Ahilik ve Dadaşlık
Dergimizin bu sayısının konuğu değerli bir bilim insanı, Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. H. Ömer ÖZDEN. Ömer hocamız akademik çalışmalarının yanı sıra Erzurum üzerine yaptığı çalışmalar ve yazdığı kitaplar ile tanınan ve sevilen birisi. Erzurum üzerine yazdığı kitaplardan birisi de Ahilik ve Erzurum. Biz de kendisiyle Ahilik ve Dadaşlık üzerine konuşmak istedik. Sağ olsun yoğun gündemine rağmen bu röportaj teklifimizi kabul etti.
Ömer ÖZGÖDEK: Hocam bizi bu yoğun iş programınız arasında kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
H. Ömer ÖZDEN: Hoş geldiniz. Dediğiniz gibi yoğun bir çalışma gündemine sahip olmakla beraber memleketime, bu güzel şehre olan sevgim, sizin gibi bu şehrin kültürüne katkı sağlayan, çalışan herkese elimizden geldiği kadar destek vermek bizim için bir vazife, bir görev. Sizin de bu çabalarınızı ve gayretlerinizi takdir ediyor ve çalışmalarınızı tebrik ediyorum.
Ömer ÖZGÖDEK: Hocam, ahilik nedir? Kökeni ve amacı hakkında bize bilgi verir misiniz?
H. Ömer ÖZDEN: Ahilik, Ahi Evran tarafından Anadolu’yu ekonomik açıdan güçlendirmek, sosyal birliğini, dirliğini ve dayanışmasını sağlamak için kurulan bir teşkilattır. Ahi Evran esnaflığı, sanatkarlığı kurumsallaştırmayı ta o dönemde başarmıştır.
Ahilik kelimesinin anlamı ve kaynağı üzerine bir fikir birliği yoktur. Konuyla ilgilenen araştırmacılardan bazıları Arapça “ehi” bazıları da Türkçe “akı” kelimesinden türetilmiş bir kelime olduğunu söylemektedir. “Ehi” kelimesi kardeşim anlamına gelmektedir. Eğer “ahi” kelimesi bundan türetilmişse “kardeşim” anlamına gelmektedir. “Akı” kelimesi ise eli açık, cömert, yiğit anlamına gelmektedir.
Tamamen bir Türk kurumu olan Ahilik teşkilatını bazı araştırmacılar Abbasi devleti teşkilatı içerisinde yer alan Fütüvvet teşkilatına bağlamışlardır. “Fütüvvet” kelimesi ise gençlik, delikanlılık, mertlik, yiğitlik, cömertlik, yardım severlik gibi anlamlara gelmektedir. Fütüvvet, Allah’ın emirlerine yasaklarına, Peygamberimizin sünnetine uymak, Allah dostlarının sohbetlerini dinlemek şeklinde de yorumlanmıştır. Abbasiler Fütüvvet teşkilatına ilişkin kuralları, Fütüvvetname adı verilen risaleler yani küçük kitapçıklar şeklinde yazmışlardır. Burada şunu özellikle belirtmek isterim ki bu kurallar ve dayanışma duygusunu Türkler ta Orta Asya’dan beri içselleştirmişler ve gündelik şahsi ve toplumsal yaşamlarının içerisine yerleştirmişlerdir.
Ömer ÖZGÖDEK: Ömer Hocam Ahilik teşkilatının Anadolu’ya gelmesi ve etkisi nasıl olmuştur?
H. Ömer ÖZDEN: Ahilik teşkilatının ve ahi anlayışının Anadolu içlerine girmesi Horasan erenleri ile olmuştur. Anadolu’nun Türkleşmesinde Bacıyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum ve Abdalan-ı Rum ile birlikte Ahiyan-ı Rum etkili olmuştur. Yani kadınların, gazilerin, abdalların ve ahilerin etkisi olmuştur.
Ahilik köylerde, kasabalarda, şehirlerde yani yurdun dört bir tarafındaki yerleşim birimlerinde ve buralarda yaşayan her kesimdeki insanlara etki etmiştir.
Ahilik, ahlaki, dini, askeri ve mesleki eğitimi bir arada birleştirmiştir. Gittikleri her yere zaviye açmışlardır. Birliğin, beraberliğin, dayanışmanın gelişmesine katkı sağlamışlardır. Şehre dışarıdan gelenler bu zaviyelerde ağırlanmış ve barındırılmışlardır.
Ömer ÖZGÖDEK: Kıymetli Hocam Ahilik teşkilatının kurucusu veya en azından Anadolu içlerine taşıyan kişinin Ahi Evran olduğunu biliyoruz. Ahi Evran hakkında bize bilgi verir misiniz?
