Erzurum Kongresinin toplanmasında sivil toplumun etkileri

Erzurum’da Sivil Toplum ve Medya üzerine çalışmaları ile tanınan, Erzurum sevdalısı Prof. Dr. Uğur Yavuz hocamız ile sivil toplum ve Erzurum kongresi üzerine doyurucu bu röportajımızda Erzurum Kongresinin toplanmasında sivil toplumun etkileri konuştuk.

Erzurum Kongresinin yapıldığı dönemde sivil toplumun değerlendirmesini yapar mısınız?

Bu dönemde Erzurum’da sağlıklı bir sivil toplum yapısından bahsetmek pek mümkün değildir. Çünkü Erzurum, Cihan Harbinin yüklediği sıkıntı ve sefaletlerin yanı sıra, akıllara ziyan bir Ermeni mezalimi felaketini de yaşamış, 80 bin civarında olan nüfusu 10 bine kadar düşmüştür. 1916 yılında Erzurum’u işgal eden Rus ordusu 1917’deki Bolşevik devrimi sonucu geri çekilmeye başlayınca, yerini Ermeni çeteleri doldurdu. Sokakta çocuklara Rusça sayı saymayı öğreten, halka belli bir düzeyde iyi davranan Rusların yerini alan Ermeni çeteleri, eşi benzeri görülmemiş bir katliama giriştiler. Ahmet Refik, Kazım Karabekir gibi bu zulmün şahitlerinin hatıratları ve resmi belgelerdeki katliam tasvirlerini okumak bile yürek ister.

Ancak Erzurum’un yaşadığı tek felaket bu değildi. Erzurum halkının uğradığı bir diğer felaket de göç olmuştur. Halil Ataman’ın da “Esaret Yılları, Bir yedek subayın 1. Dünya Savaşı Şark Cephesi hatıraları” adlı eserinde tasvir ettiği göç faciaları o kadar can yakıcıdır ki, Ermeni çetelerinin, hamile kadınların karının yarıp bebeğini çıkararak, insanları camiye doldurup yakarak vs… yaptığı vahşet mi, yoksa kış ortasında aileleri ile beraber yollarda, tipide kalan, donan insanların yaşadığı acılar mı daha dehşet vericidir, kıyaslamak zor.

Netice olarak 12 Martta Erzurum düşmandan kurtulmuş ama sıkıntıları bitmemişti. Şehirde hiçbir hükümet dairesi ayakta kalmamıştı. Tüm resmi binalar Ermeniler tarafından yakılmıştı. Bunun yanı sıra büyük konutlar, bazı hastaneler yakılmış, harabeye çevrilmişti. Salgın hastalıklar hızla yayılıyordu. Neredeyse hiç kadrosu olmayan valilik ve belediye perişan halka destek olmak için harekete geçti. Gönüllülerden oluşan fahri polislerle yağma olaylarının önlenmesine, şehrin emniyetinin sağlanmasına çalışıldı. Neredeyse tamamen enkaza dönmüş şehirde enkaz kaldırma çalışmaları, enkazdan çıkan şehitlerin defin işlemleri yapılmaya başlandı. Çoğunlukla evini barkını kaybetmiş ahali sokaklarda yatıp kalkıyor, enkazdan topladığı odunlarla ateş yakarak ısınmaya çalışıyordu. Velhasıl Erzurum kurtulmuştu ama çilesi bitmemişti.

Ancak bütün bu acılar, Erzurumluya, bağımsızlığı kaybetmenin sonuçlarının nasıl olacağını yaşayarak gösterdiği için, Erzurum kurtuluş hareketinin en önemli merkezlerinden bir olmuştur.

Bu dönemde örgütlenme açısından sivil toplum kuruluşlarını ele alırsak ilk önemli atılım Süleyman Necati Bey’in girişimleriyle kurulan İstihlas-ı Vatan Cemiyeti’dir. Cemiyetin kuruluş hikâyesini Muzaffer Taşyürek “Erzurum Kongresi ve 1. BMM’de Erzurum Milletvekilleri” adlı eserinde uzun uzun anlatmıştır. Ancak şu kadarını söylemek gerekir ki, Süleyman Necati Bey, bu cemiyeti öncelikle tüm halkın katılımıyla kurmak için teşebbüse geçmiş, ancak yukarıda anlattığımız gibi yaşadığı felaketlerle enerjisini yitirmiş olan şehir halkı buna yanaşmamıştır. Ayrıca bu en nazik anda bile hayati bir amaç etrafında toplanmaya mani olan siyaset mikrobu diğer bir sorun olarak ortaya çıkmış, İtilafçılar (Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarları) İttihatçı olarak bilinen Süleyman Necati Bey’in girişimine siyasi gerekçelerle karşı çıkmışlardır.

