Üsteğmen Kara Fatma

Türkiye Cumhuriyeti’nin şekillenmesinde ve Milli Mücadele ruhunun Anadolu’ya yayılmasında en önemli mihenk taşlarından biri olan Erzurum’un şark vilayetlerinin kale sınır kapısı olması, insanları ve bilhassa kadınlarındaki evlat ve vatana adanmışlıkları gurur veren ciddi bir örnektir.

İşgallere karşı düşmanın geri püskürtülmesi için Kurtuluş Savaşı adımlarının atıldığı 23 Temmuz 1919’da Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde toplanan Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar hayati öneme sahiptir. Osmanlı’yı lime lime edip bölmeye çalışan İtilaf Devletleri bu kararlar karşısında amaçlarına ulaşamadılar. Çünkü topyekûn bir mücadele ve kurtuluş ateşi çoktan yanmıştı. İlk kez Erzurum’da gündeme getirilen kararlar dünyaya Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlüğünden taviz vermeyeceğini haykırıyordu.

Kırım yaraları tam sarılamadan böyle bir dönem ve durumda erkeklerin tamamının Filistin’de Yemen’de Çanakkale’de askerlik yaptığı, savaştığı yıllarda düşmanın dur durak bilmeden verdiği zarar ziyana baş eğmeyen bir memleket ve kadınlarından özellikle de onlardan birinden bahsedeceğiz, yani konumuz Üsteğmen Kara Fatma. Konuğumuz ise Kara Fatma hakkında ciddi bir otorite haline gelen Milli Mücadelenin Kahraman Kadınlarını Anma Anılarını Araştırma ve Yaşatma Derneği Başkanı Araştırmacı Yazar İlknur Bektaş

İlknur Hanım Kara Fatma kimdir?

Üsteğmen Kara Fatma hanımın gerçek ismi ay yüzlü anlamına gelen Mahi’dir. Nüfusa kayıtlı olan bu isminin yani resmi isminin Mahi olduğunu nereden biliyoruz diye sorarsanız Parmak damgalı bir kimliği var oradan kendisini ve kimliğini açık ve net ispatlıyoruz adının Mahi olduğunu da ilk kez bu belgeden öğrendik. Remi kayıtlarda isminin Mahi olduğuna ilişkin evrakları ilk defa ben buldum ve yayınladım. Parmak damgalı kimliği kitabımda da var oradan da kendisini ve kimliğini açık net ispatlıyoruz. Resmi kayıtlarda ismi Mahi olarak geçse de savaş yıllarından öncede kendisine Fatma Seher ismi ile hitap ediliyormuş. Darülaceze ye başvuru yaptığı nüfus kağıdı ve resmi evrakları incelediğimiz baba ismi İbrahim Yahya olarak kayıtlara geçilmiş. Başvuru evraklarında düşülen not da nüfus kaydı esas alınmıştır bilgisi var.

İlknur Hanım Kara Fatma olarak bilinen Milli Mücadele döneminin en büyük kadın kahramanlarından biri olan Fatma Seher Hanım hakkında yaptığınız araştırmalar hakkında bizi bilgilendirir misiniz?

Onu 4,5 yıl aralıksız binlerce arşiv belgesinde, Milli Savunma Bakanlığı, Genel Kurmay Başkanlığı ve Osmanlı arşivlerinde aradım. Osmanlıca, belge, doküman, kitap, gazete ve arşivlerde taradım ve bu bilgiler ışığında “Milli Mücadelede Bir Kadın Üsteğmen Kara Fatma” kitabım (2013) yayınlandım. Kitap yayınlandığında kahramanımızın ölümünün üzerinden 58 yıl geçmesine rağmen hala cevaplanamayan pek çok soruyu cevapladı.

*Gerçek adı

* Askeri terhis belgesi

*parmak damgalı kimliğini beyan ettiği belge

*asker iken bulunduğu cephelerin döküm belgeleri

* yardım için başvuru dilekçeleri

*ona gelen cevap ve yazılar

*hayatını hatıralarını anlattığı kendi yazdığı kitabı

Kitabın yayınlanmasının ardından Üsteğmen Kara Fatma hakkında elde ettiğimiz sonuç ve kazanımlar neler oldu?

