Erzurum’da Bayram

Erzurum’da Bayram

Erzurum’da Bayram

Her toplumun inançları doğrultusunda kutladıkları bayramlar vardır. Hristiyanlık ta Noel, Yahudilikte Şavuot, Budistlerin Vesak, Müslümanların ise Ramazan ve Kurban bayramları vardır.

Erzurum Kilidi Mülki İslam’ın şehri olduğundan olacak Ramazan ve Kurban Bayramlarının coşkuyla kutlandığı bir kültüre sahipti. Tabiri caizle bayramların bayram olarak kutlandığı şehirdi. Erzurum ananeleri ile zenginleşen bayram tam anlamıyla şükür coşkusu ile kutlanırdı.

Bu coşku kendini ilk önce evlerde gösterirdi. Ev temizlikleri ile başlayan bayram hazırlıkları sokaklara taşar şerefe ve arife günleri zirveye çıkardı. Ev temizlikleri kadar camilerin temizliğine de özen gösterilirdi. Mahallenin hanımları, genç kızları el birliği ile mahallenin camisini temizledikten sonra mahallenin yaşlı, düşkün ve kimsesizlerin olduğu evlerin temizliğine el atarlardı. Bayram temizliğinin doruk noktası çeşmelerin önüne, okul bahçelerinin, boş arsaların üzerine serilen bin bir desenli rengârenk halıların yıkanması ile doruk noktaya ulaşırdı.

Yaz aylarına denk gelen bayramlarda evlerin boya ve badana işlerinin yapılması ayrı bir adet haline gelmişti. Mobilya değişiklikleri genelde bayramlara denk getirilirdi. Bayram öncesi sokaklarda gezen kalaycılara bakırdan yapılmış kap-kaçaklar kalaylattırılır, mis ve gümüş eşyalar parlatılır ve arefe günü tereklere dizilirdi. Terekler şimdiki mutfak dolaplarının yerine kullanılan tahtadan yapılmış raflaradır. Bu tereklerin üzerine ya gazete sayfaları yada kırtasiyelerden alınan süslü püslü kâğıtlar serilir ve bunların üzerine kap kaçaklar dizilirdi. Hanımlar bin bir gayret ve emekle, göz nuru ile işlenmiş kaneviçe örtüleri sehpalara, raflara serilirdi. Evin her köşesi genelde beyaz örtülere işlenmiş el işleri ile donatılıp bayram sabahına hazır hale getirilirdi.

Bayrama iki hafta kala havuz başındaki büyük postanenin önünde kurulan kartposta sergisinde ve tüm kırtasiyelerin önünde bayram tebrik kartları satılırdı. Bu kartların üzerinde genelde şehir görünümü, manzara fotoğrafları, ünlülerin fotoğrafları bulunurdu. Kurban bayramında ise bu kartpostal çeşitlerinin yanı sıra koç resimleri yada Hz ibrahim’in oğlu ismail (a.s) kurban edişini temsil eden resimler olurdu. İnsanlar uzakta bulunan eş dost ve akrabalarının bayramını tebrik kartı göndererek kutlardı.

Eski bayramlardan hatırladığım en önemli hazırlıklardan en önemlilerinden biri ise evlerde bulunan boş kolonya şişesine kolonya doldurulmasıdır. Kolonya doldurma işi; berber, eczane veya bazı bakkal dükkânlarında yapılırdı. Berberlerin vitrinlerinde, eczane stantlarında, bakkalların tezgâhlarında bulunan büyük küp gibi üzerinde pompası olan dereceli cam sebillerde satışa sunulan kolonyaların en revaçta olanı limon, lavanta, menekşe ve tütün kolonyalarıydı. Bu açık kolonyaların kokuları çocukluk dönemlerimizin bayramlarının en çok aklımızda kalan kokularıdır.

Tebrizkapı ve Gürcükapı taraflarında kurulan bayram tezgahlarında satılan ev eşyaları, konfeksiyon ürünleri ve şeker tezgahları şehre ayrı bir hareket ve bereket katardı. O dönemde şehrin belki de tek şekercisi olan şekerci Osman’ın dükkânı hali vakti yerinde olanların ve memurların bayram şekeri, çikolatası ve lokumlarını aldıkları yerdi.