H. Ömer ÖZDEN: Asıl adının Mahmud olduğunu biliyoruz. İran’ın Batı Azerbaycan bölgesinde Hoy kentinde 1171 yılında doğmuştur. Babasının adının Ahmed olduğunu da kesin olarak bilmekteyiz. Ahi Evran Horasan ve Maverünnehir dolaylarında eğitim almıştır. Başta Fahreddin Razi olmak üzere devrin önemli bilginlerinden ve hocalarından başta din, ahlak, tıp, fen bilimleri olmak üzere eğitim almıştır. İnsanlara yaptığı yardımlar ve dini yaşantısındaki samimiyetten dolayı kendisine Nasireddin lakabı verilmiştir. Evhadüddin Kirmani’nin delaletiyle Abbasi Halifesi Nasır Lidinillah’ın kurduğu Fütüvvet teşkilatına girmiştir.
Mahmud, Selçuklu Sultanı 1. Gıyaseddin’in davetiyle Anadolu’ya gelen alimler ve erenlerle birlikte Anadolu’ya gelmiş ve Kayseri’ye yerleşmiştir. Kayseri’de debbağlar çarşısında hocası Kirmani tarafından yaptırılan zaviyede kendisine bağlı olan kişilerin dini, ilmi ve mesleki eğitimi ile meşgul olmuştur. Debbağlık mesleği ile meşgul olduğundan kendisi debbağlar piri olarak bilinir. Kayseri’de kendisine Ahi Evran denilmeye başlanmıştır.
Selçuklu Sultanı Birinci Alaaddin Keykubat’ın büyük desteklerini görmüş ve onun davetiyle Konya’ya yerleşmiştir. Moğol saldırıları üzerine ortaya çıkan karışıklıklara karşı Ahi Evran ve ahilerinin çok önemli katkıları olmuştur. Örnek olarak Kayseri Moğollar tarafından kuşatıldığında buradaki en büyük direniş bacılardan ve ahilerden gelmiştir. Ahi Evran, Konya’dan sonra Denizli’ye yerleşmiştir. Daha sonra Kırşehir’e gelmiş buradaki Moğol İstilasına karşı direnişi yönettiği esnada 1 Nisan 1261 tarihinde şehit edilmiştir.
Ahi Evran çok yönlü kişiliğe sahip birisidir. 20 kadar kitap yazan bir bilgedir; her alanda dağınık olan Türkmenleri birleştiren bir teşkilatçıdır, Türkmenleri ekonomik bir güç haline getirmeyi başaran bir girişimci liderdir.
Ömer ÖZGÖDEK: Ahiliğin Erzurum’a gelişi ve buradaki ahiler ve Ahilik teşkilatı hakkında bilgi verir misiniz?
H. Ömer ÖZDEN: Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir isimli kitabının Erzurum bölümünde belirttiği gibi Malazgirt savaşından sonra Müslüman Türklerce, Selçuklular tarafından fethedilen ilk merkezi şehirlerden birisi ve hatta en önemlisi Erzurum’dur. Ahilik kültürünün Selçuklular ile birlikte Anadolu içlerine girmeye başladığını biliyoruz. Erzurum’un 12. yüzyıldan itibaren ahi kültürünün uygulandığı şehirlerden birisi olduğunu söyleyebiliriz. Erzurum’daki en eski ahilerden olan Ahi Baba’nın kabrinin yerine dair iki iddia vardır. Abdurrahim Şerif BEYGU, Ahi Baba’nın kabrinin Yakutiye Medresesi’nin arka duvarına bitişik kümbette olduğunu söylerken, İbrahim Hakkı Konyalı ise Narmanlı Mahallesi Dere Sokakta bulunan Veysel Kullebi’nin evinin arka bahçesinde olan türbenin Ahi Baba’nın kabri olduğunu söylemektedir ki ben de bu görüşe katılmaktayım.
Ortaçağ’ın meşhur seyyahlarından İbni Batuta 14. yüzyılın başlarında Erzurum’a geldiğinde Ahi Toman ya da Duman Baba isimli yaşlı bir ahi önderinden bahsetmektedir. İbni Batuta bu şahsın 130 yaşında olduğunu söylemektedir. Bu ifade Moğolların Erzurum’u ele geçirmeden önce Ahi Toman Baba’nın Erzurum’da olduğunu göstermektedir. Biraz önce sözünü ettiğimiz Ahi Baba da bu şahsiyettir. Yine Erzurum’un Tebrizcik köyü/mahallesinde Ahi Abdurrahman oğlu Mehmed isimli bir şahsın kabir taşını, Abdurrahim Şerif Beygu bulmuş ve okumuştur. Bu kabir taşında 1262 tarihi var. Bu da İlhanlıların Erzurum’da egemen olduğu dönemde ahilerin burada olduğunu göstermektedir. Bu kabirde yatan Ahi Abdurrahman oğlu Mehmed muhtemelen Ahiliğin Erzurum’daki ilk temsilcisi ya da temsilcilerinden biridir.
