Hüzün-İman, Ahlak-İrfan Nevzat Kösoğlu
Alperenler ateşte pişip; yurt tutmak üzere gönül dergâhından sefer ettiğinde icazetini veren ulu kişi dua makamında nasihat eder, vazife yüklermiş…
Karacaahmed Sultan’a piri Hacı Bektaş’ı veli; “Oğul mekanın bir olsun çerağın kırk yerde yansın“ demiş… Karacaahmed Sultan; emre uyup Üsküdar’da yurt tutmuş; imanının harıyla İstanbul’u fetihten önce ışığa kavuşturmuş. Anadolu’dan Balkanlara çerağı nurdan beri kalmamış.
Nevzat ağabey hangi gönül dergâhından icazetliydi bilmiyorum. Ama onun da mekânı bir idi. Çerağı kırk yerde yanmakta şükür. Onun mekânı İspir idi. Çeliğinin suyu Çoruh’tan idi… Doğup şahsiyet bulduğu topraklar dışında daha fazla nefes aldı, daha uzun yol yürüdü. Ama İspir’i hep yaşadı ve ruhuyla idraki ile hep İspir’de yaşadı.
Zihin dünyasında da mekânı bir idi Nevzat ağabeyinin. Onun yegâne olan fikir mekânı Milliyetçilik Ülkücülük idi. Ama çerağı kırk yerde yandı ve yanmakta halâ şükür.
Erzurum’da mukim bizim nesil Milliyetçilerin Nevzat Köseoğlun’a içten bir muhabbeti, dostluk ve sadakati söz konusu. Nitekim hastalığı sırasında endişe duyanlar, dua edenler, ziyaret edenler ya da ziyaret için teşebbüste bulunanlar cenaze namazını kılıp birbirine baş sağlığı dileyenler hep bu cümleden. Heyro Baba, Necmeddin, Orhan, Mustafa, Şaban, Sacit, İbrahim, Müeyyet, Şahin, Birol, Üçdal, Canip, Köksal, Şenay…
Bir dizi sair sebep dışında bizim Nevzat Beye muhabbet duymamızın ana sebebi mütekabiliyet hissidir. Yani bizim için en değerli olan bize en fazla kıymet verendir. Bu tespit fazla enaniyet kokuyorsa da hakikate aykırı değildir.
Nevzat ağabeyi Erzurum’da ikamet eden dostlarını, büyük şehirlere göçmüş tiranların duçar olduğunu kibir nazarıyla seyretmedi hiçbir zaman. Bu halini, yılar önce ahrete uğurladığımız Nail Orhun’un cenazesi için Erzurum’a geldiğinde fark ettim. Hastaydı, üzgündü sık sık ve kesi kesik öksürüyordu. “Hüzün-iman, ahlak-irfan ve birazda öksürük “işte dadaş, koca Nevzat Köseoğlu’nun ete kemiği bürünmüş hali demiştim kendi kendime” Rahmetli Nail ağabeyiyi anlatırken “ömrünü Erzurum’da tamamlamış olmak” gibi bir erdeminden de bahsetti. O zaman anladım ki Nevzat abi nezdinde doğduğu şehri bekleyen insanların ayrı bir kıymeti var. Yılmaz Çağlayan, Osman Çelik, Sadık Yalçın gibi akranları ve bizim arkadaş çevremize yönelik muhabbetin altında şehri beklemek gibi bir cihet de mevcut idi. Yine onun Şaban-Sebahattin Bayrak, Mustafa-Selçuk Çağlayan gibi arkadaşlara yönelik sıcaklığı da onlardan neşet eden toprak kokusundandı herhalde. Erzurum’a son gelişi öncekiler gibi bereketli olmuştu, tadına doyulmaz fikir ziyafetleri çekti bize. Türk Ocağının yemeğinde dadaş Orhan ile masasına uğradık. Anladım ki onun içinde etkileyici olmuş son ziyareti. “bir daha ki sefere daha az konuşalım, Hayrettin daha fazla gazel söylesin demişti o gün”
Rasim Cinisli ağabeyin Kadıköy Erzurumlar Vakfındaki yemeğinde de ayaküstü Erzurum’u yâd ettik. Sıtkı Aras’ı, Hayrettin’i, Orhan’ı ismen sorduğunu hatırlıyorum. Yaşadığımız kritik ve sıkıntılı süreçte herkesin hatırlaması gereken özellikle iktidar sahiplerinin ve iktidarla müzakere yürüten ayrılıkçılar açısından da asla unutulmaması gereken bir sözünü ya da tarihsel ihtarını da konuştuk o gün. “Dil ikileşsin, devlet bayrak ikileşsin denirse eğer kimse kusura bakmasın KILIÇ OYNAR.”
