KENTSEL DÖNÜŞÜM VE KENT KİMLİĞİ

KENTSEL DÖNÜŞÜM VE KENT KİMLİĞİ

Son dönemlerde kentsel dönüşüm ülkemizde büyük bir ivme kazanarak yol almakta. Ancak bu dönüşüm şehirlerde birçok tartışmalara ve eleştirilere yol açmış durumda. Bu tartışmaların odak noktasında ise mahallelerin yok olması ve şehirlerin kimliklerinin göz ardı edilmesine dönük eleştiriler yer almaktadır. Şehircilik üzerinde çalışmaları ile tanınan Ömer Yaşar Özgödek ile bu konu üzerinde konuştuk.

Yaklaşık 16 bin’in üzerinde köy, bin 53 belde 2012’de çıkan Büyükşehir Yasası ile mahalleye dönüştü. Yeni düzenleme, Mahalleye dönüşen köy ve beldelere ‘kırsal’ statüsüne geçme hakkı tanındı. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz?

Büyük şehir yasası aslında Türk şehirciliği açısından önemli bir yasaydı. Bu yasa ile şehir ve kırsal kesim bütünleştirilerek ileride geçilmesi düşünülen büyük il yapılanmasına ilişkin olarak bilgi, deneyim ve beceri birikiminin artırılarak ilerideki değişime yönelik gerekli alt yapı oluşturulmaya çalışılmıştı. Bu yasada ihmal edilen konu kırsal ve şehir kimliğinin ayrımının dikkatli bir şekilde yapılmaması olmuştu. Şehirler çok fonksiyonlu üretim ve tüketim merkezleridir. Kırsal kesimler ise tarımsal üretim ve kısıtlı tüketim merkezleridir. Büyükşehir yasasında bu noktada göz ardı edilmiştir. Sonuç olarak başta hayvancılık olmak üzere kırsal kesimde olan üretim faaliyetleri sekteye uğramıştır. Köylerin kurumsal yapısının kaldırılması kırsal yaşam için önemli olan ve mülkiyeti köylere ait olan birçok köy malının belediyelerce satılması kırsal yaşam açısından gerçekten ciddi sıkıntılara yol açmıştır. Türk hayvancılığının temelini oluşturan mera alanları bu dönemde yüzde yirmiye yakın daralmıştır. Bu gerçekten ciddi bir sıkıntıya yol açmıştır. Şimdi bu yasa değişikliği ile bu hatalar telafi edilmek isteniyor. Önemli olan nasıl telafi edilecek ve bu süreçte kazanılan hizmet kalitesi nasıl korunacak?

Sanatta, edebiyatta, kültürde, ekonomide derken birçok alanda yükseklik kaybediyoruz. Bunun mahallelere yansıması nasıl sizce?

Sanat, edebiyat ve kültürel faaliyetler aslında toplumsal kalite ile doğrudan ilgilidir. Kaliteli bir toplum değerler üzerine inşa edilen kaliteli bir eğitim ile oluşturulur. Bu kaliteli eğitim sadece okullarda değil, ailede ve diğer toplumsal yapılar aracılığıyla da bir bütün olarak verilmesi mümkündür. Aile her ne kadar sıralamanın ilk maddesini teşkil etse de ailenin eğitildiği merkez mahalledir. Tıpkı okulda insanlar eğitim gördükleri gibi ailede mahallede eğitim görür. Bu inancımıza dayanak olarak son yıllardaki toplumsal yapı ve ahlaki değişimi ile mahalle yapımızdaki değişimin paralellik göstermesini kanıt olarak sunabiliriz. Mahalle bir şehrin kasabanın hatta büyük bir köyün yerleşim parçalarına verilen ve içinde barındırmış olduğu hane birimlerinin çeşitli ihtiyaçlarını giderecek hizmet birimlerini de içeren mahalli alandır. Bu tanımı sosyal yapıyı yansıtacak şekilde yaptığımızda mahallenin aslında yaşayan bir doku olduğunu görürüz. Özallı yıllardan itibaren mahalle dokusuna yönelik şiddetli darbelerin indiğini maalesef gözlemliyoruz. Şu anda yaşanan kentsel dönüşüm ile birçok tarihi mahallenin ortadan kalktığına üzülerek şahit oluyoruz. Bu ister istemez toplumsal yapımızı bozmaktadır. Toplum cemiyet şeklinde dizayn edilmeye başlamış durumda. İnsanlar artık bir toplumun bireyinden daha çok kendi başına bir fert olma yolunda hareket etmekte. Teknolojinin ve değişimin esiri olan insanlar artık bir yığın haline gelmiş durumda ekonomi artık karşılıklı güvenden ve yardımlaşmadan daha çok teminatlar ve kendini koruma çerçevesinde ilerlemeye başladı. Mahallenin bakkalı, manavı, kasabı, berberi vb. ticari unsurları yok olmak üzereler. Bırakın bunları koca koca mağazalar, marketler iş merkezleri kaybolma sürecine girmeye başladı. Artık akıllı telefona yüklenen bir uygulama ile kapınızın önüne istediğiniz her şey geliyor. Bu durum mahalleye nasıl yansıdı diyecek olursanız, mahalle ve sokaklar artık birer adresten öteye gitmiyor. Herkes kendi mahallesinde gurbette ve mahalleli birbirine yabancı.

