ERZURUM KONGRESİ’NİN RUHU
Birinci Cihan Harbi’nde yenilmiştik. Memleket işgal edilmiş, ordu lağvedilmişti. Durum feciydi. Limanlarımızda yabancı güçlerin gemileri, sokaklarımızda düşman askerleri… Padişah çaresizdi, sarayında esirdi. Bir kısım insanlar kurtuluşun Amerikan mandası, İngiliz mandası vs. ile mümkün olduğunu söylemeye başlamışlardı.
Bir kısım insanlar ise kurtuluşun ancak mücadeleyle mümkün olabileceğini ileri sürüyor ve “Kırmızı saplı ay baltayı / Kırmadan kim yapabilir? / Darmadağını olan halkı… / Kırmadan kim toplayabilir? /Tutsak olan bu millete… / Kim adil han olabilir?” diye yüreği kan ağlayarak Manas Destanını söylüyor ve önlerine düşecek kurtuluş savaşının kıvılcımını ateşleyecek o kişiyi bekliyordu.
Bu kırılma noktasıydı. Halk bölünmüştü. Bir kısmı padişah taraftarı bir kısmı kurtuluş mücadelesine inanan Kuvay-ı Milliye taraftarıydı.
Sonra bir subay, altın saçlı, deniz mavisi gözleri olan bir subay 3. Ordu Müfettişi sıfatıyla Erzurum’a geldi.
O subay vatanına aşıktı. Özgürlük ve bağımsızlık tutkunuydu. Kurtuluşun ancak topyekûn mücadeleyle mümkün olduğuna inandığından sarayla arayı açmıştı. Çok sevdiği üniformasından vazgeçmiş, milli bir mücadelenin temelini atmaya hazırlanmıştı.
Halkı örgütlemek, topyekun bir mücadele başlatmak istiyordu.
Ama Şeyhülislamın halifelik makamının sözünden çıkmamayı tembihlediği, onun sözünü dinlemeyenleri dinsiz ilan ettiği, kurtuluşu mücadelede arayanların yani Kuvay-ı Milliyenin hain ilan edildiği, bir ortamda bunu yapabilmek halkı örgütleyebilmek ne kadar mümkündü?
Bu cesaretin yanında büyük ikna gücü isteyen bir işti.
Ama Mustafa Kemal, Türk halkını tanıyordu. Halkın da kendisi gibi düşündüğünü, sadece kendilerine önderlik edecek birini aradıklarını biliyordu.
Nitekim yanılmadığını vakarla kaldığı konağa gelen ve “Beni tutuklamaya mı geldin Kazım Bey?” şeklindeki sorusunu “Hayır paşam emrine girmeye geldim” diye cevap veren Doğu Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir Paşa ispatladı.
Bunlar Erzurum halkının, Türk halkının duygularını ifade eden sözlerdi.
Sonrasında kongreye, esnaftan, din adamlarından, halktan birçok kişi katılır ve denir ki;
“Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür. Ayrılık kabul edilemez”
İşte bu kelimeler Erzurum Kongresi’nin ruhunu özetleyen kelimelerdir.
Bu kelimeler dosta umut düşmana korku olmuştur. Umut kadar korku da büyüktür. Mustafa Kemal Atatürk’ün Şeyhülislam Mustafa Sabri tarafından ölüm emrinin verilmesine ve müslümanım diyen herkesin bu emri yerine getirmekle vazifeli kılınmasına neden olacak kadar hem de.
Erzurum Kongresi fitilin ateşlendiği, mevcut potansiyelin harekete geçirildiği, vatan namustur diyerek yumruklarını sıkanların şahlandığı, kükrediği dönüm noktasıdır. Beklenen işarettir.
Erzurum Kongresi, milletin bağımsızlık, özgürlük tutkusunun dile getirildiği toplantıdır.
Bu meyanda;
Erzurum savaşlardan yorgun düşmüş, elinde avucunda bir şey kalmamış, bir milletin yedi düvele kafa tuttuğu yerdir.
Erzurum ezberlerin bozulduğu, milli manifestonun yazıldığı yerdir.
Erzurum kurtuluş savaşı gibi bir destanın hazırlandığı, temelinin atıldığı yerdir.
Saçma bir şekilde Kurtuluş savaşının köylülerin mi genç subayların çabaları sonucu kazanıldığı bir takım çevreler tarafından sonradan hep tartışılmıştır.
Bu tartışmayı yapanlar Erzurum Kongresinin ruhunu çözememiş anlayamamış kişilerdir.
Halbuki anlayabilmeleri için o kongreye katılanlara bakmaları bile yeterdi. Çünkü o kongrede köylü de vardı, asker de vardı, din adamı da vardı, esnaf da vardı. Ve hepsi idealist insanlardı.
En önemlisi ise o kongre dünya tarihine geçecek derecede büyük bir örgütsel çalışmaydı. Etkileri dalga dalga yayılacak işgalci devletlerin ordularını topuyla tüfefiğiyle önüne katıp denize kadar sürükleyecek şiddetli bir fırtınaydı. Milletlere örnek teşkil edecek, her babayiğidin başaramayacağı bir girişim, bir oluşumdu.
Bu girişim bu oluşum kurtuluşla birlikte milletin anayasası oldu. Amacına kaynak teşkil etti. Gelecek nesillere feyz ve ilham veren, kutsal vatan ve millet fikrini aşılayan örneklerden biri oldu.
Erzurum Kongresini düzenleyenler faniydi ama eserleri bakiydi. Bu eser karanlıkları aydınlatan ve hiç sönmeyen bir meşale gibi yanmaya devam etti.
Araştırma.Yazar:Eşref ÖZOLTULULAR