Aralık 21, 2024
024

Birinci Dünya savaşı, içinde Osmanlı İmparatorluğunun da bulunduğu İttifak devletlerinin yenilgisi ile neticelenmiştir. Gerçi Osmanlı İmparatorluğu Çanakkale ve Kutul Amare savaşlarını kazanmıştır. Savaştığı diğer cephelerde ise İtilaf devletlerinin her hangi bir üstünlüğü söz konusu olmamıştır. Ruslara karşı başlattığı ve Sarıkamış hareketi olarak bilinen askeri hezimete rağmen Ruslar Bolşevik ihtilali nedeniyle bütün kazanımları bırakarak savaştan çekilmiştir. Buna rağmen Osmanlı İmparatorluğu, müttefiki olan Alman ve Avusturya Macaristan İmparatorluklarının yenilgileri nedeniyle mağlubiyeti kabul etmiş ve savaştan çekilme kararı almıştır. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesinin imzalanması ile bu mağlubiyet resmileşmiştir.

Mondros mütarekesi hem askeri hem de siyasi açıdan büyük bir hezimet sayılmış, toplumda bir infiale yol açmıştır. Bu mütareke ile ülkeyi savaşa sürükleyen ve toplumsal yapının dinamikleri ile uğraşan İttihat ve Terakki partisi yöneticileri görevden çekilip ülkeden kaçmaya başlamışlardır. İttihatçıların yerine İzzet Paşa sadrazamlık makamına gelmiştir. Ancak izzet Paşa kabinesinde tam bir karamsarlık havası hâkim olmuş ve Türk Milletinin artık bağımsız yaşayabileceğine olan inancını yitirmiştir. Milli iradeyi yansıtan Meclis-i Mebussan dağıtılmış, Osmanlı hanedanı çaresiz bir şekilde kalmış kendi varlığını sürdürme talaşına kapılarak milletin sesini duymamaktadır. Sadrazamlık görevine gelenler ise şahsi çıkarlarını müstevilerin çıkarlarında görmekte ve her türlü ihanetin içine girmişlerdir.

Memleket tam bir sefalet ve yoksulluk içerisindedir. Aydınlarını, zanaatkârlarını ve çiftçilerinin büyük bir kısmı savaşta kaybedilmiştir. Şehitlerin, gazilerin ve esirlerin haddi hesabı yoktur. Ülke bitap haldedir.

Yıllardır ülkeye ihanet etmeye hazır olan topluluklar harekete geçmiş, asker kaçakları veya hesapsız bir şekilde terhis edilen ve artık gidecek bir yeri olmayan veya yapacak işi kalmayanlar eşkıyalığa başlamıştır. Ordu planlama yapılmadan dağıtılmaya başlanılmıştır. Tarih boyunca Osmanlı topraklarına göz diken emperyalist ülkeler Mondros mütarekesi ile ülkeyi işgal etmek için kendilerine aradıkları meşru zemini hazırlamışlardır. Wilson ilkelerini kendi lehlerine kullanma gayretinde olan gayrimüslim azınlık ve ayrılıkçı Kürtler hem silahlı çeteler kurma hem de milli çıkarlara zarar verecek teşkilatlar kurmaya başlamışlardır.

Türklerin anayurdu olan Anadolu dört bir taraftan işgal edilerek parçalanma tehdidi ile karşı karşıyadır. Orta Anadolu haricinde bütün bir yurt milli devletimizin sınırları dışına çıkarılmak istenilmektedir. Her bölge kendi kurtuluşunun peşine düşmüş, ülkenin topyekûn kurtulma ümidi kalmadığı inancı yerleşmiştir. Bundan dolayı bağımsız birçok cemiyet kurulmuştur.

Erzurum Birinci Dünya Savaşı esnasında en çok zarar gören Anadolu şehirlerinden biridir. Hem Rus işgali hem de Ermeni mezalimi ile talan edilen hem insanı hem de mal varlığı kaybına maruz kalan şehir tarihte eşi benzeri görünmeyen bir soykırım girişimine ve bu girişime karşı her türlü imkânsızlıklara rağmen direnişin sergilendiği bir şehir olma hüviyetine sahiptir. 12 Mart 1918 tarihinde Ermeni zulmünden kurtulan bu şehir tam yaralarını sarmak üzere harekete geçmişken Mondros mütarekesi ile yeniden Ermeni işgaline terk edilme durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Sadece Erzurum değil vilayeti sitte diye isimlendirilen Van, Elazığ, Sivas, Diyarbakır, Bitlis ve Pontus Rum işgaline terk edilmek İstenen Trabzon vilayetleri çok büyük bir tehlike karşısında kalmışlardır.

