DADAŞ’ın EĞİTİM SÜRECİ

erzurum sevdası

Dadaşlık ismiyle kaim hayat şekli, alaylı bir eğitim modelinden neşet eder. Mektebi olmamakla birlikte çok sağlam sosyal eğitimler sonucu olgunluğa yürür.

Dadaş olmanın eğitimi yazılı değildir. Bir nevi “hal” diliyle eğitilir dadaş. Yani yaşayarak, görerek kemale yürür genç dadaş!

Dadaşın ilk eğitim yeri Türk’ün kadim ocağı olan aile ocağıdır. Orta mektebi ise “oba” sı yani mahallesidir. Gerçekten bir oba gibi olan mahalle kültürü Erzurum’da genç dadaşların, olmaları gerektiği kimse haline gelebilmeleri için en ehemmiyetli yerdir.

Küçük bir dadaş çevresini anlama çağına geldiğinde aile ocağında başlar ilk eğitimi. Onun zihni berraktır ve öğrenmeye açıktır. Algıları yüksek, hal ve gidişattan anlayacak devrededir.

Evdeki büyük erkekler ve beraberinde akrabanın büyükleri ona seslenirken Dadaş! Diye ünlemeleri onun taze, berrak belleğine tohum atacak, mahalleye adım atacağı zamana kadar filizlenip fidan olacaktır.

Ev içinde o artık bir dadaştır. Büyüdükçe anlayıp öğrenecek, anladıkça büyüyecek, yükümlülüğünü ve gereklerini üstlenecektir.

Küçük dadaş ayağı yer tuttuğunda ufak ufak kapı önüne çıkıp mahalleyi süzer. Etrafta koşuşan, oynayan ergen dadaşları izler. Artık koşmaya başladığında diğerlerine karışır ve mahallenin köşetaşını mesken tutmuş, gençlere hal diliyle edep, adap, saygı ve hürmeti öğreten dadaşla tanışır.

Köşetaşını mesken tutan bu dadaş öyle başıboş aylak biri değildir. Gençlik dönemi itibariyle bir iş bulup aileye destek olmağa çalışırken iş dışı zamanlarında burada iştigal etmektedir.

Meslek eğitiminden de söz etmek gerekir ki küçük bir dadaş, mesleklerin “altın bilezik” olarak görüldüğü dönemlerde mutlaka işinin ehli bir ustanın yanına verilir ve bir meslek öğrenmesi sağlanırdı.

Öyle ki eğer ilerde okumaz, ilim tahsil etmezse bir mesleği olsun, ta ki evlenip çoluk çocuk sahibi olacağı zaman evini geçindirebilsin.

Yani hiçbir aile reisi dadaş, oğlunun başıboş, aylak biri olmasına izin vermez, tahammül göstermez, mutlaka bir mesleğe yönlendirirdi.

Çıraklıktan başlayan bu meslek eğitimi süreci, eğer okul hayatı devam etmez, bir şekilde kesintiye uğrarsa artık gidişat belli olur ve mesleğe devam edilerek delikanlılık çağlarında kalfalığa dönüşürdü.

Askere gidene kadar kalfalık devam eder askerlik dönüşü kıdemli bir kalfa olarak meslek hayatında ilerlerdi.

Onu artık meslekte usta yapacak şey yetenek ve yaşın getireceği olgunluktur. Yani usta olmak için kemalat gerekir. Yaşlanmak ustalık için tek argüman olmadığı gibi salt yetenek te kişiyi usta yapmaz. İki önemli unsur olgunluk ve yetenek bir potada erir, kişiyi pişirir ve ustalaştırır.

Meslekte usta olmuş bir dadaş özel bir kişiliktir. Çevresinde saygı uyandıran, sözüne itibar edilen, ihtiyaç halinde danışılan değerli bir kimsedir. Böyleleri meslek çevrelerinde hala isimleriyle anılır, yad edilirler.

Yaşça mahallenin gençleri içinde en büyüğü olanı, milli duyguları ve az buçuk ta kulağına çalınan güncel ve tarihi bilgiler ışığında gençlerin bilgesi ve öğretmenidir.

