ERZURUMLULARIN GÖZÜNDE DİYARBAKIR

Değerli isimlerle ve alanında uzman kişilerle Erzurumluların, Diyarbakır’a bakışını ele alan çoklu bir röportaj yaptık. Bu sayımızda bizlerle röportaj yapmayı kabul eden Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi -Dekanı Prof. Dr. Naci İspir’e, Gazetecilik Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hakan Temiztürk’e, Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Abdulkadir Atik’e, Yabancı Diller Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Hasan Yenice’ye, Tema Marketler Zinciri Yönetim Kurulu Üyesi Muhammed İkbal Yazıcı’ya ve Erzurum Sevdası Dergisi Yayın Danışmanı Ömer Yaşar Özgödek’e teşekkürlerimizi eder, şükranlarımızı sunarız. Ancak Diyarbakır’la ilgili yaptığımız röportajı aktarmadan önce, kısaca Diyarbakır tarihinden söz etmek isteriz.

Diyarbakır şehri, farklı dönemlerde farklı isimlerle anılmıştır. M.Ö. 200’de Amidi Asur hükümdarı Adad-Nirari’ye ait bir kılıç kabzasında şehrin adı ‘‘Amid’’ ya da ‘‘Amidi’’ olarak geçmektedir. Roma ve Bizans kaynaklarında şehrin adı ‘‘Amid, O’mid, Emit, Amide’’ şeklinde adlandırıldığı görülmektedir. 11. Yüzyılda yöreye gelen Türkmenler, şehirdeki yapılarda kullanılan siyah renkli taşlardan dolayı şehre ‘‘Kara Amid’’ demişlerdir. Şehir için Zazaca’da kent merkezi anlamına gelen ‘‘Sük’’ tabiri de kullanılmaktadır.

Müslüman Arapların egemenliği sırasında buraya yerleşen ‘’Bekr’’ Kabilesinden dolayı zamanla şehrin ismi ‘‘Diyaru Bekr’’ (Bekr kabilesinin Yurdu) olarak kayıtlara geçmiştir.

‘‘Diyaru Bekr’’ daha sonraları ‘‘Diyarbekir’’; Osmanlı’nın son yıllarına kadar daha çok bir bölge adı olarak kullanılmıştır. Ancak merkez için kullanılan ‘‘Amid’’ isminin kullanımın özellikle ‘‘Diyar-ı Bekr’’ in (Diyarbekir) 1867 yılında vilayet oluşu sonrası yavaş yavaş terk edildiği, bütün bölgeyi nitelemesinin yanında merkez sancak için de (Diyar-ı Bekr) Diyarbekir adının kullanıldığı görülmektedir. Cumhuriyet dönemiyle birlikte ve Mustafa Kemal Atatürk’ün de emriyle Diyarbekir’in adı, Diyarbakır diye değiştirilmiştir.

Mezopotamya ve Anadolu medeniyetlerinin geçiş bölgesinde olan Diyarbakır’ın tarihi, çok eski

devirlere dayanmaktadır. Yontma taş ve Mezolitik devirlerde Diyarbakır ve çevresinde var olan mağaralardan, burada yerleşim olduğu yapılan arkeolojik araştırmalar ile anlaşılmıştır. Eğil-Silvan yakınlarındaki Hassun Dicle Nehri ve kolları üzerinde Ergani yakınlarında Hilar Mağaraları’nda, bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir. Asurlular, Aramiler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selevkoslar, Partlar, Ermeniler, Romalılar, Sasaniler, Bizanslılar, Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdaniler, Mervaniler, Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyübiler, Moğullar, Akkoyunlular, Safeviler ve Osmanlılar, Diyarbakır’a egemen olmuş medeniyetlerdir.

Anadolu’da Tarih Öncesi Çağlar’da, Yeni Taş Çağı (M.Ö. 8.000-5.500) Döneminde dünyanın birçok Yerinde, bu çağdan kalan küçük yerleşmeler gün ışığına çıkarılmıştır. Bunlardan en ileri düzeyde olan beşi, Anadolu’daki Çayönü, Çatalhöyük, Hacılar, Norşuntepe ve Köşk Höyüktür. Kadim memleketimizin tarihçesini yazdığım için, memleketimizin bünyesinde bulunan Çayönü Tepesi’nden bahsedeceğim. Şehrimizin 65 kilometre kuzeybatısında, Ergani İlçesi yakınlarında yer Alan Çayönü Tepesi kazılarında dünyanın en eski köyü bulunmuştur. Halet Çambel, Robert J. Braidwood ve onların ardından Mehmet Özdoğan’ın Wulf Schirmer’le Diyarbakır yöresinde kazdıkları Çayönü yerleşmesi C14 (radyokarbon on dört) sonuçlarına göre M.Ö. 7250-6750 yılları arasında tarihlenmektedir. Yerleşmenin ortasında bir meydan ve onun çevresinde dikdörtgensel anıtlar, yapılar ve evler yer almaktadır. Binaların alt bölümleri taştan, üstleri kerpiçten inşa edilmişti. Çayönü yerleşmesinde oturanlar, Anadolu’nun en eski çiftçileridir. Buğday yetiştirmesini, unu hasat etmesini ve öğütlemesini biliyorlardı. Bunları, ele geçen aletlerden kanıtlamaktadır. Tarımın yanı sıra hayvancılıktan da yararlanıyorlardı. Sofralarında koyun ve keçi eti bulunuyordu. Köpek ilk evcil hayvanlarıydı. Kadın heykelcileri, ana tanrıçaya daha bu dönemde tapıldığına işaret etmektedir.

