HUDUT ŞEHRİ
(ERZURUM KAHRAMANDIR, HEM ALİMDİR HEM ARİF)
Bugünkü ve kadim Erzurum’un sosyokültürel yapısında, Erzurumlunun şahsiyetinde, sazında, sözünde, yüreğinde “hudut şehri” vasfının her açıdan izdüşümlerini görerek şehrimize dair en iyi tarifi, tanımı ortaya koyabiliriz. Erzurum’u anlamanın yolunun tarih ve sosyoloji düzleminde hudut kavramını anlamaktan geçer. Modern bir kavram olarak “sınır” kelimesi kullanılmaya başlandığı 19.yüzyıldan itibaren Erzurum’un binlerce yıldır “hudut” ile kazandığı birçok zenginliği kaybetmiştir.
Erzurum, farklı tarihlerde şehre hâkim olan Doğu Roma’nın (Bizans’ın) doğu, Sasani devletinin batı, Gürcülerin güney, Arapların kuzey, Büyük Sekçuklu Devleti’nin batı, Osmanlının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin doğu sınırı olarak bugüne kadar bulunduğu coğrafyanın kaderini yaşamıştır. Erzurum’un bulunduğu coğrafya jeopolitik açıdan çok kıymetlidir, bir o kadar da doğal coğrafi sınır özelliği göstermektedir. Bunun sonucu olarak da bir hudut şehri olarak Erzurum’un devletler arasında sık sık el değiştirmesi, Erzurum’a kurulduğu günden bu yana garnizon şehir özelliklerini yüklemiştir. Osmanlıda sık sık İran’ın ve Rusların tacizine veya işgaline maruz kalan Erzurumlularda vatan hassasiyeti zirvede olmasının en mühim nedeni budur. Erzurum halkı Osmanlının kriz yıllarında Türk ordusuyla beraber Rusla ve İranla mücadele ettiği olmuştur. 9 Kasım Aziziye Destanı, 1916 Kargapazarı direnişi bu mücadelenin tarihe düşmüş onurlu fotoğraflarıdır. Erzurum’un etrafı kırkın üzerinde tabyalarla muhkem hale getirilmiştir; çünkü Erzurum doğunun can boğazıdır. Osmanlı döneminde sıkça kaybolan devlet otoritesi esnaf dayanışmasını ve serdengeçtilik kültürünü geliştirmiş, yaşadığı acılar onu “dadaş” kelimesiyle bir şahsiyet anıtı haline getirmiştir.
Hudut şehri olmanın şehrimize yaşattığı acılar kadar ayrıcalıklar ve güzellikler de olmuştur. Şehrimizin tarihi göç ve ticaret yollarının kavşağında bulunması, Batı ve Doğu medeniyetlerinin kesişme noktasında olması, Türkistan coğrafyasının Anadolu’ya giriş boğazında konumlanması şehre sosyo-kültürel açıdan muazzam bir zenginlik kazandırmış, şehrimizi çok kültürlülüğüyle ve kültürel öğeleriyle küçük bir Türkistan veya küçük bir Anadolu kıymetliyle kıymetlendirmiştir. Erzurum’dan geçen kervanlar, seyyahlar, ilim adamları, ordular, kavimler Erzurum’a kelime bırakmışlardır, musiki bırakmışlardır, inanç, töre, anlayış, bilgi, birikim, söz, şiir, nükte ve birbirinden farklı hikâyeler ve tecrübeler bırakmışlardır.
Erzurum’un hudutta iyi kötü yaşadığı her şeyi en iyi gösteren unsurların başında türküler gelir. Erzurum’un türküleri ağırbaşlıdır, hüzün vardır, hasret vardır, kahramanlık vardır, gözyaşı vardır ve ayrıca türkülerimizde geniş bir gönül coğrafyası vardır. Türkülerimizde Tebriz, Şiraz, Belh, Delh vardır. Basra, Bağdat, İskenderiye, Yemen, Mısır, Tunus, Şam, Hicaz vardır. Buhara, Semerkant, Revan, İstanbul, İzmir, Bursa ve Konya vardır. Hudut şehrinde doğu batı yönündeki tarihi İpekyolu ve kuzey güney yönündeki ticaret yollarının üzerindeki şehrin şahsiyetinde, edebiyatında, söz dağarcığında, ilminde irfanında Kafkasya da vardır, Türkistan da, Ortadoğu da vardır, Çin de… Erzurum Doğu’nun Batı medeniyetiyle, Batı’nın Doğu medeniyetiyle tanıştığı bir hudut ve gümrük şehridir. Erzurum kültür ve edebiyatı bu nedenle çok zengindir. Velhasıl Erzurumlu hem kahramandır, hem alimdir, hem arif… Erzurum bir şehrin ötesinde vatandır.