Süleyman Necati Bey ve arkadaşları, geniş katılımlı resmi bir cemiyet kurmanın mümkün olmadığını anlayınca kendi ifadesiyle hafî (gizli) bir teşkilat kurmaya karar verdiler ve İstihlas-ı Vatan Cemiyeti böylece kurulmuş oldu. Cemiyet vatanı silahla kurtarma dahil pek çok konuda girişimlerde bulunmaya başladı. Ancak hedeflenen amaçlara ulaşmak için halkın katılımının sağlanması gerekiyordu. Bu da ancak açık ve resmi bir teşkilat kurulması ile mümkündü ki, bu da şu şekilde sağlandı:

1918’de özellikle Mondros Mütarekesi’nin, Doğu Anadolu’yu ilgilendiren, “Vilayat-ı Sitte’de bir kargaşalık olursa, İtilaf Devletleri bu vilayetlerin herhangi bir kısmının işgal hakkına haiz bulunacaktır” maddesinin yol açacağı tehlikelere karşı Süleyman Nazif’in önderliğinde Vilayat-ı Şarkiye Müdafa-i Hukuk-ı Milliye cemiyeti kurulmuştu. O dönemde İstanbul’da bulunan Erzurumlu Mehmet Cevat, bu cemiyetin bir şubesini Erzurum’da kurmak için yetki belgesi almıştı. Bu belge ile Erzurum’a gelerek Süleyman Necati Bey ile birlikte cemiyetin bir şubesini Erzurum’da açtılar. Gerçi bu teşebbüs de yoğun muhalefet ile karşılaşmıştı, ancak bir önceki teşebbüsün tecrübeleri ile direniş atlatılmış ve cemiyet kurulmuştu. Artık başta Doğu Anadolu vilayetleri olma üzere, tüm vatanın kurtuluş faaliyetlerine resmi bir yapı kazandırılmıştı. Erzurum Kongresinin toplanmasında cemiyet en önemli rolü oynamıştır.

Tabii ki başta cemiyetin Trabzon şubesi olmak üzere kongreye katılan diğer vilayetlerin de bu konudaki önemli katkıları olduğu unutulmamalıdır.

Erzurum Kongresi toplandıktan sonra ise, yayınlanan Kongre kararları’nın 9. Maddesi ile tüm Vilayat-ı Şarkiye Müdafa-i Hukuk-ı Milliye cemiyetleri Şarkî Anadolu Müdafa-i Hukuk Cemiyeti adı ile birleştirilmiş, bundan sonraki faaliyetler bu cemiyetin çatısı altında yürütülmüştür.

Erzurum Kongresinin yapılmasında esnaf ve sanatkârın rolü hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?

Erzurum Kongresinin mimarları arasında asker, memur, aydın ve ulema yanısıra esnaf ve sanatkarlar da vardır. Özellikle 1878 doğumlu ticaret yaparak geçimini sağlayan Kırbaşzade Fevzi Bey, kongreye katkılarından önce de Ermenilere karşı direnişi örgütlemiştir. Bezzaz (manifaturacı) Dere Mahalleli Hafız Osman Efendi, sabun ticaretiyle uğraşan Dinarkomlu Mustafa Sabuncuoğlu, Hattat Paşazade Mehmet Celalettin Bey, Çiftçilik yapan Ahmet Yaralı kongreye katkı sağlayan diğer önemli isimlerdir.

Erzurum 20. Yüzyıl başlarına kadar eğitim ve kültür merkezi olarak bilinen bir şehirdir. Bu özelliğinin Erzurum Kongresine olan etkisi hakkında bizi aydınlata bilir misiniz?

Evliya Çelebi soğuğundan kinaye ederek “Erzurum tam ilim tahsil edilecek yerdir” der. Gerçekten ilim ve irfan beşiği olan Erzurum’un ilme dayalı kültürü, folklorunu bile etkilemiştir. Bu güçlü kültür yapısının gereği olarak Erzurum çok sayıda mütefekkir yetiştirmiştir. Başta Albayrak Gazetesi sahibi Süleyman Necati, Mehmet Cevat, Hüseyin Avni (Ulaş) gibi pek çok mütefekkir, yaşadığı büyük yıkıma rağmen, kurtuluş hareketinin başlaması için bezgin ve bıkkın halkı motive edebilmiş ve Erzurum’un kurtuluş meşalesinin yakıldığı şehir olmasını sağlamışlardır.

Erzurum’un mütefekkirlerinden bahsederken ulemayı da zikretmek gerekir. Müftü Solakzâde Sadık, Hakkızade Hacı Fehim, Hoca Raif Efendi (Dinç) kongrede etkili olan ulemadan bazılarıdır. Kongre delegeleri arasında saygı duyulan ulemanın mevcudiyeti, kongrenin halk nezdinde kabul görmesinde önemli rol oynamıştır.