Devrim AKTÜRK: Efendim öncelikle dergimizle röportaj yapacağınız için teşekkürlerimi eder, şükranlarımı sunarım. Dilerseniz ilk sorumuzu soralım? Efendim, hem Dadaşlar için hem de Diyarbakırlılar için, Diyarbakır’ı bizlere anlatabilir misiniz?

Naci İSPİR: Diyarbakır’a en son 2019 yazında gittim. Kadim bir şehir. Özellikle Sur İçi’ni gezdim ve oradaki otantik yerleri gördüm. Gerçekten de Diyarbakır’a gittiğiniz zaman, o eski Mezopotamya’nın kalıcı unsurlarını görebiliyorsunuz. Ayıca Selçuklu ve Osmanlı yapılarını görebiliyorsunuz. Fakat Diyarbakır biraz fazla büyümüş. Nüfus yoğunluğu oldukça fazla. Keza Yeni Diyarbakır diye belirteceğimiz caddeleri araçla gezdim. Yani kısacası Diyarbakır için modern bir şehir yapılanması diyebiliriz. Diğer şehirlerden çok fazla farkı yok ama tarihi eser bakımından gerçekten de gezmeniz gerektiğini belirtmek isterim. Ayrıca Diyarbakır’ın yemek kültürü de çok değerli. Özellikle et üzerine, kendilerine has bir yemek kültürü geliştirmişlerdir. Bizde Diyarbakır’a gittiğimizde seçerek gittik ve internet üzerinden Diyarbakır’ın en iyi lokantasını bulup, orada yiyeceklerimizi yedik. Ve yemekleri gerçekten de hem lezzet olarak çok kaliteli hem de hizmet sektörünün geliştiğini belirtmek isterim.

Hakan TEMİZTÜRK: Diyarbakır, benim nazarımda çok kadim, çok değerli bir şehirdir. Kamuoyunda oluşan yargıların tam tersine, oldukça etkileyici yönleri bulunan bir şehirdir Diyarbakır. Hem tarihi itibariyle, hem doğal çevresi ve güzellikleri itibariyle, Türkiye’nin birçok şehrine nazaran daha görülesi, daha iyi bir şehir olduğunun kanısına vardım. Ayrıca medyada Diyarbakır hakkında yanlış izlenimler ve intibalar olduğunu düşünmeye başladım. Diyarbakır benim açımdan öncelikle Ulu Cami demek. Neden mi? Çünkü Ulu Cami, İslâm’ın beşinci mabedi olarak da anılmaktadır. Keza bu değeri de hiç şüphesiz hak ediyor. Cami’nin hem tarihi yapısı hem de ortamı çok etkileyici ve insanın ibadet zevkin, ibadet huşusunu artırıyor. Ayrıca Cami önünde insanların meydanda yayılarak oturup çaylarını içmeleri, Güneydoğu’nun hem oturma, yeme ve içme pratiğini yansıtması bakımından, kılık kıyafet adetlerini arz ediyor. Hemen caminin karşısında bulunan hanlarda güzel döşenmiş, stilize edilmiş mekânlarda, ortamlarda çay içmek gerçekten de çok değerli anlamları barındırıyor. Bunun yanında Diyarbakır’ın mutfağı çok zengin ve değerli olduğunu gördüm, tattım. Keza memlekete döndükten sonra herkese, Diyarbakır yemeklerini tavsiye ettim. Kısacası Diyarbakır için, bir medeniyet şehri diyebiliriz. Çünkü bu kent geçmiş medeniyetlerin izlerini taşıyor. Ayrıca Doğu ile Güney arasında kurduğu bağlantıyla, stratejik bir öneme sahip olduğunu belirtmek isterim. Filhakika tarım açısından, ulaşım açısından oldukça elverişli bir şehir olduğunu belirtmek isterim. Bunların yanı sıra Diyarbakır, her yönüyle zengin bir kenttir diyebilirim.

