ERZURUM’UN HANIMEFENDİLERİ 1
Erzurum kendine özgü kültürüyle şehrin sosyal hayatına her alanda etki eden bir toplumsal yapıya sahip olan şehirdir. Bu şehrin her alanda
Yaşadıkları yıllar içinde hizmetleri ve temsil ettikleri jenerasyonlarına göre örneklemek istersek, değişik dönemlerde, şehrin yerli ailelerinden oluşan hanımlarımızı, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki hizmetlerini ve o günkü kadın profilini tanımadıkça şehrimizin kadınlarının Cumhuriyete, kültürümüze ve sosyal yaşantımıza etkilerinin tam olarak anlaşılması mümkün olmayacağı kanaatindeyim. Bunun için başta eğitim ve Sivil Toplum alanında öncülük yaparak ülkemizin ve şehrimizin bu alanda gelişmesine ciddi katkı sağlayan Erzurum kadınlarının kısa biyografilerini yayınlayarak tanıtmayı şehrimiz adına bir vefa görevi olarak kabul ediyorum.
Namı diğer Fatma Paşa, 1883 yılında Erzurum – İspir ilçesi Norgah nahiyesinde doğar. Evlilik çağı geldiğinde Ahıskaklı Süleyman Beyin subay olan oğlu Ziya Beyle evlenir. Annesi ve yardımcısıyla birlikte subay olan eşinin görev mahalli olan Erzincan’a gelin gider. Orada 1911’de oğlu Zeki, ikinci tayin mekanı Bayburt’ta kızı Zehra dünyaya gelir, akabinde Zara’ya tayin olurlar ancak burada Binbaşı olan eşi Ziya Bey göreve giderken şehit olur. Fatma Paşa annesi, yardımcısı ve iki çocuğuyla ki, kızı Zehra henüz bir yaşındadır, yabancı bir yerde çaresiz kalır, Erzurum’a dönmek isterler ancak Erzurum’u Rus istila etmiştir. O şartlarda memleketine dönmesi mümkün değildir. Ailesiyle önce Kayseri, oradan İstanbul’a gider. Beş yıl İstanbul’da kalırlar. Fatma Paşa dirayetli bir hanım oluşuyla, sorumluluğunda olan ailesini mükemmel idare eder. Annesinin vefatıyla İstanbul’dan Gülcemal vapuruyla Rize’ye, oradan o günkü nakliye aracı olan katırlarla üç gün üç gece yolculuk yaparak Norgah’a gelirler. Bir yıl orada kalır, ertesi yıl Erzurum’a nakleder. Önce Hasanı Basri mahallesinde oturur, sonra Aliravi mahallesi Kışla sokakta bir ev alır, oraya taşınırlar. Giyimi, yaşam tarzı, çevresine yakınlık ve desteğiyle farkını belli eden gerçek bir Cumhuriyet kadınıdır.
Erzurum’a geldikten sonra Kızı Zehra’yı ilkokula, oradan sırayla oğlunu da kızını da öğretmen okuluna ayırım yapmadan gönderir. Kızı Zehra Nene Hatun Kız öğretmen okulunun ilk ve başarılı mezunlarından, genç bir öğretmendir. Çocukları okullarında başarılı öğrencilerdir, mahalledeki küçük çocuklara ücretsiz dersler vererek onların eğitimlerine destek olurlar.
Fatma Paşa genç yaşta dul kalmasına rağmen hayata bakış açısını, güç ve dirayetini kaybetmediği gibi çocuklarına da bunu hissettirmemiştir. Onların eğitim dönemleri başlayınca kendisi de cemiyet hayatına girer. O günkü sivil toplum kuruluşlarından olan Yardım sevenler derneğinde aktif hizmet yanında, 1933 yılında il encümen üyeliğine seçilir. O yıllarda bu görevi yapanlara “Küçük Mebus” derler, soyadı kanununda eşinin aile lakabı olan Mengenecioğlu soyadını alır, artık küçük mebus Fatma Mengenecioğlu olarak, herkesin gerçek mebus olarak görmek istediği aydın bir Cumhuriyet kadınıdır.
Cemiyet ve İl encümen üyeliği 1939 yılında hastalanmasıyla son bulur. Genç yaşında yüklendiği büyük sorumluluklar hissettirmeden bedenini yıpratmıştır. Henüz 57 yaşında ve midesinden rahatsızdır. İstanbul’da mide kanseri teşhisi konulur ve hemen ameliyat edilir ancak bir türlü düzelmez. 01 Ocak 1940 günü arkasında kendi gibi cumhuriyet aydınları olan evlatları öğretmen Zehra ve öğretmen Zeki Mengenecioğlu’nu bırakarak ebedi aleme göçer.