Kayıp mezar yeri muamması çözüldü. İli, semti, mezarlık adası net olarak bulununca mevtanın yattığı kabrinin sahipsizlikten ve satın alınmadığı için kaybolduğu anlaşıldı. Mezarlıkta adası civarındaki en uygun yere bir Anıt Mezar inşa edilerek kahramanı anmak ve vefasızlıktan ve sahipsizlikten yitip giden bir kadın kahramana karşı toplum olarak yaşadığımız utancı ortadan kaldırmış olduk. Burada başvurularıma cevap veren Genel Kurmay Başkanlığı ve Kızılay Genel Müdürlüğüne teşekkürlerimi bir borç bilirim. Başvurularım ve ısrarlı takibim neticesince ömrünün son 20 yılını yaşadığı evinin bulunduğu İstanbul Kasımpaşa’da Güllehane sokağa “Üsteğmen Kara Fatma Sokak” adı verilmiştir. Burada İstanbul Büyükşehir Belediyesi İl Meclis Üyelerimize ve Beyoğlu Belediye Başkanımız ve Meclis Üyelerine destekleri için teşekkür ederim. Şimdi son 9 -10 yıldır neredeyse her gün kahraman kadınlarımızı ve öncelikle Üsteğmen Kara Fatma’yı anan, araştıran bu konunun uzmanlığını yapan bir yazar olarak belge bilgi, envanter ve veriler ışığında izlenimlerimi kitaplar, belgeseller, söyleşi ve anlatımlarla bilgi vermeye çalıyorum. Fakat de yine de daha istediğimiz noktada değiliz kanaatindeyim.

İlknur Hanım araştırmalarınız sonucu resmi isminin Mahi olduğunu öğrendiğimiz çevresinde ise Fatma Seher olarak bilinen bu kadın nasıl oldu da tarihe Kara Fatma olarak geçti?

O, Halide Edip Hanımın Sultanahmet mitinginde “Kurtuluş Anadolu’dan başlayacaktır” söylemi üzerine, vatan aşkıyla görev emri almak için Mustafa Kemal Paşa ile karşılaşmak ümidiyle Atatürk’ün bulunduğu Sivas’a gitmek için ilk önce İstanbul’dan Karaköy limanından Gülcemal vapuru ile Trabzon’a gelir ve oradan kah yaya kah atlı Sivas’a gider. 2 Eylül 1919 Salı günü yani Sivas Kongresi’nden iki gün önce Atatürk’le buluşur. Tüm güçlüklerine rağmen paşa ile görüşmeyi başarır. Mustafa Kemal Paşa’ya eşinin şehit bir binbaşı olduğunu ve elindeki silahın onun anısı olduğunu ve savaştan, ateşten korkmadığını anlatır. Mustafa Kemal Paşa, kendisini görmek için bu kadar çok çabalayan ve zorlu yolculuğa dayanan bu kadının anlattıklarından ve büyük bir şevkle görev emri istemesinden etkilenerek ona, Gözü Kara Fatma diye hitap eder. Maalesef halkımızın çoğu bu anlattıklarımızdan bihaber oldukları için Kara Fatma ismini küçük görmektedirler. Ancak O bu hitabı ve muhatabının kendisine biçtiği değeri üzerinde tıpkı bir madalya gibi taşır. Yaşadığı müddetçe kendi kullandığı adını bir kenara bırakır.

Peki bir kadını Kara Fatma’yı hatta Milli Mücadelede yer alan kadınlarımızı böyle zorlu bir mücadele içine çeken onları motive eden olaylar nedir? Neydi bağından bahçesinden çıkmayan binlerce Anadolu kadınını ve özelinde Fatma Seher Hanımı cephenin en önüne atan?

