Bir toplulukta benimsenmiş yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kurallarının gelenek ve göreneklerin ortaklaşa alışkanlıkların ahlakla ilgili davranış biçimlerinin tümü şeklinde tanımlayabileceğimiz töre bir insan toplumunu halk ve en geniş ifadesiyle millet haline getiren en önemli unsurdur.
Törenin bağlayıcılığı yaşamda halkın bu tür kurallara uyma zorunluluğunun hissettiği ölçüye bağlıdır. Peki ama bu zorunluluğun kaynağı nedir? Bunun cevabı ise törenin öğrenildiği uygulandığı toplum birimlerinde yatmaktadır. Bu birimleri etkinliklerine göre aile, mahalle, okul, iş çevresi, mahalli idare ve devlet olarak sıralamamız mümkündür.
Aile her ne kadar sıralamanın ilk maddesini teşkil etse de ailenin eğitildiği merkez mahalledir. Tıpkı okulda insanlar eğitim gördükleri gibi ailede mahallede eğitim görür. Bu inancımıza dayanak olarak son yıllardaki toplumsal yapı ve ahlaki değişimi ile mahalle yapımızdaki değişimin paralellik göstermesini kanıt olarak sunabiliriz.
Mahalle bir şehrin kasabanın hatta büyük bir köyün yerleşim parçalarına verilen ve içinde barındırmış olduğu hane birimlerinin çeşitli ihtiyaçlarını giderecek hizmet birimlerini de içeren mahalli alandır. Bu tanımı sosyal yapıyı yansıtacak şekilde yaptığımızda mahallenin aslında yaşayan bir doku olduğunu görürüz.
Türk töresi aslında toplumsal bir hukuktur. Bundan dolayı milletimizin toplumsal yapısında çok ayrı bir önemi vardır. Türk töresi bu özelliğinden dolayı ailenin işleyişinden devlet yönetimine hatta uluslararası ilişkilere kadar etkileri olmuştur. Türk töresi kendisini en çok obalarda his ettirmiştir. Yerleşik hayata geçilme sürecinde obaların her biri belirli alanlarda yerleşik hayata geçmiş kimi zaman bir şehri, kimi zaman bir kasabayı kimi zamanda bir mahalleyi bir oba teşkil etmiş şenlendirmiştir. Anadolu’ya düzenlenen akınlar ve yerleşik hayata geçme sürecinin hızlanması ile birlikte değişik boylardan ve obalardan gelen insanlar bir arada yaşamaya başlamış ve Anadolu’nun kadim geleneklerden oluşan toplumsal ve kent sisteminin temelini oluşturmuşlardır. 1950’li yıllara kadar bu temeller Türk şehir ve mahalle yapısında kendisini tüm yönleriyle hissettirmiştir.
Anadolu insanın Türk töresi ve İslam inancı ile şekillenen kültürünü mimarisine yansıtmayı da başarmıştır. Geleneksel Türk kent mimarisi coğrafi farklılıklara rağmen değişmeyen özelliklere sahip olmuştur. Bu özellikler ana başlıklar altında sıralarsak şehirlerin mahallelere bölünmesi, mahallelerin genişleyen caddeler ile çarşılara bağlanması, mahallelerin ana sokak haricinde dar sokaklardan oluşması ve bu dar sokakların yer yer çıkmaz sokaklar haline gelmesidir. Bu sokaklarda ev kapıları birbirine bakacak şekilde yapılmışlardır. Mahalle içinde zengin fakir ayrımı yapılmadan farklı statüde yer alan insanlar bir arada yaşamışlardır. Bu özellik diğer toplumların yerleşim yapısından bizim toplumumuzun yerleşim yapısının ayıran temel özelliktir. Mahalleler çarşılar etrafında oluşturulmuştur. Her çarşının içerisinde bir cami ve her sokakta ise bir çeşmenin olmasına dikkat edilmiştir. Bu özellikler ister istemez mahallenin komşuluk ilişkisi içinde bir toplumsal eğitim ve sosyal dayanışma merkezi haline getirmiştir.