Bayram demek, bayramlık demekti. Bayramlık ayakkabı, bayramlık elbise bütün ailenin ama en çokta çocukları mutlu eden alışverişlerdi, maddi durumu kötü olan aileler bu ihtiyaçlarını bayram pazarlarında karşılarken durumu biraz daha iyi olan memurlar ve esnaflar ise ayakkabı ihtiyaçlarını kavaflar çarşısındaki dükkanlarda, elbise ihtiyacını ise yeni yeni açılmaya başlayan konfeksiyon dükkanlarında temin ederlerdi. Ancak o dönemlerde giyim kuşam ihtiyacı aslında terzilere diktirilen özel sipariş giysiler ile karşılanırdı. Bayramların en yoğun mesaisinde bulunan esnafları aslında terzilerdi.

Kendi söküğünü dikmeye fırsat bulamayan terzilerin ellerine tabiri caizde iğne ve iplikleri yapışırdı. Kadın ve erkek terzisi olmak üzere birbirinden ayrılan terziler şehrin sakinlerine rengârenk ve birbirinden nadir kumaşlardan, bayanlar için ise desenli kumaşlardan şahane elbiseler dikerlerdi. Erkek terzilerin kendilerine ait dükkânları varken, Kadın terziler ise genelde mahalle aralarında kendi evlerinde mahalleli veya yakın mahalleden komşusu olan kadınlara hizmet ederlerdi. Bir elbise için bazen birkaç kez prova yapıldığı olurdu. Bu provalarda elbise diktiren kişiye henüz ana hatları dikilmiş kumaş giydirilir, elbisenin bir kusurunun olup olmadığına bakılırdı. Burun ucuna kaymış gözlükleriyle kumaşları inceleyen terziler bir kusur fark ettiklerinde iğnelerine sarılır, kumaşları iğnelerlerdi. Hal hatır sorulduktan sonra başlayan sohbetlerin eşliğinde yapılan provalar bittiğinde ise iş başına geçilirdi. Dikiş makinesinin kolunu güçlü bir hamleyle çevirdikten sonra ayaklarıyla pedallara yüklenen terziler yoruluncaya kadar çalışmaya devam eder kısa bir mola verdikten sonra tekrar çalışmaya başlarlardı. Erkek terziler içerisinde Aşağı Mumcuda faaliyet gösteren İhsan Hattatoğlu, kadın terzilerinde ise Yakutiye civarlarında dükkânı olan Şadi usta meşhurdu. Özellikle bu iki usta ve bu ayarda olan diğer ustalar Bayramdan aylar önce verilen siparişleri yetiştirmek için ellerinden gelen çabayı bayram sabahına kadar sürdürürlerdi. Arefe günü bayram sabahına kadar açık olan dükkânlarında usta-kalfa-çırak hep birlikte ter dökerlerdi. Elbisesi hazır olan müşterinin elbisesi çırak vasıtası ile işyerine ya da evlerine kadar götürülürdü. Çırak daha fazla bahşiş alsın diye hazır olan elbiselerin bekletilip bayram sabahları müşterilerin evine gönderildiği de olurdu böylece çırağa yüklü miktarda bahşiş verilmesi sağlanır ve Çırağında da bu şekilde bayram harçlığı çıkartılmış olurdu.

Bayram hazırlıklarında işleri yoğunlaşan bir diğer meslek grubu ise berberlerdi. Bayrama bir hafta kala saç tıraşı için sıra bekleyen müşterilerin sırası artardı. Bu yoğunluk kendini özellikle şerefe ve arife günleri kendini belli ederdi. Şerefe gününden başlayan yoğun iş yükü bayram namazına kadar sürerdi. Berberler gün boyu ustura ve makası ellerinden ” düşürmezlerdi. Her tıraş olan müşteriye ilk önce berberler daha sonra sıra bekleyen diğer müşteriler sıhhatler olsun derlerdi. Berber çırakları dökülen saçları süpürüp gelen müşterinin ceketini, paltosunun vestiyere asıp çay, kahve ikramını yaparlardı Gençler daha çok bayram günü sabaha yakın berbere giderlerdi ki saçlarının tereği bozulmasın, bayram ziyaretlerine saçları yapılı losyon ve parfüm kokuları ile giderlerdi.

