1978 yılında Egenin inci olan Muğla’nın Milas ilçesinde dünyaya geldim. Ailem, atalarım hepsi Muğlalıdır. Doğduğum şehirde, Erzurumlu çok tanıdıklarımız vardı. Biz onlara Erzurumlu olarak değil de “DADAŞ” olarak bilir hepte öyle hitap ederdik. Onlar bize Erzurum’u öncelikle soğuklarıyla, karıyla anlattılar hep bizlere. Öyle bir anlatırlardı ki “Kışın tükürdüğünde tükürük havada buz olur” diye anlatır ve hayranlıkla dinlerdik bunları. Arkasından gözüpek cesur, milliyetçi korkusuz, inançlı ve dürüst, namuslu, mert insanların yaşadığı bir yer olarak anlatırlardı bize Erzurum.
Erzurumlu olmak DADAŞLIKLA özdeşleşmektir. O zamanlar bizler, dadaşlığı bir ırkın değil bir kimliğin sembolü olarak görürdük. Bu bizim için kullanılan yöresel bir sıfattır aslında. Cesur ancak saldırgan değil, muhafazakar fakat tüm dinlere saygılıyı olarak bildik biz Erzurumu. Bütün erdemlikleri yiğitlikleri kendinde toplayan adamlar olarak bildik DADAŞLARI. Vatanını seven, dinine bağlı, büyüğüne saygılı, küçüğünü seven, hakkı hukuku gözeten, birbirine saygısı sonsuz insanlar olarak bildik biz Erzurum’u.
1999 yılında, Askeri okuldan mezun oldum ve ülkemizin çeşitli yerlerinde görevler yaptım. Bu zaman zarfında özellikle İstanbul’da görev yaptığım zaman zarfında da Erzurumlu olup İstanbul’a yerleşmiş esnaf, işadamı, çalışan birçok kişiyle görevim icabı irtibat halinde oldum. Ancak, bana anlatılan profilde insanlarla hiç karşılaşmadım. Ön yargılı olmak istemedim hiçbir zaman, görevim icabı bu tarz insanlarla karşılaştığımı varsaydım bu zaman zarfında.
2010 yılında, atamam Erzurum’a yapıldı. Bu zaman zarfında, hiçbir zaman terörle Erzurum’u yan yana bile düşünmedim ancak bazı ilçelerinde terör olaylarının olduğunu gördüm. Kenevir (Esrarın ham maddesi) ekiminin yapıldığı yerleri, şahısları gördüm. Hayvan hırsızlığı olaylarını yaşadım. Çok basit ot olaylarından bile insanların birbirleriyle kavga ettiklerini, hatta ve hatta insanların çok basit olaylardan dolayı birbirlerini öldürdüklerine şahit oldum. Bu olaylar benim kafamdaki Erzurumlu Dadaş profiline çok büyük zararlar vermeye başlamıştır. Yine önyargılı olmak istemedim.
2014 yılında eşim Erzurum’da esnaflık yapmaya başladı. İnsanları burada daha iyi gözlemleme fırsatı buldum. Ancak hayal kırıklığı yaşamaya devam ettim. Benim bildiğim, bana anlatılan Erzurumlu profili yoktu. Herhangi bir işle ilgili vatandaşla anlaşıyoruz ancak ertesi günü bir daha o şahsa ulaşamıyoruz. Telefonla arıyoruz, telefonumuzu bile açmıyor. İnsanlık halidir olabilir vazgeçilebilir ancak bu uygun bir dille izahat edilebilir. Bir mağazaya, bakkala, markete ya da bir esnafın yanına gittiğimde sanki “Niye geldin” ya da “Mecburen geldin alacaksın” der gibi bir tavırla karşılaştım sürekli. Sokakta, trafikte herhangi bir hata ya da yanlış yaptığınızda bunu güzelce izahat etmek yerine doğrudan kavgaya sebebi saymaları. Başımdan geçen küçük bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Aracımla Cumhuriyet caddesinde seyir halindeydim. Yanımda da aslen Erzurumlu olan ve yıllarca kamu kurumunda yönetici konumunda görev yapmış ve emekli olmuş bir abim vardı. Araçla, Havuzbaşında ışıklarda duruyorduk. Arkamızdan bir araç geldi ve durduğumuz yerde bizim aracımıza vurdu. Biz araçtan indik. 20-25 yaşlarında genç bir çocuk indi. Sanki biz hatalıymışız gibi bağırmaya, haklı çıkmaya çalıştı. Ben sadece güldüm. Yanımdaki abim, “Bak yavrum, hem hatalısın hem üste çıkmaya çalışıyorsun, aslında özür dilemen gerekirken, haklı çıkmaya çalışıyorsun, ayıp sana” dedi. Benim oradaki itidalli durumumu görünce bana hitaben “Ben, bu genç adına, bir Erzurumlu olarak sizden özür diliyorum ve sizin bu tutumunuzu da takdir ettim.” Dedi.
Erzurum’da geçirdiğimiz, bu zaman zarfında, gördüğüm ve gözlemlediğim şudur ki; Erkek çocuklar her zaman ön planda tutulmuş, kadınlar ikinci plana atılmış, yaşantılar başkalarına endeksli yaşanmış, her konuda herkes kendisince haklı, başkasının haklı olup olmadığının öneminin olmadığıdır.
Nihayetinde, bize anlatılan gerçek Erzurumlular yani Dadaşlar bu diyardan gitmiş artık. Yasin ARSLAN