Tabii ki bu coğrafyanın insanı için her sosyal statü ve yaşam koşulunda özgürlüğün ve bağımsızlığın değeri aynıydı. Hiçbir namuslu vatansever için işgal edilmenin ve esir olarak yaşamanın kabul edilir bir tarafı yoktu. Kadınları bu kadar motive eden şey büyük acılarıydı. Kurtuluş savaşı yıllarında, öncesinde ve sonrasında memleketinde yaşanan zulümler onları düşmana karşı yeterince biledi. Kara Fatma’dan örnek verelim Camilere doldurulup sadece Müslüman ve Türk olduğu için yakılan Erzurumluların acısı onu hep kavurdu. Kocası Binbaşı Ahmet Bey ve iki oğlu ile 1912 – 1913 Balkan Savaşında Edirne Yanıkkışla da bulundu. Askerlikle alakalı her şeyi orada öğrenir. Bulgarlar Edirne’yi kuşatır. Şehirde yiyecek bitmiştir. Erzurumlu Şükrü Paşa komutasında Edirne sivil ve askeriyle altı ay dayanır. Şehir kuşatma altındadır ve bizimkilere destek ulaşmaz. Kendi kaderleri ile baş başa kalırlar. Durum son zamanlarda öyle bir hal alır ki açlıktan insanların ağaç kabuğu kemirdiği, süpürge sapının kaynatıldığı, at ve ineklerin dışkısındaki arpa ve buğday tanelerini seçip süzüp yemeye bile katlanıp teslim olmamak için ölümüne direndikleri o acı tecrübeyi bizzat yaşamıştır. Çabasının kaynağı ağır bir dönem ve durumda olan memleketine bir nokta da olsa faydalı olma adanmışlığıydı. Öyle ki eşi, evlatları ve ailesinden 23 kişiyi şehit vermesine rağmen hiçbir acı, hiçbir yara ve zorluk onu durmamış ve yıldırmamıştı.

Hakkında bu kadar konuşulan Üsteğmen Kara Fatma’nın başarıları nelerdi diye kısaca özetlersek neler söylersiniz?

Balkan Savaşı – Sarıkamış Kars Erzurum Doğu Cephesi – Birinci ve İkinci İnönü Savaşı – Sakarya Meydan Muharebesi – Dumlupınar – Büyük Taarruz – Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Kurtuluş Savaşına katılarak; Sakarya – Sapanca – Adapazarı – Bolu – İzmit – İznik – Nazilli – Tire Afyonkarahisar – Kumlu – Alaşehir – Sivrihisar – Sarayköy – Bursa – Kocaeli – İzmir gibi birçok yerimizin kurtuluşunda müfrezesiyle savaşmış bir kahramandır. Bu kahraman kadın bu savaşlar esnasında sayısız defa ölümden kurtulmuş defalarca yaralanmıştır. Öyle ki defalarca yaralandığına dair elimde bulunan kayıtlar şunu ortaya koymuştur ki “kendisiyle cepheye gelen kadın çocuk ve erlerin manen olumsuz etkilenmemesi için hastaneden rapor almamıştır” eğer alırsa harp kuralları gereği tedavisi süresince geri hizmete alınacağını bildiğinden bu konuda tedbirli davranmıştır! Bu fedakârca davranışı aslında geriye alınmayayım kadınlar gençler etkilenmesin bir yara alıp savaştan ateşten kaçtı demesinler diyedir ama bu kararı ona yıllar sonra çaresiz ve bakıma muhtaç olduğu güç zamanlarında çok acı bir şekilde döner. Birinci İnönü 6-10 Ocak 1921 ve İkinci İnönü 23 Mart –1 Nisan 1921 Savaşlarına ilişkin yapmış olduğu bir açıklamada müfrezesinde yedi yüz erkek, kırk üç kadın olduğu, bu savaşta on sekiz kadını da kısmen şehit ve yaralı olarak İnönü’nde bıraktığını kendisinin de yaralandığını söylemiştir. Okurlarımız buna ilişkin demiştir. 29 Ağustos 1921 de cephenin durumu itibarı ile önemli bulunan Fındıktepe mevkii düşmandan temizlenir. Şanlı Türk Bayrağı dikilir. Kara Fatma burada göğsünden, oğlu Seyfettin ayağından yaralanır. Türk Bayrağının Fındıktepe’ye dikilmesinden dolayı yaşadığı sevinci ve heyecanı unutamaz. Kısa bir süre İzmit Hilal-i Ahmer (Kızılay) hastanesinde tedavi görüp, tekrar cepheye döner. Konuya ilişkin okurlarımız, Kara Fatma’nın kendi hayatını anlattığı ve hatıralarını aktardığı kitabının orijinalinin de yer aldığı Milli Mücadelede Bir Kadın Üsteğmen Kara Fatma isimli kitabım da konuya ilişkin daha ayrıntılı bilgilere ulaşabilirler.

