halde kulelere yerleştirilmek üzere dönüyordu. Söz konusu saat kulelerinin özel tasarımla yapılanları vardı. Sultan İkinci Abdülhamit Han tarafından cülus yıl dönümü hediyesi olarak yaptırılan İzmir Saat Kulesi’nde olduğu gibi. Erzurum da olduğu gibi minarelere yerleştirilenleri de vardı. Erzurum’un en eski Türk mimari eseri olan Tepsi Minare 1177 yılında inşa edilir. Kale içindeki camiinin minaresi ve gözetleme kulesi olmak üzere iki görevi birden üstlenir. Minareden okunan ezanlarla şehir halkı vakitten haberdar edilir. İngiltere Kraliçesi’nin hediye ettiği çalar saatin 1848 yılında kuleye yerleştirilmesiyle Tepsi Minare, artık “Saat Kulesi” olarak anılmaya başlar. Saatin yerleştirilmesi esnasında kuleyi çevreleyen kufi hüsnü hata zarar verilmesi yaşanan sevinçle önemsenmez. Lakin bundan daha vahim olanı kraliçenin saati hediye etme sebebidir. Her ne kadar Kırım Harbi için hediye edildiği kamuoyunca kabul gören bir gerekçe ise de meselenin aslı hiçte öyle değildir. Fatih Sultan Mehmet Han tarafından çizimleri yapılan; Macar Urban, Sarıca Paşa ve Muslihiddin Ağa tarafından dökülen Şahi toplarından Çanakkale’de olanı İngiliz generali Sir john Lafroy’un dikkatini çeker. Generalin, topun satılmasına dair yapılan hatırı sayılır maddi teklifleri Osmanlı Sarayı tarafından her defasında geri çevrilir.Bu kez 1848 yılında bu topun kendilerine verilmesi için Erzurum’a İngiliz kraliçesi Victoria tarafından çalar saat hediye ederler.Ne var ki çalar saatte bu emellerine nail olmalarına yetmez. İngilizlerin isteği üzerine, Sultan Abdüllaziz’in Avrupa seyahati anısına Kraliçe Victoria’ya hediye edilir. Böylece İngilizler peşine düştükleri topun sahibi olurlar. Çanakkale’den sökülen top İngiltere’ye doğru gemiyle yola çıkar.Böylece ülkeye ulaşınca da Portmouth şehrinde Fort Nelson top sergisindeki yerini alır.
Erzurum’un Fatih Sultan Han’ın topunun yüzsuyu hürmetine kavuştuğu çalar saati yıllarca şehir halkına vakti bildirir. Bazen de bir nevi haberleşme aracı olarak tabyalara kodlanmış Konglarla mesaj aktarılır. Böyle zamanlarda şehir halkı durumu bilmediğinden saatin bozulduğuna yorar, geçermiş. Gel gör ki halkın zamandan haberdar olma sevinci çok kısa sürmüş, şehri işgal eden Ruslar saati yerinden sökerek ülkelerine götürürler. Kuledeki saate alışan halk yöneticilere saat alınması için dilekçeler sunar. Osman Bey’in Erzurum Belediye başkanlığı döneminde İngiltere den 310 altına alınan Çanlı Saat Ruslar tarafından çalınan saatin kuledeki yerine yerleştirilir. Ne hikmetse bu saatin de İngilizler tarafından hediye edildiği kanaati toplumda yaygındır. Bir gerçek vardı ki ne ilk saat ne de ikinci saat Erzurum’a Kraliçe Victoria’nın hediyesi değildi. İlk saat Fatih Sultan Mehmet Han’ın kendisinin çizimini yapıp döktürdüğü toplardan birisine sahip olmak içindi. İkincisi ise İngilizler top sevdalarına nail olduktan sonra; Rus işgaliyle çalınan saatin yerine çil çil altınlar sayıp aldığımız çanlı saatti. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra da Erzurum’a yıllarca hizmet eden saat şehrin büyümesi ve gürültünün şiddetinin artmasından sonra sesini halka duyuramaz oldu. Şehir halkı ramazanlarda saatin sesinin kısıklığını farketti. Bu soruna kalenin içinden iftar ve imsaki bildiren top atışlarıyla çözüm bulundu.Sessizliğe bürünen saatin bu vahim haline üzülenlerce; Saatçi Rahmi usta emir beklerken ricayla İstanbul dan getirilen Ermeni usta ve verilen milyarlarca lira da çözüm olmadı. Sahi kulede bir saat vardı. Bizim gördüğümüz büyüklerimizin işitip bildiğmiz. Şimdi ne haldedir? |