ERDEMLİ ŞEHİR ERZURUM
Palandöken dağına sırtını güvenle yaslamış olan bu kadim şehir, asırların yorgunluğuyla ufku gözlemeye çalışan bilge bir pir-i fani gibi bastonuna yaslanmış ötelere bakmakta…
Ulu çınarlarını kaybetmiş mahallelerinin öksüzlüğünü derinden hissetmekte… Lakin o çınarların yerini alacak fidanlar… İklim gerek, su verecek el gerek, toprağı kabartacak dinç gerek. Gerek ki ötelere hitap edecek, atiyi inşa edecek olanlar gelsin.
Ahmet Yeseviler, Alpler, Erenler, Alperenler gelsin. İstikbale hayırlı evlatlar yetiştirecek analar, vatanını evladına tercih edecek Nenehatunlar gelsin. Kızılelmayı arayacak nesiller gelsin, onlara ses verecek nefesler gelsin.
Kanaat şehridir, bilge şehirdir Erzurum…
Kanaat şehridir ki sevdalıları, dokuz ay kar ve kışı şikayet etmeden yaşayıp vatan diye bellemiş, onunla yaşayıp onda ölmeği nimet bilmiştir.
Bilgelik, bu şehrin ruhuna sinmiş bir hayat tarzıdır. Demirden huyu, iyilik ruhuyla bir potada eritip sertlikle su verip üzerine tevazuyu yerleştirince ortaya çelikten iradesiyle yiğit, bilge ve alperen bir dadaş çıkar.
Fikir ve maneviyat planında adeta Anadolu’nun sağduyu timsali olan bu şehir gelecek motivasyonunu ukbaya olan sarsılmaz inancından alır ki bunu da sözde bırakmaz, kundaktaki bebeği Yaradanına teslim eder, vatana uzanan elleri kırmak üzere hesap yapmadan ileri atılır, o elleri kırar ve fikri somut hale getirir.
Felsefesi erdemdir… Analar, babalar öğüt ve nasihatlarına kul hakkına dikkat çekerek başlarlar. Nüvesini dünyada başlayan hayatın ahirette devam edeceği inancından alan düşünceyle komşunun bunun vizesi olacağı gibi bir hassasiyetle içtimai hayatına dikkat eder.
Derler ki bazı Uluların tasarrufları öldükten sonra da devam edermiş…
Bu fikirden umulur ki Palandöken dağının bağrına otağını kurmuş Abdurrahman Gazi Hazretleri oradan, şehrin orta yerinde mesken tutmuş Habipbaba Hazretleriyle ulvi alemde selamlaşıp belki ahaliye himmet etmekteler…
Her yıl binbir hatim okunması ve ezanların selat-ü selamlarla bitirilmesi gelenekleri dünyada yalnızca bu şehirde yerleşmiş uygulamalar olup hayatı ruhaniyetle sarıp sarmalamış ve elbette sosyal hayatın iklimine de tesir etmiştir.
Bütün bu değerler ışığında şehrin, dolayısıyla bu ruhun ve varlığın kıyamete kadar ayakta kalması duasıyla, devletin ve milletin bekasının bekçiliği de ilelebet yaşayacaktır… Yaşar KARAKAŞ