TİFLİS’TE TÜRK – KARAPAPAK İZLERİ

TİFLİS’TE TÜRK – KARAPAPAK İZLERİ

Eski Tiflis şehri; çok sesli, çok dilli, çok dinli, sazlı sözlü ve bol sofralı, bilge ve cömert bir şehirdir. Bu büyüleyici yerin Azerbaycan Türkleri olan Karapapakların ruhunu yansıtan yer ise Meydan Mahallesidir. Meydan mahallesi Eski Tiflis’in atan kalbi ve Azerbaycan-Türklerinin yaşadığı yegâne mekandır. Siyaset ile ibadetin, ticaret ile sanatın, dostluk ile sadakatin, şefkat ile öfkenin, neşe ile hüznün çarpıştığı harika bir dünyadır. Cami, kilise ve sinagogun yan yana olduğu bir dostluk mekanıdır. Tiflis’in Meydan mahallesi, Turanlı Şeyh Sena’nın Gürcü Humara’ya ilahi aşkının şahidi, Gök Camii’yi ve Şeytanbazar’ı içine alarak kucaklayan bir ana kucağı, büyük yazarlarımızın ruhunun dolaştığı ebedi yurt yerimizdir.

Tiflis Meydanı – Azerbaycan Türkleri olan Karapapakların tarihi meskeni, Borçalı mahalının manevi merkezi idi. Borçalı ellerinden olan, Sarvan, Başkeçid, Çörük-Gemerli, Barmagsız, Ağbulag, Karayazı, Karaçöp ilçelerinden gelen yolların çıktığı hedefteki yerdir. Bu yollardan gelip Tiflis sınırındaki Soğanlıktan, Ortacaladan ve Neftuluxtan şehre geçiyorsunuz. Tarihimizin izinde Sanan dağını, Naringalayı, Tebriz, Abbasabad, Tatar meydanlarını, Sirachane (Saraçhane) yokuşunu, Bülbül calasını, Müctehid, Geybulla, Gumarbazlar, Nebatat bağlarını (Botanik bahçeleri), Köroğlu kayasını, Goşa kalesini, İskender kalesini, Aşağı mahalleyi, Paronbeyov kervansarayını, Gümüşün yolunu, Goçoğlunun suyunu, Gorhanayı, Seyidabadı, Mirzaabadı, Basgalları, Şıhlıyı, Şah tahtını ve Seyidleri atalarımızın ruhunu yaşatan diğer tarihi yerleri adlandırarak hedefe yaklaşıyorsunuz.

Meydanın esas ana incileri olan Cuma Mescidine(Cami), Göy (Mavi) Hamama, tarihi mimarlık yapılarına ve Kafkasya’nın sıcak ticaret merkezi olmuş Şeytanbazar’a, Buranın rengarenk sıra sıra dükkanlarına, zengin dükkan ve imalathanelerine, bakkalları, tabakhaneleri, kuyumcuları, kasapları, kebapçıları ve çayhanelerine ulaşıyorsunuz. Bu Söylediklerimizden bugünümüze kadar kalanlarını gerçekten, yıkılıp dağıtılarak kaybolanlar ise hayal ederek geziyorsunuz.

Biraz uzakta, Kura nehri yanında Metex yolu üzerinde, Göy mescidin(Camii’nin) kalıntıları, Naringala (Narinkale) semtinde Cuma Mescidi(Camii), 150 yıllık bir geçmişe sahip Tiflis Azerbaycan Tiyatrosu, Nebatat bağında (Botanik bahçesinde) ise Pantheon – mezarları korunup kalmış olan ünlü Azerbaycanlıların garip mezarlığı sizi bekliyor. Nadir bir mimarlık anıtı olan Göy Camii) veya Şah Abbas Camii (diğer adları: Tatar-Türk, Şii camii) Safeviler döneminde, 1524 yılından başlayarak, Kür nehrinin sol kıyısında Metex kalesinin karşısındaki kayalık bir uçurumun üzerine inşa edilmiş olup, etekleri nehrin mavi suları tarafından yalanmıştır.

Kafkasya’nın en güzel camilerinden biriydi. 1950’lerde Türk celladı Lavrenti Beriyanın emriyle yıkıldı. Bu caminin resmi, 1839’da Rus sanatçısı ressam Nikanor Grigoryeviç Cernetsov’un bir tablosunda korunmuştur. Tablo, St. Petersburg’daki Rus Etnografya Müzesi’nde saklanmaktadır. 1790 yılında Bağdat Üniversitesi’nin ilahiyat ve tarih fakültelerini bitirerek mezun olan Muhammedali Hüseyinzade, Kafkas Müslümanlarının ilk şeyhülislamı olmuş ve uzun yıllar Tiflis Gök Camii’nde akhund olarak görev yapmıştır. İslam şeyhi olarak Kafkasya’da büyük nüfuz sahibi olan Memmedali Hüseyinzade, önde gelen bir gazeteci, yazar ve ideolog olan Ali Bey Hüseyinzade’nin dedesidir.

Meydanda bulunan ve şu anda faaliyette olan Cuma Camii, aslen ilk olarak Osmanlı döneminde 1723-1735 yıllarında inşa edilmiştir. 19. yüzyılın ortalarında İtalyan mimar Giovanni Scudieri’nin (Covanni Skudiyeri) projesine göre restore edilmiş ve daha sonra tekrar yıkılmıştır. 1864 yılında Hacı Zeynalabdin Tağıyev’in bağışıyla onarılmış ve genişletilmiştir. Modern Tiflis’teki faaliyette olan tek Müslüman camisidir. En son 1998 yılında restore edilmiştir. Naringala semtinde bir yamaçta inşa edilen kırmızı tuğlalı cami, İslami ve Batı tarzlarını birleştiriyor. İki mihraplı ve iki minberli orijinal özgün bir mimari anıttır. Tarihsel olarak, her iki mezhebin temsilcileri camide birlikte ibadet ettiler ve bugün hala birlikte ibadet etmektedirler.

Tiflis’in özellikle Meydan-Sheytanbazar mahallesinde Azerbaycan Türkleri ağırlıklı olarak oluşan kültürel çevre, 19. yüzyılın 20’li yıllarından itibaren içerik olarak zengin ve renkli hale geldi. A. Bakıhanov, MFAxundov, M.Ş. Vazeh, C. Mammadguluzade, E. Hagverdiyev, Ü. Hacıbeyov, H. Cavid, A. Şaig, H. Ereblinski, S. Agamalıoglu, F. Köçerli, S. Ruhulla, E. Sultanov, Ü. Receb, Ö.F. Nemanzade, H. Minasazov, F. Şeyda, M. Kirmanşahlı, E. Salahlı, M. Merdanov, Z. Hacıbeyov, M. Şahtahtlı, İ. İsfahanlı, vb. önemli şahsiyetlerin isimleriyle bağlantılıdır.