Abdurrahim Şerif Beygu, Erzurum’da ahi kabirlerine ilişkin olarak Sığırcık, halk arasındaki söylenişiyle Sıvırcık mahallesinde bulunan ve Gümüşgöz olarak adlandırılan Mahalle kabristanında Ahi Fahreddin isimli bir zatın kabrinden bahsetmektedir ki bu kabri defalarca ziyaret etmişimdir. Bu zatın kabir taşından, Ahi Fahreddin’in ahilerin bir kolu olan Gazıyan-i Rum mensubu bir savaşçı olduğunu ve bir tuzak neticesinde öldürüldüğünü anlıyoruz. İlhanlı ve Eretnalılar mücadelesinde tuzağa düşürülmüş olması muhtemeldir. Buradan yetkililere bir kez daha Ahi Fahrettin’in ve Ahi Toman Baba’nın kabirlerinin açığa çıkarılıp görünür hale getirilmelerini talep ediyorum. Bu iki kabir, Erzurum’un bir ahi şehri olduğunun en önemli kanıtlarıdır. Bunu Ahilik ve Erzurum kitabımda da vurgulamıştım.
Abdurrahim Şerif Beygu Mehdi Abbas’ın da bir ahi olduğuna inanmaktadır. Beygu, Taptuk ve Yunus Emre’nin kabrinin de bulunulduğuna inanılan Dutçu mahallesi kabristanında Ahi Yusuf adında bir zata ait kabrin bulunduğunu da söylemektedir. Bu köyün 20 kilometre Güney Batısında bir tepe üzerinde kabri olan Pir Ali Baba’nın vakfiyesinde Ahi Yusuf Zaviyesinden ve Ahi Pir Mahmud sokağından bahsedilmektedir.
Prof. Dr. Enver Konukçu’nun “Selçuklulardan Cumhuriyete Erzurum” adlı kitabında 1540 tarihli bir resmi defterden aktardığına göre 16. asır ortalarında Erzurum’da Ahi Eyvad adı verilen bir mahalle de bulunmaktadır, ancak bu mahalleyle ilgili olarak bu kayıttan başka bir belge de yoktur.
Şimdi bu bilgileri derlediğimizde Erzurum’un önemli bir ahi merkezi olduğunu söyleyebiliriz. Ahilik geleneği, mesleki bir örgütlenmenin olmadığı Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde kendini Erzurum’da devam ettirmiş, etkilerini hissettirmiştir. Bu dönemde her meslek kolunun mensupları kendilerine ömür boyu manevi liderlik edecek bir Ahi piri seçmiş ve kendisine ölünceye kadar bağlı olacaklarına dair söz vermişlerdir; bunları şimdi mesleklerinden emekli olan ama o dönemde çıraklık yapan insanların ağızlarından dinledim. 1950’li yıllara kadar bu gelenek Erzurum çarşılarında devam etmiştir. Bu dönemin ahilerinden Şeyh Arif Efendi, Hacı İbrahim Baba ahiliğin Erzurum’daki son pirleri olarak bilinmektedir. Yine ahilik teşkilatının bir parçası olan yiğitbaşı uygulaması 1980’li yıllara kadar sürmüştür. Mesela ayakkabıcılık sektörünün son yiğitbaşısı Hurrem Usta’dır.
Şahin Köseoğlu’nun, babası İsmail Köseoğlu’ndan dinlediği ve bize aktardığı anılardan öğrendiğimiz kadarıyla 1950’li yıllara kadar Kırşehir’den gelen ahiler Erzurum’da Abdurrahman Gazi Türbesi’nin bulunduğu Sultan Sekisi’nde toplandıklarını, bu toplantılarda ustalık alanlara kuşak bağladıklarını ve yemek yediklerini öğrendik.
Benim de Abdurrahman Zeynal hoca aracılığıyla Erzurumlu esnaflarımızdan Haldun Reşad Tuzcu’dan temin ettiğim ve günümüz Türk alfabesine çevirdiğim bir Ahi Şecerenamesi vardır.
Yani özetlersek Kayseri’de kurulan, Kırşehir’de kök salıp gelişen Ahiliğin en önemli merkezlerinden birisi de Erzurum’dur.
Ömer ÖZGÖDEK: Hocam Dadaşlık üzerinde Ahilik teşkilatının nasıl ve ne gibi etkileri olmuştur?