Bayramlarda yoğunluk yaşayan bir başka meslek grubu ise hamamlardı. Erkek hamamları bayram sabahına kadar hizmet vermeye devam ederlerdi. Şerefe ve Arife günleri banyolar yapılırdı Erzurum ağzıyla çimilirdi. Çocuklar çimdirilir; adına da Şerefe günü yıkanmışsa “Şerefe suyu”, arife günü yıkamışsa “arife suyu” denilirdi. Halk arasında şifalı olduğuna inanılırdı! Şerefe ve Arife günü banyo yaptırılan çocuğa dökülen her tas su için “şifalı sular olsun, arife şifası” olsun denilirdi.

Kurban bayramlarında kendini his ettiren kurbanlık heyecanları unutulmazdı. Gürcü kapıda, Mahalle Başında, Mal meydanında ve daha sonraları ise Yenişehir ve Dadaşkent taraflarında kurulan Kurban pazarları tıklım tıklım olur ve unutulmaz pazarlıklara sahne olurdu. Kurbanlıların eve getirilmesi bazen çok maceralı geçer ve bur görevi genelde gençler ve çocuklar üstlenirlerdi. At arabalarının üzerine veya arkasına bağlanıp eve getirilen kurbanlıkların yanı sıra sahiplerince iplerinde tutulup getirilen ve arkasından çubukla sürülen kurbanlıklar şehrin sokaklarını doldururlardı. Nişanlı kızlara gönderilen koçlar ise apayrı bir şölendir. Bu koçların sırtlarında nişanlıya hediye gönderilen bir kumaş, alınlarına genelde beşi birlik ve boynuzlarına takılan kurdele ile süslenirlerdi. Kasaplar ile günler öncesinde anlaşılır ve hatta sözlerini tutsunlar diye bıçakları alınarak eve getirilirdi. Bayram namazının peşine kurbanlıklar evlerin kapıları önünde kesilir, parçalanır pay edilir, konu komşunun, akrabaların ve yoksulların payları gönderilirdi.

Ramazan bayramlarında ise özellikle şerefe ve arife günleri Ramazan ayında okutulan hatimler tamamlanıp duaları yapılırdı.

Bayramlarda özellikle arife ve bayram sabahlarında ehli kubur unutulmaz ailenin vefat eden üyelerinin kabirleri ziyaret edilir. Fatihalar, Yasinler okunurdu.

Şerefe ve arife günleri bayram yemeklerinin ve ikramlıklarının hazırlandığı, böreklerin baklavaların açıldığı, ketelerin yapıldığı günlerdir. Ev hanımları bütün hünerlerini bu günlerde sergilerlerdi. Ayran aşı çorba, yaprak sarması, nohut veya kuru fasulye, pirinç veya bulgur pilavı, yapılır, tavuk haşlama ve kurban bayramlarında ise et kavurmaları yapılırdı.