MÜRÜVVET MÜCELDİLİ OLGUN (1896 – 15-8-1961 )
Müceldili Fazıl Bey ve İnayet Paşa’nın üç çocuğundan tek kız olanı, Mürüvvet Paşa Av.Ömer Olgun’un eşidir.
3 Mayıs 1919’da 15. Kolordu Komutanlığına tayin edilen Kazım Karabekir Paşa’nın çalışmalarında yetim çocuklara sahip çıkmasıyla başlayan hizmetine, Mürüvvet paşa maddi desteği yanında, abisi Canip Müceldili’nin eşi Aliye Paşa, onun Fransızca öğretmeni olan gelini Müyesser Müceldili, Selahattin Babüroğlunun o zamanlar Belediye encümeni olan annesi Aliye Paşa, onun jimnastik öğretmeni olan kızı Mehçure hanımda yardımcı olmuşlar ve aralarında o zaman “Hanımefendi” yerine “Sayın Bayan” diye hitap edilen Kazım Orbay’ın eşinin de bulunduğu hanımlar grubu ile Erzurum’da ilk “Çocuk Esirgeme Kurumu’’ nu kurmuşlardır.
Daha sonra Sınger Dikiş makinalarının Erzurum’da tanıtımını müteakip, bir kurs açılması kararlaştırılır. Kurs, Mürüvvet Paşa, Aliye Paşa ve Mehçure Hanımın rehberliğinde, kendileri, hem öğretmen, hem öğrenci olarak, devrin genç kız ve bayanlarına makina nakış ve sanatlarını öğretmişlerdir.
Bilahare İsmet İnönü’nün Müceldili konağında misafir edilmesini müteakip, ağabeyi Canip Müceldili’nin il başkanı olduğu CHP’ nin kadın kollarını kurmuş, kendisi kadın kolları başkanı olurken gelini Jale Olgun’da genel sekreterliğini yapmıştır.
Kılık kıyafet devrimini müteakip Erzurum’da ilk şapka takan isim olarak tanınan Mürüvvet Paşa, o dönem düzenlenen kıyafet balolarında, etkinliklerde eşi Av. Ömer Olgun, ağabeyi Canip Müceldili ve eşi Aliye Paşa, kardeşi Nejat Müceldili ve eşi Dürnev Hanım ile katılır, dönemin mülki amirleriyle görüşürler.
Yönetiminde bulundukları sosyal yardım kuruluşlarına ailece maddi manevi destekleriyle hizmet verirler.
Mürüvvet Paşa’nın hizmetleri 1961 yılında vefat edişine kadar devam eder.
VASFİYE ÇANKAYA (1910—1986)
Erzurum eski Belediye Başkanlarından Mesut Çankaya’nın eşidir. 1944 yılında Ankara’ya nakledinceye kadar, evi dışında STK’dan Çocuk Esirgeme Kurumu ve Yardım Sevenler Derneğinde aktif görev alır. Dönemin ordu komutanının eşi “Sayın Bayan” diye hitap edilen hanımefendi eşliğinde koruma, kollama, himaye vazifelerini gönülden eda ederler. Yaz tatili gelince gidecek evi olmayan öğrencileri evine götürüp, tatil süresince himaye, diğer adıyla misafir edecek kadar müşfiktir.
Şehrin şık giyimli, şapkalı, her halleriyle örnek alınan hanımefendilerindendir. 1944 yılında ayrıldığı Erzurum’dan önce Ankara, ileri yıllarda ise İstanbul’a naklederler.
Erzurum’da başlayıp, nice güzelliklere vesile olan Vasviye Çankaya 1986 yılında bir hoş sada bırakarak İstanbul’da ebedi alemine göçer. Allah rahmet eylesin
SEMAHAT GÜLLÜLÜ (1916-2010)
Erzurum’un yerli eşraf ailelerinden Diş Doktoru Hilmi Ziya Güllülü’nün eşidir.
Semahat Hanım 1916 İstanbul doğumlu, bir subay kızıdır. Döneminin meşhur Merzifon Koleji mezunu olup, İstanbul Yüksek Ticarette okurken, babası Erzincan’ da albay olarak şark hizmetinde görevlidir. Şubat tatilinde ailesini ziyarete geldiğinde, orada Yedek subay olan Hilmi Beyle tanışır, kısa sürede de evlenirler ve Semahat Hanım 1935 yılında Erzurum’a gelin gelir.