Yaralanmasına ilişkin hastaneden rapor almamasının sıkıntılı zamanlarda kendisine olumsuz bir şekilde döndüğünü söylediniz. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

Maalesef ki yaşlandığında bakacak kimsesi olmadığından düzenli bir gelire ihtiyacı olduğu o dar zamanlarında kendisine sahip çıkması için devletin ona yardım etmesini ister ve defaten maaş dilekçeleri verir. Lakin gelen cevaplar hiç iç açıcı değildir. Hatta birinde ona öyle bir cevap verilir ki işte o gün evinin önünde oturup ağladığına şahit olan komşularının anlattıklarını bizzat dinledim. Bu başvuruları Atatürk’e ve TBMM’ne yapmıştır. Yukarıda da bahsettiğim gibi kendi hayatını ve hatıralarını anlattığı kitabında cephelerden geri kalmamak için rapor almadığına dair anıları vardır. İşte bu raporların olmaması Maaş başvurusuna gelen olumsuz cevapların gerekçesi olmuştur. Bu olumsuz cevaplar ve resmi açıklamalar onu bir kez daha ama diğerlerinden daha çok yaralamıştır ve kader ona maalesef çok daha kötülerini yaşatacaktır.

 

Kara Fatma yani Fatma Seher Erdem ya da resmi ismiyle Mahi Hanımın bir başka bakış açısıyla savaş sonrası evlatlarını ve evini kaybeden bir kadının yaşamı nasıldı?

Savaş sonrası yaşadığı fakru zaruret hallerini vefasızlıktan ve cehaletten başka hiç bir şeyle açıklayamayız. İstanbulda Rus Manastırında yaşadığı kısa dönem onun orada olmasını haber yapan Mekke Saitin Haber yapması ile tam da olması gereken yöne savurur ve Kasımpaşa’da bir vakıf evine yerleşmesini sağlayan yine bir Erzurumlu hemşerisi Belediye Başkanı Lütfi Kırdar’dır. Vefat edene kadar 20 yıl bu tek göz evde yaşar. Hatta yanında büyüttüğü yeğeni ve onun çocukları da onun yanına yerleşir ve ona yapılan yardım ve bağışlardan nasiplenirlermiş. Ekmek ve şekerin karneyle olduğu o dönemde ona gelen düzensiz yardımların geçiminde hep bir meşakkatle olduğunu gizlemiyorsa da evinin tam karşısında Kasımpaşa da ki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı yemek tayınından daima kendisine yemek aldığını kendisi ve çevresi doğrulamıştır. Ayrıca çeşitli zaman ve bayram münasebetleri ile yapılan türlü bağışlarla destek aldığını belgeleyen kayıtlarım var. Kigili Hasan efendinin servet gibi bir bağışı ve Kadın Gazetesi yardım tutanakları gazete kupürleri kitaplarımda ve tarafımda mevcuttur.