Tiflis Azerbaycan Türkleri edebi ortamı, ulusal edebi sürecin, eğitimin, medyanın ve bir bütün olarak tiyatronun gelişmesinde büyük rol oynadı. MFAkhundov’un eserleri 19. yüzyılın ellili yıllarından beri Tiflis’te Rusça ve Gürcüce sahneleniyor. 1872’de Azerbaycanlı sanatçılar Azerbaycan Türkçesiyle ilk tiyatro oyununu sergilediler. Tiflis’in edebi ortamını ve tiyatro tarihini kapsamlı bir şekilde araştıran Profesör Abbas Hacıyev’in yazdığı gibi, MF. Axundov’un “Sərgüzəşti-vəziri-xani sərab” (Macera-Vaziri-Xani Serab” adlı eserinin üçüncü perdesi 1872’de Tiflis’in Paronbeyov Kervansarayı’nda sahnelenmiş ve dolayısıyla Tiflis Azerbaycan Tiyatrosu ve bir bütün olarak milli tiyatromuzun tarihi başlamıştır.

Nihayet, Türk-Müslüman aydınlarının bağışı ve yerel aydınların özverisi sayesinde 1 Nisan 1912’de Tiflis’in Şeytanbazar mahallesinde Azerbaycan tiyatro severler için özel bir bina olan Tiflis Azerbaycan Halkevi – “Auditoriya” açıldı. Aziz Şerif’in de belirttiği gibi, hükümet tarafından resmi olarak onaylanan Müslüman tiyatro topluluğu o yıldan itibaren faaliyet göstermeye başladı. “Auditoriya” da yerleşik tiyatro toplulukları 1922 yılına kadar faaliyet göstermiş ve o yıldan itibaren Tiflis Devlet Türk Dram Tiyatrosu olarak faaliyetine devam etmiştir. Rus İmparatorluğu’nun çeşitli yerlerini ve 1919’da Türkiye’yi gezen bu tiyatro, büyük yaratıcı başarılar elde etti ve 1934’te Ahıska Kolhoz-Sovhoz Türk Tiyatrosu’nun kurulmasına destek verdi.

Ancak İbrahim İsfahanlı’nın deyimiyle “Türk tiyatroları arasında en iyi yerlerden birini işgal eden” Tiflis Azerbaycan Türkleri Tiyatrosu 1947’de kapatıldı. Uzun yıllar sonra, 2004 yılında yerel aydınların girişimi ve Azerbaycan devletinin desteği ile Tiflis Azerbaycan Devlet Dram Tiyatrosu resmi olarak restore edilmiş ve Azerbaycanlıların sık yaşadığı meydandaki tiyatroya özel bir bina tahsis edilmiştir. Ancak tiyatroya verilen binanın büyük bir bölümü dışarıdan gelip buraya yerleşen kişi, topluluklar ve şirketler tarafından işgal edildiğinden tiyatronun kadrosu etkin bir şekilde çalışamamaktadır. Unutulmamalıdır ki, topraklarımızı işgal eden kötü şöhretli komşuların temsilcileri, Meydanın diğer tarihi mimari eserlerini para karşılığı ele geçirip gasp etmektedir.

Tiflis Azerbaycan Türkleri (Garapapak) çevresi, ulusal medyamızın ve eğitimimizin gelişmesinde büyük rol oynadı. “Ziya”, “Ziyayi Gafgaziyya”, “Keşkül”, “Şergi -Rus”, “Molla Nasreddin” gibi medya kuruluşlarının faaliyetleri Tiflis’in Azerbaycan Türklerinin ortamıyla ilgiliydi. Eski çağlardan beri Türk-İslam eğitim ve bilim merkezlerinden biri olmuş, XI. yüzyılda ünlü filozof Hubeyş Tiflisinin faaliyet gösterdiği Tiflis’te XIX-XX yüzyıllarda laik eğitim kurumları açılmış, özellikle Gori ilahiyat okulu eğitimci Azerbaycan aydınlarının yetişmesinde önemli bir rol oynar. Sovyet döneminde Azerbaycan Türkçesinde hem ortaöğretim hem de pedagojik eğitim kurumları kurulmuştur. Bu açıdan N.Narimanov’un adını taşıyan Tiflis Türk Pedagoji Teknik Koleji, Borçalı Türk Pedagoji Teknik Koleji, Ahıska bölgesindeki pedagoji ve meslek okulları ayrı ayrı anılmalıdır.

Söylenenlerin dışında Tiflis’in tarihi merkezi olan Meydan ve çevresinde milli tarihimizle ilgili birçok anıt ve merkez, müze ve okul bulunmaktadır. Bunlar arasında Azerbaycan Kültür Merkezi, M.F.Axundzadenin, N. Nerimanovun, C. Memmedguluzadenin ev müzeleri, 73 ve 64 Nolu Azerbaycan okulları, Haydar Aliyev Parkı, M.Ş. Vazeh, M.F. Axundzade, İ. İsfahanlı sokakları, “Gürcüstan” gazetesinin yazı işleri müdürlüğünün ve tabi ki Nebatat bağında(Botanik Bahçesi’nde) bulunan görkemli(Üstün) Azerbaycan Türklerinin Panteonunun manevi haritamızda yer alması önemlidir.

Azerbaycan Türklerinin tarihi, maneviyatı, kültürü ve edebiyatı ile doğrudan bağlantılı olan Tiflis’in önemli noktalarından biri de Botanik Bahçesi’nde bulunan Görkemli(Üstün) Azerbaycan Türkleri Panteonu’dur. Mirze Feteli Axundov, Mirze Şefi Vazeh, Feteli Han Hoyski, Hasan Bey Ağayev gibi tarihi şahsiyetlerin gömülü olduğu bu anıt mezarlık, tarihi bir mekanın 17. yüzyılda Tiflisin Seyidler mahallesinde inşa edilen Müslüman mezarlığının küçük korunmuş bir parçasıdır.

Azerbaycan’ın birçok devlet, siyasi, kültürel, bilimsel, dini ve edebi şahsiyeti ile Kafkasya’da tanınan ünlü hanedanların temsilcileri, halk arasında “Gorhana” olarak adlandırılan Tiflis Müslüman mezarlığına gömüldü.

