ERZURUM’UN ALP’İ “DADAŞ”

En büyük, en asil millet; Türk milletidir gibi şovenist bir söylem içerisinde olmadan tarihi bir gerçeklik olarak şunu söyleyebiliriz. En uzun geçmişe sahip, çok geniş bir coğrafyada at koşturup tarih açısından önemli birçok siyasi, askeri, kültürel olaylarda başrol oynayan ve devletsiz kalmayıp yıkılan her devletinin hemen peşine yeni bir devlet kuran tek millet Türk milletidir. Sanırım buna hiçbir tarihçi ve halk bilimci karşı çıkamaz.

Bu denli büyük bir başarı ister istemez ciddi bir felsefi temele ve toplumsal ruha işaret eder. Bu felsefi temele Türk töresi ve bu töreyi asırlarca dünyanın en ücra yerlerine taşıyan ruha ise Alplik ruhu denir. Bu ruhun yerleşik hayatta kendini en çok gösterdiği mekânlardan biri ise Erzurum olmuştur. Erzurum; Türklerin yerleşik hayata geçtiği Anadolu coğrafyasının en güzide ve şahsına münhasır olan kentidir. Evet! Kent kelimesini özellikle kullandım; çünkü kent özbeöz Türkçedir ve Türklerin kurduğu ve yönettiği şehirlere kent denilir. Erzurum Türklerin fethederek kentleştirdiği en önemli Roma kalelerinden biridir ve burayı en önemli vatan parçalarından biri haline Türkler getirmiştir.

Türkleri Tanrı Dağından, Palandöken dağlarına getiren, Balıg kentinden Theodosiopolis’e doğru göç ettiren ve buradan daha birçok dağları aşırıp kentleri fethettiren Türk Töresinin cihangirlik özelliğidir.

Cihangirlik nedir? Cihangirlik cihana hâkim olma, hâkim olduğu yere töreyi taşımaktır. Cihangir olarak yola çıkan Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra Erzurum önlerine Müslüman olarak gelmişler ve Erzurum’da cihangirlik değil cihat yapmışlardır. Alp olarak başlayan yolculukları Alperen olarak devam etmekteydi. İster amacı cihangirlik olan alp olsun, isterse cihat etmek olan alperen; yiğit olmak zorundadır. Yiğit kime denir yâda yiğit nedir? Yiğit; delikanlı, cesur güçlü, yürekli kişi demektir. Cihangir olan kişi cömerttir; cihangirlik yolunda kazandığını eşine, dostuna, obasına dağıtmak zorundadır. Mücahit olan kişi için madde gaye değil ilahi rızayı kazanmak için bir araçtır. İster alp olsun isterse alperen ister cihangir olsun isterse mücahit fedakâr ve kahraman olmalıdır. Gücü, kuvveti, yiğitliği, kahramanlığı kendisine ait olan alp, alperen olduğunda bütün bu özellikleri hakiki sahibine vermiş barış ve sevgiyi esas alan yaşantısına mistik bir özellik katmıştır. Alp karşısına çıkan bütün zorluklara ve düşmana karşı galebe çalarken kendine güvenmiş, alperen ise Allaha sığınmıştır. Gözünün gördüğü şeyden korkmayan alp, alperen olduğu anda Allahtan korkmaya başlamış ve onun yardımıyla gördüğü ve görmediği hiçbir şeyden korkmamayı öğrenmiştir. Dadaşlığın en önemli özelliklerinden biri olan yiğitlik aslında bu cihangirlik töresinin bir devamı niteliğindedir. Dadaşlıkta korkmak tıpkı Alplikte olduğu gibi ayıp olarak kabul edilmektedir. Dadaş gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmaz, dadaşın tek korkusu Allah korkusudur. Dadaş adam, yiğit adamdır, cömert adamdır. Dadaş’ın Alp’ten tek bir farkı vardır. Dadaş Erzurum’a yerleşmiştir. O vatan ve millet söz konusu olduğunda akınlarda yer alırken, şehrine ve ülkesine göz dikenlere karşı vatanını, milletini, kentini müdafaa etmektedir.