Neden İstanbul’daydı? Kendi memleketi olan Erzurum değil de İstanbul’da yaşamayı tercih etti

Neden İstanbul’daydı sorusunun cevabı aslında insani bir cevaptır. İstanbul’daydı çünkü burada iyi kötü bir itibar görüyordu. Sosyalleşmişti. Bir çevre edinmiş ve insanlardan sevgi saygı görüyordu. Özellikle yakın aile ve akraba çevresi Tophane ve civarına yerleşmişti. Nitekim cenazesi de buradan yeğenlerinin evinin bahçesinden kalkmış Tophane Karabaş camiinden salâsı okunmuş, top arabası ile buradan kortej eşliğinde Kulaksız Mezarlığına hareket etmişti. 3 Temmuz 1955 Pazar günü Tophane Karabaş Camiinde cenaze namazının ardından, Askeri Törenle, Kasımpaşa Kulaksız mezarlığına defnedilir.

 

Neden, ölümünün üzerinden 65 yıl geçmiş olmasına rağmen toplumun bir tarafında “Kara Fatma adına” güncelliği korunan bir düşmanlık var?

Savaştığı düşmanlarının soy ve fikir evlatları kendilerini toplumda gizlemeyi başarsalar da hala yaşıyor. Vatan hainliğinin her dönem kamuflaj değiştirdiği gerçeğine bakarsak cahillikle alet olanları bile masum bulamayız. Yakın zamanda metroda, sokakta insanlar “Kara Fatma” adını hakaret unsuru olarak kullandılar. Oysa onun adının ne olduğunu ve bunun gerçekte ne anlama geldiğini çoğu bilmiyordu.

Şimdi bu vatanperver kadının kadirşinas duruşuna ithafen verilen Kara Fatma Lakabına yönelik olarak günümüzde özellikle sosyal medyada linç olarak tabir edebileceğimiz propagandaların yapılması ve propagandalara belirli bir kesimin katılım göstermesi Kara Fatma’nın beklediğim ölçüde itibar bulmaması kadar yıpratıcı ve üzücü bir durum. Kahramanımızın Ad lakabı üzerinden vatan hainleri tarafından kurulmuş timler bot hesaplarla (Kara Fatma böcek (mi) değil mi?!) minvalinde yazılar ve hakaretlerle karalama kampanyaları yapıyor. Bir avuç gerçeği bilen ve sahip çıkan insanın bu itibarsızlaştırma kampanyası yürütenlere karşı yalnız kalmaması lazım. Desteğe ihtiyacımız var. Özellikle Erzurum’da Belediyelerin, Valiliğin, Kültür Müdürlüklerinin, Üniversitelerin, Sivil Toplum Kuruluşların, vatandaşların ve tüm Erzurumluların kendi evladı Üsteğmen Kara Fatma’nın sahipsiz olmadığını göstermesi şarttır. Bu konu sadece duyarlı Erzurumluların değil tüm yurdun meselesi olmalıdır. Yapılan algı çalışmasının marka değeri taşıyan İstiklal Madalyalı, Üsteğmenlik Rütbesi almış bu kadar önemli başka bir isme sahip olmadığımızı ülke vatandaşları olarak bilmek, anlatmak ve ona göre saygın çalışmalar yürütmeliyiz ki o artık tüm Türkiye’nin kahramanıdır. Erzurum’un bir değeri olarak hemen her alanda kültür düzeyinde bir an önce çalışmalar ortaya koymak yurdun dört bir yanından bu konuda ilim bilim ve sanat alanında insanları davet etmeli öznel projeler yapmalıdır. Dünya sinema filmleri, kültür sanat ve teknolojik anlamda büyük yatırımlar yapıp, anlamlar yükledikleri sanal kahramanlarına karşılık biz hala gerçekten var olan kahramanlarımızı doğru düzgün tanımıyor, neredeyse değersizleştiriyoruz.

Bir avuç gerçeği bilen ve sahip çıkan insanın bu itibarsızlaştırma kampanyası yürütenlere karşı yalnız kalmaması lazım. Desteğe ihtiyacımız var. Özellikle Erzurum’da Belediyelerin, Valiliğin, Kültür Müdürlüklerinin, Üniversitelerin, Sivil Toplum Kuruluşların, vatandaşların ve tüm Erzurumluların kendi evladı Üsteğmen Kara Fatma’nın sahipsiz olmadığını göstermesi şarttır. Bu konu sadece duyarlı Erzurumluların değil tüm yurdun meselesi olmalıdır.

