ERZURUM’DA RAMAZAN
Kuyruklar oluşan firınlardan nefis bir taze ekmek kokusu yayıllır, etrafa. Insanlar ellerinin arasında gazetelere veya ikinci hamur sarı renkli kâğıtlara sardıkları, yumurtalı veya sade pişirilmiş pidelerle ramazana has bir sevinç ve telaşla çıkarlar fırınlardan.
amazan ayında yurdun her yerine aynı manevi iklim hakim olur. On bir ayın sultanı olan ayda nefisler sorguya çekilir, zengin ve fakir ayrımı kalkar, kalp kırmaktan, kötü sözden kaçınılır, küskünler barışır, hayır hasenat artar, gönüller kirinden arınır, gökyüzünde kalp gözüyle görülebilecek cennetten pencereler açılır.
Allah sevgisini, korkusunu birazda olsa içinde barındıran insanlarda mucizevi dönüşümler gözlenir, ramazanda. Dünyevi zevkler hiçleşir, ruhlar fani dünyanın verdiği rehavetten sıyrılır, yeryüzünde sevgi deryaları oluşur; kin, nefret, öfke bu sevgi deryalarının içinde boğulup gider. Dünyada hiçbir felsefi görüşün, hiçbir ideolojinin başaramadığı tuğlaları kardeşlik, barış, sevgi, huzur, mutluluk, dayanışma, yardımlaşma ve hoşgörü olan cennetten bir bina inşa edilir.
Erzurum’da ise Ramazan daha bir başkadır, iliklerini ze kadar hissedersiniz, Erzurum’da Ramazanı yaşadığınızı. Insan doğduğu yerdir, ne de olsa. Eğer çocukluğunuzu, gençliğinizi Erzurum’da yaşamış ve sonra ayrılmak zorunda kalmışsanız hep aşina olduğunuz o manzaraları, o tatları ararsınız gittiğiniz her yerde. Hele çocuklukta geçirdiğiniz o ramazanlar. Onlar silinmemişçesine kazanmıştır, dimağını- za. Yıllar içinde her şeyi unutmuş ama o anları, hiç unutamamışsınızdır. İlk tutulan oruç, ebeveynlerin takdiri, gururu, heyecanla beklenen top sesi, mahalle camisinde kıldığı-niz teravih namazı, neşeli esprili aile sohbetleri, arkadaşlar, dostlar canlanır gözünüzün önünde.Anılar, sağanak gibi boşalır üzerinize. Gezdiğiniz kalabalık cadde de, lükse ve israfa özendiren cafcaflı reklam panosunda Cumhuriyet Caddesini bir uçtan bir uca kaplayan “Hoş geldin ya, şehri Ramazan” yazısını okursunuz. Yanınızdan selamsız sabahsız kayıtsızca geçip giden insanlarda, yüzlerinden aydınlık gülümsemeler, ağızlarından misk kokular saçan dostların yüzleri canlanır. Soluklanmak için oturduğunuz kafeteryada içtiğiniz çayın yanındaki ambalajlı tatlandırıcı da kıtlama şekeri, taze ve incesini bulamadığınız için mecburen tepside yapmak zorunda kaldığınız kadayıfta dolmayı, her hatim ve mevlit sesinde Erzurum’da gelenek haline gelmiş olan bin bir hatimleri görür, duyumsar ve Erzurumsuz bir Erzurum’u, bir Erzurum ramazanını yaşarsınız.
Erzurum’da iftar vaktidir…
Bir diğer dükkânda ise başka bir vazgeçilmezin telaşı vardır. Kadayıftır bu. Ama kadayıflar genelde erkenden alındığı için o kadar kalabalık değildir, dükkânın içi. Kadayıfın Erzurum’da girdiği şekil bellidir. Dolması makbuldür her zaman. Dolmanın iyisi de taze kadayıftan olur. Bu nedenle ustanın kolu sürekli işler, müşterinin gözü önünde döker kadayıfı. Ustanın elindeki delikli tenekeden farklı bir boyuttan insanlara haz sunmak için sunulmuş özel bir taam gibi hayallerin sınırlarını zorlayarak akmaya başlayan su ve un karışımı sıvı, kalıptan çıkmış gibi geometrik bir düzen içinde halkalar halinde sıralanır, hafif yağlı tepsiye… Civik hamur tel kadayıf haline geldiğinde ise hemen ustalıkla toplanır, tepsiden. Käğıtlara sarılır ve doğduğu yerden, son halini alacağı yere doğru yola çıkıp maharetli eller sayesinde, damağını her türlü zevkle ödüllendirdiğini söyleyen ama bu zevkten mahrum kalmış olan “Yaşamanız gereken 100 Yemek Deneyimi” isimli kitabıyla ünlü Avustralya’nın ünlü gurmelerinden Stephen Downes’in “Uğrunda Ölmeye Değer” yemekler listesinde baş tacı edeceği nefis dolmalara dönüşür.
Oruç, kırılmaması, gücenmemesi için azami dikkat gösterilen narin bir sevgili gibidir. İnsanlar elden geldiğince onu onurlandırmak, karınca kararınca mütevazı hediyeler sunmak ister. Alvarlı Efe Hazretlerinin “Bu gün yine bin pahaya alınır” diyerek sularına methiyeler dizdiği çeşmeler vardır, Erzurum’da. Çeşmeler, yeraltından süzülen temiz,berrak soğuk sularıyla asırlarca yaşam sunmuştur, canlılara. Tadı bir güzel, içimi bir hoştur. O suların çayının letafeti ise anlatılamaz ölçüdedir. Bu nedenle evin bulunduğu en yakın çeşmeden mutlaka tedarik edilir. Yüce dağların; Cennet Çeşmesi Akpınar, Şabakhane gibi pınarlar aracılığıyla sunduğu sular sofrada yerini alır.
Sabrın ödülünü alma zamanı geldiğinde güneş ışıktan oklarını sadağına yerleştirip çekilir, ayın ardındaki karargâhına. Bu anda binlerce melek oruçluların sevincine ortak olmak için süzülürler saf saf semadan yeryüzüne. Misk kokular saçan evlere dağılırlar her biri. Ve top atılır kaleden. Nefse karşı kazanılan zaferi müjdelercesine. Şehir ezanlarla çınlamaya başlar. Ecirlerle dolu sofralarda iftarlar açılır.
İlahi aşkla atan gönüllerin özlemle beklediği cennetten bir andır, iftar vakti. İftar vaktine doğru işten çıkanlar, dükkân Güneş tekrar doğar ve batar. Ramazan boyunca ruhlar hiç larını kapatanlar nedeniyle trafik yoğunlaşır, şehirde yine olmadığı kadar muhteşem bir huzurla, mutlulukla ve sev- aynı heyecan aynı velvele yaşanmaya başlanır. giyle dolup taşar. Kuyruklar oluşan firinlardan nefis bir taze ekmek kokusu Erzurum’da ramazan anlatılmaz yaşanır.
Eşref ÖZOLTULULAR