Abdülkadir ATİK: Diyarbakır sıcak, büyük ve köklü bir medeniyetin olduğu bir şehirdir.

Hasan YENİCE: Diyarbekir, bir tutam Diyarbekir. Şehirleri şehir yapan, medeniyet merkezinde bulunmalarıdır. Diyarbekir, böylesi vasıflara sahip şehirlerdendir. Dicle’nin yüz metre yükseğinde, şehre nazır kurulmuş, binlerce yıllık geçmişiyle, bugüne bağrına birçok eseri taşımış, geleceğe emsalsiz Kalesi’yle, Burçlarıyla, Surlarıyla, Ulu Camisi’yle, Peygamber Mezarları ve Makamlarıyla, Medreseleriyle, Hanlarıyla, varlığını tescillendiren kültür, sanat ve düşünce dünyamızın tartışılmaz şehirlerinden biridir Diyarbakır. Hangi şehir bu denli mimari yapısıyla, düşünce ve sanat isimleriyle gündeme taşır kendisini? Bu alanda fazla şehir bulunmaz, bu zenginlikte. Üstadın sözüyle ifade etmek istiyorum Diyarbekir’i, üstat Sezai Karakoç: ‘‘Diyarbekir’in etrafını çevirmiş taştan, mansur tanklarını andırır Surlarını, bir boydan bir boya kat eden kufi yazılı Kuran ayetleri, güneş taşlı aslan kabartmaları, Ulu Cami’nin avlusunda insana sanki zamanla birlikte gelmiş duygusunu veren güneş saati, ağzında sanki billur gibi bir su akıtan İç Kale kapısındaki Aslanlı Çeşme; İlk Çağ, Orta Çağ ve Yeni Çağlardan toprağın üzerine demir su verilmiş çelik bir zamanı yerleştirilmiştir.’’

Diyarbakır, tarihi ve coğrafi güzellikleri barındıran, kadim bir şehirdir. Özellikle Diyarbakır Surlarını duymuşsunuzdur. 5000 metre genişliğinde, kalkan balığı şeklindedir. Diyarbakır Surlarının içerisinde tarihi Ulu Cami’si olan, mutlaka kahvaltının Hasan Paşa Hanı’nda yapılması gereken, favorilerim arasında olan On Gözlü Köprü’nün olduğu, Dicle Nehri’ne nazır olarak semaver çayınız eşliğinde közde kahve içtiğinizde Dicle Nehri’ni seyredebilir, orada muazzam bir gün geçirebilirsiniz. Bunların dışında Arkeoloji Müzesi ve Hazreti Süleyman Camisi’nin olduğu yerde yapılan kent parkı, son zamanlarda göze çarpan yerlerdendir. Kısacası şehrin tarihi yerlerini sonuna kadar tavsiye ederim. Tabi oraya gitmişken, meşhur Diyarbakır Kuzu Ciğerini yemeden dönmeyin. Çünkü bu ağza duyum olmaz lezzet, harika ve leziz bir şekilde tadı damağınızda kalacaktır.

Diyarbakır’ımızı usta isimler olan Celal Güzelses, Cahit Sıtkı Tarancı, Ahmed Arif ekseninde yola çıkarak söylemek istiyorum; Diyarbakır olmak demek, inancı ne olursa olsun aç olan komşuyu duyurmak, hasta olan kişiye destek olmak, çocuk ile çocuk, büyük ile büyük, hiç tanımadığı insana kardeş gözüyle bakmaktır. Diyarbakırlı olmak aç olanı duyurmak, fakire kol kanat germektir. Diyarbekirli, diline ve beline her zaman sahip olandır. Harama el uzatmaz, yanlış hesabı görünce muhatabının hakkını geri verendir. Diyarbekirli veya Diyarbakırlı hiç fark etmez, yerde bulunan eşyayı, parayı, pulu sahibine geri verendir. Dini bayramlarda herkesin birbirinin hatırını sorduğu, o günü tatil saymayandır Diyarbakırlı. Fakire, mazluma, yetime ve öksüze karşı vazifesini yerine getirmek demektir Diyarbekirli. Kavgada araya başkası girince durmak, büyüklerinin dediğine sımsıkı uymak demektir Diyarbekirli. Var ile yok arası, elde ne varsa paylaşmak, şükretmek; iş başa düşünce mevki ve makam olmaksızın istenileni yerine getirmek demektir Diyarbakırlı. Diyarbakırlı olmak, verilen söze baş gitse de uymaktır. Bu anlattıklarım belki geçmiş yıllarda olan gerçekler, belki de eskiyi özlüyoruz, belki de bu kadar insan kalmamıştır. Amma velakin biz inancımızı hiçbir zaman kaybetmiyoruz. Bir Diyarbakırlı demek, kimsenin arkasından konuşmamak demektir. Anaya ve babaya hürmette katiyen noksanlık göstermez. Çünkü Diyarbakır demek, şiirden anlayan insanların yığınla olduğu bir kadim kent demektir. İlim irfanda ise, bir şahikadır. Hiç şüphesiz Diyarbekir denince ilkin Kale akla gelir, sanat elden düşmez. Birçok yazar ve şairin olduğu bir kadim şehir söz konusudur. Diyarbekir dendi mi asalet ve terbiye söz konusudur.