Mondros Mütarekesi’nin 24. Maddesinin getirebileceği tehlikelere karşı 1918 yılı Kasım ayında İstanbul’da bir araya gelen aydınlar vilayeti Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyetini kurmuşlardır. Cemiyetin başkanlığına Harputlu Nedim Bey seçilmiştir. Erzurum’unda içinde bulunduğu Vilayet-i Sitte yâda diğer ismiyle Vilayet-i Şarkiye de Türk yurdundan koparılarak Ermeni yurdu haline getirilmek istenilmektedir. Bu isteklere engel olmak amacıyla kurulan bu cemiyet in bölgede ırki ayrım yapılmaksızın bütün bölge halkının birlikte hareket etmesi amacı vardır. Böylece bölgenin Ermeni yurdu yapılmasına engel olunacağına inanılmaktadır. Cemiyet propaganda, basın yayın ve siyaseten Ermeni iddialarını çürütmeye çalışacaktır. Bölgenin Müslüman çoğunluğa sahip olduğu, Ermenilerin azınlıkta bulunduğu ve komitacılık yöntemleriyle anarşist faaliyetlerde bulunarak Müslüman ahaliyi bölgeden uzaklaştırmak, nüfus yapısını değiştirmek gayretinde oldukları ve bunlara karşı Müslümanların kendilerini silahlı ve silahsız olarak müdafaada bulundukları anlatılmaya çalışılacaktır.

Kurulduktan sonra cemiyetin almış olduğu kararlar şunlardır.

  • Vilayet-ı Şarkiyyede Osmanlı Milleti Vardır(Bu karar ile bu illerde sürdürülmek istenilen Kürt ve Gayri Müslüm ayrımcılığının reddi söz konusudur.)

  • Avrupaya heyetler göndererek ortak hukukumuz müdafaası (Bu karar ile mücadelenin hukuki olarak sürdürülmesi yöntemi belirlenmiştir. Bu yöntem ile Osmanlının Avrupa Hukuku kapsamında muamele görmesi ve şark vilayetlerinde yaşayan bütün etnik unsurların bir bütün halinde hukuki olarak müdafaa edilmesi amaçlanmıştır.)

  • İstanbul’da Fransızca bir gazete çıkarılarak cemiyetin amacının müdafaa edilmesi.(Gazetenin Fransızca olarak belirlenmesinde Osmanlı aydınlarının o dönemde tamamına yakınının Fransızca bilmesi, Ermeni iddialarının en çok Fransız basınınca dile getirilmesi, Avrupa içerisinde en fazla konuşulan ikinci dil olması ve Fransa sömürgesi altında yaşayan Müslüman unsurlara ulaşma amacı vardır.)

  • Ermeni çetelerinin işlemiş olduğu cinayetlerin resmi kayıtlar altına alınmasını sağlayarak ilan edilmesi(Bu karar ile Ermeni mezaliminin belgelendirilerek altı vilayetin Ermeni işgaline bırakılmasına engel olmaktır.

  • Büyük Dostumuz Pierre Loti’ye hakkımızda gösterdiği vefa duygusuna ve desteğinden dolayı bir teşekkür telgrafı çekmek.(bu karar ile Avrupa’nın önemli aydınları ve edebiyatçılarından biri olan pierre Loti’nin desteğini almak ve onun vasıtası ile Avrupa aydınlarının ve edebiyatçılarının desteğini sağlamak amaçlanmaktadır.

  • Adalet duygusu ile hareket eden tamamen tarafsız bir uluslararası hukuk heyetinin oluşturulması ve bölgeye gönderilmesi için Pierre Loti’nin desteğinin sağlanması.(Bu karar ile cemiyetin hukuki mücadele yöntemini uluslararası boyuta taşımak ve bu heyet aracılığı ile Ermeni iddialarının asılsızlığını uluslararası kamuoyuna taşımak amacı ile almış olduğu bir karardır.)