Anadolu’nun hangi şehrine, kasabasına, köyüne giderseniz gidin karşınıza yukarda özelliklerini sıraladığımız yapılaşma karşınıza çıkacaktır. Şu anda modern şehircilik uygulamalarının yapıldığı alanlarda bile bu genetik kodlamadan gelen özelliklerin yer yer kendini hissettirdiğini göreceksiniz. Memduh Gezgincinin 1962 senesinde İstanbul Erenler matbaasında Mimari Gelenekler isimli kitabının giriş kısmında mimarlık fakültesine giderken, bir ev ustası olan dedesinin kendisine verdiği öğüdü aktardığı cümleler Türk Mimarisi açısından önemli bir sosyal ilkeyi gözler önüne sermektedir. Dedenin toruna verdiği öğüt şu şekildedir. ”oğul evlerini yaparken komşuların haklarını düşün. Evleri birbirlerine yakın yap ki komşuların birbirinden haberi olsun. Komşu komşunun hastasından haberi olsun iniltisini işitsin ki derdine derman olsun çorbasını soğutmadan yetiştirebilsin. Cenazesi var ise herkes den önce öğrensin gerekirse evini taziyeye açsın. Tecrübesiz gelin var ise komşu nenesi yetişsin, ayıbını örtsün. Kapısında edepsizlik eden olmasın. Mahalleli birbirinden haberdar olsun.” Bu nasihat bize bir çok konuda ipuçları vermektedir.
Mahalle, sokak bir mahremiyettir. Bundan dolayı bir mahalleye yeni bir komşunun taşınması o kadar kolay değildir. Mahalleye taşınacak birisinin mahallede eskiden oturan birisinin tavsiyesine ihtiyacı vardır. Çünkü Türk mahalle geleneğinde mahalleli kimliği çok önem arz etmektedir. Bir kişinin evlenmesinden işe girmesine kadar belirleyici bir rol teşkil etmektedir. Kişinin kötü ahlaklı olması oturduğu mahalle için bir utanç kaynağıdır. Kişinin iyi olması oturduğu mahallenin iyi olmasının göstergesidir. Kötü ahlaklı ve iyi ahlaklı mahallelinin sayısı mahallenin kalitesi ve sakinlerinin ahlaki değerlere bakış açısının ve komşuluk ilişkisinin göstergesi kabul edilir. Bundan dolayı mahalleye yeni taşınanın işlediği kusurlardan bu kişiyi tavsiye eden kişi sorumlu tutulur. Buda ister istemez tavsiye sahibi olanı yeni komşuyu denetleme, ona mahalleyi tanıtma, hatalarını önleme ve varsa hatalarını düzeltmeye mecbur bırakır. Yeni komşuda mahallede kalmasının ancak kendisini tavsiye eden komşusuna bağlı olduğunu çok iyi bildiğinden dolayı ona karşı saygısını muhafaza eder ve onun sözünden dışarıya çıkmazdı.
Tabi mahallenin tek denetim mekanizması bu tavsiye sistemi değildi. Bunun yanı sıra mahallenin yaşlıları, kadınları ve delikanlıları da mahallenin denetim sisteminin diğer unsurlarını teşkil ederdi.
Mahallenin yaşlıları, uluları nasihat ta bulunan yapılması gerekenleri belirleyen herkesin sevip saydığı gün görmüş geçirmiş, dini bütün kişilerdi. Bunlar mahallenin dirlik ve düzeninin teminatı ve mahallenin gayri resmi yöneticileriydi onlar mahallenin sakinlerini çık iyi tanıyıp birbirleriyle tanıştıran mahallenin bütünlüğünü sağlayan sorunları tespit edip çözen yani kısaca mahallenin harcını oluşturan birer birleştiriciydiler. Belki de bugün yaşadığımız en büyük eksiklik artık mahallelerimizde böyle birleştirici rolü üstlenen yaşlılarımızın olmaması ve gençlerimizde ise yaşlılara duyulan sevgi ve saygının eskisi kadar olmamasıdır.
Mahallenin kadınları aslında o mahallenin sosyal ve güvenlik açısından en önemli unsurlarıydı. Çünkü kadınlar günlük yaşamın gerektirdiği işlerde birbirlerinin yardımına koşup sorunlarını öğrenip bunun mahalleye etkileyecek şekilde büyümesinin önleyecek şekilde birbirlerine yardım ederlerdi. Çözemedikleri sorunları usulüne uygun bir şekilde mahallenin erkeklerini yansıtılır sorunun bir birlik beraberlik içerisinde çözülmesine yardımcı olurlardı. Mahalle hanımları birbirlerini eğitir, dert ortaklığı ve sırdaşlık ederek kendilerini bir tür terapi ederlerdi. Bu şekilde birçok taze gelin ve genç kız ev hanımlığını öğrenerek bir evin temel direği olacak şekilde yetişirlerdi.
