KİTAP DÜNYASINDA ERZURUM VE ERZURUMLULAR

KİTAP DÜNYASINDA ERZURUM VE ERZURUMLULAR

ARAYIŞ ve ADANIŞ’la RASÛLULLAH’ı ÇAĞA TAŞIMAK

Her yıl özellikle Ramazan aylarında siyer kitabı okumaya gayret ederim. Velev ki ramazan ayı içerisinde okuyamasam, yıl içerisinde kesinlikle okumaya gayret ederim. Bu, sekiz yıldır geleneksel hale getirdiğim bir okuma programıdır.

Bu sene Kur’an mealine ağırlık verdiğim için ramazan ayı içerisinde siyer-i nebi okuyamamıştım. Ta ki “arayış ve adanış” kitaplarıyla karşılaşana dek. Kitapları elime alınca bu yılın siyer sayısı işte bunlar olmalı dedim. Ve kitapları okurken ne kadar nasipli olduğumu anladım. Şimdiye kadar okuduğum bütün siyer kitaplarından farklı bir usul ve üslupla Peygamber Efendimiz (sav) çağa taşınıyor ve anlatılıyordu.

Yüzleşme yayınevinden 1 Haziran 2020 tarihinde ilk baskısıyla okuruyla buluşan bu iki naif kitap, Sayın Mehmet GÖZÜTOK ve Sayın Selim YAVUZ beyefendinin beraberce bizlere kazandırdıkları bir çalışmadır. İki eser “rasûlullahı çağa taşımak” ilkesiyle efendimizi daha güzel nasıl anlatabiliriz derdini dert/dava edinerek yola çıkmıştır. Özellikle kitapların kapağında ki yazılar, tamamen bu derdi/davayı destekleyip ve daha kuvvetli kılmaktadır.

“Arayış” isimli cilt-1 olan kitap Pakistanlı büyük mütefekkir merhum Muhammed İkbal’in: “O, vahyin kaynağı bakımından eski dünyaya, fakat vahyin ruhu bakımından yeni dünyaya aittir.”

“Adanış” ismiyle cilt-2 olan kitap ise “Dünya hayatı bir aldanış veya adanış öyküsüdür. İnsanın yolculuğu, ya felaketine ya selametine doğrudur” sözüyle devam etmektedir.

Mizanpaj ve kapak tasarımı ise büyük bir emeğin mahsulü olduğu adeta kendisini hissettirmektedir. Her iki kitap üzerinde ki desen, Arapça “Muhammed” yazısıyla ince bir estetiğe bürünmüş. Kitapların mizanpajı üzerinde tatlı bir göz yorgunluğunun olduğu da hissedilmektedir. Özellikle renklendirilmesi ve çizimlerin olması da ayrıca kitapları müzeyyen hale getirmiş. Peygamber tasavvurunu ihtiva eden yazıların mavi renkli pasajların Mehmet Gözütok’a siyah renkli olan pasajların ise Selim Yavuz hocaya ait olduğunu ilk sayfanın dipnotundan öğreniyoruz. Çizimlerin ise Mutlu Horasan beyin ve Gözde Geyik hanımefendinin alın teri olduğuna şahitlik ediyoruz.

Kitaplar, Mehmet GÖZÜTOK ve Selim YAVUZ hocalarımızın soru-cevaplı sohbet / muhabbet havasıyla ilerleyerek Efendimizi (sav) yaşamış olduğu zamandan alıp, günümüz dünyasında birebir yaşadığımız nice durumlarla karşılaştırıp, kronolojik bir siyer anlatmaktan ziyade, “rasûlullahı çağa taşımak” ilkesiyle günümüze ulaştırıp özellikle okuyucusunu tefekkür ettirmektedir. Her yaştan ve her seviyeden okuyucuya hitap edebilen bir üslupta olması, kitapların samimi çalışma olduğunu ve gök kubbede hoş sada bırakabilme güzelliğini kuvvetleştirmektedir.