M. İkbal YAZICI: Diyarbakır’ı Erzurum’la karşılaştıracak olursak, benzer örf ve adetlere, benzer misafirperverliğe sahip bir şehirdir. Bir kardeş şehrimizdir. Keza hem gelişmişlik hem de tarihsel anlamda geçmişi olan değerli şehirlerimizdendir. Gelişmişlik açısından da hem Doğu Anadolu’da hem de Güneydoğu’da sayılı şehirler arasındadır. İnsanlık olarak da bizim insanlarımızla özdeşleşmiş, aynı fikirlerde ve aynı görgü kurallarına sahip, çok yakın olduğumuz bir şehirdir Diyarbakır. Kısacası, Diyarbakır’ı çok seviyoruz.

Ömer Yaşar ÖZGÖDEK: Diyarbakır tarihin ve medeniyetin buluştuğu kadim bir şehir, Anadolu insanının güneye bakan yüzü, Türk, Arap ve Kürt halkının kaynaştığı bir şehir. Tarihine baktığımız zaman tıpkı Erzurum gibi bir imparatorluk şehri. Eski Diyarbakır diye bilinen sur ve Mardin kapı denilen bölgeleri gezdiğimizde tipik bir Türk İslam şehir modeli ile karşı karşıya olduğumuz hemen ortada. Sarı rengin hakim olduğu coğrafyası, nasıl güneş altında kavrulmuşsa, halkıda yıllardır süren yoksulluk ve terör belası ile kavrulmuş ve hak etmediği halde bir terör şehri olarak anılmış.

Devrim AKTÜRK: Hocalarım, Erzurum’dan Diyarbakır’a seyahat edecek bir vatandaş, nasıl giyinmelidir?

Naci İSPİR: Diyarbakır’ın sıcağından şikâyet edilir ama benim sıcağa karşı bir alerjim yok. Çünkü sıcağı seviyorum. Hatta biz arkadaşlarımızla Diyarbakır’a gittiğimizde hava durumu 35 – 40 derecesindeydi ve onlar, şehrin sıcak olduğunu belirttiklerinde ben, ‘‘Durun, daha yeni ısınmaya başlıyoruz.’’ dedim.

Tabi ki sıcak. Diyarbakır’ın kışını bilmiyorum ama eğer yazın bu İlimize gidilirse, mümkün olduğunca daha yazlık giysileri giymeleri, onların lehine olur diye düşünüyorum.

Hakan TEMİZTÜRK: Bir Erzurumlu Diyarbakır’a yazın seyahat ediyorsa pek de bir fark olmadığını belirtmek isterim. Çünkü Erzurum’da yaz çok sıcaktır. Ancak kışa geldiğimizde bir fark oluşuyor. Bu farklılık kışın Erzurum’da soğuk, Diyarbakır’da sıcak oluyor oluşudur. Bu sebeple Erzurumlu vatandaşlarımız Diyarbakır İlimize seyahat ederlerse, bu durumlara göre tedbirli olmaları gerektiğini belirtmek isterim.

Kadir ATİK: Diyarbakır oldukça fazla sıcak. Yani Erzurum halkının çokça fazla şahit olmadığı bir sıcak İlimiz. Haliyle daha rahat giyinmelerinde fayda vardır.

Hasan YENİCE: Diyarbakır, genel olarak Erzurum gibi çok sert karasallık veya çok aşırı bir soğuk iklim tipi göstermez. Yani Diyarbakır’a kışın gitmek isteyen birisi çok fazla sıkı giyinmesine gerek yoktur. Çünkü çok ılık bir havayla sizi karşılar Diyarbakır. Ancak Diyarbakır’a yazın gitmeyin. Çünkü cehennemden bir tas su almış gibi üzerinize cayır cayır dökülecektir. Onun dışında her daim ve her zaman çok harika bir iklimi vardır. Keza bu İlimiz sizi misafir etmek isteyen bir şehirdir.