Temenni edelim de kılıç hiç oynamasın ama temenniden de öte tedbirimiz olsun istiyorsak, Nevzat abinin 10 Mayıs “Tarihi Buluşma” gecesindeki ihtarı, konuşması idraklere nakş edilsin. Nevzat bey Müslümanın Türkçe konuşanına Türk derler diyordu.
.
Müslümanın Türkçe konuşmayanı da kardeşimiz mutlaka. Müminler için başka türlü olması elbette düşünülemez. Ama Türk’e kefen biçen için ibretli ölümler hazırlamak da kardeşlik hukukunun bir gereği mutlaka. Siyaset yapan ya da muktedir olanlar için şu sözleri de altın değerinde. “İnancı kavi olanların ölçüsü amelleridir. İkiyüzlülüğün çirkin patikalarından hiçbir büyüklüğe ulaşılamaz. Milletine cenneti vaat etse bile gayesi için her vasıtayı meşru sayan bir anlayış ancak tarihimizi kirletir. Bu imanla bu ülküyü omuzlayacak olanlar dürüstlüğü siyasetin metodu ve siyaset adamının gücü haline getirmelidirler. İman ve ölçülerini kaybedenlere gelince onlar kitabımızın dışına çıkmışlardır.”
Tanıdığım Nevzat abi hiçbir zaman kitabın dışına çıkmadı. Milliyetçiliğinin ölçüsü de kitaba göreydi, ahlakının miyarı da… Kınayanların kınamasından korkmayan bir mümin idi. Vaktiyle makam sahibi yaptığı “dinigollik bir siyaset kurnazı” onun Said-i Nursi çalışmasından bahis ile kelam fuhşu işlemişti. Hatta haddini biraz daha aşarak yazıya da dökmüştü hezeyanlarını… Bahsi geçince “ne okuyup zaman kaybedin ne dinleyip canınızın sıkın, ciddiye alınacak taifeden değildir bu muhbirler” demişti. İyice farkına vardım ki kaliteli dostlarla övünmek kadar kalitesiz düşmanlarla övünmek de haktır ve gereklidir. Hayatımıza irfan katarak, hayatına anlam kazandıran ağabeyimize Allah rahmet eylesin. Akranı olan değerlerimize de hayırlı ve uzun ömürler versin Allah. Niyazi Özdemir, Rasim Cinisli, Ahmet İyioldu, Sıtkı Aras, Hakkı Mezararkalı, Nuri Gürgür, Ahmet Köseoğlu, Fatin Sezgin, Şerafettin Yılmaz, Nurhan bey ilk aklıma gelenler. Yerleri doldurulursa Türkün zararda olmayacağı, daha iyileri ile de yerleri dolarsa milli izzetin yeniden kazanılacağı abide şahsiyetlere selam olsun. Nevzat Bey, milli, hatta beynelmilel bir alim. Onu şehir asabiyetinin sınırlarına hapsetmek haksızlık olur belki. Ama bir hemşehri yayını için kaleme alınmış yazının bitiş cümlesi masumiyeti ile diyelim ki;
Müslümanın Türkçe konuşanına Türk.
Türkün has evladına Dadaş
Ve
Dadaşın en has igidine de Nevzat Kösoğulu derler efendim.
Araş.Yazar:Muammer CİNDİLLİ