Hira kelimesinin bir anlamının da “arayış” olduğunu Mehmet GÖZÜTOK hocamdan işitince Efendimizin hira mağarasında ki inzivasının ne kadar manidar ve deruni olduğunu anlamış oldum. Özellikle kitabın bu isimle çıkmış olması ise bizlere, aslında her insanın bir “hirası/arayışı” olduğunu hatırlatmakta ve bu arayış içerisinde ruhumuzun sesini dinleyerek kendimizi bulabilme arayışıdır. Ki “kendini bilen rabbini bilir” sözünün hikmeti de bu şekilde olsa gerek.

“Dünya hayatı bir aldanış veya adanıştır” sözünü “hayırlı yolculuklar” ile “adanış’a” işaret ederek özellikle Efendimizin hicretten sonrasını konu alan ikinci kitap Adanış, Yesrip’i “Medine” eyleyen nebevi ahlakın izleriyle bizleri baş başa bırakmaktadır. Nebevi ahlakının, bir adanış olduğunu ta ruhumuzda hissettiğimiz bu eser, yolların hayırla neticeleneceği bir nebevi adanışla yaşamanın muştusunu göstermektedir.

Özellikle her iki eser de Efendimizi, kelime-i şehadette olduğu gibi “abduhu ve rasûlühü” olarak anlatmakta ve bizlere tanıtmaktadır. Her iki kitabın en güzel özelliği ise bir kul peygamberi olarak ifrat ve tefrit meselesinden uzak vasat bir anlatıma sahip olmasıdır. Her yaştan ve her seviyeye hitap eden latif bir anlatımının olması da bu yüzdendir.

Ön sözde “dostluk” üzerine yapılan vurgu ile Efendimizin sıddıkıyet makamında olan sahabelerinin / dostlarının varlığıyla neleri başardığını ve bu başarılarla da bizlere “sizler de böyle olabilirseniz neler başaramazsınız ki” durumunu; bir dost meclisinde birbirlerini tanıyan ve keşfeden iki dost Mehmet Gözütok ve Selim Yavuz hocalarımız bizlere nadide iki eser sunmakla çok güzel şekilde kanıtlamış oldular.

Dostluklarının ebedi olmasını diliyor bu iki eseri bizlere kazandırdıkları için de kalbi muhabbetle şükranlarımı arz ediyorum.

Arayış ve Adanış’ın bahtı açık ve şuurlu okurlarının bol olması duasıyla…

İNSAN VAAZLARI: İNSANA, ZAMANA, MEKÂNA, ŞEHRE; HEPSİNE DAİR…

Her satırında deruni tefekkürlere vesile olan güzel kitaplar vardır. Bu kitaplar samimi bir ıstırabın ve gayretin, kâğıtlara sirayet eden şahitleridir. İnsan çıkmak istemez böyle kitapların sayfa aralarından. Adeta kaybolmayı arzularken, aslında kendisini bulur bu tür kitaplar arasında kendini insan. İnsan, ruhuna dokunabildiği satırlarla kaybolmak ister.

En nihayetinde satırlarında kaybolmayı ve günlerce bulunmamayı istediğim kitaplardan birisidir insan vaazları. Çünkü içerisinde bize, bizden olana, mekânlarımıza, zamanımıza selam var, sitem ve hesap sorma var. “Neden nasır neden” diye iç hesaplaşma var.

Bu kitapta zamana ve mekâna dair güzel sözler var. Yürek yakan ve gönül sızlatan satırlara şahit oluyorsunuz. Altını çizdiğiniz satırların fısıltıları arasında eminim ki sizlerde günlerce dalıp dalıp gideceksiniz. Mim koyduğunuz paragraf için eliniz kalem tutuyorsa notlar alacak, diliniz kelam ediyorsa sözler söyleyeceksiniz. Ben bunları yaşadım. Özellikle benim başucu kitaplarımdan birisi olmuş durumdadır. Satırlarında sitemkâr mürekkep kokuları duyarsınız.

İnsan vaazları, bir deneme, düşünce ve iç hesaplaşma kitabıdır. Yazarı şair/yazar Muhammet Hanefi İSPİRLİ.