Ancak tarihimizin bir parçası olan bu kadim mezarlıkta kür üstünde yükselen Lacivert göy Mescit gibi 20. yüzyılın ortalarında benzer gerekçelerle yıkılmış ve toprakları Nebatat bağına(Botanik Bahçesi’ne) verilmiştir. Geçen yüzyılın ellili yıllarında, daha önce Çar’ın Bahçesi olarak adlandırılan Botanik Bahçesi’nin genişletilmesi kararı, Tiflis Müslüman mezarlığının yıkılmasıyla sonuçlandı. Mezarlık iptal edilmiş, buradaki mezarlar, türbeler ve mescit yıkılmıştır. 1960’ların ortalarında, bazı ölenlerin kalıntıları akrabaları tarafından başka bir mezarlığa taşındı.

Ancak dört asırlık bir geçmişe sahip olan “Gorkhana” mezarlığındaki tarihi mezar ve türbelerin çoğu ya yok olmuş ya da yok oluyor. Bu mezarlıkta bulunan tanıklar ve araştırmacılar, yukarıda sayılanların yanı sıra Abdulla ağa Bakıxanov, Əliqulu Qəmküsar, Mehdiqulu xan Vəfa, Hüseyn Əfəndi Qayıbov, Behbud ağa Şahtaxtinski, Eynalı bəy Sultanov, Həmzət bəy Qayıbov, Fərəc bəy Sultanov, İbrahim İsfahanlı, Müzəffər Nərimanov, Rzaqulu Nəcəfov, Məmmədhəsən Hacınski ve daha birçok ünlü kişi toprağa verildi. Bu mezarlık aslında Tiflis’in Azerbaycan, Müslüman-Türk tarihinin yaşayan bir tarihiydi. Ancak geniş bir dönemi ve alanı kaplayan Tiflis Müslüman mezarlığındaki yüzlerce mezardan bugün Botanik Bahçesi’ndeki panteondaki mezarlardan sadece birkaçı kalmıştır. Bu mezarların, 1970’lerde Azerbaycan’a önderlik eden Haydar Aliyev’in ve son zamanlarda Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Haydar Aliyev Vakfı’nın bu türbelerin ve tüm Seçkin Azerbaycanlılar Panteonunun korunması ve güzelleştirilmesinde özel hizmetinden bahsetmek gerekir.

Tiflis şehri, Meydan mahallesi, Şeytanbazar, Senan Dağı, Naringala, Müslüman mezarlığı ve onun yadigarı olan görkemli (Üstün) Azerbaycanlıların Panteonu tarihimizin önemli parçalarıdır ve milli maneviyatımızın da önemli anlamlarından biri olmalıdır. Şerefli bir hayat sürmüş ecdadımızın ruhları bu mukaddes mekanlarda geziniyor. Onların hatırasını, hatıralarını unutmamalı, ziyaret etmeli, amellerini yaşatmalıyız. Aynı zamanda, unutmamalıyız ki dost ve kardeş bir ülke olan Gürcistan’da – Tifliste, Borçalı’da tarihi şahsiyetlerimizin değerli mirasçılarının, milli geleneğimize, ahlaki değerlerimize, dilimize, vatanımıza, Azerbaycan – Gürcüstan dostluğuna bağlı yurttaşlarımızın yaşadığını unutmamalıyız….

GÜRCİSTAN BORÇALI KARAPAPAK BÖLGESİ.

I. BÖLÜM.

Ulu Borçalı- tanıdık olduğu kadar yabancı, yumuşak olduğu kadar kırılgan, şen şakrak olduğu kadar hüzünlü yurdumuzdur… Sazlı- sözlü, davul- zurnalı, tuz- ekmekli meskenimizdir… Kır (Boz) atların sırtında, yay ve kemanı omuzunda, Hançeri kemerinde Türkistan’ı, Kafkasya’yı ve Anadolu’yu rüzgâr gibi aşıp dolaşan Karapapak Türklerinin son durağı… Kocaman dağ gibi deryalara(nehirlere) göğüs geren güzel memleketimiz…

Bu dostluk ve kardeşliğe Borçalıların vefa ve mertliğine. İ.Çavçavadze, A.Sereteli, A.Çavçavadze, Q.Orbeliani, N.Barataşvili, M.Cavaxaşvili gibi Gürcü aydınlar, yabancı seyyahlar, bilim adamları, yazarlar, askerler, şahitlik etmiş; aynı zamanda bu Gürcü vatanperverleri ve hatta Ermenilere hizmet etmiş A.S.Puşkin, A.S.Qriboyedov, G.Mayevski, V.Veliçko, N.İ.Şavrov, S.N.Beqiçev, İ.O.Simonin, N.N.Muravyov gibi birçok Rus aydını, Bu halkın ve insanların ikiyüzlülüklerinden ve hilelerinden, Hatta aynı zamanda toprakları ve mülklerine sahiplendikleri Türklere ve onların patronları olan Ruslara ve Gürcülere karşı düşmanlıkları şaşırtmıştır.

Ünlü Gürcü yazar İlya Cavcavadze 1887’de şöyle yazmıştı: “Azerbaycan Türkleri… açık yürekli, sakin, ölçülü ve çalışkandır. Bir Azerbaycanlı bir adama saygı duyar ve güvenirse, ona asla ihanet etmez. Azerbaycanlılar sadece zeki ve cesur insanlara saygı duyarlar. Adımızı karalamakla, milli onurumuzu ayaklar altına almakla yetinmeyen Ermeniler, bizleri yeryüzünden kalıcı olarak silmek için tüm tarihimizi ve salnamelerimizin (yıllıklarımızın) üstüne kalem çekerek tarihi eserlerimize, anıtlarımıza tüm tarihi zenginliklerimize çeşitli hilelerle kendi adlarına sahip çıkıyorlar” (Dilara Aliyeva Tek yürek, tek dilek. Bakü, 1981, s. 145).

Kafkasya’yı yakından tanıyan Rus yetkili ve yayıncı VL.Velicko, “Kafkasya…” adlı kitabında, İranlıların zulmünden kaçarak II. Iraklı’ya sığınmış, Borçalı topraklarında Ermeniler için inşa edilen Şülaver’e yerleştirilen Ermeni prensleri Abo ve Mecnun 1795’te İran şahı Kaçar’ın Tiflis’e saldırdığında, Gürcü patronlarını, Hıristiyan dindaşlarını satarak Şah’ın birliklerine rehberlik ettiler. Borçalı yiğitleri ise, Yadigâr oğullarından Sadık Beyin oğlu Allahverdi Bey ve yeğeni Hudu Bey’in komutasında II. İrakli safında İranlılara karşı savaşmışlardır. Allahverdi Bey’in eşi Nabat Hanım ise, dağ yolları ile çarın eşi Darecan’ı ve çocuklarını kurtararak Dushet’e kadar eşlik etti.

