Dadaş Ocakları Derneği Genel Başkanı Eyüp coşkun ile Erzurum üzerine konuştuk. Erzurum üzerine düşüncelerini, dadaşlık hakkında fikirlerini aldık. Erzurum’un en önemli sorununun çok konuşmak az iş yapmak olduğunu söyleyen Eyüp coşkun söylenecek sözlerin bittiğini, konuşma yerine bu şehir için bir şeylerin yapılmasını gerektiğini, şehrin kültürü ve kimliği üzerine fikirlerini ve dadaşlık üzerine düşüncelerini bizle paylaştır.
Eyüp Bey, Erzurum hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?
Erzurum için herkes, her dernek ve her kurum ve kuruluş bir şeyler söyledi. Aslında Erzurum için söylenecek sözlerin hepsi söylenmiş gibi. Asıl önemli olan bu şehrin geleceği için, kalkınması için neler yapılması gerektiğine ilişkin politikalar üretip projeler geliştirilmeli diye düşünüyorum. Canım Erzurum, ah! Erzurum, vah Erzurum, yüce, güzel Erzurum güzellemelerinden sıyrılmamız lazım. Erzurum tarihi, kültürü, coğrafyası, ekolojisi ve ekonomik kaynakları ile çok önceleri kalkınmasını tamamlaması ve en azından ülkemizin en gelişmiş şehirlerinden birisi olmalıydı. Erzurum kadim bir şehirdir yani bir insanlık mirası olan bir şehirdi. En azından eskiden öyleydi. 1940’lı yıllardan beri tahrip ediyoruz, yıkıyoruz. Şimdi geriye ne kaldı derseniz hiçbir şey bırakmadık. Şehrin mirası yok oldu. Erzurum için ciddi bir şehircilik planlaması yapılmalı, bilinçli projeler hazırlanıp yerinde yatırımlar yapmamız lazım. Yoksa konuşalım ne işe yarar. Konuşuyoruz, doğru şeyler söylüyoruz ama yapamıyoruz.
Erzurum’un en büyük sorunu nedir?
Kültürümüzü kaybediyoruz. Şehrin tarihini, sokaklarını, mahallelerini kaybediyoruz. Herkes ekonomi üzerinde odaklanmış ama asıl sorun şehri tanımamız. Bundan dolayı şehre yönelik politikalar geliştiremiyoruz. Politika geliştiremeyince plan yapamıyoruz, proje hazırlayamıyoruz, yatırım yapamıyoruz ve göçü engelleyemiyoruz. Giden her Erzurumlu ile birlikte Erzurum’dan bir şeyler gidiyor. Hiçbir şehir böylesine bir göçe dayanamaz. Her yerde, her şehirde göç var ama bizdeki farklı. Bizde göç eden bağını kopararak gidiyor. Evini barkını, ocağını, toprağını satıp gidiyor. Karadeniz’e bakın Erzurum buradaki şehirlerin birçoğundan daha fazla nüfusa sahip ama İstanbul’a giden otobüs sayısı on Erzurum’un yarısı kadar nüfusa sahip olan Karadeniz şehirlerinde günde on beş, yirmi otobüs kalkıyor. Karadenizli memleketinden bağını tümüyle kesmemiş, kendisi gitmiş kardeşi durmuş, her aileden en az bir yada iki kişi memleketinde durmuş, yerine yurduna sahip çıkmış. Bizim Erzurumlular ise her şeyiyle gitmiş arkadan bir bağ bırakmamış. Erzurum’a ise beş senede on senede bir geliyor. Ya cenazeye, ya düğüne yada giderken satamadığı arsasını, evini, tarlasını satmaya geliyor. Gidenler yerine yeniler geliyor ama onlarda durmuyor. Tabiri caizse istasyon şehri olduk. Eskiden gelenlere şehrin kültürünü, töresini öğreten, gelenleri Erzurumlu eden insanlarımız vardı. Şimdi onlarda yok. Karadeniz Karadeniz’den göç alıyor. Erzurum ise hinterlandı geniş hemen hemen her bölgeden göç alıyor. Karadeniz’den, Güneydoğudan, Doğudan, Batıdan kısaca her yerden farklı kültürlerden göç alıyoruz ve bunları Erzurumlu yapamıyoruz.
