Bizde genelde merkezi düşünme ve siyaset anlayışı hâkim olduğu için muhalefet denilince aklımıza hemen iktidar partisinin karşısında olan parti yâda partiler veya çıkar birliği edememiş gruplar gelir. Oysa muhalefet bunun çok ötesinde bir karşıtlık ifade eder. Aslında muhalefet bir aykırılıktır. Bu aykırılık bir eyleme, bir tutuma, bir görüşe karşı çıkmak şeklinde kendini gösterir. İşte bu karşı çıkan kişiye muhalif denir. Birde yerleşik bütün değerlere yönelik bir muhalefet vardır. Buda toplumsal aykırılıktır. İşte bu aykırılığı toplumsal şiddete, silahlı harekete vardıracak şekilde yürütenlere ise anarşist denilir. Başarılı bir muhalefet kendini anarşizme kaptırmadan egemen unsurlara görüşlerini kabul ettirip bunların yönetimlerini ve icraatlarını etkili bir şekilde kontrol etme ve toplum yararına toplum adına uygun olan kararların alımını ve uygulanmasını sağlar. Muhalefet aslında demokrasinin bir gereğidir ve ancak demokrasinin olduğu ülkelerde ve yönetimlerde başarılı olur.
Kentsel muhalefet genel muhalefetin çok ötesinde bir anlam ifade etmekte. Kentsel muhalefet bir siyasi görüş fikrin etrafında şekillenmeyen tamamen yaşamış olduğu yere sahip çıkmaya yönelik bir harekettir. Her şehirde farklı bir şekilde ve farklı bir olaydan sonra kendini gösterir. Bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizde de Kentsel dönüşüm hareketi ile birlikte konuşulup tartışılmaya başlandı. Her şeyden önce yaşadığı yeri sevme ve o yere ait olma duygusu ile şekillenen bir muhalefet anlayışı ve kent rantiyesine, kentsel faaliyetlere yönelik bir hareket. Ancak marjinalleştiği zaman asıl amacından çıkıp bütün bir ülkeyi hatta dünyayı etkileyebilecek sonuçlara varan hareketler oluyor. Fransa devrimi aslında bir kentsel muhalefet olayıdır. En azından başlangıcı öyleydi. Arap baharı yine bir kent olayı idi ve en son bizde yaşanan gezi olayı yine bir kentsel muhalefet sonucu ortaya çıkan ve ülkeye yayılan ya da yayılmasına çalışılan bir olay olarak karşımızda duruyor. Çok uzaklara gitmemek lazım yine size Erzurum tarihinden bir örnek vereyim 1906 yılında Şahsî Vergi ve Hayvanat-ı Ehliye Rüsumu’ nün açıklanmasından Sonra 2. Abdülhamit’e karşı Erzurum’da çıkan isyanda bir kentsel muhalefettir.
Kentsel muhalefetin temel hedefi yaşanabilir, adil ve sürdürülebilir bir yerleşme için gerekli olan politikaların uygulanmasını sağlamadır. Böylece vatandaş bağlılığı artırılarak, kentsel hizmetlere devletin dışındaki halk gruplarının katılımının gerçekleştirilmesi ve vatandaşın sivil toplum örgütlerince yönlendirilmesidir. Bu aynı zamanda başarılı bir kentsel muhalefetinde temel unsurlarıdır.
Kentsel muhalefetin ortak noktaları nedir?