… Tiflis’te milli varlığımızı yaşatan özverili fedakâr aydınımız Mirza Memmedoğlu Maşov, “Hudu Borçalı” tarihi anlatısında ve “Yadigaröyü’nün Yadigâr Kılıncı” belgesel hikayesinde, Borçalılarla Gürcülerin silah dostluğunu tasvir ederek ve belgelere dayanarak, İranlılarla olan savaşta 150 Borçalı yiğidinin kendilerinden sayıca çok fazla olan İran ordusunu kahramanca yendiklerini ve tamamının vatan ve toprak için savaşırken öldüklerini belirtmektedir.

Yine 1918’de ata topraklarımızda kurulan sözde Ermeni devleti Gürcistan’a karşı saldırı (Ermeni- Gürcü savaşı) başlattığında Borçalı Türkleri, Gürcülerle omuz omuza ortak düşmanla savaşmış ve işgalci Ermeni ordusunu rezil ederek küçük düşürmüştür.

… Vatansever ve yetenekli bilim adamı dostumuz merhum Rovşan Mustafayev’in (Ermeni terörist ve haydut çetelerinin insanlığa karşı suçları (XIX-XXI yüzyıllar) önderliğinde tarihi kaynaklara dayanılarak hazırlanmış çok değerli bir ansiklopedide (Kısa kronolojik ansiklopedi. Fikir ve bilimsel rehber yazarı Rovshan Mustafayev Bakü, 2002) geçen yüzyılın başında Güney Gürcistan’da Ermenilerin Türklere ve Gürcülere karşı işledikleri soykırımdan bazı gerçekleri şöyle sıralamıştır:

5 Ocak 1918. Akhilkalek. Ermeni çeteleri Açaraça, Danqal, Mulanis, Murçaxet, Radızka, Gavur, Gümriz köylerine saldırdı. Bu köylerin sakinleri vahşice öldürüldü (s. 60);

21 Mayıs 1918. Ahilkalek. Rus askeri doktor Xoroşenko’ya göre, Ermeni terör örgütü “Taşnaksutyun”un profesyonel katilleri, Ahılkalek ve çevre köylerde birkaç yüz Azerbaycanlıyı öldürdü (s. 88);

Mayıs 1918. Ahıska. Ermeni terör örgütü Taşnaksutyun’un programına göre, “eski Ermeni” toprakları olarak kabul edilen Ahıska, Ermeni çeteleri tarafından ele geçirildi. Vahşice öldürülen sivillerin çoğunu Gürcüler oluşturmaktaydılar. Genel olarak, Ermeni cinayetinin kurbanları kadınlar, yaşlılar, çocuklardı (s. 89);

31 Ağustos 1918. Halil Paşa’nın Ermeni terörüne son vereceğini açıklamasından korkuya kapılan sözde Ermeni hükümeti, sayıları çok azaltsa da resmen özür diliyordu. 1918’de Ermeni terör örgütleri ve çetelerinin 400.000 Azerbaycanlıyı, 120 bin Gürcü’yü, 22 bin Lezgi’yi 15 bin Kürt’ü öldürdüler (s. 93-94). 1919 yılının baharında Paris Taşnaksutyun’un liderlerinden biri olan Ov. Kaçaznuni programatik bir konuşma yaparak, Ermenistan Cumhuriyeti ve ulusal delegasyonun barış konferansına verdiği Büyük Ermenistan konulu aptalca Muhtıradan, buna göre Ermeni devletine dahil edilecek Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan toprakları hakkında konuşuyor; bu plana göre Muhtıraya, Ahıska- Akhılkalek ve Borçalıyı da dahil ediyordu (s.121-127). 1920 yılında Haydut Dronun çeteleri Tiflis’e saldırdı ve şehrin etrafındaki barışçıl sivil köylüleri katletti (s. 144); Şubat-Mart 1921yılında Taşnak S. Vrasyanın önderliğindeki çeteler, sivil ve savunmasız Azerbaycan Türklerini topluca katlettiler. 1926’da yurtdışına kaçan ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Ortadoğu gizli danışmanı olan S. Vrasyan Taşnak meslektaşı, SSRİ-nin büyüklerinden olan A.Mikoyana Ermeni ajansı aracılığıyla Ahıska Türkleri, Kırım Tatarları, Çeçenler ve İnguşlar ile Azerbaycan Türklerinin sınır dışı edilmesi konusunda talimat veriyor (s. 147).

1945 yılının Nisan-Haziran aylarında “Taşnaksutyun” ve Ermeni Kilisesi, Türkiye ve Azerbaycan topraklarını işgal etmek için Moskova’da Stalin ile görüşüyor. Türklerin Ahıska’dan sürülmesinden üç yıl sonra, 23 Aralık 1947 ve 10 Mart 1948’de Sovyet Bakanlar kurulu, Azerbaycanlıların Ermenistan SSC’den nakline ilişkin kararlar çıkardı ve uyguladı (s. 154-164).

… Ermenilerin insanlığa karşı cinayetleri özellikle Gürcistan topraklarında işlediği insanlık suçları bugün de devam ediyor. Geçenlerde Gürcüler ve Borçalı Türkleri, Gürcistan’a ihanet eden Ermenilerle Abhazya’da karşı karşıya geldiler…

… Bugün bile Gürcüler, Borçalılar ve Ahıskalılar Samsxe-Cavaxet’de, Kvemo-Kartli’de, Tiflis’te hain Ermeni provokasyonuna maruz kalmıştır. Onların toprak iddiaları, ayrılıkçılık, kültürel kaynaklara el konulması, toprak işgali vb. tehlikeler ile karşı karşıya kalmaktadırlar.

Ermenilerin karakteri değişmez, bir zamanlar bölgeye yeni gelen Ermenileri Akhilkalek’in Dırgına köyünde en kalbi ve samimi duygularla karşılayıp, onlara yer vermiş ve otlaklarını açıp paylaşan; karşılığında ise hayırseverlerinin otlaklarını alan bu otlaklara daha sonra sahiplenen yeni komşuları Ermenilerin utanmaz nankörlükleriyle karşı karşıya kalan ünlü şair ve halk ozanı (Aşık) Hasta Hasan’ın sözleri hatırlanır.

Ermeniye yol açıldı,

Yuva saldı Dırgınada

Yerli getdi, yersiz galdı,

Eceb haldı Dırgınada.

Adına deyiller Tigren,

Üzündəki etden iğren,

Elindeki demir dirgen

Çalhaçaldı Dırgınada.