H. Ömer ÖZDEN: Şimdi burada ilk önce şunu belirtmek isterim ki Dadaşlık ve Ahilik aynı şey değildir. Erzurum üzerine araştırmalar yapan bazı şehir yazarları bu ikisinin aynı şey olduğunu söylüyorlar. Kanaatimce bu çok yanlış bir hüküm. Öyle olsaydı Dadaşlık teriminin Kırşehir, Denizli ve Kayseri gibi önemli ahi şehirlerinde de kullanılması gerekirdi. Yani her ahi için Dadaş denmesi gerekirdi ki bu doğru bir yaklaşım olamaz. Bununla birlikte Dadaşlığın Ahilikten etkilenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu etkilenme nasıl olmuştur derseniz, Dadaşlık kavramının Erzurum’a gelişine bakmamız lazım. Kanuni döneminde Safevi baskısından kurtarılan Sünni Türkmenlerin Tebriz’den Erzurum ve çevresine getirilip yerleştirildiklerini biliyoruz. Yani bu soydaşlarımız, fütüvvet anlayışının yeşerdiği topraklardan, Ahiliğin önemli merkezlerinden biri olan Erzurum’a gelip yerleştirilmişlerdir. Dadaşlık terimi oralarda da geçmişten bugüne kadar kullanılagelen bir terim, bir unvan. Dolayısıyla Erzurum’daki Dadaşlık ile uzak diyarlardan gelenlerdeki Dadaşlık bir araya gelmiş ve bu terim, Anadolu’da yalnız Erzurum’da kullanılan bir unvan olmuştur. Ahiliğin bulunduğu diğer şehirlerdeki mahalli unvanlarda da Ahiliğin etkisi olmuştur. mesela Denizli’de Ahilik teşkilatı yaygındır ve bu bölgenin insanına da Efe denilmektedir. O halde Efelikte de ahi kültürünün etkisi vardır. Ama hiçbir bölgenin yerel unvanı sadece Ahilikten beslenerek bu hali almıştır diyemeyiz. Yani Dadaşlık unvanında Ahiliğin de etkisi bulunmaktadır ama asıl etki, bölgenin kendi yapısından kaynaklanan genetik özelliklerde aranmalıdır.
Ahilik bulunduğu yerde bir ruh teşkil eder, bir otorite oluşturur. Gündüz işinde eğitim alan ahiler, akşam veya mesai olmayan saatlerde gönül sohbetlerine iştirak eder. Şeyhinden ders görür. İllaki bu eğitim aile hayatına da, komşuluk ilişkilerine de yansımış, şehrin kendi özellikleriyle Ahilik nitelikleri birleşmiş ve Dadaşlığı ortaya çıkarmıştır. Aynı durum diğer şehirlerimiz için de geçerlidir. Dini ve ahlaki eğitim alan bu insanlar, kendi şehirlerinin özelliklerini de bu eğitime katmış ve şehirlerimizde bir dayanışma ruhu ve toplumsal barış sergilemişlerdir. Durumu Erzurum özelinde değerlendirecek olursak; Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir isimli kitabında, debbağlar şeyhini şehrin bir otoritesi olarak tanımlamıştır. Bu, Ahilik ruhunun ve otoritesinin Erzurum üzerine olan etkisini göstermektedir.
Dadaşlık ile Ahilik ilkelerinin örtüşmesi, bazı Erzurumiyatçılarda Dadaşlığın Ahilikten esinlendiği kanaatini oluşturmuş olsa gerektir. Bu bakımdan dilerseniz ahilik ahlakının temel değerlerine bir bakalım. Konukseverlik, cömertlik, misafire ikramda bulunmak, kimseye kötü gözle bakmamak, kötü söz söylememek, insanların namusuna haysiyetine değer vermek, nüktedan olmak, tevazu sahibi olmak, büyüğü saymak, küçüğü korumak, sözünde durmak, doğru sözlü olmak yani erdemli insan olmak. Kanaatkârlık, vatan sevgisi, çalışkanlık gibi hasletler de var tabii ki; işte bunların hepsi Dadaşlık vasıflarının içerisinde de yer almaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta, bu erdemlerin çarşıda, ilim yuvalarında, okullarda, ailede, mahallede yani şehrin her yerinde bu terbiyenin insanımızın ruhuna işlenerek gerçekten bir şehirle bütünlük arz eder hale gelmiş olmasıdır. Bu gerçekleştiği zaman, iyi birer insan olmuş olunur. Burada artık Dadaşlık ya da Ahilik fark etmez; çünkü her ikisinin gayesi de erdemli insan yetiştirmektir. Erzurumlunun Dadaşlık vasıflarına uygun tavırlar sergilemesi, erdemli vatandaş olmak bakımından önemliyken, Ahilik vasıflarına uyması da ülkemizin ekonomik gelişmesi bakımından önemlidir. Bu bakımdan hem ahlaklı hem de şehrimizin ve ülkemizin üretimine katkı sunan Erzurumlular olmaya azami ölçüde dikkat etmemiz gerektiğini belirterek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Röportaj:Ömer Yaşar ÖZGÖDEK