Aslında her kentsel muhalif hareketin başlangıç noktası yaşadığın kente sahip çıkmadır. Yaşadığın yeri sevme kendini oraya his etme, yaşadığın kenti daha yaşanabilir bir yer olmasını isteme kentsel muhalefetin temel dayanağıdır. Küreselleşme kavramı şehirler içerisinde Neo liberal bir kentsel model kavramı geliştirdi ve dünyada küresel sistem içerisinde yarışmak isteyen her kent kendini bu modele doğru dönüşüm furyası içerisinde buldu. Bu modelin belli başlı özellikleri heybetli ve cüsseli modern binalar oluşturma, şehrin tarihi eserlerinin görkemini ortaya çıkartma ve onun çevresini bir eğlence merkezi haline getirme, kültürel mirasını şov malzemesi yapma, kapalı toplum oluşturma, kentsel mekanları özelleştirme ve ticari hale getirme, otomobil merkezli şehircilik uygulamaları ve tabi AVM ler ve bunların etrafında cebini dolduran bir rantiye. İşte bütün bu ortak noktalar kentsel muhalefetinde ortak noktasını ortaya çıkarıyor, kentin mimari mirasına sahip çıkma, yaya hakları, kültürel mirasın korunması, kentin bir bütün olarak korunması, AVM lere karşı esnafların yanında yer alma, kapalı toplumun oluşumuna engel olma, kent mekanlarını kamusal alan olarak ve kamusal hizmet içinde tutma ve tabi ki rantiye merkezli kentleşmeyle mücadele etme. Her kentte kentsel muhalefet bu konuların biri üzerinden patlak verir. Mücadele yöntemi, bilinç, paydaş farklıdır. Dolayısıyla muhalif kimliği farklılaşabilir ama genelde mimari üzerine kurulu bir muhalif kimliği ile karşılaşabiliriz.
Kentsel muhalefetin dayanak notaları yukarıda değindiğimiz gibi ilk önce yaşadığın yeri sevme ve kendini oraya ait his etme bilincinin olmasıdır. Şehirciliğin temel iki noktası burasıdır. Kentsel muhalefette kentli haklarının kenti sevme kısmı ile ilgili olan, denetim, katılım, birlikte hizmet üretme, seçme ve seçilme hakları ile ilgili dolayısıyla kent halkında bu bilincin oluşması temel şarttır. Yaşadığın yere ne kadar çok sahip çıkarsan o derecede başarılı bir kentsel muhalefetin oluşmasına zemin hazırlarsın.
Tabi bu arada kentli tanımını da yapmanız gerekiyor. Yaşamış olduğunuz yerde kentli olarak kimi kabul ediyoruz. Eğer çok göç alan bir yer ise o kentte şimdi yaşayanlar mı veya sürekli göç aldığı halde az göç veriyorsa o şehirde birkaç nesil yaşayanlar mı bir ticaret veya sanayi şehri ise orada çalışanlar mı? İşte bu tanımlamanın yapıldığı yerde kentsel muhalefette kimliğini kazanıyor. Etkin bir kentsel muhalefetin var olabilmesi için kentsel kimlik tanımının yapılmış olması da gerekiyor. Yani kimliği olan bir kentte yaşayan insan ne için mücadele ettiğini bilebilir. Her kentin kendine özgün bir kimliği vardır. Bu kimliği sayesinde kentli yaşadığı kentten ne istediğini bilebilir. Kent kimliği derken mimariden, kültürden, yaşam biçiminden kentin simgelerinden bahsediyoruz. Kimlik unsurları ne kadar çeşitlenirse o kadar kent değer kazanır. Dadaşlık aslında bir şehir kimliğidir, gerçekten de tarihi geçmişi ve kültürel birikimi olan bir şehre böylesine muazzam bir şehir kimliği yakışır. Bu kimlik İçinde tarih var, kültür var, mimari var, mahalle var ama bu şansı maalesef yeterince değerlendiremedik
Elbette, kentsel muhalefetin en önemli ayağı halktır. Ne istediğini bilen, haklarının ne olduğunu bilen ve bunun için birlikte hareket etme yeteneği ve arzusunu taşıyan bireylerden oluşan bir topluluk veya halk ya da kent vatandaşı artık nasıl adlandırmak isterseniz bilemem ama bu ana saç ayağını oluşturuyor. Çünkü kentsel faaliyetlerden ilk önce ve en çok etkilenen halktır. Tabi burada halk ya da topluluk birlikte hareket kabiliyetine sahip olmalı yani örgütlenmeli, örgütlü bir şekilde hareket etmeli. Yani yaşamış olduğunuz kentin sorunlarına karşı demokratik kitle örgütlerinin var olması gerekli. Kentsel muhalefetin son ayağı ise işbirliğidir. Çünkü yaşamış olduğunuz yere sizin bakışınız, oraya yönelik olarak düzenlenen değişim hareketini sizin algılayışınız, bir başka kişinin, derneğin, topluluğunkinden farklı olabilir. Birlikte mücadele ettiğiniz zaman, bu farklılıklar muazzam bir güce dönüşür. Siz