Çayırları düz gördüler,

Özlerini yüz gördüler,

Xesteni yalnız gördüler,

Galmagaldı Dırgınada,

Yersiz geldi, yerli gaç.

Meşhur el şairi Molla Muhammed Sefili, geçen yüzyılın başında Ahıska’da Ermenilerin onursuz ve şerefsiz davranışlarına, insanlığa, dine ve imana sığmayacak tutumlarına yürek yangısı ile tepki verdi:

Herolilar Osmannıya gaçarlar,

Ermeniler sedirlere keçerlar,

Cami havlisinde şarab içerler,

Ne günden günlere galdın, camican.

Ermeniler gelür bunda dururlar,

İstikani bir-birine vururlar,

Ezenin yerine zengi vururlar,

Okunmaz ezenler, galdın, camican.

Ermeniler kendi dinin taparlar,

İstikani bir-birinden gaparlar,

Mehrabın yerine bir Haç tikarlar.

Ne günden günlere galdın, camican.

Sefili bekar durub gezmesin,

Ermeniler camileri bozmasın,

Allah senin işin hille bezesin,

Heyir olsun senin işin, camican.

Tarih boyunca dostluğa sadık kalan Borçalı Türkleri, Gürcistan ve Karabağ’da sadakat borcunu hala onurla ödüyor, Ermeni isyanlarına direniyor ve kara savaşında şehit oluyorlar. Borçalı’yı Borçalı eden de bu ruhu yaşatan ve genç nesillere aktaran bu milli karakter, halkımız, ailelerimiz, nesillerimizdir. Borçalı halkı etnik kimliğini ve geleneklerini, Terekeme-Karapapak halkında istisnai bir öneme sahip olan ağa ve bey unvanları da dahil olmak üzere sosyal kurallarını ve kaçakçılık geleneğini uzun yıllar yaşatmıştır. Ağalar ve Beyler tarih boyunca halkımız ve insanlara önderlik etmiş ve ulusal çıkarları korumuştur. Bu nedenle Ermeniler, devlet görevlileri ile Müslüman soylular arasındaki ilişkiyi koparmaya çalışmışlar ve ilk zamanlarda Kafkasya’da Rus soylularının ve ordusunun hakimiyetini ustaca kullanmışlardır. Kafkas halklarının zihinsel özelliklerine aşina olmayan çar yetkilileri, Ermenilerin kışkırtmasıyla Türkler ve dağlılarla iletişimde büyük hatalar yaptılar.

Uzun süre Kafkasya, Anadolu ve Türkistan’da görev yapan, Ahıska ve Kars’ın fethinde aktif rol alan, Abbasgulu Ağa Bakikhanov ile birlikte Ahıska medresesinin kütüphanesini müsadire eden ve Doğu dillerini bilen General NN Muravyovun hatırladığı gibi, yerel psikolojiyi bilmeyen bir Rus yetkilinin, Kafkasya’da basit bir önde gelen yaşlıya (Ağsaggal) saygısızlığı, büyük bir tayfayı ayağa kaldırmış, Kafkasya’da büyük bir heyecan yaratarak, ayaklanmalara ve çatışmalara neden olmuştur. Ancak, özellikle ileri gelen Rus aydınları, asker ve memurlar sonuçta kötü Ermeni karakterini anladılar, dağ ve Türk halklarına sempati ve saygıyla davrandılar. A.S.Puşkin, M.Y.Lermontov, A.A.Bestujev-Marlinski, L.N.Tolstoy gibi Rus büyük Rus yazarlar bu tavrı ünlü eserlerinde dile getirmişlerdir.

Ahıska kütüphanesinin müsaderesi sırasında meydana gelen ve Kars’ın fatihi olarak adlandırılan General Muravyov tarafından hatırlanan ve daha sonra kaleme alınarak yazılan etkileyici olayı kafkasyadaki tarihi münasebetler bakımından ibret olacağını düşüncesiyle sunuyorum (Tiflisskie Vedomosti, No. 4, 25 Ocak 1829). Muravyov, 70 yaşındaki ihtiyar Ahıska Bey’ini Ahmediye camisindeki kütüphaneyi araştırmak için yardıma davet ettik. Bu kutsal bilim mabedi olan kütüphanede bulunan el yazmaları incelenirken bir top mermisi bulunur. Mermi, kütüphanenin duvarını delip içeri girmiş, ancak patlamamıştı. Muravyov mermiyi aldı ve İhtiyar Efendi’ye yaklaştı ve üzgün bir gülümsemeyle sordu:

Hürmetli Efendi, peki bu ismi hangi sıraya yazalım?

Rus subayın bu sözleri yaşlı adamı çok etkiler, üzgün ve yüzü düşmüş halde olan adam mermiyi alır, elinde sallar ve derin derin iç çekerek şöyle der:

– Bunu ise bu dünyanın faniliği ile ilgili hatıralar listesine yazın….

Bunun gibi birçok Siyasi, psikolojik, ekonomik birçok faktör, memurların adaletsizliği, yerel toprak ağalarının baskısı ve Borçalı’daki Ermeni provokasyonu, Mehrali Bey, Halay Bey, Aslan Bey gibi soyluların yanı sıra Çöyre oğlu Gara, Şıxlı Memmed oğlu Kejder, Haccaoğlu Gamber, Cöyre oğlu Halil gibi sade sınıftan olan birçok delikanlıları isyana kaldırmış kaçakçılığa sevk etmiştir. Borçalı soyluları, Ağa ve Beyleri ulusal eylemle popüler bağnazlık ile mücadele etmiş, yurttaşlarının haklarını ve onurunu korumuş ve tarihimizin şanlı kahramanlık salnamesini ortaya koymuştur.

Darvazlı Abdulla Bey’in oğlu Borçali Mehrali Bey’in adı Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu tarihinde altın harflerle yazılmıştır. Baskıcı memurlara, sömürücü soylulara ve toprak ağalarına, Ermeni terörüne karşı savaşan, halkın haklarını koruyan Mehrali Bey, tutuklama ve zulüm nedeniyle atlılarıyla birlikte Çıldır sınırını geçerek Osmanlılara geçti. Kars-Çıldırlılar, Mehrali Bey’in gelişini bayram olarak kutlarken, Aşık Şenlik yüksek bir kayadan “Mehrali Bey’in Atlıları” koçaklamasını okumuştur. Türkçe kaynaklarda da söylendiği gibi, Çıldır ilçesi halkı bu türküyü Kars’ın kırk yıllık işgalinin ve karanlık günlerin tesellisi olan “İstiklal Marşı” adını vermiştir.

