Yüz Yıllık Süreçte Erzurum

Erzurum Kongresi toplanış şekli bakımından bölgesel olmasına karşın aldığı kararlar bakımından milli bir kongredir. 23 Temmuz- 7 Ağustos tarihleri arasında yapılan kongrenin kanaatimce en önemli sonuçlarından birisi bu husustur.

18 Mayıs 1919 sabahında yakılmış ve yıkılmış bir şehrin merkezinde geçmiş yüzyılını ağır bedeller ödeyerek yeniden kazandığı özgürlüğünü kutlayan Erzurum halkı, bu defa İzmir’in işgal edilmesini telin için toplanmıştır. Mustafa Kemal, yakılmış ve yıkılmış bu şehre gelmek için hazırlıklarını yapmaktadır. Ekonomik açıdan batmış, genç nüfus açısından bitmiş bir şehre koskoca bir devlet nasıl umut bağlar bir hale gelmiştir?

Neden onlarca şehir varken daha 1914 yılında Ermenilerin, devlet kurmak için kongre topladıkları bir şehir, şimdi Türk Milleti için umut ışığı olmuştu?

Erzurumlu Türk tarihi boyunca milletinin en güzel numunesidir. O varlığını milletinin varlığına armağan etmiş ve bunu her fırsatta ve zeminde ispat etmiş yüce bir şahsiyettin temsilcisidir. Atatürk Erzurum’a Selanikli olarak gelmiş bu şehirden Erzurumlu olarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere ayrılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın kahramanı bir Erzurumludur desek yalan olmaz.

Erzurum’un ikbaline ve zevaline dair birçok ağızdan çeşitli gerekçeler dillendirilmiştir. Bu yazı da o gerekçelerden başkalarını irdelemeye çalışacağız. Bunu yaparken de nazariden ziyade ameli faktörlerle ilişkilendirme yaparak meselenin dünya-ülke ve bölge düzeyinde söz konusu faktörlerden nasıl etkilendiğini tahmin etmeye çalışacağız.

Erzurum tarih boyunca stratejik öneme haizdir. Günümüzde de bu önemini devam ettirmektedir. Osmanlı’nın askeri, sanayi, üniversite ve ticaret fonksiyonlarının birbiriyle yarıştığı bu şehri, ilk ve en önemli kaybını 1498 yılında Vasko De Gama’nın Hint Okyanusu’nu aşarak Hindistan’a varması sonucunda yaşamıştır.

Erzurum o yıllarda İpek Yolu’nun en önemli şehirlerinden birisidir. Ticarette yalnızca ithalatçı değil aynı zamanda ihracatçıdır. Kendi kendini besleyebilen dünyadaki ender şehirlerdendir. İhraç ürünlerinin çoğunu katma değeri yüksek o günün ileri teknoloji ürünleri oluşturur. Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde bu durumu şöyle ifade eder:” Dünyaca ünlü Şirek, Mirek kılıçları burada üretilir. Balyemez topları bu şehirde dökülür. Burada üretilen kalitesiyle ünlü koşum takımları dünyanın her yerinde rağbet görür.”

İpek Yolu’nun önemli kavşak noktalarından birisini oluşturan Erzurum, gelen kervanlarla ticari açıdan zenginleşirken, İstanbul’dan önce yeni bilgilere kavuştuğu için eğitim şehri olmanın doğal sonucu olarak medreselerle donatılmıştır. Önceki bilgiler yenilerinin eklenmesi bilgi güncellemesinin yapılmasına imkân sağlamasının yanında bu alanda yeni bilgilerin üretilmesini de sağlıyordu. 1498 yılında Vasko De Gama’nın Hindistan’a denizyoluyla ulaşması tarihi İpek Yolu’nun önemini yitirmesine; Erzurum’un iktisadi açıdan çöküşüne zemin hazırlamasının yanında beraberinde yeni bilgi akışının da kesilmesine neden oluyordu. Bu durumun uzun vadede şehre etkisi iktisaden ve ilmen şehrin yoksullaşmasıyla neticeleniyordu.