  • İtilaf devletlerinin temsilcileri ile idare kurulu üyelerinin görüşmeleri(Bu karar ile İtilaf devletlerinin temsilcilerinin 24 maddenin uygulanmaması yönünde ikna edilmesi amaçlanmıştır.

İstanbul merkezli bu cemiyetin etkili olabilmesi için Erzurum’da bir şubesinin bulunması zorunluydu. Bu konuda daha sonra Dursunoğlu soyadını alacak olan Dursunzade Cevat (Dursunoğlu) Bey önemli bir rol oynamıştır. 1918 yılının Aralık Ayında Dursunzade Mehmed Cevat(DURSUNOĞLU) Erzurum Şubesini açmak üzere, resmi bir yetki belgesi almıştır. Bütün bu çalışmalar sürerken Erzurum’da direniş örgütleri kurulmaya başlamıştır. Bunlardan en önemlisi ise İstihlas-ı Vatan Cemiyetidir. Bu Cemiyetin kurulmasında Albayrak Gazetesinin sahibi Süleyman Necati Bey ön ayak olmuştur. Bu cemiyetin amacı halkı milli duygular etrafında birleştirerek uyandırmak ve olası bir işgale karşı direnmeye hazırlamaktır. Bu cemiyetin kurulması için ilk önce Vali Münir Bey’in desteğini alan Necati Bey daha sonra yine Vali Münir Bey’in aracılığı ile Erzurum Belediye Başkanı Zakir Bey’in desteğini sağlar. Ancak bütün bu çalışmaları sürdürürken Polis Müdürü Zeki Bey Süleyman Necati Bey’i İttihatçı olması nedeniyle engellemeye çalışır ve bundada başarılı olur. Umduğu desteği bulmakta başarısız olan Süleyman Necati Bey Nalbandzade İsmail Hakkı Bey’in desteği ile emekli Binbaşı İdris ve ve Alay Müftüsü Nusret ile birlitke İsitihlas-ı Vatan isimli cemiyeti kurar. Dursunbeyzade Cevat Bey’in Erzurum’a gelerek vilayatı Şarkıye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyetinin Erzurum Şubesini kurmasıyla birlikte Bu cemiyet daha sonra kurulacak olan Şark-i Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin temelini oluşturmuş ve Erzurum Kongresinin toplanmasını sağlamıştır. Cemiyetin Erzurum şubesinin açılmasında Hüseyin Avni(Ulaş), Avukat Mesut, Namık zade Ahmet(Erverdi) önemli katkılar sağlamıştır. 10 Mart 1919(Rumi 1333) Esat Paşa mahallesinde Asar’ı Terakki Mektebinde kurulan bu cemiyetin ilk toplantısına. Hacı İsmail Zade Tevfik, İbrahim Hakkı hazretlerinin torunu olan Hakkı zade Hacı Fehim, İl Müftüsü Solak zade sadık, Emekli Binbaşı Süleyman, Gümrük Mütevellisi Cazim, Hacı Recep Efendi Zade Hacı Hafız, Emekli Binbaşı Haydar ve Kobal zade Ahmet katılmıştır.

Yayınlanan beyanname ile Doğu vilayetleri üzerinde Ermenilerin, nüfus, tarih, kültür ve coğrafya bakımından bir hak iddiasında bulunamayacağı belirtilmiştir. Beyannamede, zulüm görenlerin Ermenilerden çok Türkler olduğu ve Wilson ilkelerine uygun olarak bu gerçeklerin dünya önünde ispat edilmesi için vatandaşların yardımı istenilmiştir.

