ESRARINI KORUYAN ŞEHİR

ESRARINI KORUYAN ŞEHİR

ESRARINI KORUYAN ŞEHİR
Mehmet DAĞİSTANLI

Milyonlarca yıllık geçmişi olan Anadolu coğrafyası, keşfedilmeyi bekleyen sırlar yumağı gibidir. Her köşesinde farklı medeniyetler yeşermiş, farklı zenginliklere ev sahipliği yapmış, eşsiz bir kültür birikimini kendi çatısında toplamıştır. Anadolu’nun doğum sancısı tüm insanlığa yeni bir medeniyetin muştusu oluyor. Gün yüzüne çıktıkça toprağın derinliklerindeki bulgular, tarih yeniden şekilleniyor. Toprak dövüldükçe hayretler içerisinde kalıyor insanoğlu. İnsanlığın kozmik odasında, esrarlı yarımadada, el değmemiş Anadolu’nun diplerinde daha ne mucizeler çıkacak kim bilir? Daha yeni ortaya çıkan ‘Göbeklitepe’ bu coğrafyanın bilinmeyen sırlarından sadece bir tanesi değil mi? İstanbul’da, Ege’de, Akdeniz’de her bölge ayrı bir sırrı saklıyor. Tıpkı sırrına henüz ulaşılamamış Etrüsk- Roma gibi, tıpkı Mısır, Aztek Piramitleri gibi ve tıpkı Çin’de saklı tutulan piramitler gibi.
Anadolu coğrafyasında, geçmişi altı bin yıl öncesine kadar giden tarihi şehir Erzurum’un da, gizemlerle dolu bir geçmişinin olduğunu tahmin etmek zor değil. Asya bozkırlarının, Avrupa topraklarına ulaşmak istediği bir yarımadanın kilit noktasında yer almış Erzurum, tüm sırlarıyla yaylanın ortasında hülyasını düşünüyor. Göçlerin, ticaretin, savaşların, karargahların koridorunda en sağlam seçilmiş yerdir burası. İmparatorların, Kralların, Hanların, Sultanların, Beylerin onlarca kale inşa ederek, kendilerine yurt seçtiği güvenilir bir şehirdir Erzurum. Cumhuriyetin kuruluş aşamasında ise, bağımsızlık kararının dünyaya duyurulduğu cesur yürekti Erzurum.
Erzurum esrarlı, Erzurum bilinmeyeni çok; Erzurum dünya kültür, tarih, turizm, ticaret ağının ortasında, dünyaya açılmayı bekleyen ‘Antik Anıt Şehirdir.’
Kale, Kümbet, İlhanlı, Selçuklu eserleri ile tanıdığımız Erzurum’u bir de mutfağı, barları, cirit oyunu ile biliriz çoğunlukla. Ancak Erzurum’u tarih sayfalarında gizemli kılan ve fakat bu sırlarını bir türlü keşfedemediğimiz yeni, farklı, bir o kadar da ilginç sayfasını aktarmak istiyorum. Bu, benim, henüz araştırma aşamasında olan romanımın da çerçevesidir.
Bu sayfa, Çarlık Rusyasında Ekim 1917 Bolşevik Devrimi ile noktalandı; ilerleyemedi.
451 yılındaki Kalkedon1 Konsili, Ortodoks birliği hakkında görüş ayrılığına düşmüştü. Çar ve Ortadoks Ruslar, bu birliği sağlamak peşindeydi. Bütün teknolojik güçleriyle gelip, Anadolu’yu Ortadoks inancının merkezi, İstanbul’u da siyasi ve dini başkent yapmak istiyorlardı; çünkü Ortodoks geleneğinin temelindeki kültür, Kapadokyalı üç kilise babası tarafından oluşturulmuştu.
İlk ve önemli adım Erzurum idi. Erzurum’u işgal etmeden önce ajanları vasıtasıyla şehrin kılcal damarlarına kadar bilgi topladılar. Bütün stratejilerini bu bilgilere göre düzenlediler. 6 bin yıllık bu şehrin yer altı dünyasını, yer altında bulunan ikinci Erzurum’u, Romalılar ve daha sonra gelen medeniyetlerin yer altına yaptıkları yolları, yaşam alanlarını ve her şeyden önce Ortadoks İnancın birliğini teşkil eden ‘Kapadokyalı Üç Kilise Babası’ ikonunu ve ‘Yohannes İncili’ni bulmak peşindeydiler. Çar bu konuda hiçbir masraftan kaçınmadı. Bütün güçleri, bütün imkanlarıyla yola çıktılar. 20. Yüzyılın başlarında, geliştirdikleri dünyada eşi benzeri olmayan, özel bir araçta taşınabilen bir radar geliştirdiler. Çok amaçlı kullanılan radarı Erzurum’a getirdiler. Silah, teçhizat, mühimmat, kılık kıyafet, yiyecek bakımından çok üstün teknolojileri olan Ruslar, ayrıca Erzurum’a kadar demiryolu döşediler. Bütün nakliye demiryolu ile yapıldı.
Erzurum’un dört bir tarafında bulunan yer altı yollarını; Kale’den tabyalara, tabyalardan şehir merkezine ulaşan tünelleri, dehlizleri ve yaşam alanlarını çok iyi bilen Erzurumlu ile Rus güçleri arasında müthiş bir çatışma, kovalamaca yaşandı. Ruslar bunca masrafa, bunca emeğe rağmen hedeflerine ulaşamadılar. Ekim 1917 Devrimi ile Rus ordusu geri çağrıldı. Ruslar Anadolu’yu terk ettiler ama yerlerini azılı, silahlı, kana susamış Ermeni milislere bıraktılar. Ermeni ‘Tero, Haço, Remgavar, Taşnakstyun’ silahlı çeteleri, Rusların bıraktığı yerden katliamlara devam ettiler. Dünyada eşi benzeri görülmemiş bir katliam başladı. Şehir yerle bir oldu. Nüfus ilginç bir şekilde 80 bin kişiden 8 bin kişiye düştü.
Bu kadar insana ne oldu?
Bilim insanları, tarihçiler, siyasetçiler acaba hiç sordular mı bu soruyu kendilerine?                                                         

          

Share this content:

Erzurum Tanımları