KIZILIP, ÖZLENİLEN ŞEHİR
Zaman zaman bu şehirde yaşanılmaz diyenlerdenim. Erzurum’da değeri az bilinen iş bulmakta zorlanılan bir meslekte çalışıyorum. Grafikerim hatta şimdi okuduğunuz Erzurum Sevdası Dergisinin grafik ve görsel tasarımını yapıyorum. Dedim ya bu şehirde değeri az bilinen bir meslekte hayat kavgasını yürütüyorum. Bundan dolayı zaman zaman şehir dışına çıkıp. Mesleğimle ilgili alanlarda iş bulmaya çalışmaya gidiyorum. Hatta her gidişimde bir daha Erzurum’a dönmem diyorum. Ancak gittiğim şehirlerde aklıma Erzurum düşüyor.
Erzurum gerçekten bir ruh gibi insanın içine işliyor. Dışarıya çıktığın zaman özleniyor, kendini arattırıyor ama geriye döndüğün zaman ise kendine kızdırıyor. Kaç tane şehirde bu özellik var bilmem.
Erzurum’da yaşadığım zaman kızıyorum. İnsanların işsiz bırakılmasına kızıyorum. Dadaşlık ile övünüp ama dadaşlıkla hiçbir ilgisi olmadan yaşayan insanlarına kızıyorum. Hayat şartlarının zorluğuna kızıyorum. Eski mahallelerini, tarihi eserlerini yok edip yerine hiçbir işe yaramayan binalar, eskisinden kötü inşa edilen sokaklarına caddelerine kızıyorum. Saygısız sürücülerin alt üst ettiği trafiğine kızıyorum. Yaptığı işi hakkıyla yapmayan ustasına, emeğe saygı göstermeyen işverenine kızıyorum. Kültüre sanata değer vermeyen zenginine kızıyorum. Boş zamanında yapılacak bir şey olmamasına kızıyorum. Velhasıl Erzurum’u değersizleştiren herkese ve her şeye kızıyorum.
Bu kadar kızgınlık içerisinde bu şehrin neyini özlüyorum diye kendime de kızıyorum.
Bu şehri benim için özleten şey ne diye düşünüyorum. Doğrusunu isterseniz sebebini bulamadım. Galiba kendini his ettirmeyen bir ruhu var. Hayalet gibi içimize sinmiş, sokaklarda, caddelerde gezen ama kendini gösterdiği her şeyi yıkıp tahrip ettiğimiz için artık göremediğimiz bir ruh. Bilmem gövdesiz bu ruh ne kadar daha kendini his ettirir.