KADİM ŞEHİR: ERZURUM

KADİM ŞEHİR: ERZURUM

Mazisi pek şerefli, tarihi çok derin olan Erzurum; İstiklâl Harbinin ve Millî Mücadelenin temellerinin atıldığı kahramanların, yiğitlerin ve vatan sevdalıların çokça bulunduğu, nice savaşlara sahne olmuş, nice acılar yaşamış kadim bir şehirdir.

Erzurum Kurtuluş Savaşı’nda verdiği mücadele ve göstermiş olduğu büyük kahramanlığıyla adını tarihin altın sayfalarına yazdırmıştır.

Konum itibariyle çok kilit bir noktada olan, Medine ile aynı meridyen üzerinde bulunan, İpek Yolu’nu geçtiği güzergâhta kurulan Erzurum; Doğu Anadolu’nun gözbebeği, ülkemin çimentosudur.

Erzurum İslamiyet’i Hz. Ömer zamanında, İran seferi sırasında hicretin 23. senesinde kılıçsız olarak kabul eden mübarek bir şehirdir. 

İslam dinini anlatmak ve tebliğ vazifelerini ifa etmek için bazı sahabeler burada kalmışlardır. Havuz başı semtinde bazı Sahabe Efendilerimizin kabirleri varmış ancak 1940’lı yıllarda kabirleri oradan kaldırılmış ve ne yazık ki çoğunun kabri kaybolmuştur.

Perslerin, Makedonya Kralı İskender’in, Roma İmparatorluğunun ve Bizanslıların eline geçmiş olan Erzurum; 1202 senesine kadar Saltuklu Beyliğinin başşehri olmuş. Selçuklu padişahı Tuğrul Bey 1048 tarihinde Pasinler Savaşı’nda Bizanslıları yenerek Erzurum’u fethetmiştir. Tekrar Bizans’a verilen Erzurum; 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Selçuklu Sultanı Alparslan Bizanslıları yenerek şehri fethetmiştir. On dördüncü asır sonlarında Karakoyunluların eline geçen Erzurum, Timur Han tarafından fethedilmiş, daha sonra Akkoyunluların eline geçmiş, 1502’de Şah İsmail tarafından işgal edilmiştir. 1514 yılında da Yavuz Sultan Selim Han Erzurum’u fethetmiş, Kanuni Sultan Süleyman da Erzurum’u kesin olarak Osmanlı topraklarına katmıştır.

Selçuklular, 18 Eylül 1048 yılında Erzurum’un Pasinler Ovası’nda Bizanslarla yaptıkları savaşı kazanınca, Doğu Anadolu’ya yayılmaya başlamışlar. Horasan er ve erenleri namı ile şöhret buluş olan Allah dostları da Anadolu’nun dört bir yanına dağılarak insanların irşadına, maddi ve manevi terakkilerine vesile olmuşlardır. Bunların başında Ahmet Yesevi’nin müritlerinden ve meşhur müfessir Fahreddin-i Razi’nin talebesi olan Ahi Teşkilatı’nın kurucusu Ahi Evran gelir.

Erzurum 1828-1829, 1878 ve 1916’da 3 defa Rus istilâsına maruz kalmış ve büyük tahribata uğramıştır. 9 Kasım 1877’de işgal ettikleri Erzurum’u 13 Temmuz 1878 tarihine kadar ellerinde tutan Ruslar, 1.Dünya Harbi sırasında tekrar şehri işgal etmiş (1916), 1917’de de Ermeni çetelerine teslim etmişlerdir. Ermeni çetelerinin tahribatı ve katliamı Ruslardan daha korkunç olmuştur. Emperyalistlerin de desteği ile silahlanan Ermeniler Erzurum ve çevresinde elli binden fazla insanımızı katletmiş, köyleri yakıp, yıkıp harap etmişlerdir. Bu coğrafyada nice acılar yaşanmış, seferberlikte insanlar yerlerini terk etmek zorunda kalmış.

Erzurum denilince akla, ilim, irfan, kahramanlık, yiğitlik, vatanperverlik gelir. Erzurum alimleriyle, evliyalarıyla, edipleriyle, mutasavvıflarıyla, şairleriyle ve ozanlarıyla ilim, irfan ve kültür yuvasıdır. Erzurum; yetiştirdiği nice müstesna alimlerle karanlıklara ışık tutmuştur. Erzurum, büyük mütefekkir İbrahim Hakkı Hazretleri, Diyanet İşleri Reisliği yapmış, tefsir ve fıkıh eserleri telif etmiş olan Ömer Nasuhi Bilmen, Alvarlı Efe gibi cihanşümul insanların yetiştiği mübarek bir beldedir. Hepsinin isimlerini yazsak bir kitap olur.

Erzurum’un esnafı eskiden Pazar günleri işyerlerini açmaz, büyük âlim ve mürşitlerin sohbetlerine katılır, gerek ticari konularda gerekse diğer İslami konularda bilgi sahibi olurlardı. Erzurum’un esnafı da fikir erbabı, bilgili ve son derece dindar idi.

