CUMHURİYET’İN ERZURUM KADININA KAZANIMLARI
Cumhuriyet’in temel taşlarının atıldığı şehir Erzurum’da Cumhuriyet’in ilanı ve sonrasında sosyal yapıdaki değişimlerin yasalarla ona kazandırdığı hakların bilincine vararak kadınlar bir birey olduğunun farkına varmıştır.
Cumhuriyet öncesinde kadın “zengin fakir fark etmez” hep aynı statüye tabiydi. Zenginlikte sadece sunulan olanaklar farklıydı. Bu olanaklardan yararlanmada da yaş, evli bekâr ya da dul olmak farklı uygulamalar getirebiliyordu. Bekârken sadece babası değil yaşça küçük de olsa ailenin diğer erkekleri ne derse kural olarak uygulanırdı. Kadın çarşaf, peçe içinde ne alınırsa onu giyer, nereye götürülürse gider, götürülmezse evde otururdu. Kendi başına dışarıya çıkma, alışverişe gitme hakkı yoktu. Dönemin çalışan kadınları sayılan bohçacılar sayesinde evlere hareket gelir, kumaş, çeyiz gibi bazı alışverişler evlerde yapılırdı. Hamama gitmek, Osmanlı döneminde de en büyük sosyal etkinlikti. Erzurum, köklü bir hamam geleneğine sahipti “”” ancak kadınlarımız tek başına hamama dahi gidemezdi. “””
Variyetli ailelerde farklı olarak, evin kızlarının eğitimi için öğretmenler tutulurdu. Haftanın belli günlerinde öğretmenler eve gelir, dersini verir giderdi. O eğitim zaten ailenin variyetinin itibarı sayılırdı. Bu eğitim okuma yazma olabileceği gibi bir müzik çalgısının çalınmasını öğrenmek de olabilirdi. Öncelikle ut, bu konunda ilgi gören bir sazdı. Okula gitmek, azınlık kızlarına özeldi. Ermeni kız öğrenciler için 1 ortaokul, 6 ilkokul vardı. Hınıs’ta İngilizlerin açtığı okulda Hıristiyan kız öğrenciler eğitim görüyordu.
Müslüman kız çocukları ilk eğitimlerini ya ev hocalarından ya da sıbyan mekteplerinde alırdı. Erzurum’da ilk kız ortaokulu İnas Rüştiyesi olarak 1898’de açıldı.
Cumhuriyet’ten sonra 1925’te Kız Sanat Mektebi, 1934’te Şair Nefi Ortaokulu’nun yerinde Kız Orta eğitime başladı.
Cumhuriyet’le birlikte Erzurum merkez ve kazalarında yeni okul binaları yaptırıldı; ilkokul ve liseler açıldı, okuma-yazma seferberliğiyle Millet Mektepleri faaliyete geçti ve okul yaşını geçmiş kadınlarımız buralarda okuma yazma öğrendi.
Kadın o kadar yok sayılıyordu ki, mezarlığa bile gidemez, kaybettiği canından can olan kişinin kabrinin yerini bilmezdi. Evde boynu bükük, mahzun dua etmekten başka elinden bir şey gelmezdi.
Çocukluktan daha genç kızlığa geçemeden, sokakta oynarken eve gelen görücülerle ailesinin anlaşması sonucunda evlenmesine karar verilir, ona danışmak kimsenin aklına bile gelmezdi. Eş seçiminde mağdurdu, kim uygun görülmüşse sesi çıkmadan onunla evlendirilirdi. Eşin yaşça ondan ne kadar büyük olduğu “dul, çocuklu fark etmez” kime reva görülmüşse yüzünü bile görmeden onula evlendirilirdi. Hatta kuma üstüne de verilebilirdi. Kız çocuklarının evliliği, başlık parası almak ve evden bir boğaz eksilmesi demekti. Boşanma hakkı sadece çok özel durumlarda gerçekleşebilir; baba evine dul hele çocuklu olarak dönen genç kadın daha da kötü bir evliliğin kucağına atılırdı.
Kuşkusuz bu durum, Erzurum’a özel değildi, tüm ülke genelinde kadınlar yok sayılırdı; hatta ilk nüfus sayımında kadınlar sayılmadı. Babalar kaç çocuğu olduğu sorulduğunda sadece oğullarını sayar, erkek çocuk doğurmayan kadınların üzerine kuma getirilirdi.
Cumhuriyet’le Birinci Dünya Savaşı’nın hezimetlerinden yeni kurtarılmış ülkede her şeye sıfırdan başlandı. Dolayısıyla yapılan devrimler, verilen haklar kadınlar için mucize gibiydi. Eşini seçebilecek, evde mağdur oturup himaye altında yaşamaktansa okuyup bir meslek sahibi olmayı, kendi ayakları üzerinde durabilmeyi öğrenecekti. Evde söz söyleme, hatta bir giysi seçme hakkı yokken Avrupa’da pek çok ülkede yürürlükte olmayan seçme ve seçilme hakkına sahip olacaktı.
Bütün bu kazanımlar, çevrede uyan uygulayan kişileri gördükçe Cumhuriyet’le hür iradesiyle yaşama inancını kazanmıştır. Geçmişin acı tecrübeleri onlar için hep örnektir ve olası bir mağduriyete izin vermez. Miras kanununda kadınların hakları yenmiş, nice arazi, mal sahibi, çarşaflı peçeli, tebdili kıyafetli sahte kişinin parmak basmasıyla mağdur olmuştu. Bunlar Erzurum kadınının yaşanmış tecrübeleridir.
Bu yüzden de Erzurum kadını, daha ilk günden Cumhuriyet’e, yapılan devrimlere sahip çıkmış, benimsemiştir. Onlar, vatanın selameti, kazanılması için göğsünü siper eden ninelerinin emeklerine ülkelerini uygar uluslar düzeyine çıkarabilmek azmiyle karşılık vermiştir.
Cumhuriyet’in İlk yıllarını incelediğimizde yerli halkın kız çocuklarını ekseriyetle öğretmen olarak yetiştirdiğini görmek gurur verici örneklerdendir. Yine bu ailelerin eşleri, kızları, Erzurum’da kurulan derneklerin öncülüğünü yapmıştır. Yardım Sevenler, Çocuk Esirgeme Kurumu daha sonra 1954’de kurulan Türk Kadınlar Birliği, Erzurum şubelerinde aktif görev almış, kadınlarımız ve ķız çocuklarımızın eğitiminde rol model olmuşlardır. Bu hizmetlerde Singer Dikiş Makineleri de dikiş nakış kursları açıp kendileri de bizzat kursiyer olarak ev kadınlarının özenip meslek sahibi olmalarına imkân sağlamıştır.
Millî bayramlara ve diğer kutlama törenlerine çocuklarını alıp gitmek, bütün bu hizmetler, kadınlarımızın Cumhuriyet’e duyduğu güvenin yansımasıdır.
Ne mutlu ki Cumhuriyet’in 100. yılını kutlarken bugün Erzurum’da ünü ülke sınırlarını aşan bilim kadınlarımız, akademisyenlerimiz, dekan, kurum amirlerimiz yanında ülkenin dört bir yanına dağılmış eğitim ve hizmet veren yüzlerce kadınımız Cumhuriyet’in yaşaması ve yaşatılması için gayret göstermektedir. Bundan gurur duymaktayız.
Saygılarımla…
Ayşe Neslihan HATUNOĞLU