Osmanlı Devleti’ne yaptığı olağanüstü hizmetlerden dolayı Mehrali Bey Paşa rütbesine terfi ettirilmiş, beşinci rütbeden Mecidiye Nişanına layık görüldü. Sivas’ta kurulan Ağırlıklı olarak Karapapaklar ve Çerkeslerden oluşan kırkıncı (40) Hamidiye alayının komutanıydı. Garapapağ alayı ile Yemen’e gönderilen Mehrali Bey, ıssız çöllerde emsalsiz bir kahramanlık gösterir, büyük çaplı isyanları az güç ve mühimmatla, yardım almadan, dayanılmaz bir sıcaklık ve susuzluk içinde bastırır. Yemen muharebelerinin sonunda, zafer kazanılmışken, namert bir kurşunla vurularak öldürülür. Askeri birlikleri gemiyle dönerken Provokasyon sonucunda kardeşi Yüzbaşı Ali Bey de şehit olur. Mehrali Bey’in hatırası halkın hafızasında ölümsüzleşmiş, bugün bile Borçalı’da ve Türkiye’de onun hakkında destanlar ve türküler anlatılmaktadır. Mehrali Bey’in türküsü, Atatürk’ün de en sevdiği türküydü.

Hatıralarda ölümsüzleşen ve Türklük tarihine giren önde gelen isimlerden biri de Kepenekçi Emin ağa Acalovdur. Çar mahkemesi tarafından haksız yere zulme uğrayan ve soruşturmadan kaçarak kaçakçılığa başlayan Emin Ağa, küçük grubuyla Borçalı, Kars, Erzurum, İrevan, Ağbaba, Ahıska çevresinde hak ve adaleti yeniden sağlamaya çalıştı. Davanın sonuçlanmasından sonra 1905 yılına kadar memleketi Kepenekçi ‘de huzurlu bir hayat yaşadı. Borçalı ve Tiflis’te Ermeni terörünün yoğunlaştığı bu dönemde Emin Ağa bu katliama kayıtsız kalmamış ve 1912 yılına kadar silahlı mücadele vererek halkı katliamdan kurtarmıştır. Bir dahaki sefere 1917’de Ermeni terörüne karşı Emin Ağa silaha sarıldı ve mücadelesini zaferle sürdürdü. Beyleri ve kaçakları seferber ederek Ermeni haydutlarına ezici darbeler indirdi. Bu dönemlerde Ermeni terörü kollara ayrılarak Gürcüleri de tehdit etti ve durumun gerginliği Türkleri ve Gürcüleri 1917 yazında Tiflis’te kendilerinin kurultayında Ermenilere karşı bir Gürcü-Müslüman ittifak Birliği kurmaya zorladı (V. Gurko-Kryajin). Ermeni Sorunu Bakü, 1990). Aynı yılın Ekim ayında, Gürcistan’a toprak iddiasında bulunan aşağılanmış Ermenilerin eşkıya liderleri bizzat Tiflis’teki Ermeni Ulusal Kongresi’nde toplandılar ve Ermeni Ulusal Merkezi ve Ulusal Konseyi kuruldu.

Bu tehlikeli durum Emin Ağa ve çalışma arkadaşlarını siyasi faaliyetlerini genişletmeye zorlar. Ermenilerin acımasız zulmü, katliamları, soygunları ve işkenceleri Borçalı Türklerini çaresiz bir duruma sokmuştur. Soykırım tehdidiyle karşı karşıya kalan ve hiçbir yerden destek alamayan Borçalı’nın laik ve dini liderleri, Kasım 1918’de Borçalı-Karapapak Hükümeti’nin kurulduğunu ilan ederek çeşitli ülkelere çağrıda bulundular. Bu hükümet kısa süre sonra Güney-Batı Kafkas Cumhuriyeti (Kars İslam Meclisi) ile birleşir ve Emin Ağa Kars Cumhuriyeti’nin başkanı seçilir. Mirza Celil’in meslektaşı, Molla Nasreddin dergisinin kurucusu, siyasi-sosyal ve edebi şahsiyet Ömer Faig Nemanzade, ise bu Cumhuriyetin Bakanlar Kurulu Başkanı ve Ahıska Geçici Hükümeti başkanı olarak görev yapmaktadır. Nisan 1919’da İngiliz ordusu, Kars Cumhuriyeti’ni baskın yaparak lağvedip, Emin Ağa da dahil olmak üzere tüm liderlerini tutuklar ve Malta’ya sürgün ettirir. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Başbakanı Fatali Han Hoyski’nin talebi üzerine Emin Ağa, Malta’dan Tiflis’e gönderilerek Metex cezaevine konuldu. Hapishaneden kaçan Emin Ağa, Gazağa yerleşerek ömrünün sonuna kadar orada yaşadı, 1937’de öldü ve orada defnedildi.

Kars hükümetinin yıkılmasından sonra, Güney Kafkasya’da halkı Ermeni-Bolşevik teröründen korumak için şu geçici hükümetler kurulur. Bunlar sırasıyla: Nahçıvan Şurası (Meclisi), Cengiz Bey hükümeti (Şahtahtı merkez olmak üzere, Vedi, Eçmiyaz bölgesi, Zengibaşar’ın bazı köyleri), Gulp (Duzluca) Şurası, Oltu Geçici Hükümeti, Ağbaba Şurası, Çıldır Ulusal Konseyi, Batum İslam Cemiyeti, Şavşat milli şurası (Ulusal Konseyi), Borçalı-Karapapak İslam şurası (Konseyi), Acara ve Çürüksu hükümetlerinin yanı sıra diğer Türk yurtlarında Kırım Cumhuriyeti, İdil-Ural Cumhuriyeti, Türkistan Cumhuriyeti, Dağıstan Cumhuriyeti…

Borçalı beylerinden Alimerdan Bey Topçubaşov Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti Meclis Başkanı olmuş ve bu hanedanın diğer temsilcileri ülkemize onurlu bir şekilde hizmet etmişlerdir. Ahıska’dan Osman Server Atabey, Borçalı’dan Nagı Han, İsrafil Ağa Acalov, Nerimanovlar, Emircanlılar, Agalarovlar da tarihimizde iz bırakmış liderlerdir. Sarvan’ın Bayramlı sülalesinden İsmail ağa, Hüseyin ağa, Hacıhalil ağa, Mursagulovlar sülalesinden Almaz ağa, Halay ağa, Tekeli’nin Yadigarovlar neslinden Sadık Bey, Allahverdi Bey, Hudu Bey, Mustafa Bey, yine bu nesilden ünlü harpçi ve generaller Nadir Bey, Abuzer Bey, Ali Bey, İsrafil Bey, Davud Bey, Kerim Bey, Hasan Bey, Asadullah Bey ve Veli Bey halka önderlik etmiş nesilleri yönetmiş, tarihi ve milli süreçlere katılmış, vatana ve millete hizmet eden şahsiyetler olmuşlar.