Başta Kara Fatma olmak üzere kadın kahramanlarımızı halkımıza, Türk kamuoyuna anlatamıyoruz, tanıtamıyoruz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kadının cephede ve cephe gerisinde varlığı ve başarısı zihinlerde hala eksik. Güçsüzlük eşittir kadın metaforunu hala yıkamamışız Çünkü ülkece kadın ve kahraman algımız zihinde ve önyargıda henüz yaygın bir kabullenişe dönüşmedi. Savaş anlatısında kadınların cesareti ve emekleri basit ve önemsiz çaba, anlatılmaya değmez bir destek olarak lanse edildi. Hatta kadınlar bunu o kadar içten ve tevazuu ile yaptılar ki kendiler bile bu haklı gururu konuşmadılar bile. Biz para için savaşmadık, elimizden geleni, üzerimizde düşeni yaptık diyerek maaş almayı reddeden, aç açıkta evlatsız, ailesiz, baba, eş ve kardeşlerinden yetim binlerce kadının bir açıklaması da budur. Bu yüzden toplumumuzda kadınların kahramanlıkları, paha biçilmez fedakârlıkları efsane cümlesinin perdesiyle büyük bir haksızlıkla örtüldü. Düşmanı yenmiş, önyargıları yenememiş bir kadın, bir anne, bir komutan ve bir kahramandı o. Ölümünün üzerinden yıllar geçtikten sonra uzun araştırmalarla bilgi envanter ve kayıtların ışığında yeni araştırma kitapları ve ardılı roman vb. çalışmalarla adından bahsettiren kahramanımızın hayatı, fedakarlığı, başarıları savaştığı cepheleri ve cesareti gün geçtikçe bilinirliğini artırmakla birlikte aslında sahip çıkıldıkça onun ve onun gibi değer ifade eden toplumsal kıymetlerin bu tutumla unutulmayacağını da ortaya koymakta. Üsteğmen Kara Fatma her Türk vatandaşının şükran ve mihnet duyması gereken en önemli sembol kadın kahramanıdır. Kendi memleketinden daha çok ülkemizin batı bölgelerinde daha fazla bilinen kahramanımız maalesef kendi memleketinde yeteri kadar tanınmıyor. Ulusal anlamda gerçekte hak ettiği kadar bilindiğini de söyleyemeyiz.

Dünya sinema filmleri, kültür sanat ve teknolojik anlamda büyük yatırımlar yapıp, anlamlar yükledikleri sanal kahramanlarına karşılık biz hala gerçekten var olan Kara Fatma gibi kahramanlarımızı doğru düzgün tanımıyor, neredeyse değersizleştiriyoruz

İlknur Hanım Fatma Seheri neden Erzurum’a anlatamıyoruz? Milli Mücadelenin Kadın kahramanlarından biri olan Fatma Seher’i neden Erzurumlular tanımıyor. Tanıtımında yaşadığımız başarısızlıkların nedenleri nelerdir? Bu engelleri nasıl aşabiliriz.

Yıl 1913 -1955 arasında yaşananları, o dönemi incelediğimiz zaman bilinmesi gereken en önemli şeyin 1. Dünya savaşı ve Milli Mücadelenin ilk döneminde Erzurum bir serhat şehridir. Erzurum geleneklerine son derece bağlı bir şehrimizdir. Fatma Hanım ise geleneksel bütün kuralların dışında bir kadın portresi sergilemektedir.