Ağırbaşlı vakur edasıyla küçük dadaşlara hakimlik te yapar hakemlik te. Aralarında anlaşmazlık çıkan küçüklerin, haksız olanı kendi kardeşi de olsa kulağını çekip gereğince paylar, usulünce aralarını bulur ve barışı tesis eder.

Vakit akşama yaklaşıp hane reisleri işten eve dönerlerken mahallenin köşesinde belirdiklerinde, bizim vakur edalı genç dadaş edeple ayağa kalkar her birine hürmet eder, saygısını gösterir sonra mahalledeki kendine ait makamı olan köşe taşına yeniden kurulur.

Onun bu hali yanı başındaki genç dadaşlara örnek olur. Sözle bir şeyler anlatıp öğretmesine gerek kalmamıştır. Eve dönen büyükler orada bulunan her bir çocuğun babası veya arkadaşının babasıdır. Onlara gösterdiği saygı ve hürmetle küçük dadaşlara ne denli kıymetli bir şey öğrettiğinin, söze boğmadan anlattığının belki de çok farkında değildir. Ama böyledir işte.

O küçük dadaşlar böylelikle olması gerekeni görüp öğrenmişlerdir. Genç dimağlarına evde atılmış olan tohum burada sağlıklı olarak yeşermekte ve yetişmektedir. Bu yaşta öğrenecekleri en değerli şey olan bu saygı-hürmet ki bu “hürmet” -Türk Milleti’nin barış zamanında beşeri ilişkide muhatabına sunduğu en kıymetli hediyedir- istikbalde onunda kalbinde yer alacak en önemli hazinesi olacaktır.

Her caminin bitişiğinde “medrese” bulunurdu. Caminin imamı yahut müezzini mahallenin çocuklarına temel dini bilgiler ve Kur’an okumayı öğretirdi. Aralarında hafızlık yapmak isteyen de olursa ona da ayrı bir çalışma yapılırdı.

İlkokul çağları küçük dadaşların aynı zamanda, medrese çağıdır. Babası medreseye götürüp hocasına “eti senin kemiği benim” deyip teslim eder. Orada Kur’an-ı okur; Allah’ı, peygamberi öğrenir, vatan- millet sevgisini kazanır ve bütün bu değerleri medresede birbirlerinden etkileşimle pekiştirir, halkın “Allah devlete zeval vermesin” duasını orada kalbine yerleştirirdi.

Medrese deyince Erzurum’un manevi iklimine damga vurmuş, isimleri zikredildiğinde memleketin her tarafında bilinen ve saygı gören alim ve ulema vardır ki onlar nazar ettikleri onlarca, yüzlerce insanın kemaline vasıta olmuştur.

Alvarlı Mehmet Efendi tedrisatıyla hem tasavvufi hemde ilmi eğitimle ilgilenmiş, yine Rasim Baba tasavvuf eğitiminde bulunmuş önemli isimlerdir.

Medrese sistemi Arapça eğitimiyle sadece medreselilere değil akademisyenlere de faydalı olan Taş Cami imamı Ali Hoca, Said Nursi talebelerinden Mehmet Kırkıncı hoca sohbetleriyle kendilerinden istifade eden onlarca, yüzlerce insana ışık olmuşlardır.

Kurşunlu Medreseleri, Pervizoğlu Medresesi, Ahmediye Medresesi Erzurum’un alim ve molla yetiştiren, çevresine yaydığı ışıkla sade insanların da ruhlarında manevi fırtınalar koparan manevi mekanlar olmuşlardır.

Yine şehrimizin unutulmaz renkli simalarından bir Naim hoca vardır ki bir nevi son yüzyılın Erzurumlu Nasreddin Hocası diyebileceğimiz vasıfta bir kimliktir. Kendisi halk ile bütünleşmiş, mütevazı, arifane ve esprili yaklaşımıyla insanların gönlünü hoş ettiği gibi aynı zamanda da düşündüren söz ve latifeleriyle nam salmıştır.

Genelde aynı mahallenin gençleri aynı okullara gittiklerinden genç dadaşların okul hayatı ile mahalle hayatı birbirinden ayrı değildir. Bu sebeple okuldaki eğitim hayatı ile mahalledeki hayat yan yana yürür.