Bayramların bir diğer önemli hazırlığı ise arafalıktır. Arife günleri kapı kapı dolaşan çocuklara dağıtılan fındık, fıstık, ceviz, şekerden oluşan arafalıklar dağıtılırdı. Arife günleri çocuklar erkenden kalkar güzel elbiselerini giyinirler ve komşu çocuklardan oluşan arkadaş grubu ile en başta kapı komşularından başlanıp arafa toplanmaya başlanır. İlk başlarda bez torbalar ile toplanan arafalıklar daha sonraları ise poşetlerin hayatımıza girmesi ile poşet torbalar ile toplanmaya başlamıştır. Toplumsal dayanışmanın, nesiller arasındaki muhabbetin oluşması ve büyük küçük ilişkilerinin devamı ve komşuluk ilişkisinin sürdürülmesi gibi birçok faydası olan arafalık toplaması âdeti Erzurum bayramlarının olmazsa olmazıdır. Çocuklar ev ev dolaşarak arafalık toplardı. Evlerin kapıları çalınır “Eze, abla arafalığımı ver” denilerek arafalık istenilirdi. Arife sabah erkenden ilkindi vaktine kadar süren arafalık mesaisinde hemen hemen çalınan bütün kapılar açılır ilk başta güler yüzle daha sonra ise yılgınlıkla arafalıklar dağıtılırdı. Olurda kapısını açmayan veya “daha arafalık almadık, sonra gelin!” diye seslenen evler olur ise Çocuklar ağız birliği etmiş gibi “Evize guduk ossura!” diye okkalı bir beddua da bulunurlardı. Bazen de bir mani eşliğinde arafalık vermeyen evlerin hanımlarına özelikle “Eze eze tandırın teze, gel gidek bize, ossurim size!” şeklinde maniler söylenerek kızgınlıkları dile getirirlerdi. İkindi vakti arafalık hasılatının arkadaşlar arasında pay edildiği yenildiği ve artan kısmının eve götürüldüğü zamandı. Arafalık sonrası mesai arkadaşlığı çocuklar için oyun arkadaşlığına döner ve muhtemelen toz toprağa bulanarak eve gidilirdi. Bu evde ufak bir krize neden olur. Üstü başı toza toprağa bulunan çocuğa ilk önce bir azar, peşine bir iki tokat sonra soba, mantıs veya semaver ile su ısıtılır ve bir teştinin içerisine çocuk konulur. Muhtemelen sıcaklık derecesi biraz fazla alan su ile yandım ana yakarışları içerisinde arafe suyu ile banyo yaptırılırdı. Bazen bu eziyete dayanamayıp çırılçıplak sokağa kaçan çocuklar olur. Bunlar yakalandıktan sonra kısa bir dayak faslından sonra çimdirilmeye devam edilirdi.

Arife günü evlerin bayramlık ekmek ihtiyacını gidermek için birkaç günlük ekmek fırınlardan veya bakkallardan alınırdı. Çünkü arife günü akşamında mesailerine son veren fırınlar bayramın son gününe kadar çalışmayarak kısa bir bayram tatiline başlarlardı.

Şerefe ve arife günlerinin mesaisi yoğun geçen bir diğer meslek grubu ise genelde küçük yaşlarda ev geçimini temin etmek zorunda kalan küçük yaştaki çocuklardan oluşan ayakkabı boyacılarıydı. Kahvelerde, cami bahçelerinde, bayram harçlıklarını çıkarmak için var olan bütün güçleri ile ayakkabını boyayım abi, parlamasa para yok diyen bu çocuklar için arafalık toplamak hayaldi.

Bayram geleneklerinden birisi ise hanımların ellerine kına yakmalarıdır. Kız çocuklarına şerefe gününde kadınlar ise arife gününde ellerine kına yakarak bayramı karşılarlardı.

Bayram sabahları erkenden kalkılır, bayram sabahının bereketi ve maneviyatının evin içerisine girmesi için pencereler kapılar açılır. Evlerin önü süpürülürdü evlerin erkekleri bayramlıklarını giyinerek camilere bayram namazı için giderler, tabi bayram mesaisine kalanlar, hamamlarda ve berberlerde işleri yeni bitenler doğrudan camiye giderlerdi. Bayram namazı peşine erkekler ilkönce evlere gelir aileleri ile bayramlaşır. Bazı aileler hemen kahvaltı bazıları ise kahvaltı yerine bayram yemeklerini yiyerek sofralarını kaldırır. Tüm aile kadınlı çocuklu bayramlıklarını giyerek eğer arife günü kabristana gidilmemişse ilk önce kabristan ziyareti yapmak peşine aile büyüklerine ve hastaların bayramlarını kutlamak üzere bayram ziyaretlerine gidilirdi. Ocakların üzerlerinde çaylar hazır bekletilir, hatırlı misafirler için kahveler pişirilirdi. Bayram şekerleri kolonyaların yanı sıra gelen misafirlere ikram edilmek üzere değişik markadan sigaralar misafir ağırlamak için hazırlanan odalarda salonlarda başköşede hazır bekletilirdi. Radyolarda televizyonda bayram türküleri çalınır. Bayram özel programları hazırlanırdı. Bayramın son günü ilkindi namazına kadar karşılıklı olarak evlere gidilip gelinerek bayramlaşılırdı.