Osmanlı siyasi kültürünün temelinde ekonomik sınıflardan ziyade statünün etkili olduğu görülmektedir. Erzurum Kongresinin toplanmasında etkili olan siyasi statülerin bir halk hareketi olarak gözüken Erzurum kongresine yansıması hakkında neler söylersiniz?

Maalesef pek müspet olmamıştır. Balkan savaşında, Koca imparatorluğun üç buçuk Balkan devletine yenilmesine sebep olan ittihatçı-İtilafçı çekişmesi, yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Kurtuluş hareketini örgütlemede de ciddi zorluklar yaşanmasına yol açmıştır. Sivas delegesi Fazlullah Moral Hoca, “Kongreyi İtilafçılar mı açacak İttihatçılar mı?” tartışması yüzünden, Erzurum Kongresinin açılışının günlerce geç kaldığından üzüntüyle bahseder. Maalesef siyasi tarafgirlik, kimi zaman vatanın ölüm kalım meselesinin bile zaman zaman sekteye uğramasına yol açmıştır.

Dil ve din ayrımı gözetmeksizin herkesi bir Tebaa olarak gören yöneten yönetilen ilişkisinin, jön Türk hareketi ile birlikte anayasal düzene dayanan siyasi katılım temelli ve gittikçe Türk milliyetçiliği fikri etrafında gelişen bir vatandaşlık anlayışına doğru değiştiğini biliyoruz. Sizce bu anlayış Erzurum Kongresi üzerinde kendini ne ölçüde hissettirmiştir?

O dönemde, özellikle de savaşın ve Ermeni mezalimini yol açtığı felaketler içinde halktan bir demokrasi atılımı beklemek mümkün değildir. Ancak hem siyasi katılım hem de Türk milliyetçiliği fikrinin Erzurum Kongresi delegeleri, özellikle de mütefekkirler arasında ciddi kabul gördüğü bir gerçektir. Erzurum Kongresinde de, kişilerden ziyade kongre heyetinin şahs-ı manevisinin öne çıkması, kararların nüfuzlu kişilerin dayatması ile değil de delege çoğunluğunun reyi ile alınması, demokrasi düşüncesinin ciddi manada kabul gördüğünün ve yerleştiğinin bir delilidir. İlerleyen zamanlarda bu düşünce halk arsında da revaç bulmuş ve Dr. Haluk Selvi’nin ifadesiyle, mahallelerde bile mahalle heyetleri kurularak toplantılar yapılmaya başlanmıştır.

Ancak Mustafa Kemal ve yakın çevresi müstesna, o dönemde bugünkü anlamda cumhuriyet fikrini savunan hemen hiçbir aydın yoktu, saltanat ve hilafetin korunduğu bir meşrutiyet anlayışı daha çok hakimdir ki, İngiltere ve Hollanda gibi monarşi ile yönetilen ülkelerin demokrasi karneleri göz önüne alındığında bu anlayış bugün için bile yadırganacak bir düşünce değildir.

Toplumsal yapının edebiyat oluşması üzerinde, edebiyatın ise iletişimin gelişmesinde ve iletişimin de Sivil Toplum hareketinde etkili olduğu bilinmektedir. Basın tarihi incelendiği zaman Erzurum birkaç önemli gazeteye zamanında ev sahipliği yapmıştır. Bu gazetelerin Erzurum Kongresi üzerindeki etkileri hakkında değerlendirmenizi alabilir miyiz?

Erzurum’un o dönemki kısıtlı imkanlarında yayın yapabilen tek gazete Albayrak Gazetesi’dir. İlk İlk olarak 14 Mart 1913’te yayın hayatına başlayan Albayrak gazetesi’nin İttihat ve Terakkinin yayın organı olarak fazla bir etkisi yoktu. Erzurum’un Ruslar tarafından işgali üzerine yayınını durduran gazete, birinci Dünya Savaşı sonunda Süleyman Necati bey tarafından tekrar yayınlanmaya başladı. Ancak bu süreç oldukça zorlu olmuştur. Bu dönemde matbaa makinası bir tarafa, matbaanın kurulacağı binayı bulmak bile çok zordu. Rusların çekilirken Hınıs’ta bıraktıkları bir matbaa makinası Erzurum’a getirilmiş ve Albayrak ilkokulu binasında matbaa faaliyetlerine başlamıştır. Rus harflerine göre tasarlanan matbaa makinasının Arap harflerine göre düzenlenmesi oldukça uğraşmayı gerektirmiştir. Süleyman Necati bey yanı sıra kardeşi Mithat ve Dursun Beyzade Cevat ile onun kardeşi Sıtkı beyler de gazetede yazılar yazmışlardır. Erzurum’da kurulan Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti ile Albayrak iç içedir. Çünkü Albayrak Gazetesi yayıncısı Süleyman Necati bey ve Cevat bey cemiyetin idare heyetinde idiler.