Türk töresinde ulu sözü dinlemek, Ulular meclisinin kararına uymak zorunluluğu vardır. Özellikle Dede Korkut hikâyelerinde bu önemlidir. Ulular yol gösterir, yeri geldiğinde hâkim yeri geldiğinde hakem olurlar. Onlar yol gösterir, onların tecrübesiyle göç tutulur ve yine onların sözüyle yurt tutulur. Özellikle yerleşik hayata geçmeyle birlikte uluların sözü daha kıymete binmektedir. Erzurum bu Türk töresinin yansımalarının çokça görüldüğü kentlerimizdendir. Özellikle mahalle ve aile yaşantımızda büyüklere verilen değerler onların istekleri ve arzularının bir emir olarak telakki

edilmesi yakın zamana kadar toplumsal yaşantımızın önemli bir kuralıydı. Ta dede korkut hikâyelerinden beri toplumsal hayatımızın önemli bir dinamiği olan ulular meclisi yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte kendini ailede, mahallede, medresede göstermiştir. Ana ve baba sözü dinleyenin ayağı taşa değmez, ulu sözü dinleyen ululardan olur gibi atasözleri bu törenin yansımalarıdır. İyi bir dadaş, büyüklerine karşı saygılı olurdu. Bu saygı dadaşın terbiyesinin göstergesiydi. İhtiyar duasını almak dadaş için elzemdir. Yeri geldiğinde eli tutmayanın eli, ayağı tutmayanın ayağı, gözü görmeyenin gözü olurdu. Düşmana karşı eğilmez başı olan dadaş büyüklerinin yanında başını eğer, onların yanında söz demezdi. Büyüğün olduğu yerde sigara içmez, kahveye girmez, kendini hatalı görmüşse onların yanına çağrılmadan gitmez.

Türk töresinde kadın önemlidir. İster Alplik isterse Alperenlik döneminde olsun kadına değer verilir. Babadan daha fazla anaya sevgi ve saygı duyulur. Kadın erkeğe denktir hatta hanların hanıdır. Babayla mücadele eden onunla sık sık çatışan isyan ruhuna sahip yiğitler ananın karşısında durgun bir su gibidir. Kadın aşktır, sevgidir, uğrunda bir ömür verilendir. Kadına yönelik bir hareket yiğide atılan bir tokattır. Değerliliği anasından öğrenen oğul; eşine, kızına değer verir. Yiğit için kadın korunması gereken bir mücevherdir. Bu mücevher Allahın ona verdiği bir emanettir. Yiğit kendine yaraşır bir kadın almalıdır. Kadın erkeğin dengi olmalıdır. Baba kızını verecekse kızına denk bir damat seçmelidir. Dadaşlık kültürü içerisinde kadınların apayrı bir yeri vardır. Dadaş için kadın değerlidir. Onun kadınları paşadır. Dadaş namusuna sahip çıkan ve bir başkasının namusuna göz koymayan yiğittir. Dadaş her şeyden önce evini helalinden geçirir. Kendi hanesi kadar bulunduğu mahallenin de namusunu korur. Tıpkı vatan gibi kadın da kutsaldır. Sadece kendi anası, karısı, bacısı kızı değil bulunduğu mahalledeki, şehirdeki tüm kadınlar onun için bir emanettir.