Benim çocukluk ve gençlik dönemlerimde şehrin içerisinde askeri kışlalar bulunmaktaydı. Bu kışlalarından bayram için izin alan askerler bayram namazı için camilere gelip bayram namazını kılarlardı. Bu askerler cami cemaati tarafınca evlerine davet edilir. Yemek yedirilir, çeşitli ikramlarda bulunulurdu.

Yaz dönemlerine denk gelen bayramlarda özellikle mahalle başında bulunan Gazi ilkokulu karşısında bulunan boş arsalarda cambazlar ve sihirbazlardan oluşan mini panayırlarda gösteriler yapılırdı. Kurban bayramlarında ise deve oynatıcıları gösteriler yaparlardı. Ahşaptan yapılan deve iskelesinin üzerine örtülen deve kuklasının içerisine üç yada dört kişi girer ve bir deve gibi davranırlardı. Bir deveci başı rolünü oynayan kişinin verdiği komutlar ile deve hareketleri yapıp oturup kalkan kuklacılar inanılmaz hareketler sergilemektedirler. Deve oynatıcısı ve deve iskelesi içerisinde olan kişiler ve deveci başından oluşan ekip davul zurna eşliğinde sokaklar arasında dolaşmakta ve sokak sakinlerinden bahşiş toplamaktadırlar. Deveci başı en çok, “Hey develi develi, sordum aslın nereli, dedim iskenderiyeli” tekerlemesini söylerdi. O dönemin en meşhur devecilerinden isimlerini hatırladıklarım Deve Kamil, Titdıro Cemil ve Ganidir.

Bayram sabahları çocuklar tıpkı arafalık toplarken yaptıkları gibi bir grup kurup mahalle sakinlerinin kapısını çalarak bayram şekerlerini toplamaya çıkarlardı. Kapıyı açana iyi bayramlar, hayırlı bayramlar dileyerek şekerlerini alırlardı. Ev sahipleri de bu minik misafirlerine şekerlerini verirken onlara da hayırlı bayramlar dilerlerdi. Çocuklar aile büyüklerinden aldıkları bayram harçlıklarını ise büyük bir zevk ve heyecanla mahalle bakkalına koşarak harcarlardı. Leblebi tozu, pamuk şeker, şemsiye çikolata, leblebi tozu, leblebi, çekirdek veya kırık leblebi alarak bir güzel afiyetle yerlerdi. Tabi bu çocuklar için erinmeden dükkânını açan bakkal amcalarda bayram siftahlarını yapmış olurlardı

Belli bir yaşın üzerindeki çocuklar ve gençler aldıkları harçlıklar yada bayram öncesi çalışıp kazandıkları paralarla sinemaya giderlerdi. O zamanlar şehirde sinema kültürü oldukça yaygın olduğundan Erzurum’daki sinemalara ilgi büyüktü Dadaş sineması, Doğu sineması, Gürpınar sineması, Arı sineması, Göl(Zafer) sineması, Güneş sineması dolup taşardı. Sinema çıkışı Sinema önlerinde bekleyen lahmacun satıcıları ile Domatesli, biberli, soğanlı kıyma dürüm satan seyyar satıcılar sinemaseverleri karşılardılar. Bayramın ikinci ve üçüncü günleri gençler yine arkadaş grupları halinde kara trenle Hasankale’ye giderler orada hem piknik yaparlar hem de kaplıcaya giderlerdi.

Eyüp Coşkun

Share this content:

Erzurum Araştırmaları