Şubenin açılmasından iki gün sonra yani Erzurum’un işgalden kurtuluşunun birinci yıl dönümünde yapılan anma etkinlikleri kapsamında Ermeni mezaliminin yaşandığı mekânlar gezilmiştir. Bu anma esnasında Erzurum’da bulunan Şehzade Abdulhalim Efendinin ümitsiz, bezgin ve bitkin hali Erzurumluların artık İstanbul hükümeti ve hanedandan ümitlerinin kalmamasına neden olmuştur. Şehzadenin bu hali cemiyetin daha da güçlendirilmesi fikrinin gelişmesine neden olmuştur. Cemiyetin daha aktif rol oynayabilmesi ve daha da güçlü olabilmesi için memuriyet görevinde bulunanlar ve yaşlı üyeler idareden çekilmiş yerin genç ve memuriyetle ilişkisi olmayan üyeler seçilmişlerdir.

Trabzon’da görev yapan ve Küçük Kazım olarak adlandırılan dinamik ve genç Erzurumlu subay Kazım(Yurdalan) Trabzon’dan Erzurum’a geldikten sonra Trabzon Muhafazaai Hukuk cemiyetinin çalışmalarından ve halkın birliğinden bahsetmiş, zamanın kısıtlı olduğu ve halkın biran önce toplanarak harekete geçmesi uyarısında bulunmuştur.

Derneğin faaliyetleri ve Albayrak Gazetesinin yayınları sonucunda halkın desteği artmış, derneğe fikir ve kanaat önderleri katılmıştır.

Mondros mütarekesi ile Vilayeti Sitte adı verilen Erzurum, Van, Mamüretü’l Aziz (Elazığ), Diyarbakır, Sivas ve Bitlis’in kaderi birleşmiştir. Her ne kadar Pontus Rumlarına bırakılması düşünülse de Trabzon, kurulması planlanan Ermeni Devletinin Karadeniz’e çıkış noktası olarak düşünülmektedir. Dolayısıyla ister Rumlara isterse Ermenilere bırakılarak ana yurttan koparılmaya çalışan Trabzon’da bu kader birliğine ortak olmuş durumdadır. Bu kader birliği göz önüne alınarak vilayet merkezlerine, sancaklara ve kazalara telgraflar çekilerek halk Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin etrafında toplanmaya halk davet edilmiştir.

Bu davetler esnasında bölgenin durumu içler acısıdır. İşgalin acısını tatmamış olan vilayetlerde parti politikacılığı almış yürümüş ve son zamanlarda İstanbul’dan gelen memurlarda olumsuz faaliyetlerle bu zararlı durumu desteklemişlerdir. Bitlis ve Van Rus işgali ve Ermeni mezaliminden dolayı nüfusunun tamamına yakınını kaybetmiştir. Kürt Teali Cemiyetinin faaliyetleri ile Kürtçülük gelişmeye başlamıştır. Bu akımın kendini en çok his ettirdiği Mamüretü’l Aziz ve Diyarbakır’da ise ancak birkaç aydın ve vatansever ileri görüşlü insanların harekete destek verdiğine ilişkin mektuplar gelmiştir.

Bütün bu olumsuzluklara karşı ise hem cemiyetin faaliyetleri hem de Albayrak Gazetesinin yaptığı yayınlarla halkın desteği alınmaya çalışılmış özellikle Türk ve Kürt birlikteliği üzerinde durulmuş ve bu iki toplumun ayrı olmadığına vurgu yapılmıştır. Böylece bölgede Ermenilere karşı bir birlikteliğin kurulmasına çalışılmıştır.

Erzurum’da bu çalışmalar yapılırken Karadeniz, Oltu, Kars, Ardahan, Çıldır ve Kağızman çevrelerinde İngilizlere ve onların destekledikleri Ermeni uşaklarına karşı şiddetli direniş olmaktadır ve bir an önce bu direnişe destek olunması gerekmektedir. Özellikle Ermeni mezaliminin yoğunlaştığı Kars halkına bir an evvel yardım gönderilebilmesi için kongrenin bir an önce toplanılması ve ne yapılması gerektiğinin kararlaştırılması gerekmektedir. Bunun için ilk önce Erzurum vilayet kongresinin daha sonrada vilayet-i Şarkiye kongresinin toplanma hazırlıklarının sürdürülebilmesi için Cemiyet üyeleri ve halkın her kesiminden gelen temsilcilerin katıldığı toplantılar düzenlenmiştir. Bu toplantıların amacı merkezdeki aydınların daha faal hale gelmesi ve teşkilatlanmanın kırsal kesime yayılmasını sağlamak ve şark vilayetlerini bir fikir etrafında buluşmalarını sağlayarak ortak hareket etmelerini sağlamaktır. Peş peşe düzenlenen iki toplantı sonucunda ile önce Erzurum Vilayet kongresinin daha sonrada Vilayet-i Şarkiye toplantısının düzenlenme kararı alınmıştır. Bu kararın yer aldığı nizamnamenin İstanbul’da ki merkezin nizamnamesinden farkı hukuki mücadele ile birlikte silahlı mücadele fikrine de yer verilmiş olmasıdır.