M. İkbal YAZICI: Diyarbakır Erzurum’a göre daha sıcak olduğundan, rahat giyinmeleri gerektiğini belirtmek isterim.

Ömer Yaşar ÖZGÖDEK: Yaz ayları için mümkün mertebe ince ve rahat kıyafetler giyilmeli, Kış ayları için bir ceket veya mont yeterli olur. Kış aylarında mevsimlik ayakkabı uygun olur. Ancak yazın mümkün mertebe terlik veya sandalet tarzı ayakkabılar giyinilse iyi olur

Devrim AKTÜRK: Hocalarım, bir Diyarbakırlı misafirini nasıl ağırlar?

Naci İSPİR: Ben şahsım olarak kurumsal bir iş için Diyarbakır’a gittim. Oradaki arkadaşlarımız son derece nazik ve ilgili davrandılar. Yani misafirperverlik bizim ülkemizin her bölgesinde var ama Doğu diğer bölgelerimizden biraz daha farklı. Bu durum modernleşmenin etkileriyle de beliriyor. Doğu’da modernleşmenin etkileri biraz daha az gözüküyor ama Batı illerimize gittiğimizde bireyselliğin hakim olduğunu görebiliyoruz. Ancak Doğu, Güneydoğu, Anadolu’ya geldiğimizde sizi tanımayan insanlar yabancı olduklarınızı gördüklerinde daha farklı ve güzel bir ilgi gösterirler. Sizin herhangi bir desteğe ve yardıma ihtiyacınız olduğunda hiç düşünmeden yardım ederler. Keza aynı yardımsever ve misafirperverliği Diyarbakır’da fazlaca hissettik.

Hakan TEMİZTÜRK: Ben Diyarbakır’da öğrencilerimizin ve arkadaşlarımızın yanında misafir oldum. Bu sebeple çok iyi ağırlandığımı belirtmek isterim. Ek olarak bunların dışında Diyarbakır’a geldiğimizde herhangi bir olumsuzluk durumu gözümüze çarpmadı. Gayet güzel manzaralar ve ortamlara şahit olduk.

Abdulkadir ATİK: Ben Diyarbakır’a bir iş gezisi için gitmiştim. Diyarbakır’a geldiğimde hiç tanımadığım biri beni karşılayacaktı. Seyahat etmek için saat 11.00 otobüsüne bilet aldım ama otobüsümü kaçırdım. Bu sebeple beni karşılayacak olan kişiyi aradım ve beni beklememesini, bir taksi ile gelebileceğimi belirttim. Gece saat 02.00’da Diyarbakır’a ayak bastım ve bir baktım ki beni alacak olan kişi, saat 21.00’dan beri beni beklemiş. Bu durum gerçekten çok sıra dışı bir durumdu benim için.

Hasan YENİCE: Bir Diyarbakırlıya misafir olmak, misafir… Gelen misafirlerimizden arabası olmayanlar, ta evine kadar bırakılır. Ama onun öncesinde sohbetler, hürmetler… Yani ne varsa paylaşılır. Gitmek istediğiniz yere kadar bırakılır ve hoş sohbetlerle, hoş temennilerle veda edersiniz. Bu sebeple siz siz olun, bir Diyarbakırlı arkadaşınız olmasından asla kaçınmayın. Çünkü bu sayede ikinci bir eviniz olmuş olur.

M. İkbal YAZICI: Yakın zaman önce Diyarbakır ile ilgili yayınlanmış olan bir sosyal deney vardı. Konya’dan geldiğini belirten ve aç olduğunu aktaran bir genç vardı. Gariptir ki kimse o çocuğu geri çevirmedi. Hatta içlerinden biri vardı ve şöyle bir cümle kurmuştu; ‘‘Misafir düzen bozmaz, misafir düzene sokar.’’ Şahsen ben bu cümleyi çok beğendim.

Ömer Yaşar ÖZGÖDEK: Baş göz üstüne diye ağırlar. Şehrin yabancısı olduğunu anlarsa gideceği yeri ayrıntılı bir şekilde tarif eder hatta bazen elinden tutup götürür. Bir Diyarbakırlının evinde kendinizi çok önemli bir insan gibi hissedersiniz. En iyi şekilde ağırlanır, en zahmetli ve lezzetli yemekleri yer ve harika bir kahve içersiniz

Devrim AKTÜRK: Bir Erzurumlu Diyarbakır’da hangi iş sektörüne yatırım yapmalıdır?

Naci İSPİR: Diyarbakır’ı o anlamda çok tanımıyorum ama sanayi bakımından gelişmiş olduğunu pek düşünmüyorum. Şahsım adına çoğunlukla hizmet sektörüne yatırım yapılmalıdır. Veyahut tarım yönünden tarım yapılabilir. Ancak diğer sektörlerde bir ekonomist gözüyle hangi yatırımlar yapılır, bilemem.