Genç dadaşların arkadaş muhabbetleri de bir nevi hayata dair eğitim yerine geçer, onları geleceğe hazırlar. İleride nasıl birer insan olacakları-olmaları gerektiğinin temelleri bu muhabbetlerle atılır, zihinlerine kazınır.

 

Büyüklerinden duydukları hayata dair her şeyden kendilerine pay çıkarıp aralarında sohbet konusu ederler, şahsa münhasır iyilik ve yardımseverlik hikâyeleri ile donanır hem kahraman ve yiğit hem de merhametli ve hissiyat sahibi bireyler olarak toplum hayatına katılırlar.

Delikanlılık gücü iyiden iyiye kendini hissettirdiğinde askerlik vakti de gelmiş olur. Askerlik dadaşın aile ve arkadaşlık bağlarını iyice kuvvetlendirdiği, vatan sevgisinin en yüce hissedilip hayat bulduğu yerdir.

Orada ki hayat dadaşa bambaşka bir eğitim sağlar ki bu tüm Türk Milleti için geçerli bir durumdur. Sabır, metanet, dostluk, yiğitlik, fedakarlık, hasılı kelam bir bireyi kıymetli yapan ne kadar insani değer varsa onların yaşanılıp giyinildiği yer olarak; ham olan olgunlaşır, çiğ olan pişer, durulur ve baba ocağına döner.

Gözünü dadaşlık kültürü içinde açan bir genç için dadaş kimliği, kendini direkt sorumluluk olarak hissettirir.

Vakar ve gözü tokluk bir dadaşın en büyük şiarıdır. Aldığı kültür ve yetiştiği iklim kendi kazandığı üç kuruş ta olsa dönüp sahipsiz mala bakmaz, başkasının olana el uzatmaz ve heveslenmez.

Kendisine ait olmayana tamah etmek tenezzül meselesidir ve onun vakarı buna izin vermez. Haksızlık ve usulsüz kazanç yollarına sapanlar değersiz ve sefil addedilir, iftiracı ve hasetçilere iyi gözle bakılmaz, dışlanır.

Baba nasihati ve duası da bir dadaş için en değerli hazinedir. Baba nasihati genç bir dadaş için önemli eğitim aşamalarıdır. Babadan alınan dua onun için dünyaya bedeldir.

Aslında bir dadaşın dadaş kimliğini edinme süreci bizzat yaşayarak alınan dersler, küçüklerin büyüklerden görerek, akranların birbirlerinden etkilenerek “toplu hal eğitimi” diye adlandırabileceğimiz bir eğitim şeklidir.

Anlama, kavrama, hissetme ve yaşama süreçleri, erken gençlikten olgun döneme gelene kadar ki eğitim süreçleridir dadaşın.

Yaş kemale erdiğinde, çatık kaşlarının sertleştirdiği yüz ifadesinin altında aslında yumuşak bir kalp ve engin bir merhamet duygusu gizlenir.

Onun vakarı asla katı bir yapının görüntüsü değildir. Tam tersine toleransı yüksek ama laubaliliğe prim vermeyen, merhamet sahibi ama titiz ve dikkatli, vefa ve gayret ehlidir.

Böyle değerli kişilikler Erzurum’da çokça bulunur, toplumun huzur ve dengesini sağlardı. Çevrede dadaşlığın ruhuna aykırı tek tük çıkan olursa o da zaten kendini ortalarda gösteremez kenarda kalırdı.

Hülasası; devir, içinde bulunduğumuz vakte ererken özlemini duyduğumuz eski mahalle ve dadaş kültürünü kaybetmek bu toplumun intiharı demektir.

Güçlü toplum; güçlü millet ve devlet demektir. Milletin mefkuresi ilelebet payidar olmaksa dadaşlar ve dadaşlık ta bu idealin temel taşlarındandır.

Dolayısıyla bu kültür yaşamalı, yaşatılmalıdır. Dadaşlığın unutulması yahut özlemle anılan eski bir hatıra olarak bahsedilmesi, içinde bulunduğumuz toplumun korkunç bir yokoluşa doğru gidişinin işaretidir.

Yaşar KARAKAŞ

Bir yanıt yazın