Güllülü ailesinin büyüğü Nusret Bey bütün ailenin toplandığı bir mecliste, “Semahat Hanım içimize gelmiş garip bir kuştur, kültür, adet, töre farklılıklarımız olabilir. Ona itinalı davranıp, saygı duymalıyız, çünkü o artık bizim bir parçamız.” Der. Bu konuşma Semahat hanımın çok hoşuna gider, eşinin ailesine gönülden bağlanır. Erzurum’un ve ailenin gelenek ve örfünü benimser, doğu-batı kültürünü sentezleyerek mükemmel bir Erzurumlu olur.
Merzifon kolejinden aldığı Fransızca, İngilizce, piyano ve dikiş bilgisiyle ailenin ilk öğretmeni olur. Okula başlayan çocuklar lisan ve piyano eğitimini dersleriyle beraber alırlar. Kendisi de güzel piyano çalar, çokca kitap, roman, gazete okur, aileyi bir araya topladığında okuduklarını anlatır, fikir teatilerinde bulunur. Siyasette de fikirlerine önem verenler adaylığını koyması için teşvik ederler.
Semahat Hanım bu bilgilerinin kendisi ve ailesiyle sınırlı kalmasını istemez, çevresiyle de paylaşmak ister. Bu vesileyle sosyal faaliyetlere çok önem verir. Her zaman sivil toplum kuruluşlarının içinde olur. Çocuk Esirgeme Kurumu başkanlığı yanında Yardım Sevenler Derneği ve Türk Kadınlar Birliğinde aktif üye olarak çalışır. Çaylar, balolar, özel gün kutlamaları ile yardımlar toplayıp cemiyetlere faydalı olur. Bütün etkinliklere kendi diktiği elbise ve tuvaletleri giyinir, kadının üreticiliğine örnek olur. Yardım sevenler derneğinin “basma elbise” balosunda diktiği “Avusturya köylü kıyafeti” basma elbisesiyle birincilik alır.
Kabul günlerinde kızlarını görevlendirir, onların mükemmel okul eğitimi yanında, cemiyet hizmet ve kültürünü de genç yaşta benimsemelerini sağlar, bakışlarıyla onların tavır davranışlarını idare eder. Evlatları onun gayretiyle edepli, terbiyeli, hürmetli, hizmetli, Milliyetçi, mukaddesi yatçı ve Atatürkçü vatansever gençler olurlar. Bir İstanbul kızı olarak gelin geldiği Erzurum’da 40 yıl severek kalır. Ürkek başladığı doğu yaşamını, övgü ve sevgi ile benimser, her yönüyle iyi bir Erzurumlu olur. 1972 yılında naklettiği İstanbul’da da yine Türk kadınlar birliğinde hizmetlerine devam eder.
2010 yılında vefat ettiğinde, “Bu dünyadan bir Semahat Güllülü geldi geçti” dedirtecek güzellikte, hayırla anılacak bir silsileyi bırakarak rahmetli oldu. Allah rahmet eylesin.
MELAHAT YALVAÇ (1921-1981)
Bir Erzurum gelini olan merhume Melahat Yalvaç 1921 yılına İstanbul- Üsküdar’da dünyaya gelir. İlk, orta öğreniminden sonra öğretmen okulundan mezun olur. Genç bir öğretmen olarak, Devlet Demir Yollarında Kısım Şefi olan eşiyle evlenerek hiç tanımadığı bir bölgeye, Erzurum’a gelin gelir.
Melahat Hanım mesleği olan öğretmenliği yapamaz, o tarihte Tekel Baş Müdürlüğüne göreve başlar ve Baş Müdür Yardımcısı kadrosunda, arada, vekaleten Müdürlüğü de yapmak kaydıyla 36 yıl hizmet vererek 1976 yılında emekli olur. Melahat Yalvaç tanımadığı bir belde de, sorumluluk isteyen idarecilik görevi yanında, kendini hem şehir halkına, hem tüm kamu personel grubuna sevdirip, saydırmış, hem de eşinin ailesi tarafından takdir edilen sevilen sayılan, herkesin “Melahat Hanım” diye tanıdığı biri olmuştur. Tabi bu takdiri topluma faydalı, başarılı ve efendilikleriyle tanınan yedi evlat yetiştirerek taçlandırmıştır. Evet; hem bir idareci, hem ev hanımı hem de üçü kız, dördü erkek, yedi evladı güzel hasletleriyle yetiştirip, okutmak, topluma kazandırmak büyük özveri ve marifet ister. İşte ona bu ödülü de Erzurum Türk Kadınlar Birliği Şubesi iki kez yılın annesi seçerek, takdirle ödüllendirmiştir. Oğullarından üçü üniversite eğitimi yapmış; Ziraat Mühendisi, doktor, eczacı, dördüncü oğul ve kızlar lise mezunu olup, evlenerek kendi hayatlarını kurmuşlardır.