Mahallenin gençleri, mahallenin güvenlik kuvvetini teşkil edip asayişin berkemal olmasını sağlayan ve birbirlerini kötülükten alıkoyan ve genellikle de aynı mektepte arkadaş olan delikanlılardı. Bu gençler savaşa ve hatta ölüme bile birlikte giderlerdi. Bu gençlerin varlığı mahallenin haşarı yaramaz ve serserilerini ıslah eden bir kuvvetti.
Mahallede yer alan çıkmaz sokaklar mahalle yaşantısının hane içi yaşantıya etkisini arttırır. Çıkmaz sokakta evlerin birbirine bitişik olması ve karşılıklı olarak yakın olması ev içinde yüksek sesle konuşmayı, eşlerin birbirine karşı şiddet uygulamasına önleyici bir etki oluşturmakta yanı kısaca aile içerisinde kavgayı azaltmakta yer yer önlemektedir. Çıkmaz sokaklar aile içerisinde huzuru sağladığı kadar dışardan gelecek tehditleri de önlerdi. Çıkmaz sokak mahalle güvenliği açısından önemlidir. çünkü mahalleye gelen yabancıları tespit edip bunlardan gelecek muhtemelen zararları önleme şansı tanır.
Evlerin kapılarının birbirlerine bakması geleneksel Türk yerleşim özelliklerinden biridir. Kapı komşusu olmak mahalle kültürü açısından önemli bir kavramdır. Bir kişinin kendi evine girerken sadece kendi kapısından geçmediğini karşısında ve yan tarafında kendi kültürel değerlerini paylaştığını bildiği bir ailenin var olduğunu bilerek ona göre davranmaya zorlamıştır.
Mahalle mektepleri törenin uygulanması ve öğretilmesi açısından mahalle kültüründen eğitim kurumu olarak önem göstermektedir. Mektep aslında bir çocuğun aile eğitiminin yansıtıldığı kurum olup çocuğun okuldaki başarısı ailenin mahalledeki prestijini belirler ve mektep aynı zamanda mahalle çocuklarının kaynaştığı ve belki de birkaç mahalleyi kaynaştıran önemli bir sosyal görevi yerine getirirdi.
Türk sosyal yapısının en belirgin özelliği bir sosyal sınıflaşmanın olmamasıdır. Bu sınıflaşmanın olmamasında İslam inancı ve Türk töresi etkili olmuştur. İslam inancına göre üstünlük takvadadır. Kullar arasında mal, mülk, soy ve makam ile üstünlük olamaz. Mal kula verilen bir emanettir ve mülkün sahibi Allah’tır. Kul elinde bulunan mal için zekât ve sadaka vermelidir. Türk töresinde ise yöneticilere, beylere mazlumu koruma, halkla beraber yaşamaya ve yoksula yardım etmeye, açları doyurmaya, çıplakları giydirmeye yönelik emirler yer almaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi Yunan ve Roma medeniyeti etrafında gelişen batı kültürlerinde zenginlerin villalarının, malikânelerinin yer aldığı mahalleler ve sayfiye yerleri oluşturularak toplumsal sınıflaşmaya dayanan şehircilik sistemi uygulanmıştır. Buna karşılık Türk İslam medeniyetine dayanan kültürel ortamlarda zenginler ve fakirler bir arada yaşamışlar ve komşuluk ilişkisi geliştirmişlerdir. Türk mahalleleri genel itibariyle tek katlı evlerden oluşurken bazı evler iki katlı evlerden oluşmaktadır. Bu evlerin arasında yer alan iki veya üç katlı konaklar ise zenginliğin göstergesi olmuştur. Mahallenin zengini aslında o mahallenin sosyal güvencesini de teşkil etmektedir. Mahalledeki yoksullara yemek, kışın yakacak, hastaya ilaç ve tabip temin eden, evlenme yaşına gelen fakir ailelerin genç kızlarının çeyizini düzen, delikanlısına iş temin eden zenginler işte bu konaklarda yaşamaktaydı. İşte zekat ve sadaka ibadeti ile sosyal güvenlik mekanizması o günün koşullarına göre işlemekte böylece toplumsal sınıflaşmanın önüne geçilmekteydi.