kendinize ait farklılığınızı, bakışınızı, fikrinizi, bilginizi karşı tarafa öğretirken ondanda aynı şekilde ona ait olan farklılığı, bakışını, fikrini ve bilgisini öğreneceksiniz ve mücadelenize çok boyutluluğu getireceksiniz. Mücadelede kullandığınız meşruluk argümanları ve haklılık dereceniz artacak ve kendinize birçok paydaş bulabileceksiniz. Çünkü sizin fikrinizi önemsemeyen, karşı çıkan veya kendi çıkarına uygun görmeyen paydaşınızın fikrine destek verebilir, kendine yakın his edebilir veya çıkarına uygun gelebilir. Pek tabi olarak bu ortak mücadele paydaş farklılaşmasına da sebep verir. Dernekler, siyasi partiler, meslek kuruluşları, mahalle birlikleri her biri kendi uzmanlığını, fikrini, çıkarını ve taraftarlarını muhalif hareketin içerisine katabilecektir. Burada önemli olan bu muhalif harekete katılanların mücadele yöntemlerinin bir birleriyle aynı olması, örtüşmesidir. Mücadele yönteminde anlaşamadığınız zaman başarısız olursunuz.
Bir kentsel muhalefetin başarılı olarak yürütülebilmesi için bu işe ön ayak olan grubun çok büyük fedakarlık göstermesi gerekir. Kentsel muhalefetin temelinde yatan temel nokta yaşadığın yere sahip çıkmadır. Bundan dolayı sen yaşadığın yere ne kadar sahip çıkarsan o kadar çokta bağırmalısın, bağırmalısın ki senin etrafında bir oluşum meydana gelsin. Cılız kalırsan çevrende kimseyi bulamazsın. İşte bundan dolayı yerel örgütlerin çok kuvvetli olması gerekir. Kendine başarılı bir kentsel muhalif kimliği çizmek istiyorsan başta mimari olmak üzere şehrine ait değerlere çok iyi sahip çıkman ve bunları tanıman gerekir. Ancak Erzurum’da sesi gür çıkan bir sivil toplum örgütüne sahip değiliz. Aslında sivil toplum örgütleri henüz tam manasıyla demokratik düzene yaraşır bir seviyede değil. Şu anda sivil toplum örgütü derken birkaç kişilik yakın arkadaş gruplarının kurduğu dernekler veya belli bir siyasi ve ekonomik oluşum etrafında toplanan vakıflar ve bunların yönetici kesimleri tarafınca belirli zamanlarda işbirliği yapılan platformlardan oluşmaktadır. Halen dernek ve vakıf yöneticilerinin kendi imkanları ile yürütmeye çalıştıkları faaliyetler ile sınırlı bir etkinlik anlayışı var. Çoğu derneğin ve vakfın üyelerinin ne aidat ne de faaliyetlere aktif olarak katılımı gibi mükellefiyetlerini yerine getirmediklerini sadece bir etiket olsun diye hatta bazen hatır gönül meselesi ile bu tür kuruluşlara üye olduklarını biliyorum. Yerel medya kuruluşlarında da kendi özgünlüklerini bulmaktan uzak, genelde büyük medya kuruluşlarını taklit etmekten öteye gidemeyen ve hatta maddi yetersizliklerinden dolayı da bunu başarmaktan bile uzak bir durumda görüyorum. Dolayısıyla kentsel muhalefet yapmakta zorluklar yaşanıyor
Kentsel muhalefette hukuk aslında en son başvurulan yol olmalıdır. Çaresiz kaldığınız zaman başvuruda bulunmalısınız. İlk başta bu söz biraz garip gelebilir ama öyle. Çünkü sohbetimizin en başından beri söylediğimiz şey halkın bilincinin artmasıdır. Aslında bizim ülkemizde hukuka başvuruda bulunmak çok zor, zahmetli, zaman alıcı, bıktırıcı ve etkili olmayan bir yöntem. Zaten kentli haklarında temel nokta halkın yönetime katılmasıdır. İnan bana hukuka harcadığın zamanı, parayı, emeği halkı bilgilendirmek ve bilinçlendirmek için harcarsan daha etkili olacaktır. Türkiye bir hukuk devletidir. Ama hukuk ne kadar etkindir? Bu hep tartışmalı bir konudur. Karar alma ve uygulama süreci çok uzun. Bir de tabi biz de hukuk, sistemi korumak amacıyla dizayn edilmiştir. Hukuk uygulayıcıları memur, adli mekanizma bürokratik, hukukçuların büyük kısmı meseleye bürokratik bir gözle ve teknik bilgi ile bakıyor. Sivil toplum kuruluşlarının çok ciddi bir hukuki destek bulma sıkıntısı var yani yaşadığı şehri kendine dert edinen hukukçu sayısı da az. Bu tür hukukçuları da bulsanız şehircilik meselelerine hakim değiller, meseleye sanatsal, şehir kimliği, belleği, kentli hakları kavramı içerisinde bakamıyorlar. Açılan davalar ya mülkiyet hakkından ya da bedel takdirinden oluyor. Ama yine de ihmal edilmemesi gereken bir denetim mekanizması olduğunu da söylememiz lazım.