Albayrak gazetesi yayınladığı haber ve makalelerle halkı bilinçlendirmiştir. Hem Erzurum Kongresinin toplanmasında, hem de Kongre kararlarının geniş bir şekilde duyurulmasında etkili olmuştur.

Önemli bir hareketi bağrında çıkaran Erzurum’da bugün sivil toplum kuruluşları hakkında kısa bir değerlendirme yapar mısınız? Yüz yıl önce halka tesir eden sayısız kanaat önderi yetiştiren Erzurum’da Naim Hocadan sonra halka tesir edip yönlendirebilecek bir kanaat önderi çıkaramamamızın nedenleri neler olabilir?

Öncelikle fazla tanınmasalar da, Erzurum hâlâ çok değerli mütefekkirleri bünyesinde barındırmaktadır. Elbette ki günümüzdeki global kültür yozlaşması eski devirlerdeki efsane çapında şahsiyetlerin yetişmesine ciddi bir engeldir. Var olanlar da, geniş kitleler tarafından kabul görmemektedir. Bunda, son dönemde saygı duyulan kanaat önderlerinin toplumu hayal kırıklığına uğratmaları ve buna bağlı olarak tarikat ve cemaatlerin toplum nezdindeki itibarlarını kaybetmeleri etken olmuştur. Benim şahsen tanımaktan şeref duyduğum az sayıdaki çok değerli münevver ve mütefekkir Erzurumlu ise, bu çalkantılı zamanda ortaya çıkmak yerine, kendilerini gizlemeyi tercih etmektedirler.

Tek tek şahıslar olmasa bile, sivil toplum örgütlerinin Erzurum’da ciddi bir etkiye ve iş yapabilme, sorun çözebilme kapasitesine sahip olduğunu düşünüyorum.

Bundan yüzyıl önce kongre toplanmasının heyecanını bütün şehre yansıtıldığı ve Erzurum halkının tamamına yakınınca sahip çıkılan Erzurum şehrinde bugün Türk Tarihi açısından önemli olan bu olayın 100. Yıl dönümü heyecanını yeterince şehir olarak yaşatabiliyor muyuz?

Abdullah Ziya bir eserinde “Türk Milleti tarihi yazmayı değil, gerçekleştirmeyi sever” diye yazmıştı. Genel olarak milletçe tarihi olayları kutlama konusunda pek hevesli olduğumuz söylenemez. Çanakkale zaferi bile çok uzun zaman sonunda Anzaklardan etkilenip, “elin gavuru dünyanın öbür ucundan gelip işgal heveslisi atalarını anıyor da biz her türlü yokluğa rağmen yedi düveli dize getiren kendi kahraman ecdadımızı niye anmıyoruz” denilerek kutlanmaya başlandı.

Bunun yanı sıra okumaya pek hevesli olmadığımız için Erzurum Kongresi’nin hayati önemini ve o dönemde bu kongre için nasıl fedakarlıklar yapıldığını anlamamız da pek mümkün olmuyor maalesef. Ancak her şeye rağmen ilgililere düşen, bu kongreyi en iyi şekilde anlatmak, tanıtmak ve önemini olabildiğince vurgulamak olmalıdır.

Hayvanat vergisi, kale arsalarının belediyeye devri ve Abaza Mehmet Paşa isyanı gibi toplumsal muhalefet geleneği olan Erzurum’da bu geleneğin Erzurum kongresi toplanmasına katkıları nelerdir.

Öncelikle Abaza Mehmet Paşa isyanını diğer isyanlardan ayırmak gerekir. Çünkü bu isyan halkın katıldığı bir isyan değildi, sadece Abaza Mehmet Paşa ve emrindeki askerler bu isyanın içindeydi. Diğer isyanlar, özellikle hayvanat vergisi ise halkın belini çok fazla büktüğü için, adeta Erzurum halkına isyan etmekten başka bir çare bırakmamıştı. Bu isyanlarda Erzurum halkı son derece makul davranmış, halka zulmeden yerel yöneticileri İstanbul hükumetine şikâyet ederek, merkezi hükümetle iletişim kurup, derdini anlatarak sorun çözmeye çalışmıştır. Bu durum Erzurum’da güçlü bir haksızlığa isyan ve toplumsal muhalefet yapısının oluşmasına yol açmıştır.

Mondros mütarekesinin 24. Maddesi, İzmir’in işgali gibi Erzurum Kongresinin toplanmasını tetikleyen olaylar da bu toplumsal muhalefetin uyanmasını ve Erzurum Kongresine ciddi bir desteğin oluşmasını sağlamıştır.

Röportaj

Ömer Yaşar Özgödek

Bir yanıt yazın

Paylaş
Bağlantıyı kopyala