Doğu Anadolu’nun gözbebeği, evliyalar yatağı, kahramanlar otağı, ilim ve irfan ocağı, kahramanlar diyarı, şairler ve mütefekkirler beldesi olan bu kadim şehir; çoğu Selçukluların eseri olan camiler, külliyeler, medreseler, kümbetler ve hamamlarla bezenmiş tarih kokan bir beldedir. Ahmet Hamdi Tanpınar “Beş Şehir” adlı eserinde Erzurum’u çok güzel bir şekilde anlatmaktadır.

Her tarafından şırıl şırıl akan şadırvanlar ve gürül gürül akan çeşmeler şehre ayrı bir tat ve farklı bir güzellik katmaktadır. Semaya sed çekmiş dağları, çiçeklerle, çimenlere bezenmiş geniş ve bereketli ovaları, mor sümbüllü bahçeleri, letafetli bağları mütefekkirlere ayrı bir zevk vermektedir

Efe Hazretlerinin de çok güzel ifade ettiği gibi;

Erzurum kilidi mülki İslam’ın

Mevla’ya emanet olsun Erzurum

Erzurum derbendi ehli imanın

Mevla’ya emanet olsun Erzurum

Erzurum gerçekten İslâm’ın bir kilidi, edep, hayâ, ilim ve irfan merkezi bir şehirdir. Erzurum’da ezanların arkasından Resulullah Efendimize salât u selâm getirilen tek şehirdir. Reddül Muhtar adlı kitapta ifade edildiğine göre; Peygamber Efendimize (s.a.v) ezanlardan sonra salât u selam okunması 791 tarihinde ilk defa Sultan Nasuriddin’nin emriyle Mısır’da başlamıştır. Mehmet Zihni Efendi’nin Nimetü’l-İslam adlı eserinde de bu mesele yazılmıştır.

Yaklaşık beş yüz seneden beri devam eden ve Erzurum’a has olan 1001 hatim geleneği başta zelzele olmak üzere birçok bela ve musibetin define, feyiz ve berekete vesiledir. Efe Hazretleri de bunu şöyle ifade ediyor:

Bin hatim nuru arşı doldurmuş

Bela musibeti yerden kaldırmış

Düşmanları kahreylemiş öldürmüş

Mevla’ya emanet olsun Erzurum

Bu güzel geleneğin mimarı Pir Ali Baba’dır. İbrahim Hakkı Konyalının “Abideleri ve Kitabeleri” ile “Erzurum Tarihi” adlı eserlerde ifade edildiğine göre Kanuni Sultan Süleyman dönemine denk gelmektedir. Zaten o dönemde ilim, irfan, sanat ve edebiyat sahalarında büyük inkişaflar olmuştur. Pir Ali Baba o zamanın sayılı zenginlerinden olup aynı zamanda, âlim ve fazilet sahibi mübarek bir zat imiş.

Birinci Cihan Harbi yıllarında bin bir hatimlere bir süre ara verilmiş, daha sonra Müftü Solakzade ve zamanın Erzurum milletvekillerinden Mühirzade Asım Efendi ile Zihni beyler tarafından yeniden okutulması sağlanmıştır. Günümüze kadar devam eden bu güzel gelenek inşaallah kıyamete kadar da devam edecektir.

Erzurum Hep Kan Kaybetti

Kışlarının çok soğuk, ağır ve uzun geçmesinden ve iş imkânlarının çok kısıtlı olmasından dolayı Erzurum daima göç verdi.

Ne yazık ki Erzurum hak ettiği konuma gelemedi, işsizlik önlenemedi, istihdam alanları oluşturulamadı. Üzülerek ifade edelim ki Erzurum kaliteli göç veren, kırsal kesimlerden göç alan bir şehirdir. Bu yüzden de adi suçlar oranı her geçen gün artmaktadır.

Erzurum Hz. Ömer zamanında Müslüman olduğu zaman dünyanın en büyük şehirlerinin başında geliyordu. Nüfusu 200 bin civarında idi. 1965 yılı nüfus sayımında 628.000 nüfusu ile 12. sırada olup; Diyarbakır, Kayseri ve Gaziantep gibi illerden önde idi. Şimdi ise merkez nüfusu 420 bin civarında.

Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün rakamlarına göre, 1927 yılında nüfus sıralamasında 14’üncü il olan Erzurum, 2008 yılında 49. sıraya gerilemiştir.

Erzurum’un Nüfusu;

1945 yılında 395 bin 876

1950 yılında 461 bin 90

1960 yılında 568 bin 864

1970 yılında 684 bin 951

1975 yılında 746 bin 666

1985 yılında 856 bin 175

Devlet İstatistik Enstitüsü (DİE) tarafından 2000 yılında yapılan genel nüfus sayımı sonuçlarına göre, merkez nüfusu 560 bin 551 olan Erzurum’un, toplam nüfusu 937 bin 389 idi. 2000 yılından 2007 yılına kadar geçen süre zarfında, merkez nüfusunda ciddi manada azalma oldu.

Yüksel UCA

Bir yanıt yazın