Soyluların yanı sıra Borçalı’nın basit sınıftan olan cesur insanları- Haccaoğlu Gambar, Umud Salmanlı, Cöyre oğlu Gara, Sarvandan Şıxlı Memmed oğlu Kejder, Cöyre oğlu Halil gibi yiğitler de halkın hafızasında Ermeni soyguncular, soylu toprak sahipleri ve soyguncu memurlara karşı savaşan kahramanlar olarak kaldı.

Bu beylerin ve el kahramanlarının öncülük ederek liderlik yaptığı sayıca az olan kaçak gruplar, kendi cesaretleri ile çar ordusunun düzenli askeri güçlerini bile yendiler. Mehrali Bey, daha sonra imparatorluğun içişleri bakanı olan “entrika savaş ağası” Ermeni Loris-Melikov liderliğindeki düzenli Kazak ordusunu az sayıda silah arkadaşıyla birlikte bu savaşa tanık olan El şairi Ramzinin yazdığı gibi “kırıp, pişman etmiştir”.

Loris Melkon dedi: kesdim arayı,

Kaptan Paşa mana vurdu yarayı,

Mehralı Bey vermez oldu sırayı,

Gırıldı gazağım, peşman yeridi…

Borçalı da dahil olmak üzere Güney Kafkasya’daki Türklerin kaçakçılık hareketi, çarlığa karşı direnişin ve alt sınıfların hoşnutsuzluğunun bir tezahürüydü. Kazak-Borçalı ve Ahıska bölgesinin kültür ve askeri tarihi konusunda değerli bir araştırmacı olan Valeh Hacılar, Türk kaçakçılığının ulusal kurtuluş eylemi ve toplumsal faktörlerle bağlantısını şu şekilde ifade etmektedir: “Borçalı-Kazak bölgelerinde Sınıf çatışması ve çarlığa karşı özgürlük için mücadelenin ilk ve en yaygın biçimi kaçakçılık hareketi idi.” (Valeh Hacılar. 19. yüzyılda Borçalı’da kaçakçılık hareketi. Tiflis, 2003, s.6).

Kaçakçılık hareketi Bolşevik döneminde de vardı ve 1940’lara kadar devam etti. Bolşevikler kaçak hareketi kendi sınıf ideolojilerine uyarlamak isteseler de bu girişim başarılı olmadı. Kafkasya’da kaçakçılık, Orta Asya’da Basmacılık, Kuzey Kafkasya’da Abreklik Bolşevizm ile çatışıyor. Borçalı’da da bu süreç takip edilmektedir. 1918’de Ermenistan’dan askeri bir kadroyla dönen Ermeni-Bolşevik birlikleri Sarvan tren istasyonunda (“Sandar” istasyonu olarak da bilinir) durdu, yerel halkla bir çatışma çıktı ve ateş açıldı. Bu haberi duyan Sarvanlı Bayramlı Hacıhalil Ağa, grubuyla birlikte geldi ve Bolşevik askeri kademesini bölgeyi terk etmeye zorladı.

VL. Veliçko, Kafkasya’daki kaçakçılık hareketi ve bu harekette Ermenilerin kışkırtıcı rolü hakkında ilginç bilgiler veriyor. Han Baba (Bakü ilçesi), Gacağ Kerem (Gence ilçesi), Halay Bey Mursagulov (Borçalı) gibi Azeri kaçakların çar yetkililerinin adaletsizliği nedeniyle kaçaklığa başladıklarını, yoksullara, kadınlara, çocuklara katiyen dokunmadıklarını hatta tam tersine, çaresizlere, yoksullara yardım ettiklerini, mazlumların haklarını koruduklarını yazan Velicko, Azeri-Müslüman kaçağının, manevi ve ahlaki niteliklerine göre “Cebinde doktora diploması ve kartvizitinde fahri ismi olan çok saygın bir Hıristiyan-Ermeni’den… kurnaz bir tilkiden” çok daha iyi olduğunu belirtiyor. “Açlık savaşçı bir adamı soyguncuya dönüştürebilir… Örümcek Ermeniler tarafından maddi olarak sömürülen ve çeşitli bürolarda Rus üniformalı erkeklerin her zaman Ermenileri koruduğunu gören doğuştan çılgın ve savaşçı bir Tatar yabancı ne yapsın?”

Velicko, Azerbaycanlı kaçakların Ermenilere karşı haysiyet ve cesaretle savaştığını gösteriyor. Çar yetkilileri, cesareti, yiğitliği ve cömertliği ile adından söz ettiren Borçalı Kızılhacılı köyünden asilzade neslinin temsilcisi Halay Bey Mursagulov’u haksız yere tutukladı. Velicko, Halay Bey’in bir akrabasının hileli olarak mülkünü işgal ettiğini ve ardından nişanlısını kaçırdığını yazıyor. Tabii ki Halay Bey bu hakarete dayanamadı ve o adamı öldürdü. Velicko, bu noktanın bir Kafkasyalı için anlaşılır olduğunu, ancak çar memurlarının bunu anlamadıklarını, Bey’i tutuklayıp Sibirya’ya sürgün ettiklerini yazıyor. Yazar, Çar’ın memurları şekilci olmasaydı, yerli anlayışları kavrayıp mert ve cesur Halay Bey’i affetseydiler veya onu orduya gönderseydiler, o hükümete sadakatle kulluk (Hizmet) eder, kahraman olurdu. Ancak yetkililerin iş bilmemeleri (donuk formaliteleri) ve yerel psikolojiyi anlamamaları nedeniyle eğitimli ve devlete bağlı olan Halay Bey, Sibirya’daki sürgünden kaçarak kaçakçılığa başladı. Ekselansları Halay Bey’in kaçması da cesurcaydı. Velickonun yazdığına göre, Halay Bey birkaç kişiyle çoğu asker olan 100’den fazla kişiden oluşan kervana baskın düzenleyip, kadınların mücevherlerinin çoğunu onlara geri götürdüğünü yazıyor.

Dört silah arkadaşıyla Ordu tarafından sıkı bir şekilde korunan, zengin Ermenilerin yattığı Borjom’a inip, halkı sömüren ve aşağılayan milyoner bir Ermeni kadına çay demlettirip, kendilerine hizmet ettirip böylece onun altını oyarak bölge üzerindeki itibarı ve nüfuzunu sarsmıştır. Yazar, bu olayın zengin Ermenilerin sömürüsünden ve utanmazlığından bıkmış olan yerel halkı sevindirdiğini yazıyor.