Şair Muhammet Hanefi İSPİRLİ hocam, dışı tenha içi mahşer olan, ak saçlarında nice efkâr tarayan ve bakışlarında engin bir duruluğu barındıran zarif bir şairdir. Bir Bardak Suda Kurulan Hayal, Kitab-ı Aşk ve Hiçkimse şiir kitaplarının da şairidir.

“Hezeyanların (ve) içinden çıkılmaz sıkıntıların yaşandığı dönemin insanlarıyız” cümlesiyle başlayan insan vaazları, 2018 ilk baskısını zafer yayınevi aracılığıyla deneme kategorisinde arzı endam yaparak okuruyla buluşmuş. Mizanpajını Mehmet SEÇER ve kapak tasarımını da Ufuk ÇETİNKAYA beyin yaptığı kitap, içerisinde 40 deneme yazısından oluşan 148 sayfalık bir samimiyetin iz düşümüdür.

İnsan vaazları, isminden de anlaşılacağı üzere özellikle yüreğinde şehre, zamana ve mekâna dair duygular büyüten her vicdanlı okurun muhatabıdır. Şairin “durun kalabalıklar bu cadde çıkmaz sokak” dediği anı yaşatır sizlere. Zihninizde ve bildiklerinizde sizleri bir iç hesaplaşmaya ve muhakeme etmeye davet eden bir eserdir.

Kitap, “hepsine dair” ile başlar. Hepsinden “bize dair” bir şeyler bulmaya ve bulduklarıyla hitap etmeye çalışır. Bizden ise daha da özele inerek okuyucusuna yönelip ve gözlerinin içine bakarak ey okuyucu artık “sana dair” sözler söylüyorum, dikkatli dinle der.

Kentli insan ve kentli insanın hallerinden bahsederken aslında kenti eleştirip “şehirli” olunmayı vaaz eder bize. Şehrin gönlü vardır der ve okuyucuyu bu gönülle tanıştırır. Gönlünde aşka dair izler barındırıyorsa eğer okuyucu, bu gönül ile çok iyi sırdaş olabilir. Bu yüzden 44. sayfada bize “yüreğini dinle” der insan vaazları.

“Kentlerin karanlığına inat” “Güzel insanlar meclisi” olduğunu da bizlere bildiren bu kitap, özellikle şehri harap eden sevgisiz, kuralsız ve “cibilliyetsiz adam için notlar” diyerek, anlarsa eğer güzel tavsiyelerde bulunur.

En sonunda “kendi tarihinle yüzleş” diyerek aslında insanı talihiyle yüzleşmeye çağırır. İşte iç hesaplaşma burada başlar diyebiliriz. Çünkü bu başlıkta olan yazı kitabın son yazısıdır. Ve bu yazıyla birlikte insan vaazlarını bitirdiğinizde, kitabı kapatıp ‘ben ne güzel yazılar okudum’ dediğiniz vakit işte o an eser sizlere vaazının en nihai kararını vermiş olacaktır.

Ben, insan vaazlarının en nihai kararını özellikle 118. sayfada geçen şu satırlarda buldum. Satırlar şöyle: “Bu yükselen Centerler, Firavun’un Musa’nın çağırdığını vurmak için kurdurduğu kuleye; bu yığılan mallar, dünyalıklar, Karun’un anahtarlarını eşeklere taşıttırdığı hazinelere; bu başkaldırılar, bu Allah’la senet imzalamış gibi yaşamalar, çölde kırk yılı doldurmuş Yahudilere benziyor.”

Bu kitabı bizlere kazandırdığı için sayın hocama kalbi şükranlarımı arz ederken buradan da asıl dev eserini bizlere okutacağı günü sabırsızlıkla beklediğimi/zi ilan etmek istiyorum.

“Sakın irkilme… İnsanın neler barındırdığını, nerelerde gezindiğini çözmeye çalışmaktan daha zor ne var şu yeryüzünde? Bunun cevabını veremezsin sen… Çünkü cevap sensin…” satırları ile sizleri, bu cümlenin cevabıyla baş başa bırakıyorum…

İnsan vaazlarının şehri ve şehirleri aşan bir sedasının olması dileğiyle.

YAZAR:ABDULNASIR KIMIŞOĞLU

YAŞAM