Peki, Avrupa da kentsel muhalefet ile Türkiye deki kentsel muhalefeti karşılaştırırsak şunları söylememiz mümkün.Şimdi her şeyden önce şu gerçek var. Biz kentli haklarını Avrupa dan öğrendik. Avrupalılar kentlerine çok önem veriyorlar. Çünkü halkının büyük bir kısmı kentli biz ise kentleşme çabası içerisindeyiz. Tabi ki kentlerinin özgünlüklerini korumuşlar, biz ise kentlerimizi onların kentlerine benzetmeye çalışıyoruz. Bilinç farkı da mevcut ve demokrasileri de ilerlemiş durumda. Bir de Avrupa da kentsel muhalefet hakikaten kentte yapılıyor. Çünkü orada kentsel uygulamalar tamamen kent yönetimlerinin elinde biz de ise kentsel muhalefet aynı zamanda iktidar partisine de yapılıyor. Çünkü kentsel dönüşüm merkezi hükümetin planlamaları ve projeleri arasında ve bizde kentsel projeler aynı zamanda bir mahalli idare maliyesi aracı olarak da kullanılıyor. Yani uygulanan sıkı maliye politikasının olumsuz etkisini kentsel yatırımlar yoluyla ortadan kaldırmaya çalışılıyor. Dikkat edecek olursak şehirlerin ön plana çıktığı Menderes, Özal, Erdoğan hükümet dönemlerinde aynı politikaları uyguluyorlar. Bu politikaların en önemli olumsuz yanı kentlerimizin özgünlüklerinin kalkıp birbirlerine benzemeye başlamasıdır. Dolayısıyla bizde kentsel muhalefet çok tehlikeli bir şekilde marjinalleşme tehdidi altında ilerleyebilir
Erzurum da kentsel muhalefet hakkında ise şunları söyleyebiliriz. Erzurum, sürekli göç veren bir şehir olduğundan dolayı etkili bir kentli tanımı yapılamamıştır. Erzurum’un yerlisi olarak takip eden insanların büyük bir kısmı Erzurum’da yaşama arzusunu yitirdiğini de gözlemliyoruz. Bu koşullarda Erzurum da etkili bir kentsel muhalefetin oluşturulamayacağına ilişkin kanaatim yüksek. Çünkü göç olarak aldığı nüfusunda Erzurum’u bir durak gibi görmektedir. Yapılan yatırımlar ve verilen kentsel hizmetler yetersiz. Sivil toplum örgütleriniz ve yerel basınınız çok zayıf ve güçsüz. Tarihi eserlere karşı bir koruma bilincinin olmadığı da gerçek. Şehrin mimari dokusunu çok hızlı bir şekilde kaybettiğini ve halkında buna sessiz ve kayıtsız kaldığı düşünüldüğünde kentsel muhalefetin şehrimizde şu anda mevcut olduğunu söylememiz pek mümkün değil.
Ömer Yaşar Özgödek