Orada (Kafkasya’da- AH) 19. Yüzyılın ilk yarısında çok sayıda Ermeni ortaya çıktı” diyen VLVelicko, yalnızca 1828-1830′ yıllarında, güney Kafkasya’ya “kırk binden fazla İranlı ve seksen dört bin Türkiye Ermeni’sinin getirildiğini Gence ve Erivan valiliklerinin en iyi devlet topraklarına yerleştirildiklerini de sözlerine ekledi.” Bu Ermeniler, Gence Valiliği’nin dağlık kesimlerine ve Göyce Gölü kıyısında Müslümanların özel arazilerine yerleştiler. Aynı şekilde, topraksız Ermeniler büyük devlet topraklarını yalan tanıklıkla ele geçirdiler” diye yazdı. N.İ.Şavrov, V.Veliçko, İ.Çavçavadze, A.S.Puşkin, A.S.Qriboyedov (A.Qriboyedovun ölümüne Ermeni şerefsizliğinin sebep olduğunu S.N.Beqiçev, İ.O.Simonin, N.N.Muravyov gibi Rus tanıkların kendileri onaylıyor Bakınız: Bax: Две версии одной трагедии // За стеной Кавказа. М., 1989, s. 468-479; Asif Hacılı. Vezir Muhtar’ın ölümü: Müslüman fanatizm veya Ermeni ayaklanması // “Mütercim”, 2012, 1-2) şaşırtıcı Ermeni sahtekarlığı Türk kültürüne, anıtlarına, mezarlarına, müziğine, folkloruna ve mutfağına her zaman uygulanmıştır.

Birçok Rus, Avrupalı ve Amerikalı aydın, başta Azerbaycan Türkleri olmak üzere Kafkas Müslümanlarının tarihsel trajedilerinin ve burada Rusların karşı karşıya olduğu ihtilafların sebebinin Ermeniler olduğuna, Ermenilerin Türklerin aksine, Ruslara karşı patolojik bir nefret besliyorlar ve onlara her an ihanet ettiklerini, “örümcek-Ermenilerin” çar memurlarının yardımıyla Müslümanları acımasızca sömürdüklerini, topraklarını ele geçirdiklerini, Gürcistan’ı Ermenileştirdiklerini somut gerçeklerle gösteriyorlar.

1846-1851 yıllarında Tiflis’te Transkafkasya Valiliği’nde görev yapan ve Azerbaycan dili ve kültürünü inceleyen ünlü Rus yazar Yakov Polonsky, de eserlerinde Borçalı kaçaklarının asil karakterini övdü. Araştırmacılar Prof. Murtuz Sadıkov ve Prof. Valeh Hacılar, tamamlanmamış “Karvan” şiirinin (1851) baş kahramanının («Тамур-Гасан», «Таш-Тамур», «Таму» adlarıyla) prototipinin Borçalı ilçesinin Kasımlı köyünden Daşdemir Ağa olduğunu doğruladı.

Dediğimiz gibi sadece soylular değil, halk da zulme boyun eğmeyerek mücadeleye sahip çıkmış, liderlik yeteneği, cesareti ve adaleti ile halk arasında adını duyurmuştur. Borçalı’nın meşhur firarisi Çöyre oğlu Gara, Çar yönetimine, yerel soygunculara ve sömürücü Ermenilere karşı savaşmış, baskıcı toprak sahiplerini ve adaletsiz memurları cezalandırmış, yoksul ve çalışkan insanların haklarını korumuştur. Adil Beyler yine Halay Bey, İsmail ağa, Kasımlı Aslan ağa da dahil olmak üzere, Çöyre oğlu Gara ile sıcak bir ilişkisi vardı. Daha sonra çar yönetimine razı olmayan ve mahalli yönetici ve zalimlerle çatışan Halay Bey Mursagulav ve Aslan Ağa, dağlara çekilip kaçak düştüklerinde Çöyre oğlu Gara ile güçlerini birleştirdiler.

Borçalı’nın kaçak nebisi sayılan eğitim sever, aydın kişisi, N.Narimanova’ya Kızılhacılı’da okul faaliyetlerinde yardımcı olan ve başkalarını teşvik etmek için kız kardeşini bu okula yazdıran Borçalı’nın Firari Dedesi sayılan Çöyre oğlu Gara’nın hayat yolu ve hikayeleri bir destan konusudur. Cöyre oğlu Gara, Ermeni terörüne karşı aktif olarak savaştı: 1918’de, katil Andronik’in önderliğindeki Ermeniler, Kızılhacılı’ ya büyük bir grupla saldırdığında, Cöyre oğlu Gara onları durdurdu ve darmadağın etti. Andronik’in 800 kişilik ordusu ve çevredeki Ermeni köylerinin namert sakinleri Çoruk-Gamerli’ye saldırdığında, Çöyre oğlu Gara Kızılhacılı’dan İsrafil Ağa’nın yardımına geldi ve Ermeniler Gacag Gara’yı beyaz bir at üzerinde ve Beyaz Çerkes kıyafetleri giyinik olarak görünce panik içinde kaçtılar. Cöyre oğlu Gara’nın grubu Akhilkalek, Bogdanovka, taraflarda Türklere isyan edip başkaldırarak ayaklanan Ermenilerin Taşnak- eşkiya çetelerine Yel Dağı’ndaki savaşta ağır kayıplar verdirdi. Çöyre oğlu gara, halk arasında ünlü ve sevilen biriydi ve hakkında hikayeler ve türküler yazılmıştı. Sovyet döneminde bunlar unutturulmuş olsa da bir kısmı halkın hafızasında kalmıştır.

Bu rivayetlerden birinde anlatıldığına göre, Tiflis’te Meydan’da holiganların eline düşen, parasını kaybeden ve zor durumda kalan Fahralı şair Nabi, bu kritik anda firari Garayı hatırlar:

Hardan alım Cöyre oğlu Garanı,

Çeke hençerini, kese aranı.

Tesadüfen Şeytanbazar’da olan Gara yetişerek ve meseleyi çözer… Sovyet döneminde, Cöyre’nin oğlu Gara, Ermenilerin fesatları nedeniyle zulme uğradı, 1928’de tutuklandı ve 1929’da öldürüldü. 1933 yılında ailesi Kazakistan’a sürgüne gönderildi. Cöyre oğlu Gara’nın gurubunda Dedem Muhammed’in yeğeni Sarvanlı Kejder şıxlı Muhammed oğlu da bu destenin bir üyesi olmuştur…

Prof. Dr. Asif Hacılı

Share this content:

Genel Araştırmalar