Melahat Hanımın bu kadar yoğun geçen hayatı, 1981 yılında genç denecek çağda Erzurum’da ebedi aleme göçüşüyle son bulmuştur. Allah rahmet eylesin.
NEZİHE GÜRBÜZ (1921-2001)
Kendileri Erzurum eski belediye başkanlarından Zakir Beyin kızıdır, öyle de anılır. 1921 yılında Erzurum’da dünyaya gelir. Eğitimini Erzurum’da tamamlar. Kendisi İlkokul öğretmenidir, uzun yıllar İsmet Paşa ilkokulunun Müdüresi olarak hizmet verir. Türk Kadınlar Birliği’nin 1954’de kurulan Erzurum şubesinin kurucu başkanıdır. Mesleki ve özel hayatında tavizsiz titizliği ve otoritesiyle tanınır. Her zaman döpiyes etek takımlı, çevresine örnek giyimlidir.
Hedefi kadınların eğitimi, cemiyet içinde yer almasıdır. Bu nedenle okuluna tain olan bütün bayan öğretmenleri Türk Kadınlar Birliğine üye yapar, onların okul dışında aktif hizmet vermelerini sağlar. 1971 yılında İstanbul’a naklettiğinde de Erzurum temalı hizmetlerine devam eder, Kadıköy Türk Kadınlar Birliği Şubesini kurar. Erzurum şubesiyle “kardeş şube” olarak devamlı destek sağlar. 1976 yılında emekli oluncaya kadar idarecilik ve derneği bir arada yürütür.
Nezihe Hanımın resmiyette öğretmen, STK’larında eğitmen olarak dolu dolu geçen ömrü, emektarı olduğu Türk Kadınlar Birliği ve tüm kadınlara veda eder gibi 8 Mart 2001’de ebediyete göçüşüyle son bulur. Allah rahmet eylesin.
MELİHA MÜHÜRDAROĞLU (1923-01.10.1984)
Türk Kadınlar Birliği Erzurum şubesinin Nezihe Gürbüz’den sonra başkanı olan Meliha Mühürdaroğlu, büyük vatansever Durak Sakarya’nın kızı olarak, 1923 yılında Erzurum’da dünyaya gelir. İlk okulu doğduğu ve ata mahallesi olan Veyis Efendi mahallesinde, aynı adı taşıyan Veyisefendi ilkokulunda okur, Orta ve Lise öğrenimini İstanbul Erenköy kız lisesinde tamamlar. İki yıllık yüksek okul eğitimi sonunda çok sevdiği öğretmenlik mesleği hakkını kazanır.
Hayatını, Lise yıllarında tatilleri Büyük ada da babası Durak Sakarya nın konağında, yazları ise Ankara Keçiörende ki evlerinde yaşayarak geçirdi. Eğitim hayatını tamamlayıp Ankara’ya döndüğünde yakın aile dostlarından, Erzurum mebusu Asım Vasfi Mühürdaroğlu’nun büyük oğlu Kemal Mühürdaroğlu ile evlenir.
Erzurum belediyesi Fen işleri müdürü olan eşinin görevinden dolayı Erzurum’a gelin gelen Meliha Mühürdaroğlu ata yurdunda ikamete başlar. Bu arada çok sevdiği öğretmenlik mesleğini ise yapma imkanı olmaz.Bu mutlu evliliğinden iki kız, iki erkek çocuğu olan Meliha Mühürdaroğlu çocuklarını büyüttükten sonra sivil toplum kuruluşlarında faaliyete başlar.
Meliha Mühürdaroğlu 1963 yılından, vefat ettiği 1984 yılına kadar Türk kadınlar birliğinde önce üye, sonra başkanlık görevini başarıyla sürdürür. Türk Kadınlar Birliği Başkanı iken Erzurum Yardım sevenler derneği ve Çocuk esirgeme kurum başkanlığı görevlerini de yapar. Bu görevlerinin dışında, Veyisefendi torunu olması münasebeti ile Veyisefendi vakfı mütevelliliği görevini de sürdürür.
Meliha Mühürdaroğlu, 01 Ekim 1984 tarihinde, Ankara’da arkasında güzel hatıralarla, bir hoş sada bırakarak ebedi aleme göçer.