Bu nizamname 1919 yılı Nisan ayının son Cuma günü Cuma namazı kılındıktan sonra Tophaneli oğlu çeşmesinin önündeki alanda yapılan bir mitingle toplanan halka duyuruldu ve şark vilayetleri ile Trabzon’a kongre kararına ilişkin telgraflar çekildi. Ertesi gün Trabzon Muhafaza-i Hukuk grubundan alınan telgrafla şark vilayetlerinin müdafaasını sağlamak amacıyla coğrafi mevki açısından daha müsait olan Erzurum’da bir kongrenin toplanması uygun olur cevabı alınmıştır.

Bütün bu kongre hazırlıklarında karşılaşılan en büyük zorluk kongrenin toplanması için çalışan azaların ve fikir adamlarının şark vilayetlerinde yeterince tanınmamış olmaları ve gerekli çevreye sahip olamamalarıdır. Bu sorun Kazım Karabekir paşanın Erzurum’a kolordu komutanı olması ile aşılmıştır. Kafkas cephesinde birçok başarılara imza atan bu değerli komutan hem ordu hem de halk arasında sevilen ve tanınan birisi olarak Erzurum kongresinin toplanmasına destek vermiştir. Bu çalışmaların sürdüğü esnada Mustafa Kemal Paşanın Havza’dan çektiği telgrafla Erzurum Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin faaliyetlerinin desteklenmesi isteği belirtilmiştir.

17 Haziran 1919 günü Erzurum vilayet kongresi toplanmıştır. Bu kongrede Ermeni saldırılarına karşı sonuna kadar direnilmesi ve Osmanlı toplumundan ayrılmaması için her fedakârlığın yapılması kararlaştırılmıştır.

Şark Vilayetleri Kongre tarihi olarak 23 Temmuz 1919 Çarşamba günü belirlenmiştir. Bu kongre hazırlıklarını sürdürmek ve katılmak amacıyla Mustafa Kemal Paşa 3 Temmuz 1919 günü Erzurum’a gelmiştir. İlk karşılama Erzurum adetlerine uygun olarak Ilıca’nın girişinde yapılmıştır. Şimdiki kaplıcaların önünde kahvesini içen ve karşılama heyetiyle sohbet eden paşa için ikinci karşılama Erzurum’da İstanbul Kapıda yapılmıştır. Mustafa Kemal paşa Erzurum’a gelişinden 6 gün sonra 9 Temmuz 1919 günü askerlikten istifa etmiştir. Bundan bir gün sonra yani 10 Temmuz 1919 günü Mustafa Kemal Erzurum kongresine ilişkin hazırlık toplantısını Raif Efendi, Emekli Binbaşı Süleyman, Binbaşı Kazım (Yurdalan) bey, Albayrak Müdürü Necati Bey, Dursun beyzade Cevat bey, Rauf bey ve Kazım Karabekir Paşanın iştirakiyle yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın ve Rauf Bey’in Erzurum Kongresine, milli müdafaanın ilk merkezi ve şark vilayetlerinin en büyüğü olan Erzurum’un üyeleri olarak katılmak istemelerinden dolayı Binbaşı Kazım bey ve Dursun beyzade Cevat bey Erzurum delegeliğinden istifa etmişlerdir. Bu iki asil vatan evladı Tortum ve Hasankale delegeleri olarak kongreye katılmışlardır.

23 Temmuz 1919 günü Erzurum Kongresi toplanmış milli mücadele için çok önemli kararlar alınarak 17 Ağustos 1919 günü Sivas kongresinin yapılması için dağılmıştır.

Araştırma Yazar:EREN CEYLAN

About The Author

Bir yanıt yazın