Mahalle yaşantısında önemli olan bir diğer unsur ise camiler ve bu camilerde görev yapan imamlar ve cami cemaatidir. İslam dini bir erkeğin cemaatle namaz kılmasını büyük sevap kabul etmiştir. İlmihale göre bir erkeğin evine ve işine en yakın camiye devam ederek namazını kılması evladır. Bu en yakın camiyi zorunlu haller haricinde terk ederek başka bir camiye devam etmeyi mekruh sayan fıkıhçılarda vardır. Camiler aslında cemaatin birbirini tanıdığı ve birlik beraberlik duygusunun yaşandığı bir kurumdur. Sanıldığının aksine sadece bir ibadethane değildir. Camiler aynı zamanda sosyal yardımlaşma merkezi, mahalli adliyedir. İmam ise sadece bir din adamı değil aynı zamanda mahalle kadısı ve cemaat başkanıdır. Bizce yanlış anlaşılan husus caminin ve cemaatin sadece ibadet boyutu olarak ele alınması sosyal ve hukuki boyutunun göz ardı edilmesidir. İmam güvenilir kişi demektir. İmam yalnızca namaz kıldıran veya dini bilgileri iyi bilen kişi değildir. Aynı zamanda hakkı ve hukuku iyi bilen çevresinde iyi ilişkiler kuran, sözüne ve haline güvenilen kişidir. Bundan dolayı sözüne değer verilir en güvenilir şahit imamdır. Bir kişinin şahitliği, ahlaki değerlendirmesi cami cemaatince yani mahalle sakinlerince yapılır. Cemaati yani camiyi terk edenin sözüne şüpheye bakılır ve şahsına karşı bir itimatsızlık beslenir. İmam nikah memuru olmanın yanı sıra en güvenilir şahit, mahalle hakimi daha doğrusu hakemi ve borç şahididir. Nikahı kıyan erkeğin oturduğu eve veya işine en yakın olan caminin imamı kıyarken, kadının şahidi ise genelde mahallenin imamı olurdu. Çünkü en güvenilir şahit imam ve onun cemaatte gördüğü erkeklerdi.
Mahalle kahvesi, mahallenin bir başka önemi mekanıdır. Kahveler mahalle halkının bir araya toplandığı, sohbetlerin çay ile süslendiği, meddahlık ve aşıklık gibi kültürel değerlerin hayat bulduğu müdavimleri ile buluştuğu kültürel merkezlerdi. Sözlü edebiyatın mahalle halkı ile buluştuğu yerlerdi. Kahvelerde nesiller arasında kültürel etkileşim kurulurken bir diğer taraftan günlük haber alış verişi yapılırdı.
Mahalle çeşmesi özellikle mahallenin genç kızlarının toplandığı, hanımlar arasında haberleşme ve hatta çöpçatanlığın yapıldığı alanlardı. Genelde erkek bacısı olan kızlar yenge adaylarını bu çeşme başında beğenirlerdi. Buralar genç kızların dertleşme yerleriydi.
Mahalle arasında yer alan esnaflar hem mahalle komşusu olmaları hem de mahalle halkının ihtiyaçlarını sürekli olarak temin edildiği yerler olarak mahalle içerisinde ayrı bir yerleri vardır. Mahalle arasında faaliyet gösteren bir esnaf dükkanında yapılan ayak üstü sohbetler, yapılan alışverişler çocukların harçlıklarıyla koşarak gidip aldıkları atıştırmalıklar o mahalleye apayrı bir özellik ve heyecan katar. Her mahallenin bir bakkalı ve bir berberi vardır. Ama bunların haricinde bazı işyerleri ve ustalar vardır ki birkaç mahallenin ihtiyacını giderirdi. Ayakkabı tamircisi, marangozhane, elektrikçi, su tesisatçısı gibi işyerleri bu türden işyerleriydi. Mahalle sistemimizin yok olmasında atılan darbelerin ilk adımı bu tür işyerlerinin mahalle aralarından çıkarılarak mahalle ve çarşının uzaklaştırılması olmuştur.
Yukarında saydığımız unsurlar Türk mahalle yapısının ana unsurlarını teşkil etmekteydi. Bugün özlemle andığımız mahalle yapımızı şu nedenlerden dolayı bozulduğunu görmekteyiz: Şehirlerarasında yaşanan göçler, eski mahallelerden toplu konut ile kurulan yeni semtlere doğru yaşanılan şehir içi göçler, memur lojmanlarının yapılması, toplumun 1965 yılından itibaren aşırı siyasallaşmaya başlaması camilerin sadece ibadethane olarak görülmesi, televizyon yayınlarının başlaması ve liberal ekonomik anlayışa geçilmesidir. Araştırmacı Yazar:Ömer Yaşar Özğödek