Hakan TEMİZTÜRK: Hem Türkiye’de hem de Diyarbakır’da en önemli sorunlardan birisi hiç şüphesiz işsizliktir. Dolayısıyla bu konu hakkında tarımla uğraşılır diye düşünüyorum. Erzurum’un da tarım arazileri geniş ama Diyarbakır’da tarımın daha gelişmekte olduğunu gördüğümden, tarım sektörüne yatırım yapılır diye düşünüyorum.

Hasan YENİCE: Diyarbakır’da nerede ise yok denecek kadar farklı kollarda ve alanlarda hizmet sektörleri bulunmaktadır. Bereketli topraklar diye anılan bir şehirdir ve tarım kentidir Diyarbakır. Açıkçası söylemek gerekirse Erzurum’da olmayan birçok iş sektörü Diyarbakır’da bulunmaktadır. Aslında esas soru, bir Diyarbakırlı Erzurum’da hangi iş sektörüne yatırım yapmalı, diye olmalıydı. Keza Diyarbakır etiyle, sütüyle, özellikle peynir çeşitleriyle, zengin mutfağıyla gerçekten imrenilen bir noktada ve birçok insanın gidip tatması, oralara gidip gezmesi geren bir şehirdir Diyarbekir. Erzurum denince aklımıza Palandöken geliyor. Çok yüksek dağları, çok uzun kayak pistlerine sahip bir kent Erzurum. Keza bende kayağı seven biri olarak şunu diyebilirim ki; Diyarbakır’da kayağı bilmeyen birçok insan var. Çünkü Diyarbakır’daki dağlar (Karacadağ), kayak severlere bu fırsatı vermiyor. Buradaki iş adamlarına şunu tavsiye edebilirim; Karacadağ’a gidip orada yapay pist, yapay kar makineleri üretebilir, tesisleri hayata geçirebilirler. İnanın ki bu proje birçok Diyarbakırlının hoşuna gidecektir. Çünkü Diyarbakır sakinleri kışın ne yapacaklarını düşünüyorlar. Bu şehrin 30 kilometre yakınında Karacadağ var ve gerçekten orada yapay kar makineleriyle pistler, tesisler yapılabilir. Bu yönden yatırım olarak gerçekten bu çalışmayı temenni edebilirim.

M. İkbal YAZICI: Bir Erzurumlu Diyarbakır’da lokanta veya yiyecek – içecek sektörüne girmemesi gerekir. Çünkü oralarda bu işler yüksek seviyede olduğu için, bir Erzurumlunun Diyarbakır’da yapacağı bir iş değil. Şahsım adına belirtmek gerekir ise bir Erzurumlu, Diyarbakır’da giyim sektöründe bir başlangıç yapabilir ve öncü olabilir.

Ömer Yaşar ÖZGÖDEK: ilk önce şunu söylemek isterim Diyarbakır gelişmiş ama kalkınamamış bir şehir, Erzurum ise ne gelişebilmiş nede kalkınamamış bir şehir özelliğine sahip. Her iki şehrin hem siyasi, hem ekonomik hem de sosyal olarak hitap ettiği arka alan çok geniş. Bu tür şehirlerin etki sahası fazladır. Üretim ve tüketim açısından bölgesel birer kalkınma üssüdür. Dolayısıyla her iki şehir bölgesel ekonomik merkezlere başkent olabilecek iki şehirdir. Bu açıdan her iki şehre de yatırım yapılacağı zaman bölgeye hangi sektörlerde nasıl hitap edebileceğini iyi kestirip yatırım yapılmalıdır. Her iki şehrinde bünyesinde bütün bir ülkeye hitap eden iş adamları çıkmış durumda isterseler buralara çok ciddi yatırım yapabilirler bu insanlarında tecrübelerinden istifade edilerek her iki şehre devlet destekli bir yatırım programı uygulanmalıdır. Bugün Erzurum organik hayvancılık ve arıcılıktan tutun, madenciliğe, lojistikten tutun ecza sektörüne kadar birbirinden farklı alanlarda yıllık milyarlarca dolar para kazanılabilecek bir şehir. Diyarbakır’ın Erzurum’dan farklı olduğunu sanmıyorum. Yatırım zorlu ve çok iyi bir araştırma ve planlama gerektiren bir husus, çok iyi araştırılması lazım. Ama ben Diyarbakır’a yatırım yapsam unlu mamüller üzerine bir yer açardım. Bu sektörde Diyarbakır’da sayısal olarak fazla sayıda işyeri varsa da kalite açısından yeterli değiller. Bunun için bu sektörde orta ölçekte bir işletmenin başarılı olacağına inanıyorum

Devrim AKTÜRK: Diyarbakır’ın yemek kültürü hakkında ne düşünüyorsunuz?