Türk töresine göre oğul avlanmayı, savaşmayı, iş görmeyi babadan öğrenir. Ok atma, kılıç tutma, ata binme, yiğitlik, kahramanlık babanın oğla mirasıdır. Oğluna ad koyamayan baba bundan dolayı oğluna sitem ettiğinde baba sen ne öğretinde ben ne ad alayım? Önüme düşüp akın mı düzenledin. Düşmana kılıç çaldın da aman mı diletmedim? Avlaklara koştun da canavar mı öldürmedim? Sen bana ne atalık ettin de ben nam salamadım? Cevabıyla karşılaşır. Babanın varisi oğuldur. O yüzden baba yerine geçecek oğullarını eğitmelidir. Dadaşlık kültüründe dadaş ilk eğitimini ailesinden alır. Dadaşlık eğitimi babanın oğla verdiği terbiye ve eğitimle başlar. Daha sonra varsa evdeki ağa dadaşlar, onun peşine ise mahalledeki diğer dadaşlardan alınan terbiye ile dadaş dadaşlığı öğrenir. Yiğit’in yiğitliği babasından geçtiği gibi bir dadaşın dadaşlığı da babasından geçer. Baba oğluna ne kadar iyi bir eğitim ve terbiye verir, onu ne kadar iyi yetiştirirse gözü arkada kalmaz, çünkü kendi başına bir şey geldiğinde ocağını tüttürecek olan oğludur. İşte bu anlayış ile yetiştirilen delikanlı dadaşlığı hak etmektedir.

Türk töresinde isyan etmek vardır. Dikkat ederseniz isyan ve başkaldırı farklıdır. İsyan bir haksızlığa karşı duyulan düzeltme isteğidir. Türk töresine göre isyan eden yiğit ilk önce bulunduğu yeri terk etmek ve kendisine verilen görevi yerine getirmemelidir. Onarılmaz zarar veren haksızlık varsa bu haksızlıkla mücadele etmek gerekir. Dadaş haksızlığa fırsat vermeyen ve bununla mücadele eden yiğittir. Dadaş hak yemez ama aynı zaman da hak da yedirmez. Erzurum tarihinde görülen yeniçerilere yönelik isyanlar ve hayvanat vergisine yönelik insanlar bunun örnekleridir.

Türk töresinde önemli olan kişinin mensubu bulunduğu ile boya, obaya, aileye bağlılığıdır. Bu bağlılık güçlü bir ait olma duygusunu ortaya çıkarır Dadaşlık kültürünün Erzurum içerisinde yer etmesi

ve yayılması bu ait olma duygusunun ve yaşanılan yere bağlı olma temelinden kaynaklanmaktadır. Dadaş devletine, kentine, mahallesine ve ailesine bağlı olan kişidir.

Erzurum bir günde kurulmuş bir kent değildir. Binlerce yıllık sürece yayılan tarihi ve kültürel devamlılık vardır. Bu devamlılık içerisinde değişen toplumsal yaşantı harmanlanmış ve bir kod olarak Erzurum insanının genetiğine işlenmiştir. Türkler insan yetiştirmeye önem vermiştir. Bugün Erzurum kentinin simgesi durumunda olan medreseler insan eğitimine verilen önemin mimari yansımalarıdır. Türk töresinde madde bir gaye değil araç olmuştur. Türk töresinde pehlivanlık kadar estetiğe de yer verilmiştir. Bundan dolayı tarihi duygu sanat eserlerine işlenmiştir. Erzurum mimarisi bu estetiğin özgün halidir. Bu özgünlüğün himaye ettiği yaşamın sürüldüğü Erzurum Türklük şuurunun en fazla his edildiği kentlerden biridir. Erzurum’un her köşesine sirayet eden farklı bir toplumsal ruh hâkim olmuştur. Bu toplumsal ruh Erzurum kentinde dadaşlık olarak adlandırılmaktadır. Erzurum Alplerine dadaş denilmektedir. Dadaşlık milli şuurun kişiselleştirilmiş halidir. Dadaş milli şuuru yaşayan adamdır*.

*Adam “insana yakışır olumlu nitelikleri bulunan, erdem sahibi olmuş kendisine güvenilir kişi” (bak; ÇAĞBAYIR Yaşar, Ötüken Türkçe sözlük Adam kelimesi madde 7)

Bir yanıt yazın