Günümüzde birçok kentte uygulanan kentsel dönüşüm uygulamaları sizce doğru mu yapılıyor?

Böylesine önemli projelerin başarıya ulaşabilmesi için ilk önce bir kendimize özgü ve bütün siyasi partilerin sahip çıkması gereken ulusal bir kent politikasının var olması gerekir. Birçok şeyde olduğu gibi bizim bu konuda da bir politikamız yok. Haydi bu ulusal bir konu şehirler açısından baktığımız zaman her şehrin kendine ait bir şehir sisteminin oluşturması lazım. Şu anda Kayseri dışında hiçbir şehrimizin kent sistemi yok. Şimdi sizce kent politikası olmayan bir ülkede kent sistematiği oluşturmayan yerel yönetimlerin yaptığı kentsel dönüşüm projeleri başarılı olabilir mi? Evet mikro açıdan çok güzel projeler var ama bu projelere makro açıdan yaklaştığınızda işte burası bir muamma çünkü makro açıdan bakış şehir sistematiğini gerektirir.

Kentsel Dönüşüm de nelere dikkat edilmeli?

Kentsel sisteminizi kurduktan sonra başlayan bir kentsel dönüşümde ilk önce şehir kimliği dikkate alınmalıdır. Kentsel dönüşümde önemli olan bir diğer nokta ise şehrin tarihi dokusuna uygun mimariyi yansıtacak şekilde çalışmalar yapılmasıdır. Bunun kadar önemli olan bir diğer nokta ise yaya merkezli projelerin geliştirilmesidir. Artık dünyada yaya hakları kent planlamasının en önemli unsuru haline geldi. Tabi bu taşıt trafiğinin ihmal edilmesi anlamına gelmiyor. Dost şehir kavramına uygun bir şekilde kadınların, çocukların, yaşlıların, engellilerin ve hayvanların kentsel yaşamda rahatlıkla yer almalarını sağlayacak uygulamalara yer verilmelidir. Sağlık, kamu düzeni, eğitim, boş zamanların değerlendirilmesine dönük toplumsal alt yapıların oluşturulmasına azami dikkat gösterilmelidir. Tabi ki bir de peyzaj işi var. Peyzaj derken sadece park ve bahçeler değil binaların sokaklarla, caddelerle ve bahçelerle bir uyum içerisinde olması lazım. Birde bu işin olmazsa olmazı sağlıklı konut inşasının yapılmasıdır.

Gelinen noktada hali hazırda yapılan kentsel dönüşüm çalışmaları sırasında sizce vatandaş ve belediye arasında ilişki nasıldır?

Tamamen kopuk bir iletişim var. Belediyeler etken ben yaptım oldum havasında vatandaş ise edilgen bilgim yok istemiyorum ama mecburum havasında. Sormuş olduğunuz bu sorunun cevabı aslında yerel demokrasi ile doğrudan bağlantılı. İlk önce vatandaşı bilgilendireceksiniz. Bunu yaparken akademik ve kanuni dilden ziyade vatandaşın anlayacağı dili kullanacaksınız. Bir başka nokta ise birlikte karar alma mekanizmalarının geliştirilmesi yani belediye olarak ben karar aldım haydi bakalım demekle bu iş olmaz. Bir başka önemli nokta ise yerel yönetimlerle birlikte vatandaşın birlikte hizmet etmesini sağlamak gerekir. Aslında bu kentsel hizmetlerin tamamı için geçerli. Burada birlikte nasıl hizmet edilir? Planlamada insanların fikri alınır. Konutların özelliklerinden tutun ortak kentsel alanların niteliğine kadar her şey birlikte planlanır ve projelendirilir. Bu anlattığım tüm hususlarda sivil toplum kuruluşları aktif rol almalıdır.