Naci İSPİR: Belirttiğim üzere Diyarbakır’ın yemek kültürü çok değerli. Özellikle et üzerine, kendilerine has bir yemek kültürü geliştirmişlerdir. Orada yiyeceklerimizi yedik. Ve yemekleri gerçekten de hem lezzet olarak çok kaliteli hem de tat olarak. Ben Diyarbakır’a gittiğimde et ürünlerini, köfte ve ızgarasını karışık istemiştim. Ve şunu belirtebilirim ki, gerçekten de kendilerine özgü bir lezzeti ve tatları vardı. Bu sebeple Diyarbakır yiyeceklerini herkese tavsiye edebilirim.

Hakan TEMİZTÜRK: Erzurum’da yemek kültürü, Cağ Kebabı ve Kadayıf Dolmasının dışında çok gelişmemiş. Ancak Güneydoğu ve Diyarbakır mutfağı, Erzurum’a göre çok daha zengin. Hamur işleriyle ve lahmacunla pideden tutun da, ciğer ve tatlı türlerine kadar bir sürü alternatif yemek çeşitleri vardır. Ben özellikle kadayıftan hareket ederek bir kıyas yaptım ve Diyarbakır kadayıfının, Erzurum kadayıfından daha iyi olduğunu açıklamak isterim. Keza benim damağıma hitap eden yiyecekler, Diyarbakır tatlılarıydı diyebilirim.

Abdulkadir ATİK: Diyarbakır’ın yöresel yemeklerini tavsiyelerle tatmaya çalıştık. Özellikle kebaplarını ve tatlılarını yedik. Keza muazzam bir yemek kültürlerinin olduğunu söyleyebilirim. Özellikle ciğer ve kebapları tattım, tam manasıyla bir harikaydı. Kuzu ve tandırla yapılan yemek ve etleri de çok güzeldi.

Hasan YENİCE: Diyarbakır’ın yöresel yemekleri arasında genellikle Mumbar Dolması, Cartlak Kebabı, Ciğer Kebabı, kısacası et yemekleri meşhurdur. Erzurum’dan farklı olarak Cağ Kebabı iken, bir Diyarbakırlı olarak benim yemek istemediğim bir yiyecektir. Çünkü çok sert ve yağlı olur Cağ Kebabı. Fakat biz Diyarbakır’da etin yumuşak olmasına alışmışız. Çünkü Diyarbakır’da et ürünleri ilkin terbiye edilir, sonra çeşitli baharatlarla, soslarla ikram edilir. Özellikle Mumbar Dolması, kuzu bağırsağından, işkembeden yapılan bir dolma türüdür. Keza bu dolma, çok sevdiğimiz bir dolmadır. Özellikle özel günlerde ve durumlarda istenilen bir yiyecektir. Ve Diyarbakır’da her ailenin yapmış olduğu bir yemektir. Onun dışında nerede ise her yerde ciğerci ve ciğer kebabı bulunmakta. Filhakika Diyarbakır’daki diğer kebaplarda çok ilgi çekici bulunmaktadır. Muhakkak denemenizi tavsiye ederim.

Diyarbakır tatlısından söz etmek gerekir ise, akla gelen ilk isim Burma Kadayıf’tır. Bu tatlı türü özellikle fıstıklı olanı ve sosu döküldüğü zaman gevrek tadıyla, uzun ve inanılmaz bir tat bırakıyor ağızda. Yani gerçekten tavsiye ederim. Çünkü çok lezzetliler. Kısacası Diyarbakır tatlısı, yemeği, peynir türleri her zaman özlediğimiz bir tattır. Şahsen ben Diyarbakır’dan Erzurum’a geldiğimde en az birkaç kilo peynir alırım. Keza Diyarbakır’dan geldiğimde yanımda ciğer kebabı ve Mumbar Dolması getiremediğimden, o gün için tıka basa yemeğe çalışırım.

M. İkbal YAZICI: Diyarbakır’ın Sur İlçesi’nde Balıkçılarbaşı denilen yerde ciğerciler bolca vardı. özellikle Diyarbakır’da et ürünleri, yenilmesi gereken yiyeceklerdendir. Keza Güneydoğu’ya doğru seyahat ederken et yemek istiyorsanız ve vaktiniz ile imkânınızda varsa, mutlaka Diyarbakır’da yemek yenilmesi gerektiğini ve tercih edilmesi gerektiğini belirtmek isterim.

ÖMER YAŞAR ÖZGÖDEK: Diyarbakır denilince akla ilk önce ızgara türleri geliyor. Bence kebap çeşitlerinde harika işler çıkarıyorlar. Özellikle koyun ciğerinden yapılan cartlak kebabınız harika, tabi burada şunu da belirtmek isterim cadde üstü lüks lokantalardan ve kebapçılardan daha çok ara sokaklarda ki lokanta ve kebapçılar daha başarılı diyebilirim. Tatlı açısından kadayıfların şahını yiyebiliyoruz. Tabi ki şerbet, harika bir reyhan şerbeti var. Meyan şerbeti acı tadına rağmen serinletici etkisi fazla ilk başta tadı biraz tuhaf gelebilir ama hararet gidermede birebir.