Peki bu göç hadisesi kültürümüzü nasıl etkiliyor?
Kültürümüzü sadece göç değil, televizyon, internet, sosyal medyada etkilemeye başladı. Şu anda sadece bizim değil bütün şehirlerin ve hatta ülkelerin bile kültürleri bu saydığımızın unsurların baskısı altında. Bana göre en çok etkilenen küçüklerin, gençlerin büyüklerine, yaşlılarına karşı olan saygısı azaldı. Öyle gençlik zamanlarımda ben bir kahvehaneye gidip oturamazdım. Zaten gençleri kahveye almazlardı. Büyükleri rahat otursun diye. Dışarıda kolay kolay sigara içemezdin neden karşında bir büyüğün, komşun, öğretmenin gelir diye. Kaç tane sigarayı avucumun içerisinde söndürdüm. Eskiden şehirlerin ortak bir noktası vardır. Türk İslam şehri İstanbul, İzmir, Erzurum, Diyarbakır birbirine benzerlerdi. Biraz o ona benzerdi biraz da ötekisi ona benzerdi. Şimdi bu benzerlikler kalkmaya başladı tabi farklılıkları da azalmaya başladı. Kimliksiz bir şehir oldu hepsi.
Şehrin simgeleri vardır. Size göre Erzurum’un şehir simgesi nedir.
Yapı diye soracak olursanız, Çifte Minareli Medrese, insan diye soracak olursanız Alvar imamı, kültürel soracak olursanız dadaşlıktır. Bu şehir bir ilim irfan şehridir. İlme değer verir. Bu şehirde birçok alim, evliya yetişmiştir. Bunun bir sebebi vardır. Erzurum’dan başka hiçbir şehirde insana dadaş denilmez bunun bir anlamı vardır diye düşünüyorum. İşte Erzurum’u ve Erzurumluluğu en iyi anlatan bu kavramlardır.
Dadaşlığı nasıl tanımlıyorsunuz?
Ben Dadaşlığı Erzurum şehrinin insani kimliği diye tanımlıyorum. Dadaşlık bir Erzurumluluktur. Dadaş olmayan zaten Erzurumluda olamaz. Dadaşlık ağabeyliktir. Dadaş insan yiğittir, merttir, cesurdur. Dadaşlık büyüklük ifadesidir. Halden anlamaktır, efendi olmaktır. Bütün bu saydığım meziyetler ilim irfan gerektirir. Dadaşlıkta kabadayılık vardır. Çünkü efendi olman gerektiğin yerde efendi olacaksın ama müdahil olman gerektiği yerlerde müdahil olacaksın bunu elini kolunu bağlayarak yapamazsın. Dadaşlık Türk töresinin somutlaşmış halidir.
Dadaş kimdir?
Erzurum insanının için barındırmış olduğu atalarından miras ruh asaletini taşıyan insandır. Bu asaletin içerisinde sevgi ve saygı vardır. Bu sevgi ve saygı etrafında gelişen bir toplumsal sorumluluk anlayışını içinde barındıran kişiliktir. Dadaş aslında sorumluluk duygusu ile şekillenmiş milliyetçilik ve vatanseverlik duygularıyla çelikleşmiş bir karakteri ifade eder. Bu karakter aksiyoner özelliğe sahiptir. Bundan dolayı muhataba göre duruş sergileyen bir insandır. Aman yanlış anlaşılmasın bu duruşta bir kibir yoktur. Bu duruş aslında her şeyden önce Allah ve Resulullah aşkı, muhabbeti ile şekillenen bir ahlaki anlayıştır. Bu ahlak sayesinde cesaret, cömerlik, feragat, şecaat, tevazu ve doğruluk simgesi haine gelen bir insandır. Yeri geldiğinde savaş meydanlarına vurulan bu simge ya bir itaat terbiyesini yada isyan ruhunu yansıtan bir vakardır. İşte dadaş bu vakarı sergileyen kimsedir.
Bu şehirde neyi özlüyorsunuz?
Maziyi özlüyorum. Kocaeliden Erzurum’a geldiğimde gözümde canlanan hatıraların gerçekleştiği mekanlar yok artık. Hepsinden önemlisi mahalleler yok. İsimleri yok, kendileri yok, insanları yok, komşuları yok. İnsanları mahallelerden çıkarıp apartmanlara mahkum ettik.