Aile ve toplum baskısı nedeniyle kocası askere giden kadının evinin bahçesinden çıkması bile pek hoş görülmezken o eşinin ardına iki evladı ile ölümüne yola düşmüş bir kadındır. Hele onun şehit oluş haberinin arkasından memlekete gelip inzivaya çekilmesi beklenirken; o Mustafa Kemal ile görüşmeye ülkenin bir ucundan diğer ucuna büyük bir kararlılık ve cesaretle gitmesi şaşkınlık ve hayretle karşılanmıştır. Aslında gidebilmesi ve görüşebilmesi imkansıza yakındı ama o vazgeçmedi. Görüştü de. Onlarca onlarca badire atlattı. Sonuçta, Erzurum edebinden erkeğin arkasında geri planda duran dul kadın portresine hiç uymayan, Pantolon giydiği, sigara içtiği ve batıda savaştığı için onu savaş sonrasında bağrına basmamış gittiğinde kalacak yer bile bulamadığından İstanbul’a göç etmiş kahramanını unutmayı seçmiştir. Ama tarih onu kökleri ile buluşturmayı artık bize vazife kıldı. Bu güne kadar Erzurum’un gereğince itibar etmediği Türkiye’nin ve dünyanın ilk kadın teğmeni artık Erzurum sokaklarında ve hemen her platformda saygı ve itibarla anılması için bundan sonra yapılması gerekenleri yüksek sesle ve dayanışma ruhu ile konuşma zamanının geldiğine inanıyorum.

Üsteğmen Kara Fatma’yı anmak, anlatmak, kitabını yazmak, mezar yerini araştırıp bulmak, yapılmasına ön ayak olmak, yaşadığı sokağa adının verilmesi için ısrarla çabalamak, her yıl ölüm senei devriyesinde mezarı başında dua okutuyorum buyurun yanımızda olun dediğimde bu bir Erzurumlu değil dışarıdan biri olarak görülmek son derece incitici. Bunları yapan Erzurumlu değil belki ama onu da evlat ve kardeş olarak görmek, desteklemek çok zor olmamalı.

Hatta sen Erzurumlu değilsin neden niçin bu kadar savaştın onun için sorularına toplu cevabım: bu devlet bu millet ve bu bayrak için “Bu memleketin şarkı da garbı da benim için bir. Tüm Türkiye benim vatanım benim toprağım, bütün çocuklar benim çocuklarım, biz çocuklar için ölmedik mi?” diyen bir kadına karşı yapılan hizmet tarafımdan sonuna kadar helaldir diyor Üsteğmen Kara Fatma’yı tanıtmak için çözümlerim var, size uzatılan dost eli görmezden gelmeyin, bu memleket hepimizin…

Erzurum edebinden erkeğin arkasında geri planda duran dul kadın portresine hiç uymayan, Pantolon giydiği, sigara içtiği ve batıda savaştığı için onu savaş sonrasında bağrına basmamış gittiğinde kalacak yer bile bulamadığından İstanbul’a göç etmiş kahramanını unutmayı seçmiştir.

Ama tarih onu kökleri ile buluşturmayı artık bize vazife kıldı. Bu güne kadar Erzurum’un gereğince itibar etmediği Türkiye’nin ve dünyanın ilk kadın teğmeni artık Erzurum sokaklarında ve hemen her platformda saygı ve itibarla anılması için bundan sonra yapılması gerekenleri yüksek sesle ve dayanışma ruhu ile konuşma zamanı.

İknur Hanım konuya ilişkin olarak sizin söylemek istediğiniz, hani derler ya son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Tüm anlatılar ışığında yine benim araştırmalarım neticesinde edindiğim bilgiler kapsamında, Askeri Terhis Belgesi ve Newyork Times dergisinde yayınlanan röportajını göz önüne aldığımızda birçok yabancı gazetenin cesaretinden hareketle Kara Fatma’yı yurdunu seven bir Fransız kadın kahraman olan Jeanne d’Arc’a benzetmeleri boşuna değildir. Bahsettikleri kişilerin kahramanlıkları ve yaptıkları hizmetler bizim vatanın herhangi bir yerinde mühimmat taşıyan binlerce kadınımızın fedakârlığı, zorluk ve zahmeti ile boy ölçüşemeyeceği kanaatindeyim.

Bir yanıt yazın