Devrim AKTÜRK: Diyarbakır mimarisiyle Erzurum mimarisi arasında fark var mı? Var ise bu farklar nelerdir?

Naci İSPİR: Diyarbakır ve Erzurum’un modernleşme yapılanmasında pek de fark yok. Aşağı yukarı aynı tasarım ve biçimler. Keza bu durumun betonlaşma olduğunu düşünüyorum ve bu durum hiç de haz vermiyor. Diyarbakır çoğunlukla tarihi ve eski yapılara gittiğinizde, oranın coğrafyasına uygun yapılar görünce farklı bir ortama girmiş gibi oluyorsunuz. Bu sebeple bence insanlık geliştikçe, yapılaşmada kötü sonuçlar ortaya çıkıyor diye düşünüyorum.

Hakan TEMİZTÜRK: Erzurum mimarisiyle Diyarbakır mimarisi arasında kısmi farklılıklar vardır. Erzurum mimarisinde Osmanlı tarihi yapıları yer alırken; Diyarbakır tarihi yapılarında kısmen Osmanlı, çokça Selçuklu ve öncesi yapılar bulunur.

Hasan YENİCE: Erzurum ile Diyarbakır mimarisi arasında bir benzerlik şöyle denebilir. İklim faktörüne göre eski evler oluşmaktadır. Çünkü eski yapılara baktığımızda iklim faktörü söz konusudur. Erzurum iklimin soğuk, karasallığın şiddetli olduğu göz önüne alınarak evlerin bitişik olduğunu görüyoruz. Diyarbakır göz önüne alırsak, bu kentte avlu ve eyvan faktörleri söz konusudur. Avluda küçük havuzlar bulunmaktadır. Bunun sebebi ise, yazın çok sıcak olduğundan serinlik açısından düşünülmüştür. Günümüzde ise Diyarbakır’da özellikle son on yılda katlı rezidansların ve geniş cadde ile bulvarların, çocuklar için muazzam parkların oluşturulduğu, yediden yetmişe tüm herkes için müthiş peyzajların kazanıldığını söyleyebiliriz. Erzurum’a fark olarak kentleşme çok büyük ölçüde ilerlemektedir.

Ömer Yaşar ÖZGÖDEK: Erzurum soğuk iklime sahip olduğundan kapalı mekan mimarisi gelişmiş durumda kapalı alanlar daha geniş. Diyarbakır ise sıcak havanın etkisiyle açık mekan mimarisi daha gelişmiş durumdadır. Endülüs mimarisinin Diyarbakır’da hakimiyeti var. Özellikle minarelerde bu etki kendini daha çok gösteriyor. Türk mimari anlayışında minare yapımında silindirik yapı kullanılırken Endülüs mimarisinde köşegen yapı kullanılmıştır. Bu açıdan özellikle dini mimaride Endülüs etkisi kendisini hissettiriyor. Dikkat ederseniz memluk minareleri bile tam olmasa bile silindirik biçimde şekillenmiştir. Bu açıdan baktığımızda Arap kültürü Diyarbakır mimarisinde daha etkili olduğu görülmektedir. Sur ve özellikle Mardin Kapısı denilen bölgelerde kadim şehir yapısı kendini daha iyi belli ediyor. Çarşılar ve dar sokaklar belli bir bütünlüğü dikkatli gözlerden kendini saklamıyor. Bu demiş olduğumuz bölgelerde hakikaten kadim şehir dokusunu belirli bir ölçüde korunmuş. En azından burada bu şehrin bir İslam şehri modeli üzerinden inşa edildiği anlaşılıyor. Modern şehircilik açısından şehrin özellikle park ve bahçelerde, boş zamanın değerlendirilmesi konusunda başarılı örnekler sergilediğini gözlemledim. Özellikle Yenişehir ve Şehir otobüs terminalinin olduğu bölgelerde hakikaten modern mimariyi başarılı bir şekilde uygulanmış kat sayısı ve bina yüksekliğine dikkat edilmiş ve bina cephelerinin aynı yöne bakması gerçekten mimari açıdan son derecede başarılı. Ancak şunu belirtmek isterim ki tarihi mimari dokuya dikkat edilmeden bir yapılaşmaya gidilmiş. Diyarbakır şehir kimliği gözetilmemiş, sıradan bir Avrupa şehri görünümü kazanmış.

Bir yanıt yazın