Sizce İnsanların kültürel geçmişi ve değerlerini unutturmayıp, insanları yaşadıkları ortamdan koparmadan aynı mahalle kültürünü empoze ederek bir dönüşüm sizce mümkün mü?

Size bunu Latin Amerika örneği ile açıklayayım. Okurlarımız belki bunu bilirler, Latin Amerika ülkeleri gecekonduları ile meşhurdur. Özellikle Meksika, Kolombiya, Venezüella bu alanda kentsel dönüşüm projeleri geliştiriyorlar. Hatta bu kapsamda bizim TOKİ olarak halk arasında meşhur olan Toplu Konut İdaresi de bir proje teklifi ile bu ülkelere gidiyorlar. Sonuçta getirilen bütün bu projeleri geriye çeviriyorlar gerekçe olarak gecekonduların kendi şehirlerine ait bir kimlik haline geldiği ve bunun için bu kimliği koruyacak şekilde gece kondu bölgelerinin gerekli ve yeterli kentsel hizmeti alabilecek şekilde ıslah edilmesine yönelik bir dönüşüm ıslah projesi başlatıyorlar. İlk önce bu bölgelere kentsel hizmetin yeterli ölçüde gidebilmesi için gerekli olan gecekondular tespit edilip yıkılma kararı alıyorlar. Bu konutları yıkmadan burada yaşayacak insanların kalacağı konutlar kentsel kimliğe ve o bölgenin gecekondu mimarisine uygun olacak şekilde inşa ediliyor ve hemen peşine yıkılmasına karar verilen konutları yıkıyorlar.

Peşine gerekli yol, kanalizasyon, su şebekesi, elektrik vb. çalışmaları yapıyorlar. Yıkmadıkları konutların ise içinde yaşayan insanların yaşam kalitesini artıracak şekilde mutfak, banyo, tuvalet ve mümkün oldukça oturma ve yaşam alanlarının onarımını yapıyorlar. Bütün bu çalışmalarda o bölgede yaşayan insanların istihdamını sağlıyorlar. Sonuç kent kimliği gözetilerek mahalle ve mahalle yaşantısı ve oraya ait kültür korunuyor.

Son yıllarda gelişen ve değişen insanoğlunun gereksinimlerine göre çok katlı binalar, yapılmakta bu durumun mahalle kültürüne etkisi nasıldır sizce?

Çok katlı binaların olduğu bir yerde mahalle kültürü olmaz. Çok katlı bina insanı topraktan uzak tutar. Mahalle ise toprağa yere değer. Yani mahalle arza aittir. Tevazu ister, yürüme ister, merhabalaşma ister, hal hatır ister. oyun oynayan çocuklar ister. çok katlı bina insanların yer ile olan ilişkilerini kesmekte, toprakla olan bağlantısını koparmaktadır. Şimdi mahalleler içerisinde göğe yükselen mahalleler var. Bir mahalleden bahsederken bugün aslında bir anda onlarca mahallenin bulunduğu birer şehir ünitesinden bahsediyoruz.

Kent planlayıcılara, belediyeler bu konuda öneriniz nedir?

Şehir sistemini kursunlar. Bunun için aslında ilk önce danışacakları yer Şehir Coğrafyacıları. İlk etapta belediyeler bu alanda uzman kişilere şehrin analizini yaptırmaları lazım. Daha sonra şehir fotoğrafçılarına fotoğraflar çektirip onların kadrajlarına güzel görüntü veren alanları olduğu gibi koruyup onların kadrajlarına engel olan alanların ise nasıl düzenleneceğine dair şehir ressamlarına dair resimler yaptırsınlar. Sanatçının elinin değmediği bir yere ruh katamazsınız. Planlayacakları ve yönetecekleri şehirleri ilk önce kendi kullandıkları araçlarla, daha sonra bir ticari takside, ondan sonra toplu taşıma araçlarıyla ve en sonunda ise adım adım yürüyerek gezsinler. O zaman bakın ne kadar çok değişecek.                                                                                                                                                                               

Röportaj: Sercan Çetin 

Share this content:

Röportajlar