1829 yılından itibaren belirginleşen Rus tehdidi, 1877 yılında Devlet, Ordu ve Halk tarafınca kesinleşmiştir. 1916 yılında şehrin düşmesiyle başlayan yeni süreçte Ermenilerin kıyıma başlaması şehrin bu kez nüfus açısından boşalmasına sebep olmuştu. Kazım Karabekir Paşa 1918 de Erzurum’a girdiğinde yakılmış, yıkılmış ve katliama uğramış bir şehre tanık olmuştu. Bu durumu “Doğunun Kurtuluşu” adlı eserinde etraflıca anlatmaktadır.

Atatürk 19 Mayıs 1919 da böyle bir şehre geliyordu. Samsun’a bu yüzden çıkmıştı. 1914 yılında toplanan Taşnak Kongresi’nin yapıldığı binada küllerinden yeniden doğacağına inandığı Anka misali bir milletin 23 Temmuz 1919 Erzurum Kongresi ile alacağı kararları cihana duyurmaya geliyordu.

1828 yılından itibaren çöküş aşamasına giren şehir, cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte yeniden soluk almaya başlıyordu. Bu soluğun sağlıklı bir hayata dönüş olması ne yazık ki sağlanamamıştı. Bu durumun ortaya çıkmasında bir takım faktörler vardı. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

Şehrin, demokrasiyle birlikte meclise gönderdiği vekilleri şehir halkıyla aynı ekonomik ve sosyal çevreden gelmiyordu. Böyle olunca da şehrin ekonomik ve sosyal meseleleri Ankara’ya taşınamıyordu.

Bilinçli siyasi tercihlerde bulunabilecek seçmenler ise doğal yollardan gerçekleşen nüfus artışından kaynaklanan işsizlikten dolayı yaşanan göçlerle Erzurum’dan ayrılıyordu.

Kentten ayrılan şehirli nüfusun yerini rakımı yüksek kırsaldan nüfus dolduruyordu. Kentin cazibesinden beslenmeyen; kırsal kesimin iticiliğinden beslenen bu nüfus zamanla şehrin kadim kültürünü baskılayarak, kırsalın kültürüne dönüştürüyordu. Bu durum şehirden kaliteli göçün daha da hızlanmasından başka bir amaca hizmet etmiyordu. Sonuç olarak söz konusu sosyal sınıf, kısa sürede hırsla kendi taşra münevverini oluşturarak şehrin yönetimini ele geçirince idari açıdan şehrin rant merkezli paylaşımına zemin hazırlıyordu.

Esnaf ve zanaatkârların gelecek hususundaki öngörüsüzlüğünden kaynaklanan hatadan dolayı imalat ve ticaret alanında şehrin gerilemesine yol açmıştı. Bu durumun tabii sonucu olarak bakırcılık, debbağlık, saraçlık, mumculuk, sabunculuk gibi imalat dalları ve bunların ticaretiyle uğraşan kesim, sektörsel dönüşümü becerememenin kurbanı oluyordu.

Menderes dönemindeki sanayi ve eğitim yatırımlarıyla bir nebze soluklanan şehir daha sonraki iktidarlar döneminde yatırımların devam etmemesi sonucunda ileriye yönelik sıçrama yapamamıştır.

Siyasi açıdan sürekli iktidardan yana tercihte bulunan şehir hiçbir zaman desteğinin karşılığını üretime yönelik yatırımlarla alamamıştı. Bunun yerine hizmet sektöründeki yatırımlar da işsizliğe çare üretmemişti. Şehri ekonomik açıdan gerilemesini gören birçok şirket bile bölge müdürlüklerini komşu illere taşımaya başlamıştır. Bu taşınmadan özellikle en büyük payı Trabzon ilimiz kapmıştır.

Sonuç olarak cumhuriyetin kurulmasında 100 yıl önce kongrede aldığı kararlarla rol oynayan şehir şimdilerde kurtulmasına öncülük ettiği ülkenin ve o ülkenin şehirlerinin çok gerisindedir. Bu duruma şehrin halkının öngörüsüzlüğünün etkisinin yanında; ülkeyi yönetenlerin şehre vefalı davranmamalarının da büyük rolü vardır. Geldiğimiz süreçte adı büyük kendi küçük bir şehir vardır Türkiye haritasında. Adı Erzurum, halkı dadaş olan…

Not: Taşra münevveri kavramı yazar ve eleştirmen Şahin Torun’a aittir.

Reşat COŞKUN

Bir yanıt yazın

Paylaş
Bağlantıyı kopyala